5 dk.
09 Nisan 2024
Ramazan'ın Final Perdesi: Bayram-gorsel
Youtube Banner

Ramazan'ın Final Perdesi: Bayram

Bayramın Manası

 

Efendimiz’in (sas) mübarek sözleriyle beyan buyurduğu üzere; “Oruç tutan için iki ferahlık/sevinç vardır. (Oruçlu) iftar ettiği zaman ferahlar ve Rabbine kavuştuğu (lika) vakit bir daha ferahlar.”1

 

Hadiste geçen “iftar” kavramını Efendimiz (sas) farklı hadislerde Ramazan Bayramı için de kullanmıştır. Örneğin, “Hilali görmedikçe oruç tutmayınız. Ve yine hilâli görmedikçe iftar etmeyiniz.”2 hadisi bunlardan sadece birisidir.

 

Bu durumda Efendimiz’in (sas) “Oruçlu için iki ferahlık/sevinç vardır.” buyurduğu sevinç ve ferahlık anlarından birinin de Ramazan Bayramı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü müminler Ramazan ayı boyunca iman ve ihtisap ile oruçlarını tutmuş veya tutmaya çalışmışlar, gecelerini ve gündüzlerini ihya etmişler, bir ay boyunca Rablerinin emrine itaat etmişler, diğer on bir aydan daha farklı ve bazı açılardan daha zor zamanlar geçirmişler, nihayet görevlerini yerine getirmenin ferahlığı ve neşesi ile bayrama kavuşmuşlardır.

 

Meselenin bir yönü de şudur: Ramazan’ı iman ve ihtisap şuuru ile geçirmeye çalışmış, Efendimiz’in (sas) bu konudaki uyarılarını ve tavsiyelerini dikkate alarak değerlendirmiş insanların Ramazan Bayramı’nı algılama ve hissetmeleri Ramazan’ı bir geleneği yerine getirmek motivasyonuyla geçirmiş insanlardan elbette farklı olacaktır.

 

Ramazan boyunca nefsiyle gerçekten ve çok boyutlu olarak (sadece aç ve susuz kalma boyutuyla değil öfke, negatif hisler gibi boyutlarla da) yaka paça olmuş, insanlarla tartışmamaya, kimseye kötü söz söylememeye, cahilce davranışlardan kaçınmaya, orucun kalkan olma özelliğini korumaya çalışmış müminlerin bayramları, aynen bütün ömrünü Ramazan gibi geçirmiş ve iman, marifetullah, muhabbetullah ve likaullah basamaklarını çıkarak yaşamış bir müminin öldükten sonra Rabbine kavuşma anının provası veya küçük bir temsili gibidir.

 

Bir hadis-i şerifte Efendimiz (sas) “Kim Allah’a kavuşmayı arzu eder/sever ise Allah da ona kavuşmayı sever/arzu eder. Kim de Allah’a kavuşmaktan hoşlanmaz ise Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.”3 buyurur. Allah’a kavuşmayı bir iştiyak halinde sevdirecek pratiklerin en önemlilerinden belki birincisi Ramazan orucudur. Zira Efendimiz’in oruçlu için işaret ettiği iki sevinç anlarından birisi de Allah’a kavuştuğu zamandır. Dünya hayatında kendisine ayrılan süreyi tamamlayan bir müminin Rabbine kavuştuğu andaki ferahlığı ve sevinci, elbette Ramazan boyunca her iftarda yahut Ramazan’ın sonundaki bayramda olduğundan kat be kat fazla olacaktır.
 

Ramazan Bayramı “Kulluğa Paydos” Zili Değildir

 

Bayram günlerini sırf zevk ü sefa ve eğlence günleri olarak görmek bayramın ruhuna aykırıdır. Bayram günleri bazı hadislerin de işaretiyle Allah Teala’nın kullarını affetmesi noktasında adeta birer mağfiret ve rahmet referansıdır.

 

Diğer yandan Efendimiz (sas) “Teşrik (Bayram) günleri yeme, içme ve Allah’ı anma günleridir.”(4) buyurarak bayramlarda Allah Teala’nın kullarına ikramı olan yeme içmenin yanında Allah’ı zikretmeyi de saymıştır ki zihinler meselenin hakikatinden uzaklaşıp gaflete düşmesin.

 

Hakikaten bayramlar ilahi lütufların insanlar üzerine yağmur damlaları gibi serpildiği günlerdir ve bu hediyeler karşısında yapılması gereken şükür ve hamd duygularıyla mukabele etmek olmalıdır. Aksi hâlde bayramları, özellikle de Ramazan Bayramı’nı “Kulluğa paydos” zili şeklinde algılayıp kendini gaflete salan insanların büyük bir yanılgı içine düşmeleri ve yine çok büyük bir nimeti geri çevirmeleri söz konusu olacaktır.

 

Dünya hayatının boş, hedefsiz ve anlamsız eğlenceleri ileride insanı ağlatacak acı durumların birer perdesi sayılır ve hepsi geçicidir, geçip gitmeye mahkumdur. Elbette zaman karşısında çaresiz olan insanın sonsuzluğa müştak kalbini ve sonsuzluğa meftun ruhunu güldürecek, sevindirecek şeyler ise meşru dairede eğlenmek, eğlence konusu olan şeyin Allah Teala’nın bir nimeti olduğunu unutmamak, böylece sevap yönüyle de baki kalacak olan sevinçlerdir.

 

Bu nedenle bayramlarda gaflete düşmeye eğilimli olan, gayrimeşru eğlencelere, sözlere, tavırlara kolayca sapabilecek insanları korumak için rivayetlerde Allah Teala’nın zikrine, duaya, bayramın hakikatine dair önemli vurgular vardır. Bundaki amaç da bayramlardaki sevinç ve ferahlama nimetlerini geçici ve boş eğlence vesileleri olmaktan çıkarıp o nimetlerin bekasına hizmet ettirmektir. Çünkü şükür nimeti artırır ve bâki kılar. Gaflet ise nimeti kaçırır.

 

Bayram Gecelerini İhya Etmek

 

Bayram günlerinin ve gecelerinin de aslında diğer mübarek gün ve geceler gibi Allah’a yaklaşmaya vesile adına değerlendirilmeleri çok önemlidir. Geleneğimizde kandil geceleri insanların ibadetlerini artırmaları yönünde önemli vesileler olarak görülebilir. Ancak bayramlar toplumsal hafızamızda kandil geceleri gibi değildir. Bayramlara daha çok toplumsal bir festival havası hakimdir.

 

Ancak Efendimiz (sas) Ebu Umame’den (ra) nakledilen bir hadis-i şerifte şöyle buyurur; “Kim her iki bayram (Ramazan ve Kurban) gecesini de Allah için ve ihtisap ile ikame ederse kalplerin öldüğü gün onun kalbi ölmeyecektir.”(5)

 

Her iki bayram gecesi Ramazan’ın son gününden bir önceki gece ile Kurban Bayramı’nın arefe günü gecesidir. Dolayısıyla her iki bayramın da ilk günlerinden bir önceki geceyi ikame eden, o geceyi ihya eden, ibadetlerle, dua ve zikirlerle, tevbe ve istiğfarlarla, Kur’an ve salavatlarla o geceleri boş geçirmeyen insanların kalp hayatlarının diri kalacağını Efendimiz (sas) haber vermektedir.

 

O hâlde Ramazan’dan sonra kendimizi gaflete salmamanın, sadece “Ramazan Müslümanı” olmamanın, bütün bir yılı Ramazan kadar olmasa da Allah ve Rasulü ile, Kur’an ve evrad ü ezkâr ile geçirebilmenin ve kalplerimizin Allah’tan uzaklaşmamasının önemli bir vesilesi de bayramlardan bir önceki geceleri elimizden geldiğince ihya etmektir. 

 

Allah Teala’dan bayramlarımızı hakiki bayramlar haline getirmesini diler ve dilenir, okuyucularımızın da bayramlarını tebrik eder, dualarını bekleriz.

 


1 ) Buhari, Savm, 4

2 ) Buhari, Savm, 16

3 ) Buhari, İman, 24; Müslim, İman, 107

4 ) Müslim, hadis no: 1141

5 ) İbn Mace, Sıyam, 68