7 dk.
19 Nisan 2024
Şifa İçin Okunan Ayet, Sure ve Dualar | 1. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Şifa İçin Okunan Ayet, Sure ve Dualar | 1. Kısım

Soru: Şifa için okunması tavsiye edilen bazı sureler ve ayetler var. Mesela Fatiha suresi, Yasin suresi gibi… Ya da bazı dualar da mevcut. Bunların aslı var mıdır? Bunları şifa için okumak faydalı mıdır? Ya da şifaya vesile olması için hangi duaları ve sureleri okumamızı tavsiye edersiniz?

 

Cevap: Bu soru birden fazla soruyu içinde barındırıyor. Meselenin farklı yönlerine maddeler hâlinde değinmeye çalışacağız.
 

Birincisi: Yüce Allah'tan şifa talebi esas olarak bir duadır. Bir dua olduğu için de insan, dua manası taşıması çerçevesinde her nasıl dilerse öyle dua eder.

 

Dolayısıyla başka tüm meselelerde olduğu gibi Allah Teala’nın kendimize, sevdiğimiz birisine şifa vermesini istiyorsak bakış açımız tabiri caizse; “Ben Allah'tan ne yapıp edip bir şekilde bu şifayı koparmalıyım.” şeklinde olmalıdır. “Nasıl dua edeyim, nasıl isteyeyim?” diye soran bir insan ister gecenin son üçte birinde kalkar, sabaha kadar sadece “Allah’ım şu hastalığa şifa ver!” diye tekrar eder; ister nafile namaz kılar, secdeye gider, kulun Allah’a en yakın olduğu yerin secde olması hasebiyle secdede içinden geldiği gibi mesurattan, ayet ve hadislerden dilediği duaları okur; ister namazdan sonra secdeye gider ve yine içinden geldiği gibi kendi dilinde dua eder; ister“Allah Teala alemlere rahmet olarak Efendimiz’i (sas) gönderdi. Şifa olarak da Kur’an’ı gönderdi.” der ve salavatlarla yahut herhangi bir sureyi okuyarak şifa talep eder; ister “Rabbim balda şifa olduğunu söylüyor.” deyip bir miktar balın üzerine dilediği kadar Kur’an veya salavat okur, sonra “Allah’ım! Efendimiz’e (sas) verdiğin kıymet hürmetine ve benim de O’nun ümmetinden olmam hasebiyle bana şifa ver!” der.

 

Bu noktada önemli olan dua edenin “Ben bir şekilde Allah Teala’yı ikna etmeliyim.” diyebilmesidir. Evet, Cenab-ı Allah'a edilen her duanın bir karşılığı vardır. Bu karşılık bazen bir belanın kaldırılması, bazen ahirette günahların affı şeklinde olur. Dua eden “Evet, bunlar da olsun ama özellikle ben bu hastalık için şifa istiyorum.” diyebilir. Ayrıca “Dua edeceğim, yalvaracağım, kendimden geçeceğim, bu işi çok ciddiye alacağım. Duaya ciddi bir mesai harcayacağım.” motivasyonları önemlidir. 

 

Duaya mesai ayırmak bazen duygusal yönlendirmeyi gerçekleştirmek, gerekirse zamanı ve şartları ona göre ayarlamak, zihnin dağılmaması için gerekli tedbirleri almak şeklinde tarif edilebilir. Ayetin de işaretiyle1 insan ayaktayken, otururken, yanına doğru yatarken dua edebilir. Bazen yatağında bir tarafa doğru yatarken daha iyi konsantre olabilir, bazen kıbleye yönelerek dizleri üzerinde otururken daha iyi odaklanabilir. Nasıl rahat ediyorsa ve teveccühü sağlayabiliyorsa, gafletten nasıl uzak kalabiliyorsa o şekilde dua etmelidir. Allah Teala’yı gaflet hâlinde zikretmek bile faydalıdır ancak bu şekilde bir zikir ve duanın istenilen sonucu elde etmede faydası daha az olabilir.

 

İkincisi: İnsanlar bazen bazı dualar için özel tertipler uygulamaktadır. Örneğin hastanın alnına gümüş koymak, ay yükselirken dua etmek, bir kağıda misk veya safranla dua yazmak ve onu bir suya koyduktan sonra içmek gibi uygulamalara yönelenler vardır. Ancak bu tarz tertiplerin hiçbirisini kale almamız gerekmez.

 

Ayet ve hadislerde dua için geçen bazı özel zamanlardan bahsedilir. Cuma vakti, Ramazan ayı, Ramazan’ın son on günü, Aşure günü, Zilhicce’nin ilk 10 günü yahut yağmur zamanı, farz namazların sonrası, gecenin son üçte birlik dilimi gibi zamanlar ayet ve hadislerde vurgulanmıştır. Bu vakitlerde dua etmek elbette güzeldir. Ancak bir ilaç hazırlar gibi sunulan dua tertiplerine itibar etmemizi gerektirecek herhangi bir şey yoktur. Bu tür tertipleri yapmamak daha iyidir. Hatta bunların yapılması farklı hatalara yol açabilir. Çünkü ayet ve hadislerde yeri yoktur. Bu tertipler faydasına inanarak uygulanmaları hâlinde insanı Allah Teala’ya teveccühten alıkoyabilirler ve uygulayanları şirke kadar götürebilecek bir yola sokabilirler.

 

Diğer yandan doktor tavsiyesiyle alınan ilaçları kullanırken yahut gündelik tecrübelerle faydası kanıtlanmış (yanıklara soğuk su uygulamak gibi) işlemleri yaparken de dua edilebilir. Bunun da bir mahsuru yoktur.

 

Üçüncüsü: Duada esas mesele Allah Teala’ya teveccühtür. Bu nedenle farklı zamanlarda farklı alimler kendi hissiyatları, ilimleri ve tecrübeleri çerçevesinde bazı dua tertipleri yapmışlardır. Örneğin İmam Gazali (ra) hazretlerinin Cünnetü’l-Esma duası içinde geçen 

 

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ، فَرْدٌ حَيٌّ قَـيُّومٌ حَكَمٌ عَدْلٌ قُدُّوسٌ، ﴿سَيَجْعَلُ اللهُ بَعْدَ عُسْرٍ يُسْرًا﴾ ﴿لِلَّذِينَ أٰمَنُوا هُدًى وَشِفَۤاءٌ

Bismillahirrahmanirrahîm. Ferdün Hayyün Kayyûmün Hakemün Adlün Kuddûs. 

(Seyecalüllâhu ba’de usrin yüsrâ) (Lillezîne âmenû hüden ve şifâün) 

duası veya tertibi buna örnek olarak verilebilir.

 

Salat-ı tefriciye ve salat-ı tüncina hadislerde olmamasına rağmen güzel salavatlardır. Hatta Salaten Tüncina duasının farzlardan sonra okunması Şafiiler arasında bir adet ve gelenek hâline gelmiştir. Bir insan bu salavatlara bakarak onların güzel olduğunu düşünse ve o salavatları çokça okuyarak, bunları da bir sayıya bağlayarak, örneğin 4444 defa tefriciye okusa, o okumalarını da Efendimiz’e (sas) bağlılık ve sevgi hisleri, Allah Teala’nın Efendimiz’e (sas) verdiği kıymet ve önem şuuruyla beslese, sonrasında şifa istese elbette bunda da bir mahsur olmayacaktır.

 

Sonuç olarak bu tip tertiplerin yani esas itibariyle ayet ve hadislere dayanan, sünnete de uygun olan dua düzenlemelerinin okunmasında bir mahsur yoktur.

 

Ancak imanla ilgili herhangi bir şuur bulunmayan, sadece ezberden, mekanik bir şekilde “4444 kere tefriciye okuyun, şifa bulursunuz.” gibi bir duyum üzerine yapılan teveccühsüz, şuursuz okumaların faydası olmayabilir. Bu nedenle bazı alimler “Tefriciyeyi sadece şifa kastıyla, içinde başka hiçbir şuur emaresi olmadan okursanız şifa bulamazsınız ve bulmaya da hakkınız yoktur.” manasında sözler söylemişlerdir. Burada asıl kastettikleri şey “Bu duayı sadece şifa düşünerek, okunan salavatın manasını veya Efendimiz’in (sas) kıymetini hiç düşünmeden, tekerleme okur gibi okumakla dua etmiş olmazsınız.” demektir.

 

Burada tekrar duada mana, şuur ve teveccühü vurgulamak gerekir. Dua sözle, kelimelerle, cümlelerle yapılır. Duayı oluşturan sözler elbette kıymetlidir. Ancak örneğin “Seni seviyorum.” cümlesi durduk yere, herhangi bir muhatap yokken, boşluğa söylenince hiçbir anlam ifade etmez. Ancak uygun yerde, uygun kişiye veya kişilere söylenirse anlamlı olabilir.

 

Dua için de benzeri bir durum söz konusudur. Duayı oluşturan sözleri, kelimeleri ve cümleleri anlamlarını hissederek ve belli bir kasıt-niyet içinde söylemek çok önemlidir. 

 

Duada anlamın da dereceleri vardır. Bir insan herhangi bir salavatın kelimelerinin anlamlarını hiç bilmese de “Bu sözlerle Efendimiz (sas) övülüyor.” diye düşünse bu da bir anlam ifade eder. Kelimelerin anlamlarını bilerek okumak daha geniş bir anlam ifade eder. Anlamları hissederek okumak daha da geniş bir manayı ifade eder. Elbette bir salavatı bin kere okurken her seferinde her bir kelimenin anlamını tek tek kastederek ve hissederek okumak şart değildir ancak bu okumaların genelinde bir anlam ve his bulunmalıdır.

 


 

1 ) Âl-i İmran, 191