12 dk.
28 Ocak 2024
Şeytan Tövbe Edebilir mi?-gorsel
Youtube Banner

Şeytan Tövbe Edebilir mi?

Soru: Şeytan tövbe edecek olsa Allah şeytanın tövbesini kabul eder mi? Şeytan için o kapı kapanmış mıdır?

 

Cevap: 

 

Farazi Hayallerin Duygusal Etkisi

 

Öncelikle belirtelim ki olmayan şeyler üzerine düşününce bu düşüncelerin insan üzerinde olumsuz duygusal etkileri olabilmektedir. Örneğin bir insan “Ailem çok fakir olsaydı, beni üniversiteye gönderemeseydi hâlim nasıl olurdu?” diye düşünse bu kişi durum gerçekte öyle değilse bile üzülebilir.

 

Bu hayallerin imani meselelerle ilgili olanları da benzer etkiler yapar. Yine örneğin bir insan “Efendimiz (sas) şu meselede zulmetmiş olsaydı durum nasıl olurdu?” diye uzun veya kısa süreli hayalî bir kuruntuya kapılsa Efendimiz (sas) -haşa- hakikaten öyle bir zulüm yapmış gibi Efendimiz’den soğuyabilir.

 

Dolayısıyla realitede olmamış veya olması imkansız meseleleri hayali bir şekilde düşünürken meselenin bu yönü mutlaka gözetilmelidir.

 

Tövbe Kavramı ve Şeytan

 

Geleneksel olarak dindar olan toplumlarda dini kavramlar da kültüre dahil olurlar. Bu nedenle de anlamlarını az çok kaybederler. Örneğin “İnşaallah” kelimesi Kur’an’da farklı vurgularla ve anlamlarla ifade edilmesine rağmen bu kelime insanlar arasında konuşulurken bir temenni sözcüğüne dönüşmüştür. “(Ey Musa!) Bizim için, Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın, nasıl bir inek keseceğimizi anlayamadık. Biz, Allah dilerse (İNŞAALLAH) emredileni yapma yolunu buluruz.” dediler.”1 veya “Andolsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse (İNŞAALLAH) siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram'a gireceksiniz.”2 ayetlerinde İnşaallah kelimesi tamamen “Allah dilerse” anlamında kullanılmıştır. Bu kelime şart edatı olan “in” eki, dileme anlamına gelen “şâe” kelimesi ve lafza-i celal olan “Allah” ismi bir arada kullanılarak oluşturulmuştur. Yapılmakta olan ve yapılması düşünülen her işin Allah Teala’nın izni ve iradesine bağlı olarak yapılabileceğini aksi hâlde yapılamayacağını belirtmek için kullanılır ve kullanılmalıdır. Ancak günlük kullanımda bu kelime genellikle bir temenni sözcüğü olarak kullanılır. Böylece kelimenin asıl anlamı kastedilmez.

 

Tövbe kavramı da benzer şekilde kültürümüzde anlam kaybına uğramıştır. İnsanlar tövbe etmeyi genellikle Ramazan, kandil geceleri gibi manevi ortamlarda dua edilirken zikredilen tövbe kelimelerinden ibaret zannedebilmektedir. Bazen de istiğfar etmenin yani Estağfirullah demenin tövbe ile aynı şey olduğu düşünülebilmektedir. Bu kelimeler zikredilirken de Allah Teala’ya tam yönelmeyi veya içinde bulunduğu hatalı davranışları tamamen bırakmayı kastetmemiş olabilmektedirler. Buna “dil ucuyla tövbe etmek” diyebiliriz. Dil ucuyla söylenen istiğfar kelimelerinin de bu şekilde söylenen tövbe niyetlerinin de kendi başlarına elbette az çok faydası vardır. Çünkü Allah Teala’yı zikirle ilgili olan bütün kelimelerin kendileri hayat verici kelimelerdir. İnsanlar başka şeyler düşünürken de “Sübhanallah”, “Elhamdülillah,” “Allahu Ekber” veya “Estağfirullah” kelimelerini söyleseler bundan fayda görürler. Ancak bu zikirlerin asıl anlamları onları tam bir teveccüh ve kalbî bir kast-niyet ile söylemekle tezahür edeceği gibi asıl faydaları da bu şekilde ortaya çıkacaktır.

 

Tövbe kavramı ise esas manasını Allah Teala’ya tam teveccüh etmekle ve içinde bulunulan kötü durumlardan, günahlardan, hatalardan ciddi manada vazgeçmeye karar vermekle kazanır.

 

Şeytan Tövbe Etseydi…

 

Asıl manasıyla şeytan tövbe etseydi Allah Teala bu tövbeyi kabul ederdi. Bu farazi bir söylem değildir. Çünkü farazi bir mesele için böyle hüküm vermek caiz olmaz zira Allah Teala adına konuşmuş oluruz. Bundan da Allah’a sığınırız. Fakat Kur’an’da;

 

  • “Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.”3
  • “Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edene karşılık veririm.”4 gibi herkes için ümit kaynağı olan ayetlerin manaları açık olduğu gibi;
  • “…Allah, tevvâb (tevbeleri kabul eden) ve rahimdir, çok merhametlidir.”5
  • “…Eğer onlar kendilerine zulmettikleri vakit sana gelip de Allah'tan af dileseler, sen de resul olarak onların affedilmelerini isteseydin, elbette Allah'ı tövbeleri kabul eden, pek merhametli bulacaklardı.”6
  • “Rabbine hamd ile tesbih et ve O'ndan af dile. Çünkü O tevvabdır, tövbeleri çok kabul eder.”7 ayetlerinin manası da açıktır.

 

Efendimiz’in (sas) hayatına baktığımız zaman da O’nun affediciliğine dair pek çok tabloyla karşılaşırız. Amcası Hz. Hamza’yı (ra) şehit eden Vahşi’yi cezalandırmaması ve affetmesi, Hz. Hamza'nın şehit edilmesinin azmettiricisi olan Hind’i kınamaması, Ebu Cehil’in oğlu İkrime (ra) gibi bir insanı Müslüman olduktan sonra şefkatle kucaklaması, Halid bin Velid (ra) gibi Uhud’da Müslümanlara çok çektiren bir insanı iltifatlarla kabul etmesi, Mekke’nin fethinden sonra Mekke halkına bir kınama veya suçlamada bulunmaması en bilindik örneklerdir. Efendimiz (sas) daha önce ne kadar günahkâr ne kadar zalim olursa olsun dönüp gelince ve kapıyı çalınca hiç kimseye “Hayır!” dememiş, kapıyı kapatmamıştır. Efendimiz (sas) bunu elbette Allah Teala’nın emri ile yapmaktadır ve Efendimiz (sas) Allah Teala’dan daha merhametli değildir.

 

Demek ki kim olursa olsun ve daha önce ne yapmış olursa olsun pişmanlık, samimiyet ve tövbe ile rahmet kapısını çalanlar affedilmektedir. Dolayısıyla bu soru Ebu Cehil, Firavun, Ebu Leheb gibi isimler için de sorulsa şeytan gibi bir varlık için de sorulsa cevap aynıdır: Allah’a teveccüh edip tövbe ederse şeytan için de kapılar açılır… O kapıdan girince ne kadar ilerleyeceği de tövbe edenin kendisine bağlıdır.

 

Tövbenin Doğru Anlaşılması

 

Tövbe kavramı “Ben tövbe ettim.” der demez bütün günahların silinmesi ve insanlara boş bir kâğıt verilmesi şeklinde düşünülmemelidir. Çünkü tövbe etmek her zaman yeterli olmayabilir. Bu nedenle tövbe kavramını bir sürecin ilk adımı, başlangıç noktası, bir işe veya bir üniversiteye kabul edilme gibi düşünmek daha doğru olacaktır. İnsan tövbe etmekle üniversiteye veya bir şirkete kabul edilmiş gibi olur. Ama sonrasında tövbede sebat etmek, o konuda azim ve kararlılık asıl belirleyici olandır. Bir üniversiteye veya işe giren herkes o üniversiteyi bitiremeyebilir ve o işte kendisinden beklenen performansı gösteremeyebilir. Hatta bazıları üniversiteden ve işten atılabilir. Bazıları da üniversiteden yüksek derecelerle mezun olur, çalıştığı işte terfi edebilir.

 

Tövbe kişinin kendini yenilemesi, iç dünyasını onarması, iradesi ile günah duygusunun karşılıklı hesaplaşması adına önemli bir sürecin başlangıcıdır. İnsanın nefsani hisleri onu etkisi altına alır ve hayatına yön verir, insan da bu şekilde yaşayıp giderken irade nefsin karşısına dikilir ve artık ona geçit vermeyeceğini söyler. Böylece insan daha sonraki azmi ve gayreti adına kararlı bir başlangıç yapmış olur. Yahut insan hayat yolculuğunda günah ve gaflet içinde yol alırken bir çukura düşer, tövbe de insanı o çukurdan dışarıya çıkarır. Ancak yol ve yolculuk devam etmektedir.

 

Bu bağlamda şeytan belki binlerce belki yüzbinlerce senedir şeytanlığını yapmaktadır. Bu nedenle zihinlerde şeytanın tek bir tövbe ile affedilmesi, bütün günahlarının sıfırlanıvermesi şeklinde basit bir resim oluşmamalıdır.

 

Elbette rahmet kapısı her zaman açıktır. Ancak o kapıdan girdikten sonraki durum kişinin kendi samimiyetine, azmine, sabrına, iradesine göre şekillenir. Sonradan Müslüman olmuş Mekkelilerden İkrime (ra) gibi bir kısmının yüksek derecelere doğru çıktığını ancak bir kısmının da geride kaldığını görürüz. Bu da tövbe ve samimi dönüşten sonraki yapılanların da en az tövbe kadar önemli olduğunu göstermektedir.

 

Sonuç olarak Allah Teala, insanların en affedilemez zannettiği günahları da bağışlayabilir, samimi tövbe edenlerin tövbesini kabul edebilir. Bu konuda bizim beşeri bakış açılarımızın hiçbir önemi ve belirleyiciliği yoktur.

 

Şeytanın Tövbe Etmesinin İmkânı

 

Peki şeytan tövbe eder mi?

 

Şeytan zaten tevbe etmeyeceği ve edemeyeceği için şeytan olmuştur.

 

Bir örnekle açıklayalım: Yıllar önce Amerika’da ünlü bir basketbolcu reklam çekimlerinde oynatılmak istenir. Reklam çekiminde bu basketbolcudan istenen şey potaya atış yapması ama isabet ettirememesidir. Yani basketbolcu, elindeki basketbol topunu belli bir mesafeden potaya atacak ancak top girmeyecektir. Fakat basketbolcu istese de bir türlü bunu yapamaz. Attığı bütün şutlar isabetli olur. Neden? Çünkü o basketbolcu yıllarca bu konuda egzersizler yapa yapa, oynaya oynaya isabetli şut atma becerisine sahip olmuştur. Basket atmak onda ikinci bir fıtrat hâline gelmiştir. Kasları ve beyni arasındaki ilişkiler buna göre düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu basketbolcu attığı şutun isabetli olmasını istemese de bunu hemen yapamamıştır.

 

Şimdi baştaki soruyu değiştirelim ve “Efendimiz (sas) yalan söylese ne olurdu?” gibi farazî bir soru soralım. Bu soru farazîdir ve gerçekliği muhaldir. Çünkü Efendimiz’i Allah’ın kulu ve Rasulü, alemlere rahmet olmaya götüren noktalar dikkate alınmadan sorulmuştur. Efendimiz’i (sas) Efendimiz yapan özelliklerden birisi belki birincisi O’nun yalan söylemez olmasıdır. Hz. Peygamber teorik olarak yalan söyleyemez değildir ancak pratikte O’nun sıdk ve emniyetin zirvesinde yer alması O’nu artık yalan söyleyemez bir hâle getirmiştir. O (sas), yalan söylemeye götürecek nedenlerle bağlarını bütünüyle koparmıştır. Doğruluk üzerine sabit kadem bir şekilde çok uzun bir süre yaşamıştır.

 

Bir insan veya irade sahibi bir varlık hayırda veya şerde belli amelleri sürdüre sürdüre o ameller kendisinde yerleşik hâle gelir. Burada esas mesele kuvvettir. Kuvvet kavramını sel gibi de düşünmek mümkündür. Bir miktar suyun uzun yıllar boyunca damlamaya devam etmesi de bir etki yapar, sel gibi bir anda çok büyük bir kütle hâlinde gelmesi de etki yapar. Ancak esas olan süre ve yoğunluğun çarpımıdır. Dolayısıyla bir insana veya irade sahibi bir varlığa yönelik etki, onun yaşamını değiştirecek ölçüde de olabilir. Örneğin “Alkolü asla bırakamam.” diyen bir insan kendisinde siroz veya karaciğer kanseri başlangıcı olduğunu öğrenince o insan alkol tüketimiyle ilgili davranışlarını temelden değiştirebilir ve alkolü bir anda tamamen bırakabilir. Benzeri durum salih ameller için de geçerlidir.

 

Şeytanı asıl şeytan yapan şey ise zaten kötülüğe, şerre, yalana tam kilitlenmiş olmasıdır. Bu nedenle kendisinde hayır ve doğruluk adına bir şeyler oluşabilecek bir duruma gelmeyecek olmasıdır.

 

Şeytanın tövbesiyle ilgili eski kitaplarda iki menkıbe anlatılır. Bu menkıbelerin tabii ki aslı yoktur ancak bunlar vermek istedikleri mesaj açısından bize yardımcı olabilir.

 

Bir gün şeytan Hz. Musa (as) ile karşılaşır. Hz. Musa’ya tövbe etmek istediğini ve tövbesini kabul etmesi için Rabbinin katında kendisine şefaatçi olmasını ister. Hz. Musa da dua eder ve cevaben denilir ki; “Ey Musa! Dileğini yerine getirdim.” Sonra Hz. Musa (as) İblis’e şöyle der; “Adem’in (as) mezarına secde etmen emredildi. Böyle yaparsan tövben kabul edilecek.” Şeytan da yine önceden yaptığı gibi kibre kapılıp öfkelenir ve “Diriyken ona secde etmedim. Şimdi ölü iken mi secde edeceğim?” der.

 

Şeytan budur. İblis’i şeytan olmaya götüren şey secde emrine karşı gelmesi ve bu muhalefetteki kibrine ve öfkesine devam etmesidir. Binlerce yıldır da o aynı hâl üzeredir. Demek ki onun ruhunda, vicdanında kendisini hayra götürecek yön kalmamıştır. Tövbe etse bile o yolda sabit kadem devam etmesi gerekecektir ancak İblis o yolu tövbesi üzerine devam ettirip tamamlayamayacaktır. Çünkü tamamlamamak yönünü kendisinde sabitlemiştir. Bu manasıyla İblis tövbe etmez. Şayet etseydi herkes gibi onun da tövbesi kabul edilirdi. Ancak kötülükler belli bir seviyeyi geçtikten sonra dönüş artık mümkün olmaz. İnsan o noktaya gelince Hitler gibi yanlış yaptığını düşünüp kefaretine razı olmaktansa intihar eder ancak yine de yürümeyi âdet hâline getirdiği o kötü yoldan dönmez, dönemez.

 

Müslüman Olan Şeytanlar

 

Buraya kadar “şeytan” kavramını İblis’in özel adı gibi kullandığımız fark edilecektir. Ancak şeytan aslında bir cins isimdir. Yani belirli türden varlıkları ifade eden genel bir adlandırmadır. İblis veya Azazil ise “şeytan” deyince akıllara gelen şeytanların başı olan varlığın özel ismidir. Bu manasıyla yukarıda asıl kastettiğimiz şey bir varlık türü olarak hiçbir şeytanın tövbe edemeyeceği değil, bir çeşit baş şeytan olan İblis’in veya Azazil’in tövbe edemeyeceğidir.

 

Ancak bir varlık türü olarak bazı şeytanların tövbe etmesi hatta Müslüman olmaları mümkündür. Nitekim Efendimiz (sas) Hz. Aişe (rh.a) validemizle olan bir konuşmasında bütün insanların bir şeytanı olduğunu, şeytanı olmayan hiç kimse olmadığını, kendisinin de bir şeytanı olduğunu ancak ona karşı Allah Teala’nın kendisine yardımcı olduğunu ve şeytanının Müslüman olduğunu beyan buyurmuştur.8

 

Demek ki İblis kendisinde tövbe etme kabiliyeti kalmadığı için tövbe etmeyecektir ancak onun emrinde faaliyet gösteren diğer şeytanlar Efendimiz’in (sas) şeytanında olduğu gibi tövbe edebilecekler yahut Müslüman olabileceklerdir. Sonuçta onlar da irade sahibi, iman ve İslam’la mükellef varlıklardır.

 

Allah Teala’dan hepimize devamını getirebileceğimiz gerçek bir tövbe nasip etmesini diler ve dileniriz.

 


 

1 ) Bakara, 70

2 ) Fetih, 27

3 ) Zümer, 53

4 ) Bakara, 186

5 ) Nisa, 16

6 ) Nisa, 64

7 ) Nasr, 3

8 ) Müslim, Münafikun, 70; Nesai, İşretü’n Nisa, 4