8 dk.
11 Şubat 2022
Dini değerlerden uzak şekilde yetiştirilmiş birisi, Allah'a yaklaşmak için nasıl davranmalı ve kendini nasıl geliştirmelidir?-gorsel
Youtube Banner

Dini değerlerden uzak şekilde yetiştirilmiş birisi, Allah'a yaklaşmak için nasıl davranmalı ve kendini nasıl geliştirmelidir?

Soru: Çocukluğundan itibaren dinî değerlerden uzak yetişmiş bir kimsenin bu yaşından sonra kendisini nasıl geliştirmesi gerekir? Allah'a yakınlaşabilmek, dinini daha iyi ve doğru yaşayabilmek için atması gereken adımlar nelerdir?

 

Cevap: İster sonradan dini öğrenip benimsemeye çalışan, isterse de dini değerleri benimsemiş olduğu hâlde kendini gaflete salmış birisi olsun; bir insan toparlanmak istiyorsa, Kuran ve Sünnet'te geçen önem sırası ile yapması gerekenler şunlardır:


1. Mutlaka salih insanlarla beraber bulunmalıdır.(1) Bir kişinin din anlayışı, gerçek takvası yani iman şuuru çevresinden pek farklı olamaz.(2) İnsan çevresinin yönlendirmesine açık bir varlıktır. Dini doğru anlayıp yaşamına tatbik eden insanlarla bir çevre kurmadan; bir kişi ne tam tövbe etmiş sayılır ne de İslam'ı yaşama gayretinde tam samimi kabul edilebilir. 

Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı. Bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine bir râhib tarif edildi. Ona kadar gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tövbe imkânının olup olmadığını sordu. Râhib: 'Hayır yoktur!' dedi. Herif onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı."

 

"Adamcağız, yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti. Kendisine âlim bir kişi tarif edildi. Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tövbe imkânı olup olmadığını sordu. Âlim: 'Evet, vardır, seninle tövben arasına kim perde olabilir?' dedi. Ve ilâve etti: 'Ancak, falan memlekete gitmelisin. Zîra orada Allah'a ibadet eden kimseler var. Sen de onlarla Allah'a ibadet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir yer.'"

"Adam yola çıktı. Giderken yarı yola varır varmaz ölüm meleği gelip ruhunu kabzetti. Rahmet ve azab melekleri onun hakkında ihtilâfa düştüler. Rahmet melekleri: 'Bu adam tövbekâr olarak geldi. Kalben Allah'a yönelmişti.' dediler. Azab  melekleri de: 'Bu adam hiçbir hayır işlemedi.' dediler."

 

Onlar böyle çekişirken insan suretinde bir başka melek, yanlarına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Hakem onlara: 'Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa daha yakınsa ona teslim edin.' dedi. Ölçtüler, gördüler ki, gitmeyi arzu ettiği (iyiler diyarına) bir karış daha yakın. Onu hemen rahmet melekleri aldılar."

Bir rivayette şu ziyade var: "Bir miktar yol gidince, ölüm gelip çattı. Adamcağız yönünü sâlih köye doğru çevirdi. Böylece o köy ehlinden sayıldı." (3)

Bu hadis-i şerifte, salih insanlarla bir arada bulunmanın ne kadar önemli olduğu anlatılıyor. Biz de günahlarımızdan kurtulmak, daha iyi bir insan olabilmek istiyorsak doğru bir çevre oluşturmaya özen göstermeliyiz.


2. Kişi ilmi, maddi ve manevi seviyesi, yaşı, eğitimi vb. ne olursa olsun mutlaka Allah’ın dini yolunda olmalıdır.(4) Hatta bu kişinin müptela olduğu günahları olsa dahi bu yol üzere olmalıdır. Yani Allah’ın adının yayılması için gayret göstermeli, insanların Allah’ı ve dinini tanıyabilmesi için çaba sarf etmelidir. Bu yolda gösterilecek gayreti kişi tek başına da gerçekleştirebilir. Fakat bu çabayı grup hâlinde yapmak daha kolay ve bereketli olur.(5) Birinci maddeyi yerine getiren kimse, Allah’ın dininin duyurulması yolunda kendisiyle yürüyecek insanları bulmakta zorluk çekmeyecektir.
 

İnsan, “Önce ben kendimi toparlayayım. Sonrasında Allah’ın dinini duyurma yolunda gayret gösteririm.” diye asla düşünmemelidir. Her çağda, hususiyle günümüzde, bir tebliğ faaliyetinin, insanlarla ilgilenmenin bir ucundan tutmayan birisi kendisini toparlamakta çok zorlanır. Diğer durumda ise isterse içki, kumar veya zina bağımlılığı olsun; o tür faaliyetlerin içinde bulunması sayesinde bahsi geçen günahlardan da kurtulmuş insan sayısı, gerçekten çoktur.


Zira, duygu ve düşünceler fiilleri etkilediği gibi; insanın yapıp ettikleri de kalp ve zihin dünyasını şekillendirir. Hem de Allah'ın dinini duyurma gayretindeki insanlara, Allah “Yardım eder ve ayaklarının kaymasına mani olur.”. (6) Onları şeytanın vesveselerinden korur, kişinin kendi benliğindeki zaaflar da tamir olunur.


3. Kişi muhakkak bir sohbet halkasında bulunmalıdır, bu uzaktan olsa da olur. Nasıl ki insanın her gün bir kaç defa yemeğe, her hafta bir kaç defa temizliğe ihtiyacı olur; aynı şekilde bazı hakikatleri duymaya da tekrar ve tekrar ihtiyacı vardır. (7)

Manevi beslenme bireysel şekilde de yapılabilir fakat toplulukla beraber manevi beslenmenin de hayatımızda mutlaka yeri olmalıdır. İnsan sosyal bir varlıktır ve bir topluluk içerisinde kendimizden daha alim veya daha fazıl, zihnimize veya duygularımıza hitap edebilecek birisinin sohbetine dahil olmanın manevi hayatımıza büyük katkıları vardır.

 

Sohbette insibağ (aynı renkle boyanma) vardır. Allah'ı anmak için bir araya gelen insanlara Allah'ın büyük lütuflarda bulunacağı da hadislerde ifade edilmektedir.(8) Diğer taraftan aklımıza takılanları sorabileceğimiz, dertlerimizi paylaşabileceğimiz büyüklerimiz de bize lazımdır.

4. İstiğfar, kelime olarak “affedilmeyi isteme” demektir. İstiğfarda, “Günahı bırakmaya kesin niyet” gibi bir şart yoktur. İnsan bir günahı o anda bırakamıyor, hatalarını terk edemiyor olsa da istiğfara devam etmelidir. Bu isteğini Türkçe veya Arapça söylemesi, kendi kelimeleriyle veya Peygamber Efendimiz'den(sallallahu aleyhi vesellem) dualarla veya salih kimselerin virdleriyle yapması arasında fark yoktur. Sadece eğer istiğfarı Arapça ise söylediklerinin anlamını da bilmeli ve kastetmelidir.(9)

İstiğfar şerre olan meyli azaltır. Bu sebeple de günahlardan kurtulabilmek için yapılacak en verimli şeylerden biri bolca istiğfar etmektir. (10)

5. Kişinin istiğfarının dışında da Rabbi için ayırdığı vakitleri olmalıdır. Dua, tesbih ve zikir ile meşgul olmak, nafile veya kaza namazları kılmak, Kuran okumak, tefsir, meal, siyer, hadis öğrenmek ve imani hakikatlerde derinleşmek için kullanacağı az veya çok zamanlar bulunmalıdır.

 


 

1-) Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun. (Tevbe Suresi - 119)

 

2-) "Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.” (Ebu Davud, Edeb, 19, Tirmizi, Zühd, 45)

 

3-) Buharî, Enbiya 50; Müslim, Tövbe 46, (2766)

4-) Hak Teâlâ buyurdu ki, kulumun, günâhı göklere kadar yükselse, benden ümit kesmeyip, af dilerse affederim." (Tirmizî, 9. Kitap, 110. hadis)

 

5-) Bilin ki Allah kendi yolunda sağlam örülmüş bir duvar gibi kenetlenmiş saflar halinde çarpışanları sever.(Saff suresi - 4)

 

6-)  Ey iman edenler! Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır. (Muhammed suresi -7)


7-) Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.(Ali imran - 104)


8-)  Ebû Hureyre (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allah'ın bir sınıf melekleri vardır ki, bunlar yollarda, sokaklarda dolaşırlar, zikir ehlini ararlar. Onlar (Azîz ve Celîl olan) Allah'ı anan bir cemâat bulunca birbirlerine:

— Aradığınıza geliniz, diye seslenirler.

Bunun üzerine melekler zikir ehlini dünyâ semâsına kadar kanatlarıyle tavaf edip etrafını kuşatırlar. Rabb'leri onları pek iyi bildiği hâlde, meleklere:

— Kullarım ne söylüyorlar? diye sorar. Onlar da:

— (Subhânallah' diyerek) Sen 'i tesbîh ediyorlar, ('Allâhu Ekber’ diyerek) Sen 'i tekbîr ediyorlar, ('el-Hamdu lillâhi' diyerek) Sen’i hamd ve sena ediyorlar! suretinde cevâb verirler.

Sonra Allah:

— Bu kullarım Beni görürler mi ki? diye sorar. Melekler:

— Hayır, vallahi onlar Sen'i görmezler! derler. Allah:

— O kullarım ya Beni görseler nasıl olurlar? buyurur. Melekler:

— Onlar Sen 'i görseler, Sana ibâdet ve ubudiyetleri daha şiddetli; temcîd ve tahmîdleri daha çetin; tesbihleri daha çok olur! derler.

Yüce Allah:

— Benden ne diliyorlar? diye sorar. Melekler:

— Cennet istiyorlar! diye cevâb verirler.

Yüce Allah:

— Onlar cenneti görmüşler mi?

— Hayır, vallahi onlar cenneti görmemişlerdir!

— Ya onlar cenneti görselerdi?

— Eğer görselerdi cennete karşı hevesleri daha çok, talebleri daha şiddetli, rağbetleri daha büyük olurdu.

Allah:

— O kullarım neden istiâze ederler? Melekler:

— Cehennem ateşinden!

— Cehennemi gördüler mi?

— Hayır, vallahi onu görmediler.

— Ya görselerdi nasıl olurlardı?

— Ondan daha çok kaçınırlardı, korkuları daha çok olurdu. Bunun üzerine Yüce Allah, meleklere:

— Ey melekler, ben sizleri şâhid yapıyorum ki, ben bu zikreden kullarımı mağfiret ettim! buyurur.

Meleklerden birisi:

— O zikredenlerin arasında fulan kişi var ki, o zikredenlerden değildir, bir haceti için gelmiş oturmuştu! der.

Yüce Allah:

— O mecliste oturanlar öyle kemâl sahibi kimselerdir ki, onlarla birlikte oturanlar şakı olamaz! cevâbını verir." (Buhari - Kitabu’d-daavat, 66. Bab, 6483. hadis)


9-) Onlar bilmezler mi ki Allâh kullarının tevbesini kabûl eder ve sadakaları (bizzat) alır. Çünkü Allâh tevbeleri çok çok kabûl buyuran ve Rahîm olandır. (Tevbe Suresi, 104)


 10-) İstiğfarla ilgili detaylı bilgi için hazırladığımız videoyu seyredebilirsiniz.