6 dk.
24 Nisan 2024
Hz. Peygamber'in (sas) Annesi, Babası ve Dedesi Cehenneme mi Gidecek?-gorsel
Youtube Banner

Hz. Peygamber'in (sas) Annesi, Babası ve Dedesi Cehenneme mi Gidecek?

Soru: Peygamber Efendimiz’in (sas) dedesi Abdülmuttalip putperest birisi miydi? Kaynaklarda okurken hakkında hem çok hayırlı şeyler duyuyoruz hem de bazı rivayetlerde Peygamber Efendimiz'in Ebu Leheb ile Abdülmuttalip'in cehennemde olduğunu söylediğini görüyoruz. Ayrıca Efendimiz’in (sas) annesinin ve babasının ahiretteki durumları nelerdir? Bazen düşünüyorum, onların cehenneme gitmelerine gönlüm razı olmuyor. Fakat bir başka açıdan da yaklaştığımda o insanlara yapılacak özel bir iyiliğin adaletsizlik oluşturabileceği aklıma geliyor. Bu konuya nasıl yaklaşmamız gerekir?


Cevap: Meselenin hem geleneksel hadis usulüne hem ayet hadislerin nasıl anlaşılması gerektiğine hem genel mantık ve dilbilim kaidelerine hem de tarih perspektifine bakan yönleri vardır. Bu nedenle mevzu bütün bu yönleriyle ayrı ayrı ele alınacaktır.
 

Birincisi: Kur’an açık ve net bir şekilde “Biz peygamber göndermedikçe kimseye azap edici değiliz.”1 buyurur. Bu çerçevede Efendimiz’in (sas) annesinin, babasının ve dedesinin bir peygamberin davetine açık bir şekilde muhatap olmadıklarını unutmamak gerekir.

 

İkincisi: İnsanların neredeyse hepsinin temel iyilik ve temel kötülük kavramlarıyla ilgili ortak kabulleri vardır. İftira atmak yahut eşini aldatmak herkesin kabul edebileceği temel kötülüklerdir. Acil ve gerçek bir tehlike altındaki özellikle de savunmasız insanlara veya hayvanlara yardım etmenin iyi bir şey olduğu konusunda herkes hemfikir olacaktır. 

 

Dolayısıyla en küçük toplumsal gruplardan en büyük metropol yaşamlarına kadar her seviyedeki toplumsal düzenin devam etmesi temel iyilik ve kötülüklerin ortak bir şekilde benimsenmiş olmasına bağlıdır. O hâlde yalan söylemenin, iftira atmanın, gıybet etmenin, verilen sözleri tutmamanın, haksız yere adam öldürmenin veya hırsızlık yapmanın yaygın olduğu, kısacası ahlaki ilkelerin büyük ölçüde erozyona uğradığı yerlerde sağlıklı bir toplumsal yaşam da kalmayacaktır.

 

Meselenin bu kısmı şu yüzden önemlidir: Kur’an’daki “Biz peygamber göndermedikçe kimseye azap edici değiliz.” ayetini gönderilen Nebiyi kabul etmeme, iman, ibadet ve ahlak konularında o Nebiye tam uymama manasında anlamamız daha doğru olacaktır. Çünkü, elimizdeki kayıtlara göre bir peygamberle bizzat muhatap olmadığını bildiğimiz insan sayısı çok fazladır. Onların tamamen boş yere, adeta birer çöp veya amaçsız hayvanlar gibi yaşadığını düşünmek de “insanlık” kavramına tam uymamaktadır. Ancak onlar da “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür.”2 ayeti çerçevesinde imtihandan tamamen muaf olmayıp temel iyilikler ve temel kötülükler konusunda sorumludurlar diye düşünebiliriz. Çünkü dünya hayatında iyilik ve kötülük kavramlarının bir kısmı veya bazı boyutları göreceli olsa da herkesin üzerinde ortak kanaate sahip olduğu iyilikler ve kötülükler vardır.

 

Bu bağlamda, bir peygamberle veya onun bozulmamış mesajı ile bizzat muhatap olmayan insanların bu temel ahlak ilkeleri çerçevesinde sorumlu olduklarını, onların bu ilkeler çerçevesinde değerlendirileceklerini söyleyebiliriz. Konuyla ilgili ayetlerin genel manasından çıkan sonuç budur.

 

Elbette bazı insanların hem vahye muhatap oldukları ancak o vahye inanmayıp düşmanlık etmeleri hem de vahye muhatap olmayıp da genel ahlaki ilkelere tamamen zıt yaşamaları gibi nedenlerle tamamen helak olacak veya azaba layık hale gelecek insanlar da vardır ve olacaktır.

 

Üçüncüsü: Efendimiz’in (sas) anne babası ve dedesi Abdülmuttalip’in ahiretteki durumlarıyla ilgili elimizde net, her türlü şüpheden uzak, sahih bir rivayet yoktur.

Konuyla ilgili elimizde hadis olarak nakledilen en temel iki rivayet vardır.

Bunlardan birincisi şu şekildedir:

 

Annem için istiğfarda bulunmak hususunda Rabbimden izin istedim. Fakat buna izin verilmedi.”3 

 

İbn-i Cevzi gibi hadis alimleri bu hadisin senedinde yer alan isimlerden Muhammed bin Ziyad isimli ravinin güvenilir olmadığını, Ahmed bin Yahya ve Muhammed bin Yahya isimli kişilerin de meçhul yani kimliği veya kişiliği hakkında bilgi olmayan insanlar olduğunu tespit etmişlerdir.4 Dolayısıyla bu hadis (ister Müslim ister Buhari hadisi olsun) sened bakımından kusurlu bir hadistir ve sahih bir hadis sayılamaz. Kusurlu bir rivayete dayanarak değil Allah Rasulü’nün (sas) anne ve babasının, hiç kimsenin ahiretteki durumu hakkında kesin bir şey söylenemez.

 

Bu konudaki ikinci hadis de şu şekildedir:

 

Bir adam “Ey Allah’ın Rasulü! Babam nerededir? diye sorar. Efendimiz (sas) de “Ateştedir.” cevabını verir. Adam arkasını dönüp giderken Efendimiz (sas) onu geri çağırarak “Şüphesiz benim babam da senin baban da ateştedir.” buyurur.5

 

Bu hadisin de senedinde bulunan isimlerden Hammad bin Seleme’nin hafıza konusunda hadis alimlerince tenkit edildiği bilinmektedir. Ayrıca bu zatın bazı rivayetlerinde münkerlerin yani hadis rivayeti konusunda zayıf şahısların olduğu söylenir. İmam Buhari bu isimden hiç hadis almamıştır. Zaten hadis sadece Müslim’de geçmektedir. İmam Müslim de bu zatın sadece Sabit’ten olan rivayetlerini almış, diğer rivayetlerini almamıştır.6

 

Diğer yandan bu hadisi sahih kabul eden bazı alimler hadisteki “Benim babam da senin baban da ateştedir.” ibaresini zahir manasıyla yani metinde geçtiği şekliyle düz bir şekilde anlamışlardır. Bazı alimler de hadisteki “benim babam” ibaresinden Efendimiz’in (sas) öz babasını değil, Arapça kaidelerine de uygun bir şekilde amcası Ebu Leheb’i kastettiğini söylemişlerdir. Modern dönem alimlerinden Muhammed Ebu Zehra, Muhammed Gazali ve Yusuf el-Karadavi gibi isimler bu hadisi daha çok metin açısından ele almışlar, hadisi metin tenkidine tabi tutmuşlar ve metnin en azından zahiri anlamının problemli olduğunu söylemişlerdir. 

 

Senedin sahih olduğunu düşünüp metni problemli bulanlardan biri olan Yusuf el-Karadavi gibi alimler bu konuda “sükût edenler” sınıfına dahil olmuşlardır. Zaten bu konuda alimler üç görüşe ayrılmışlardır. Kimileri Efendimiz’in (sas) anne ve babasının ehl-i necat olduklarını ve fetret dönemi insanları olduklarını söylemişler, bazı alimler onların şirk üzere öldükleri için cehennemde olduklarını iddia etmişler, kimileri de bu konuda sükût etmek gerektiğini, meselenin tam olarak bilinemeyeceğini düşünmüşlerdir.

 

Bir başka hadis diye nakledilen fakat aslen uydurma olan rivayet şu şekildedir: 

Rabbimden istedim, o da bana annemi diriltti, bana iman ettikten sonra tekrar yerine gönderildi.”7

 

Bu rivayetin uydurma olduğu konusunda neredeyse bütün alimler görüş birliği içindedir. Sadece Suyuti’nin “uydurma değil zayıf” olduğu yönünde bir kanaati vardır ancak bu kanaat de rivayetin uydurma olmayabileceğine dair olumlu bir fikir vermeye yetmemektedir.

 

Sonuç olarak Efendimiz’in (sas) anne ve babasının ahiretteki durumlarının tam olarak ne olduğuna dair gerek sened gerek metin itibariyle net, şüpheden uzak, sahih bir rivayet yoktur. Spesifik olarak bir kimsenin ahiretteki durumunun ne olacağına dair o konuda ayet veya sahih/mütevatir hadis olması dışında hiçbir bilgimizin olamayacağı açıktır.
 


 

1 ) İsra, 17

2 ) Zilzal, 7-8

3 ) Müslim, Cenaiz, 108

4 ) İbnül Cevzi, Kitabü'l-Mevzuat mine'l-Ehadisi'l-Merfu'at, c. 2, s. 12

5 ) Müslim, İman, 347

6 ) Aktaran; Dr. Yusuf Oktan, Erişim: https://dergipark.org.tr/tr/download/issue-file/26838

7 ) Suyuti, Neşrü’l-‘Alemeyn, 201;