10 dk.
11 Ocak 2024
Eyvah, Çocuğum Tesettürden Çıkmak İstiyor! | 3. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Eyvah, Çocuğum Tesettürden Çıkmak İstiyor! | 3. Kısım

Ailelerin Tepkisi: Öncelikle belirtelim ki; başkalarına fiilen zarar vermemek ve hukuka aykırı olmamak koşuluyla insanlar bir konuda istedikleri şeyi yapma özgürlüğüne sahiptir. Bu realite bağlamında aileler de tesettürden çıkmak isteyen kızlarına karşı istedikleri tepkiyi gösterme hakkına sahiptir. Bir kadın anne ve babasının ne düşündüğüne aldırmadan açılmayı tercih etmişse anne babası da onun ne düşündüğüne aldırmadan görüşmeyi kesmeyi veya farklı bir tepki göstermeyi tercih edebilir. Bu noktada bir tarafın iyi diğer tarafın kötü olduğu şeklinde bir değerlendirmede bulunmuyoruz. Sadece insanların belli sınırlar içinde istediklerini yapma özgürlüğünün olduğunu söylüyoruz.

 

İslam’ın ise bu konuda açık ve net bir emri yoktur. Bundan sonraki adımlar ise tamamen kişilerin kendi özel şartlarına göre ilerleyecektir. Bu noktada birkaç örnek verelim:

 

Efendimiz (sas) döneminde Müreysi seferi esnasında Ensar ile Muhacir arasında birkaç kişi tartışırlar. Meşhur münafık Abdullah bin Übey bin Selül de bu olayı kullanmak ister ve Medineli Ensarı kışkırtmak için “Medine’ye dönünce aziz olanlar (Medineliler) zelil olanları (Mekke’den hicret edenleri) sürüp çıkaracaktır.” der. Tabii bu kışkırtma amacına ulaşmaz. Ancak olay duyulur. İbn Selül’ün samimi Müslüman olan oğlu Abdullah (ra) da Medine’ye girerken babasının önüne kılıcını çekerek dikilir ve “Allah Rasulünden izin gelmedikçe seni Medine’ye sokmam.” der. Efendimiz izin verince de İbn Selül Medine’ye girer. Yine bu süreçte Abdullah, Efendimiz’e (sas) gelerek “Babam büyük bir suç işledi ve sana hakaret etti. Eğer bu suç cezalandırılacak ve babam öldürülecek ise babamı ben öldüreyim. Başka bir insanın öldürmesi beni yaralar. Çünkü babamı öldürdü diye ben o Müslüman kardeşime kin besleyebilirim.” der. Efendimiz (sas) buna da izin vermez ve “Hayır! Ona (babana) karşı yumuşak davranırız. Aramızda olduğu müddetçe de ona iyi arkadaşlık ederiz.” cevabını verir.1 

 

Bir başka örnek de Ebu Süfyan ile kızı ve müminlerin annesi Ümmü Habibe (rh.a) arasında gerçekleşen olaydır. Hudeybiye Antlaşması müşrikler tarafından ihlal edilince Ebu Süfyan antlaşmanın uzatılması için Mekke’den Medine’ye gider. Efendimiz (sas) onun teklifini kabul etmez. Ebu Süfyan da kızı Ümmü Habibe’nin yanına gider. Evde bulunan bir mindere oturmak istediğinde Ümmü Habibe validemiz minderi babası Ebu Süfyan’ın altından çekip alır. Babası kızına “Bana bir minderi de mi çok görüyorsun?” deyince validemiz; “O, Rasulullah’ın minderidir. Ona bir müşrik oturamaz.” der.2

 

Bir başka örnek de Esma binti Ebu Bekir (ra) ile ilgilidir. Hz. Esma’nın (rh.a) anlattığına göre o zaman henüz müşrik olan annesi yanına gelir. Hz. Esma da annesine nasıl davranması gerektiğini sormak için Efendimiz’e (sas) giderek “Annem yanıma geldi, benimle görüşüp konuşmak istiyor. Anneme iyi davranayım mı?” diye sorar. Efendimiz (sas) de “Evet, ona gereken hürmeti göster.” cevabını verir.3

 

Bu örneklerin konumuzla ilgisini istediğiniz şekilde kurabilirsiniz. Önemli olan şudur ki; Efendimiz (sas) ve Kur’an, müşrik ailelerle dahi irtibatı koparmayı emretmemiştir ve o dönemde mümin çocukların müşrik aileleriyle irtibatlarını koparmadığına, iletişimlerini ve hürmetlerini sürdürdüklerine dair daha pek çok örnek bulmak mümkündür. Efendimiz de aktif düşmanlık, somut zarar gibi durumlar dışında kimsenin müşrik ailesiyle ilişkisini koparmasını emretmemiş hatta aksini, aileleriyle iyi geçinmelerini emretmiştir.

 

Bu örnekler bize şunu göstermektedir: Ailenin müşrik veya münafık olduğu durumlarda dahi Müslüman olan evlatlar anne babalarıyla irtibatlarını tamamen koparmamış, fırsat oldukça görüşmeyi sürdürebilmişlerdir. Bunun tersi örnekler de vardır ama her örnek kendine özgüdür ve görüşmeyi sürdürmeyen aileler olduğu gibi sürdüren aileler de vardır. Efendimiz (sas) de hiçbir Müslümana müşrik olan anne babalarıyla irtibatlarını tamamen koparmalarını söylememiş, aksine Allah ve Rasulüne isyan anlamına gelecek bir emirleri dışında onlarla ilgilenmeyi ihmal etmemelerini emir ve tavsiye etmiştir.

 

Buradan anlaşılması gereken şudur: Anne babalar ölçüsüz ve mantık dışı, salt duygusal tepkiler yerine ölçülü hareket etmeli, tepki göstereceklerse de bu tepkilerini fonksiyonel ve mantıklı bir şekilde göstermelidirler. Çünkü aşırı tepkiler hiçbir işe yaramayacağı hatta sorunu daha da büyütebileceği gibi bazı durumlarda hiç tepki göstermemek de doğru olmayabilir. Ancak denge ve makuliyet esas olmalıdır.

 

Anne babalar çocuklarını herkesten daha iyi tanırlar. Bir anne veya baba tesettürden çıkmak isteyen kızına karşı başka hiçbir davranış işe yaramayacaksa, çocuğuyla bir ay görüşmeme kararı alsa ve bu karar çocuğunun tercihini değiştirecekse böyle bir tepkinin anlamı olabilir. Ancak bu bir aylık görüşmeme sonucunda çocuk hala kararından vazgeçmiyorsa anne babalar boş yere gurur meselesi yapıp görüşmemeyi sürdürme kararı da almamalıdır. Bunun işe yaramadığını düşünüp görüşmeye başlamalı, başka yollar denemelidir. Zaten bu tip tepkiler nadiren işe yarar.

 

Aslında böyle durumlarda en akıllıca davranış bağları hiç koparmamak olmalıdır. İletişimi sürdürmek her zaman daha faydalıdır. Bir taraf aktif bir şekilde zulmetmedikçe veya yine aktif bir şekilde zulme destek vermedikçe bağları koparmanın pek bir faydası ve manası yoktur. Zaten Kur’an’da açıkça; “Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.”4 buyrulmaktadır.

 

Bağları koparmanın anlamsızlığı ve faydasızlığının nedeni şudur: Kopan bağlar kolay tamir olmaz ve bağlar koparıldığı takdirde o konuda elde var olan tek fırsat da kaybedilir. 

 

Diğer yandan tesettürden çıkan çocuğunuz sizin yanınıza gelip gittikçe sizin sevginiz ve şefkatiniz karşısında tekrar kapanmaya dönebilecektir. Ayrıca sizi utandırmama adına başını açmaktan daha fazlasını yapmamaya da çalışacaktır. Çünkü iyiliğe iyilikle karşılık vermek genel bir insani özellik olduğu gibi şefkate şefkat, anlayışa anlayış da genel bir eğilimdir. Bunun böyle olacağının tabii ki garantisi yoktur fakat bağları koparmamanın kesinlikle daha hayırlı olacağı en azından belli bir limiti korumaya yardım edeceği kesin gibidir. Buradaki limit itibar veya saygınlık limitidir. Bu durum her yerde karşınıza çıkabilir. Örneğin siz genel olarak dindar ve insanlarla iyi geçinen biri iseniz herhangi bir parkta sizi az çok tanıyan ve o esnada alkol alan birkaç kişilik bir grup içtikleri alkolü sizden saklayacaklardır. Demek ki ister çocuğunuz ister yakın çevreniz olsun insanların üzerindeki ağırlığınızı veya hürmetinizi korumak ve etkin olarak kullanmak istiyorsanız irtibatı sürdürmeniz gerekecektir. Ayrıca irtibatın koparılmaması, insanların birbirleriyle insani münasebetlerini sürdürmesi güzel bir haslettir. 

 

Ancak burada meselenin diğer boyutu da unutulmamalıdır. Yani çocuklarıyla irtibatı kesme, görüşmeme anne babaların formel de olsa haklarıdır. Ancak bu haklarını kullanmaları pek işe yaramayabilir ve çoğunlukla da yaramaz. Görüşmeyi kerhen devam ettirmek de her zaman işe yaramayabilir. Önemli olan makul ve mantıklı davranmak, şefkati esirgememek, anlayışlı olabilmek ancak gerekiyorsa işe yarayabilecek tepkileri de makul ve ölçülü bir şekilde gösterebilmek, tepkinin işe yaramadığı yerde de o tepkiden vazgeçebilmek ve farklı yollar deneyebilmektir. Kur’an’a ve sünnete uygun olan budur.

 

Zulme Aktif Destek Meselesi: Yukarıda “zulme aktif destek vermek” kavramından bahsettik. Zulme aktif destek vermek söz veya kanaat belirtmekle değil bizzat zulmün içinde yer almakla olur. Söz ve lehte kanaat belirtmeler zulme pasif destek vermektir. Aktif destek ise zulmü oluşturan davranışın somut ve faal olarak içinde yer almaktır. Örneğin bir ülkede Kur’an öğrenimi yasaklansa bu yasak açık bir zulüm olacaktır. “İyi yapıyorlar.” demek bu zulme pasif destek vermektir. Zalimlere sempati duymak açık bir iman zaafıdır. Kur’an öğretenleri araştırıp bulmak, onların zulme uğrayacaklarını bile bile kendilerini ilgili yerlere şikâyet edip haksızlığa uğramalarına neden olmak, Kur’an öğretilen binaların yıkımına katılmak veya bu yıkım işlemlerine maddi destek sağlamak ise zulme aktif destektir.

 

Dolayısıyla başörtüsü takmak istemeyen, tesettürden çıkmak istediğini söyleyen kızlarına karşı aileler “Kızımız küfrün ve zulmün safına geçti. Onun bu tercihi zulme ve dalalete destek vermektir.” gibi düşüncelere kapılmamalıdır. Kızlarının başörtüsü konusunda veya başka bir hususta küfrün ve zulmün safına geçmiş olması, onlara destek vermiş kabul edilmesi için başını açmaktan daha fazlasını yapmış olması gerekir.

 

Ek olarak belirtmiş olalım ki; zalimlere veya zulümlere karşı insanın içinde bir buğz hissetmesi gayet doğaldır. Zulmün içinde olanlara sempati beslemek ise bir iman zaafıdır. Konu o kadar önemlidir ki İmam Maturidi (r.a) ve Hanefi fıkhının önemli alimlerinden İbn Abidin gibi isimler açık bir zulme adalet nazarıyla bakanları, açık bir zulme “adalet” diyenleri küfre girmekle itham etmiştir.5

 

Ancak bu gibi tartışmalı söylemlerden hareketle herhangi bir ibadeti terk etmenin küfür olduğu nasıl söylenemezse tesettürden çıkmanın da zulüm, küfür, şirk veya zulme, küfre, şirke destek vermek olduğu söylenemez. Dolayısıyla aileler bu gibi uç düşüncelere prim vermemelidir. Zulme pasif destek verenlerle dahi irtibatı gerekmedikçe koparmamak, var olan bağları sürdürmek gerekir.

 

Aileler kendi anlayışları içerisinde kızlarının başını açmasını çok büyük bir günah, dehşetli bir suç gibi görebilirler. Bu nedenle kendi çocuklarına karşı şefkat ve anlayışı terk etmemelerini, konuya rasyonel ve sakin yaklaşılmasını belki kabullenemeyebilirler. Ancak öncelikle her aile böyle bir durumda çocuklarından evvel kendilerine dönmeli ve “Sen çocuğuna ne eğitim verdin ki karşılığında ne bekliyorsun?” sorusunu kendilerine sorabilmelidirler.

 

Sonuç olarak; 

  • Kızları tesettürden çıkmayı isteyen veya çıkan aileler çocuklarından önce kendilerini sorgulamalıdır.
  • Başını açan çocuklarla irtibatı kesmek haklı, rasyonel ve mantıklı bir gerekçeye dayanmıyorsa faydasız ve daha kötü sonuçlar verecek bir tavırdır.
  • Sünnete uygun olan çocukla görüşmeyi kesmek değil var olan irtibatı ve hukuku devam ettirmektir. Bu “hiçbir şey olmamış gibi davranmak” anlamına gelmez. Ancak sıla-i rahimin kesilmesi anlamına gelecek olan irtibatı koparmak sünnetle hiçbir şekilde bağdaşmayacak bir tercihtir.
  • Konuya çok boyutlu, derinlikli ve gerçekten çözüm amaçlı yaklaşmak gerekir. Bu da her ailenin kendine özgü şartları nedeniyle farklı davranışları, farklı yaklaşımları gerektirebilir. Ancak genel olarak şefkat, anlayış, irtibatı koparmama, çocuğunu tercihinden vazgeçirmek için de mantıklı ve adil davranmak önemlidir.
  • Her konuda olduğu gibi bu konuda da dua meselenin çözümünde son derece etkili bir yol olarak düşünülmeli ve ciddiye alınmalıdır.
     

Allah Teala’dan bizleri her konuda sırat-ı müstakime hidayet etmesini, zorlandığımız anlarda doğru olanı ilham etmesini, anne ve babalarımız ile çocuklarımıza karşı şefkat, hürmet ve adaleti terk etmemizi nasip etmesini diler ve dileniriz.

 


 

1 ) İbni Hişam, Sire, c. 3, s. 250

2 ) İbn Sa’d, c. 8, s. 99

3 ) Buhari, Hibe, 28; Müslim, Zekat, 50

4 ) Mümtehine, 8

5 ) İbn Abidin, Reddül Muhtar, c. 6, s. 460