8 dk.
31 Ocak 2024
Ahir Zamanda İhtiyar Kadınların Dini ve Müjdelenen Garipler-gorsel
Youtube Banner

Ahir Zamanda İhtiyar Kadınların Dini ve Müjdelenen Garipler

Soru: Bir hadis-i şerifte, “Ahir zamanda yaşlı kadınların dinine tabi olunuz” buyruluyor. Bu hadisin metninde geçen “Acâiz” diye okunan kelime “aciz kimseler” manasına da gelir mi? Ayrıca bu hadisin “Tûbâ lil ğurabâ” (Gariplere müjdeler olsun) hadisiyle alakası olabilir mi?

 

Cevap: Öncelikle belirtelim ki Efendimiz’in (sas) “Ahir zamanda yaşlı kadınların dinine tâbi olun!” şeklinde bir hadis-i şerifi yoktur. Bu söz tabiin alimlerinden Süfyan-ı Sevrî hazretlerinin (ra) sözüdür. Bir tartışma ortamında Mutezile mezhebi mensupları taklit erbabı olan insanların cennete de cehenneme de gitmeyeceğini, onların makamının cennet ve cehennem arasında bir yerde olduğunu iddia ederler. Ortamda bulunan yaşlı bir kadın onlara itiraz ederek şu ayet-i kerimeyi okur; “Sizi yaratan O'dur. Böyle iken kiminiz kâfir, kiminiz mümindir. Allah yaptıklarınızı görendir.”1 Ardından da “Hakikat bundan ibarettir.” der. Bu ayet kafir ve mümin arasında bir ara makam bulunmadığı, insanların itikat açısından ya kafir ya mümin oldukları konusunda ortaya konulan bir delildir. Bunu duyan Süfyan-ı Sevri, kendisiyle aynı görüşte olan ve kendi görüşüne Kur’an’dan delil getiren bu yaşlı kadına atfen; “İhtiyarların dinini (yani itikadını) taklit edin.” demiştir.2

 

Seyyid Şerif Cürcani de bu sözün Süfyan es-Sevri’nin sözü olduğunu belirterek aynı hadiseyi küçük nüanslarla nakleder. O dönemde Selefiler ve Haşeviye gibi kelamcılara karşı çıkan gruplar kelam ilminin kelamcıları şüpheye götürdüğü, bazılarını ilhada yaklaştırdığını iddia eder. Bu nedenle kelamcıların ölüm anında kelam ilmiyle uğraştıkalrı için pişman olduklarını, etraflarındaki insanlara da “acuzeler” (ihtiyar kadınlar) gibi iman etmelerini tavsiye ettiklerini savunurlar. Onların bu konudaki delilleri Efendimiz’e (sas) atfedilen “Size yaşlı kadınların dini gerekir.” sözüdür. Cürcani ise bu konuda aynen şunları söyler:

 

“Muâraza (tartışma) yönlerinin üçüncüsü Hz. Peygamber’in (sas) şu sözüdür: ‘Yaşlı kadınların dinine uyun.’ Kuşkusuz onların dini, taklit ve salt inanma yoluyladır, zira onların nazar yapmaya (tefekkür ve tahkiki iman için çaba göstermeye) güçleri yetmez. Dolayısıyla bizim nazardan geri durmamız gerekir.' Biz şöyle deriz: Şayet hadis sahihse, yani hadisin sahih olduğunu kabul etmiyoruz, çünkü bu hadis, sahih hadis kitaplarında bulunmamaktadır. Aksine onun Süfyân es-Sevrî’nin sözü olduğu söylenilmiştir. Rivayete göre Mu‘tezile imâmlarından Amr b. Ubeyd, küfür ile iman arasında, iki yer arasında bir yer vardır demiştir. Bunun üzerine yaşlı bir kadın, şöyle demiştir: ‘Allah Teâlâ, ‘O ki, sizi yarattı ve sizden kiminiz kafir, kiminiz de mümindir.’ dedi ve Allah kullarını yalnızca kafir ve mümin olarak ayırdı. Dolayısıyla senin sözün yanlıştır.’ Süfyân es-Sevrî, onun sözünü duyunca 'Yaşlı kadınların dinine uyun.' dedi. Hadisin sahih olduğunu kabul etsek bile onunla, Allah’ın takdir ettiği ve gerçekleştirdiği şeylerde işi Allah’a havale etmek ve emrettiği ve yasakladığı hususlarda O’na boyun eğmek kastedilmektedir. Yoksa nazardan geri durmak ve taklitle yetinmek kastedilmemektedir. Sonra bu hadis, ahad haberdir ve kesin öncüllere karşı muâraza edemez. Oysa bizim nazarın vâcipliğine istidlâl ettiğimiz delil, kesinlerdendir.”3

 

Görüleceği gibi hadis olarak söylenen bu söz taklidi imanın  muteber olup olmayacağı tartışmalarıyla ilgili söylenmiş bir sözdür ve döneminin tartışma konularıyla ilgili bir bağlamda ele alınmalıdır.

 

Meselenin günümüze bakan yönüyle ilgili de şunlar söylenebilir: Müslümanların önemli bir kısmının gözünde din, her durumda olağanüstü, aşırı romantik ve her yönüyle mistik bir şekilde algılanabilmektedir. Bu nedenle evliya menkıbeleri, duygusal vecizeler ve heyecanlandıran kerametler dini algıları şekillendirmede Kur’an ve sahih hadislerden daha etkili olabilmektedir. Ancak İslam kerametler, duygusal sözler ve evliya menkıbeleri değildir.

 

Diğer yandan insanların bazı anlarında belirli imtihanlar altında ve belli bir duygusal yoğunlukta bu tip unsurlara itibar etmeleri tamamen mahsurlu da değildir. Çünkü sonuçta kerametler de menkıbeler de -doğru olmak ve dinin ruhuna aykırı olmamak koşuluyla anlatılanlar- haktır ve birer realitedir. Ancak buradaki sorun bir indirgeme sorunudur. İman ve İslam’ın tüm kainatı kuşatan hakikatleri basit duygusal sözlere, heyecan verici menkıbelere ve benzeri romantik unsurlara indirgenirse orada bir arıza söz konusudur. Fakat örneğin üniversitede felsefe veya ilahiyat eğitimi almış, Kur’an vahyinin mahiyetine ilişkin bazı teolojik tartışmaları okumuş ve kafası karışmış bir genç şüpheler ve vesveseler arasında yorulmuş iken annesinin veya nenesinin Kur’an okumaya olan samimi düşkünlüğünü hatırlayıp, bu hatırlamadan içinde bir duygusallık hissedip “En iyisi anneannem gibi davranmak!” deyip mushafı açarak bütün o teorik tartışmaları bir kenara bıraksa ve Kur’an okumaya başlasa bir süreliğine içine düştüğü vesvese ve şüphelerden kurtulmuş olacaktır. Bu da kendisi için hayırlı, verimli bir davranış olacaktır. Ancak burada da esas olan zihnine takılan düşüncelerin cevaplarını delilleriyle araştırıp bulmak olmalıdır.

 

İmanda terakki etmek isteyen bir insanın örnek alması gereken rol modeller, iman hakikatlerini delilleriyle değil sadece kendi anne babalarından öyle gördükleri için kabul eden ve delil, araştırma, tahkik gibi kavramlara kapalı olan ihtiyar kadınlar veya erkekler değildir. Şüphesiz bu söz bütün ihtiyar kadın ve erkekler böyledir anlamına gelmez. Ancak gerek hadis diye zikredilen sözde geçen “ihtiyar kadınlar” gerekse dönemin tartışma konusu olan imanın delillendirilmesi meseleleri göz önüne alınınca kastedilen mana budur.

İmanda terakki etmek isteyen müminin asıl örnek alması gereken rol modeller başta Efendimiz (sas), sonra Hz. Ebu Bekir (ra), Hz. Ömer (ra), Hz. Osman (ra), Hz. Ali (ra) gibi iman kahramanları olmalıdır. Çünkü iman onların imanıdır, amel onların amelidir, İslam da onların yaşadığı İslam’dır.

 

Gariplere Müjdeler Olsun!

 

“Gariplere müjdeler olsun” şeklinde kısaltılan hadis ise Müslim ve İbn Mace’de geçtiği hâliyle sahihtir. Bu hadisin tam metni şu şekildedir:

 

İslam garip olarak başladı, başladığı gibi garip dönecektir. Gariplere ne mutlu!”4

 

Hadisin farklı kaynaklarda farklı versiyonları da mevcuttur. Ancak en sahih hâli bu olduğu için bu rivayet üzerinde durulacaktır.

 

Aynı hadisin yine Müslim’deki farklı bir varyantı da şu şekildedir: “Şüphesiz İslam garip olarak başladı ve başladığı gibi garip dönecektir. O, yılanın yuvasına çekildiği gibi iki mescidin (Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi) arasına çekilecektir.”5

 

Bu hadisin manasını destekler vaziyetteki bir Buhari hadisinde de şöyle buyrulur: “İman tıpkı yılanın deliğine çekilmesi gibi Medine’ye çekilecek.”6

 

Bu hadisin Tirmizi’de geçen versiyonu şu şekildedir: “Yılanın toplanıp deliğine girdiği gibi din de toplanıp Hicaz bölgesine çekilecektir.”7

 

“Garip” kelimesinin izahıyla ilgili bazıları hadis olarak da aktarılmış farklı yorumlar vardır. Bunların içinden en çok kabul edileni şöyledir: Garipler, insanların İslam’dan uzaklaştığı dönemlerde dine sahip çıkan şuurlu bir topluluktur. Bunlar gariptir. Yani aynı topluluk içinde yaşasalar da İslam’dan uzaklaşanlardan uzak düşmüşler, bir çeşit gurbette kalmışlardır. Böylece bu insanlar o topluluk içinde azınlığı oluştururlar.

 

Hadis olarak nakledilen bir açıklamada da “Garipler, kavimlerinden ayrılanlar, Allah için vatanlarını terk eden hicret ehli, yani muhacirlerdir.” denilir. Sahihin bir alt derecesi demek olan hasen bir hadiste de “Garipler kimlerdir?” diye sorulunca Efendimiz (sas) “Sünnete sarılma yolunda kabilelerinden ayrılanlardır.” buyurmuştur.8

 

Bu hadislerde imanın veya İslam’ın iki mescidin arasına veya Medine’ye yahut Hicaz’a çekilmesi, İslam’ın ilk dönemindeki bahtiyar müminlerde olduğu gibi küçük bir azınlık tarafından temsil edileceğine işaret etmektedir.

 

Garipler hadisindeki garipler kavramının sofilere işaret ettiği söylendiği gibi gariplerden asıl kastedilenin selefiler olduğu da söylenmiştir. Elbette her meşrepten insanın bu hadisteki işareti kendi üzerlerine almaları bir yönüyle normaldir. Diğer yönüyle ise Kur’an ve sünnetin emirleri, tavsiyeleri, ilke ve prensipleri açıktır. Basit bir karşılaştırma yapılarak bu gariplerin kimler olduğu anlaşılabilir.

 

İki Hadisin İrtibatı

 

Garipler hadisinin bir önceki hadiste geçen “ihtiyar kadınlar” veya “acâiz (acizler” kavramıyla bir arada düşünülmesi pek mümkün görünmemektedir.

 

Öncelikle evvelki hadis zaten hadis-i şerif değil, elimizdeki verilere göre Süfyan-ı Sevri’nin sözüdür. O sözde geçen “âcâiz” ibaresi de ikinci hadisteki “garipler” kelimesiyle sadece çağrışım açısından bir benzerlik taşımaktadır. Her iki metnin de bağlamı, içeriği ve işaretleri bakımından birbirini açıklayan bir durum söz konusu değildir.

 



 

1 ) Tegabün, 2

2 ) A. Ziyaeddin Gümüşhanevi, Ehl-i Sünnet İtikadı (Camiü’l Mütun), s. 21

3 ) Seyyid Şerif Cürcani, Şerhü’l Mevakıf, c. 1, s. 358

4 ) Müslim, İman, 145; İbn Mace, Fiten, 15

5 ) Müslim, İman, 371/5

6 ) Buhari, İman, 65

7 ) Tirmizi, İman, 13

8 ) Müsned, I, 398; İbn Mace, 3988