11 dk.
18 Ekim 2023
Peygamberimiz'e (sas) "Efendimiz" diye hitap etmek yanlış mıdır?-gorsel
Youtube Banner

Peygamberimiz'e (sas) "Efendimiz" diye hitap etmek yanlış mıdır?

Soru: Peygamber Efendimiz (sas) “Bana Efendim demeyin. Efendi Allah'tır. Hristiyanların Meryem oğlu İsa'yı aşırı yücelttikleri gibi siz de beni aşırı yüceltmeyin. Ben sadece ve sadece bir kulum. O hâlde Allah'ın kulu ve elçisi deyin.” hadislerine rağmen neden “Rasulullah Efendimiz” diye hitap ediliyor? Peygamber Efendimiz demek hatalı bir tabir mi?

 

Cevap: Öncelikle konuyla ilgili soruda geçen hadisleri ele alalım.

 

Beni Amir kabilesinden bir heyet Allah Rasulü’nü ziyarete geldiğinde “Sen bizim efendimizsin (seyyidimizsin).” diye hitap ederler. Allah Rasulü (sas) “Efendi Allah’tır!” buyururlar. Heyet bunun üzerine “Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!” der. Allah Rasulü de “Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi (mübalağalı övgülerde) koşturmasın.”1 buyururlar.

 

Yine Efendimiz (sas) bir hadislerinde; “Hakkımda, Hıristiyanların Meryem oğlu İsa'ya yaptıkları aşırı övgülerde bulunmayın. Şurası muhakkak ki ben bir kulum. Benim için “Allah'ın kulu ve elçisi" deyin.” buyurmuştur.2

 

“Seyyid” veya “Efendi” tabiriyle ilgili başka hadisler de mevcuttur. Ancak onlara geçmeden önce bu konudaki bazı temel mantık ve dil bilgisi hatalarını görüp anlamamız gerekecektir.

 

Birinci hata: Bazı kelimeler bir dilden başka dile tercüme edilince genellikle orijinal dildeki anlamlarını kaybederler. Bu bağlamda Türkçede kullandığımız “Efendi” kelimesi bize Rumcadan veya Anadolu Selçukluları döneminde Bizans Yunancasından geçmiştir.

 

Türkçede biz Efendi kelimesini sözlüklerde de görüleceği üzere;

  • Bir unvan (Ali Efendi gibi),
  • Buyruğu yürüyen, sözü geçen kimse (Köylü memleketin efendisidir gibi),
  • Hizmetliler için kullanılan bir hitap sözü (Bahçıvan efendi, şoför efendi gibi),
  • Genellikle görgülü, nazik, kibar erkekler için kullanılan bir iltifat sözü (Pek efendi bir çocuk gibi),
  • Bir hitaba karşılık verme sözü (Hey! Buyur, efendim? gibi),

farklı anlamlarda kullanırız.

 

Bu farklı manalar “Efendi” kelimesinin Türkçede özel, hususi bir kullanımının olmadığını göstermektedir. Bu durumda Arapça “Seyyid, Seyyidüna” kelimelerinin Arapçada insanlar için kullanılınca dini açıdan bir sorun oluşturma ihtimali Türkçe çevirisi olan “Efendi” kavramı için geçerli değildir. Çünkü anadili Arapça olanlar “Seyyid-Seyyidüna” derken farklı şeyler anlar, bunun çevirisi olarak anadili Türkçe olanlar “Efendi-Efendimiz” derken farklı şeyler anlar. En azından çağrışımlar bire bir özdeş, aynı değildir.

 

Hatta buna benzer şekilde Efendimiz’in (sas) “Berre” ismine karşı soğuk olması, önceki isimleri Berre olan Cüveyriye binti el-Haris ve Zeynep binti ebi Seleme’nin isimlerini Cüveyriye ve Zeynep olarak değiştirmesi3 Türkçeye geçmiş olan Berra ismini yasak kılmaz. Çünkü Berra ismi bizde zamanla “bereketli, hayırlı” gibi anlamlara evrilmiştir. O dönemde ise “Berre” ismi daha çok “kusursuz, günahsız” gibi anlamlara gelmektedir. Her iki anlam arasındaki fark açıktır. Ayrıca Türkçede çocuğuna Berra ismini koyanlar kusursuz-günahsız anlamlarıyla değil, bereketli-hayırlı anlamlarını kast ederek koymaktadırlar ve hadisteki yasak kapsamına dahil değillerdir.

 

İkinci hata: Bir hadisi okurken (her metni okurken olması gerektiği gibi) hadisin bağlamı, yani hangi ortamda, kime, ne maksatla söylendiği dikkate alınmalıdır. Hadisin söylendiği andaki olay örgüsü bilinmezse hadisten yanlış manalar çıkarmak mümkündür.

 

Örneğin bir hadis-i şerifte “Cuma namazı ezanı duyan herkese vaciptir.”4 buyrulur. Sırf bu hadisten veya uzunca bir hadisin sadece bu cümlesinden yola çıkarak Cuma namazının hastalara, kadınlara, çocuklara, mahkumlara ve yolculara da vacip (farz anlamında) olduğu düşünülebilir. Ancak hadisteki olay örgüsü tam okununca anlaşılacaktır ki: Bir sahabi Efendimiz’e (sas) gelerek Medine’nin dışında, dolayısıyla mescidin çok uzağında ikamet ettiğini, bu durumda Cuma namazının kendisine de farz olup olmadığını sormuş, Efendimiz de ona ezanı işitip işitmediğini sormuş, sahabi işittiğini söyleyince Efendimiz bu durumda Cumaya gelmesi gerektiğini ifade sadedinde böyle bir beyanda bulunmuştur. Dolayısıyla bu hadis Cuma namazının farziyetindeki mesafe değişkeniyle ilgilidir. Cuma’nın kadınlara, hastalara, yolculara, mahkumlara ve çocuklara da vacip olduğunu göstermez.

 

Üçüncü hata: Bir konuda tek bir ayet veya tek bir hadisten hüküm çıkarılamaz. Konuyla ilgili bütün ayetler veya hadisler bir arada, bütüncül bir bakışla değerlendirilmelidir.

 

Bu bağlamda konuyla ilgili farklı ayet hadislere bir göz atalım. Yani “Efendi-Efendimiz” kelimelerinin geçtiği farklı ayet ve hadisleri de göz önünde bulunduralım.

 

Örneğin Âl-i İmran suresinde Hz. Yahya (as) hakkında “seyyid” ifadesinin kullanıldığını görürüz. Ayette “Zekeriya mabette namaz kılarken melekler ona, “Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, EFENDİ, nefsine hâkim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler” diye seslendiler.”5 buyrulmaktadır ki aynı zamanda bir beşer olan Hz. Yahya için açıkça “seyyid” yani bizim anladığımız manada “efendi” tabiri kullanılmıştır.

 

Yine Kur’an’da “İkisi de kapıya koştular. Kadın, Yûsuf’un gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında hanımın efendisine (seyyidine) rastladılar. Kadın dedi ki: “Senin ailene kötülük yapmak isteyenin cezası, ancak zindana atılmak veya can yakıcı bir azaptır.”6 ayetinde de Züleyha’nın kocası “Seyyid” (Efendi) kelimesiyle nitelenmiştir.

 

Hatta Arapça Seyyid kelimesinin eşanlamlarından olan Rab kelimesi dahi Kur’an’da Hz. Yusuf’un (as) ağzından bir beşer için yani Züleyha’nın kocası için bir isim-sıfat olarak kullanılmıştır. “(Yusuf’un) bulunduğu evin hanımı, Yusuf'a sahip olmak istedi ve kapıları kapatarak “Haydi yaklaş bana!” dedi. O (Yusuf): “Allah'a sığınırım!” dedi. “Doğrusu, senin kocan olan benim Rabbimdir/Efendimdir (İnnehû Rabbî), onun çok iyiliğini gördüm. Hıyanet ederek zalim olanlar iflah olmazlar.”7

 

Sadece bu iki ayet bile “Seyyid” kelimesinin sadece Allah Teala için değil insanlar için de kullanılmasının caiz olduğunu gösterir. Çünkü Kur’an Hz. Yahya (as) için bu tabiri kullandığı gibi Hz. Yusuf (as) da kendisini köle olarak alıp yetiştiren Mısır azizi için Seyyid kelimesinin eşanlamlılarından olan Rab kelimesini kullanmıştır. Hatta Arapçada ev sahibi için “Rabbud-dâr”, mal veya sermaye sahibi için de “Rabbül-mâl” denilir. Rab kelimesinin bir anlamının da “Sahip” olduğu düşünülünce son derece doğal bir kullanımdır. Demek ki bazı kavramlar hem insanlar hem de Allah Teala için kullanılabilmektedir. Ancak elbette ki Allah Teala için kullanıldığında farklı ve ulvi çağrışımlar, insanlar için kullanıldığında ise daha düşük seviyede çağrışımlar kast edilecektir. Bu, dil olgusunun mantığı açısından son derece doğaldır.

 

Farklı hadislere baktığımızda da “Seyyid” kelimesinin rahatça kullanıldığı görülecektir.

 

Örneğin Efendimiz (sas) “Ene seyyidün-nâsi yevmey kıyâme...” (Ben kıyamet gününde insanların seyyidiyim/efendisiyim.)8 buyurur.

 

Yine Efendimiz (sas) mübarek torunu Hz. Hasan (ra) için “Bu oğlum seyyiddir. Allah onunla iki büyük taifenin arasını bulur (barıştırır).” buyurmuştur.9

 

Yine Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) için; “Hasan ve Hüseyin cennet ehlinin gençlerinin iki seyyididirler/efendisidirler.”10 buyurmuştur.

 

Hz. Sad bin Muaz (ra) ensarın ileri gelenlerinden mübarek bir sahabidir. Vefatıyla arşın titrediğini ve cenazesine yetmiş bin meleğin katıldığını bizzat Efendimiz (sas) beyan etmiştir.11 Beni Kurayza Yahudileri, kendileri hakkında hüküm vermesi için Sad bin Muaz’ın (ra) hakemliğini kabul etmişler, Hz. Sad da hükmü vermişti. Bu olaylar esnasında bir bineğin sırtında sahabenin ve Efendimiz’in (sas) bulunduğu yere gelince Efendimiz onu görmüş ve etrafındaki insanlara “Haydi! Efendinizin (Seyyidinizin) önünde ayağa kalkın!” buyurmuştu.12 

 

Yine Efendimiz’in (sas) “seyyid” kelimesinden başka “Mevla” kelimesini de Hz. Ali (ra) için kullandığını biliyoruz. Bir sefer sırasında Efendimiz ve ashabı Gadir-i Hum denilen bir mevkide konaklamış, Efendimiz öğle namazını kıldırdıktan sonra sahabe topluluğuna dönerek Hz. Ali’nin elini tutmuş ve “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım! Ona dost olana sen de dost ol. Ona düşman olana sen de düşman ol!” demiştir. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra) ve Hz. Ali (ra) karşılaştıklarında Hz. Ömer (ra) Hz. Ali’ye (ra) “Ey Ali! Sen bütün müminlerin mevlası oldun.” diyerek onu tebrik etmiştir.13

 

Yine Hz. Ömer’in (ra) Hz. Ebu Bekir (ra) ve Hz. Bilal-i Habeşi (ra) için söylediği “Ebu Bekir efendimizdir. Efendimiz Bilal’i azad etmiştir.”14 sözü meşhurdur.

 

Yukarıdaki rivayetlerden de açıkça anlaşılacaktır ki Efendimiz (sas) “seyyid” kelimesini hem kendisi hem sahabiler için kullanmıştır. Sahabe efendilerimizin de bu kelimeyi birbirleri için kullandıklarını Hz. Ömer’in (ra) ifadelerinden anlamamız mümkündür.

 

Baştaki rivayette ise Efendimiz (sas) kendisine “Sen bizim seyyidimizsin.” diyen bir veya birkaç kişiyi öyle dememeleri hususunda uyarmıştır.

 

Bu durumda kelimenin aynı anlamlarda kullanılmadığı açıktır. Kullanılan kelime lafzen aynıdır ancak kullananlar farklı niyetlerle, farklı çağrışımlar oluşturacak şekilde kullanmışlardır. Kuvvetle muhtemeldir ki Beni Amir kabilesinin heyeti Efendimiz’i (sas) ziyarete geldiklerinde rahatsız edecek derecede mübalağalı övgü ifadeleri kullanmışlar, Efendimiz (sas) de bunun karşılığında o insanları uyarmıştır.

 

Konuyla ilgili ayetler ve hadislerin toplamından anlaşılan “Seyyid, Efendi” gibi kelimelerin Efendimiz (sas) için kullanılmasında hiçbir sakınca olmadığıdır. Yeter ki bu kelimeyi kullanan şahıs bu kelimeyi kullanmakla Efendimiz’e bir uluhiyet veya rububiyet atfetmiş olmasın! Zaten böyle bir varsayım da aklı başında hiçbir mümin için mümkün olmasa gerektir.

 

Diğer yandan Efendimiz (sas) insanların birbirlerini yüzlerine karşı yersiz övmelerini hoş karşılamamış, “Meddahları (övgü düzenleri) gördüğünüz zaman yüzlerine toprak serpin!”15 buyurmuştur. Bu hadisi Hz. Mikdad (ra) düz manasıyla anlamıştır ve Hz. Osman’ı (ra) öven bir adamın yüzüne küçük çakıl taşları atmıştır. Hz. Osman ne yaptığını sorunca da yukarıdaki hadisi zikretmiştir.16 Ancak hadisin asıl anlamı, meddahların (övgü düzenlerin) övgüleri karşılığında bekledikleri dünyalık menfaati elde edemeyeceklerini anlamalarını sağlamaktır. Yani sizin yüzünüze karşı yersiz övgülerde bulunan ve sizden bir menfaat umanları güzel bir şekilde terslemek yahut onları uyarmaktır. Yahut öven kişi dünyalık menfaat beklemese de övgüsü yersiz ve ölçüsüz ise onu da uyarmak gerekir ki Efendimiz’in (sas) kastettiği de budur. Elbette kalplerini kazanmak istediğiniz insanlara karşı bu uyarı daha farklı olacaktır. Tevhid hakikatini henüz tam sindirememiş insanlara karşı ise daha farklı olacaktır. 

 

Örneğin Rubey binti Muavviz’in (r.anha) anlattığına göre, Efendimiz (sas) bu hanım sahabinin düğününe gelmişti. O esnada küçük kız çocukları Bedir’de şehit düşen atalarının kahramanlıklarını anlatan nağmeler söylemektedirler. İçlerinden birisi bir ara “Aramızda yarını (yarın ne olacağını) bilen bir Peygamber vardır.” der. Bu söz üzerine Efendimiz (sas) hemen müdahale ederek “Bu sözü bırak da bundan önce söylediklerini söylemeye devam et!”17 buyurur. Yani bu uyarı da “Efendi (Seyyid) Allah’tır!” uyarısı gibi bir uyarı olduğu gibi “Meddahların yüzüne toprak saçın!” hadisinin de fiili pratiğidir aslında.

 

Sonuç: Allah Rasulü (sas) müminlerin efendisi olduğu gibi kıyamet gününde de tüm insanların efendisidir, seyyididir. Allah Rasulünü (sas) “Efendimiz” olarak anmakta dini açıdan hiçbir sakınca yoktur. Aksine, Allah Rasulü için “Efendimiz” tabiri “Peygamberi, aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın!”18 ayetinin de işaretiyle belki en basit saygı ifadelerinden birisidir. Keşke daha kapsamlı, daha derin ve incelikli hitap kelimelerini de araştırıp bulsak ve Efendimiz’i (sas) o kelimelerle anabilsek!

 

Allah Teala’dan Efendimiz’e (sas) muhabbeti, hürmeti, sadakati ve bağlılığı bizlere tam anlamıyla nasip etmesini diler ve dileniriz!


 


 

1 ) Ebu Davud, Edeb, 10

2 ) Buhari, Enbiya, 44; el-Müsned, 1/231

3 ) Buhari, Edeb, 108; Müslim, Edeb, 1-19

4 ) Ebu Davud, Salat, 212

5 ) Âl-i İmran, 39

6 ) Yusuf, 25

7 ) Yusuf, 23

8 ) Buhari, Tefsir, 6

9 ) Buhari, Sulh, 9; Ebu Davud, Mehdi, 8

10 ) Tirmizi, Menakıb, 5

11 ) Müsned, III, 234; İbn Mace, Mukaddime, 11

12 ) Buhari, Itk, 17, İstizan, 26

13 ) Müsned, IV, 281

14 ) Buhari, Fezail-ü Ashabün-Nebî, 23

15 ) Müslim, Zühd, 69

16 ) Ebu Davud, Edeb, 9; Tirmizi, Zühd, 55

17 ) Tirmizi, Nikah, 1096

18 ) Nur, 63