9 dk.
20 Nisan 2024
Şifa İçin Okunan Ayet, Sure ve Dualar | 2. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Şifa İçin Okunan Ayet, Sure ve Dualar | 2. Kısım

Not: Bu yazı, Şifa İçin Okunan Ayet, Sure ve Dualar başlıklı yazı dizisinin ikinci yazısıdır. Serinin ilk yazısına buradan erişebilirsiniz:

 

Dördüncüsü: Şifa duaları ve bu dualardaki sayılar konusuna gelince… Bu sayılar teknik olarak “sonsuz” sayılır. Bu da “Belirli bir sayı yok.” demektir. Herhangi bir alim bu konuda bir sayı öngörmüş, tavsiye etmiş veya kendince belirlemiş olabilir. Bunlar ayet ve hadis kaynaklı olması yahut ayet ve hadislere aykırı olmaması kaydıyla sonuçta birer duadır. Kendilerince bir mantığı vardır. 

 

Sadece alimlerin tertiplediği şifa duaları yoktur, herhangi bir insan da kendine özgü dua tertipleyebilir. Örneğin kişi; “Ve izâ meriztü fe hüve yeşfîn” (Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur!”1 ayetini bin kere okuyabilir. Yahut Efendimiz’in (sas) öğrettiği “Allâhümme âfinî fî bedeni Allâhümme afinî fî sem’î Allâhümme afinî fî basarî. Lâ ilâhe illâ ente!” (Allah’ım! Bedenime afiyet ver, işitmeme afiyet ver, görmeme afiyet ver! Senden başka ilah yoktur!)2 duasını yüz kere okumak isteyebilir. Veya Cenab-ı Hakk’ın bal arısına vahyettiğini ve o balda insanlar için şifa bulunduğunu belirten Nahl suresinin 68-69. ayetlerini bir miktar balın üzerine yüz kere okuyup o baldan her gün bir çay kaşığı yemek isteyebilir. Bunlar da birer tertiptir.

 

Bu tertiplerde de aslolan ayet ve hadislere uygunluk, içlerinde abes bir şey bulunmaması ve teveccühtür. Dolayısıyla bunlarda da bir mahsur yoktur.

 

Beşincisi: Şifa ile ilgili olarak anlatılan veya tavsiye edilen her duanın her zaman, herkese aynı şekilde fayda sağlayacağını söyleyemeyiz. Örneğin son evre kanser hastası olan birisi için başkalarının bir gecede bin adet şifa salavatı okumaları sonrasında o kişinin şifa bulması, Kaside-i Bürde’de geçen “Hüve’l Habibüllezî” ile başlayan beyitlerin felçli bir hastaya okunması sonucu hastanın şifa bulması gibi vakalar tecrübeyle sabittir. Ancak şifa salavatı veya Kaside-i Bürde’nin ilgili beyitlerinin her hastaya, her zaman, her durumda şifa vesilesi olabileceğini söylemek mümkün değildir. 

 

Allah Teala dilerse elbette son evre kanser hastasına da şifa verebilir. Ancak dünyanın en zengin insanı olup dünyanın en iyi doktorlarını bulsanız da bazı hastalıklara şifa bulunamayabilir. Benzer şekilde dünyanın en salih insanı olsanız da hastalığınıza şifa için ettiğiniz duaya aynıyla karşılık verilmeyebilir. 

 

Çünkü en günahkarımızdan en salih olanımıza kadar hiçbirimiz dua ederken Allah Teala’ya emrediyor değilizdir. Biz sadece O’na yalvarıyoruz. O dilerse verir, dilerse vermez. Her duaya icabet eder, cevap verir. Fakat kabul etmek, üstelik talep edilen şeyi aynısıyla vermek O’nun hikmetine tâbidir.

 

Altıncısı: Hastalıklara karşı şifa için okunacak dualarda evvela Efendimiz’in (sas) bazı ayetlerle ve kendi sözleriyle yaptığı duaları uygulamakta büyük faydalar vardır.

 

Örneğin; 

 

اللَّهُمَّ رَبَّ النَّاسِ، مُذْهِبَ الْبَاسِ، إِشْفِ أَنْتَ الشَّافِي، لاَ شَافِيَ إِلاَّ أَنْتَ، شِفَآءً لاَ يُغَادِرُ سَقَمًا


 

Allâhümme Rabbe’n-nâs, müzhibe’l be’s, işfi ente’ş-Şâfî, Lâ Şâfiye illâ ente, Şifâen lâ yuğâdiru seqamê

“Allah’ım! Ey insanların Rabbi! Hastalığı giderip şifa ver! Şifa veren Sensin! Senden başka şifa verecek yoktur! Hiçbir hastalık bırakmayacak şekilde şifa ver!”3

 

Osman bin Ebi’l Âs (ra) Müslüman olduğu günden beri vücudunda hissettiği bir rahatsızlığı Efendimiz’e (sas) şikayet eder ve Efendimiz (sas) kendisine şöyle buyurur:

 

“Vücudunun ağrıyan yerine elini koy ve üç kere: “Bismillah” de! Yedi kere de şöyle söyle:

 

أَعُوذُ بِاللهِ، وَقُدْرَتِهِ، مِنْ شَرِّ مَا أَجِدُ، وَأُحَاذِرُ

Eûzü billâh, ve qudratihî, min şerri mâ ecidu, ve uhâziru…

“Hissettiğim ve hissedeceğim ağrının şerrinden Allah’a ve O’nun kudretine sığınıyorum.”4

 

Hz. Aişe (rh.a) validemizin bildirdiğine göre; Efendimiz (sas) ailesinden bir kimse hastalandığı zaman onun üzerine Muavvezat’ı, yani İhlas, Felak ve Nas surelerini okurdu.5

 

Efendimiz’in (sas) bu ve benzeri duaları hadis kitaplarında yahut onlardan derlenen dua kitaplarında mevcuttur.

 

Diğer yandan, eğer var olan hastalıkla ilgili nazar, büyü gibi manevi etkiler düşünülüyorsa veya böyle bir ihtimal söz konusu ise Ayetel Kürsi ve Felak-Nas surelerinin faydalarına dair farklı sahih rivayetler vardır.6

 

Ayrıca Fatiha Suresinin şifa niyetiyle okunabileceğine dair şöyle bir hadis aktarılır:

 

Bir grup sahabe yolculuğa çıkarlar. Bir Arap kabilesinin yöresine vardıklarında onlara misafir olmak isterler. Kabile onları kabul etmez ancak o arada kabile reisini bir akrep sokar. Kabile mensupları reislerini tedavi edemez ve sahabilerin yanına gelip yardım isterler. Ebu Said el Hudri (ra) isimli sahabi efendimiz o kabilenin reisine kabilenin tedavi karşılığında bir şeyler vermesi şartıyla rukye ile tedavi yapabileceğini söyler. Kabile mensupları kabul edince Ebu Said el Hudri (ra) kabile reisinin yanına gider ve Fatiha suresini okuyup adamın üzerine üflemeye başlar. Kabile reisi iyileşir ve anlaşma gereği otuz tanelik bir koyun sürüsünü sahabe efendilerimize tedavinin karşılığı olmak üzere verirler. Sahabiler olan biteni Efendimiz’e (sas) anlatınca Efendimiz (sas) Ebu Said el Hudri’ye (ra) iltifat ve onay babında “Onun (Fatiha Suresinin) rukye olduğunu nereden bildin?” diye sorar ve ardından “İyi yapmışsınız, sürüyü alın ve aranızda paylaşın, bana da bir pay ayırın.” buyurur ve gülümser.7

 

Evet, Fatiha’nın iyileştirme özelliği o kadar barizdir ki bazı alimler bu konuda mealen “Bir insanın ağrılı-acılı bir rahatsızlığı varsa ağrıyan yerine elini koyup bir miktar Fatiha okursa ve o ağrıda bir iyileşme, hafifleme, rahatlama olmazsa o kişinin itikadı zayıftır.” diyebilmişlerdir. Burada kastedilen bizzat itikadi zayıflık değildir. Ancak Fatiha’da var olan bu şifa o kadar nettir ki insan bunu görüp okumuyorsa veyahut hadiste gördüğü hâlde kalben tam ikna olamıyorsa, Efendimiz (sas) de yalan söyleyecek olmadığına göre o kişinin itikadında bir problem noktası vardır denilebilir.

 

Diğer yandan her ne kadar zayıf da olsa “Yasin Kur’an’ın kalbidir.”8 hadisini dayanak almış ve Kur’an’ın şifa olması hasebiyle Yasin suresinin de güçlü bir şifa vesilesi olabileceği düşünülmüş, bazıları tarafından Yasin’in üç, beş, yedi veya kırk bir kere okunmasının şifaya vesile olabileceği söylenmiştir.

 

Yine Evrad-ı Kudsiye gibi neredeyse tamamı ayet ve hadislerden derlenen duaların on dokuz defa okunmasıyla şifa vesilesi olacağı söylenmiştir. Başkaları da bu söylenenlere bazı ilavelerde bulunmuştur. Örneğin on dokuz kez okuma tek seferde olmalı, araya dünya kelamı karışmamalı denilmiştir. Yapabilenler, alışkın olanlar için bu güzeldir ancak bu tarz tavsiyelere “olmazsa olmaz” nazarıyla bakılmamalı, araya dünya kelamı yahut başka bir mesele girince “Dua kabul olmaz.” denilmemelidir.

 

Diğer yandan bu tip tavsiyelerde gecenin son üçte birinde okumak yahut farz namazların akabinde okumak gibi ibareler dışındaki tavsiyelerin çok önemli olmadıkları bilinmelidir. Bu ibareler veya tavsiyeler genellikle konsantrasyonun sağlanması, teveccühün daha sağlam olması gibi amaçlarla söylenmiştir. Örneğin yatsı namazını kıldıktan sonra hiç dünya kelamı konuşmadan bir duayı okumak tavsiye ediliyorsa o tavsiye yatsı namazından sonra teveccühün daha kolay sağlanabilmesi, araya dünya kelamı karıştırmadan okunması hâlinde dikkatin daha kolay toplanacağı sebebiyledir. Yoksa bunlar duaların olmazsa olmaz şartları değildir.

 

Bu gibi durumlar için Efendimiz (sas) şöyle bir ölçü koymuştur:

 

Efendimiz (sas) mescid-i nebevine bir gün iki direk arasında bir ipin uzatıldığını görür ve bunun ne olduğunu sorar. Oradakiler “Bu, Zeynep’in ipidir. Namazda ayağa kalkmaktan zayıf düşünce bu ipe tutunarak kalkar.” diye cevap verirler. Efendimiz (sas) “Hayır! Sizden biri gücü yettiğince desteksiz namaz kılsın, zayıf düşünce oturarak kılsın.”9

 

Demek ki namazda da, duada da insanlar güçleri yettiği kadarını yapmalıdırlar. Aksi sonuç verecek zorlaştırmalar insanları genellikle o zorluklarla mücadele etmeye değil konuyu tamamen terk etmeye yönlendirir. O hâlde namaz için de dua için de imkanlar, şartlar ve güç elverdiği kadarının yapılması gerekir. “Elimden sadece bu kadar geliyor.” gibi bir tembelliğe ve bahaneye kapı açmak ise ayrı bir konudur.

 

O hâlde Evrad-ı Kudsiye’yi 19 defa okumaya güç yetiremeyenler üç kere de okuyabilir. Yahut Tefriciyeyi 4444 defa okumak mümkün değil ise bu mübarek salavat 100, 1000 gibi sayılarla da okunabilir.

 

Önemli olan duada teveccüh, samimiyet, mana ve şuurdur. Çünkü sonuçta şifa isterken de dünya veya ahirete dair bir hayır isterken de dua ediyoruz. Bir tekerlemeyi yüz kere söylemiyoruz veya bir şiir okumuyoruz. Dua eden bir mümin olarak biliyoruz ki; Allah vardır. Bizi dinler, derdimize derman yetiştirir, bize merhamet eder. O’nun kudret eli her şeye yetişir. Bu dünyada ve kainatta bizler yalnız değiliz. Kerîm bir Zât vardır ve bize ünsiyet vermektedir. O Zat hem bizim sonsuz ihtiyaçlarımızı yerine getirebilir hem bizden bütün zararları uzaklaştırabilir. Bütün hayır kapılarının anahtarı O’nun yanında, her şeyin dizgini O’nun elindedir. Her şey O’nun emriyle hâlledilir. O’nu bulan talep edip edebileceği her şeyi bulmuş demektir. Dua ederken de böyle bir Zat’ın huzurunda olduğumuzu, O’na yöneldiğimizi, O’ndan istediğimizi, O’na yalvardığımızı bilmeli, bu şuur pozisyonunu muhafaza etmeliyiz… 

 

Allah Teala’dan dua ve hayır kapılarını bizlere sonuna kadar açmasını diler ve dileniriz.
 


 

1 ) Şuara, 80

2 ) Ebu Davud,

3 ) Buhari 12/5767, Tirmizi 980, Ebu Davud 3890

4 ) Müslim 2202/67

5 ) Müslim 2192/50

6 ) Buhari, Tıp, 17; Müslim, Selam, 57-58; İbn Mace, Tıp, 33-34; Nesai, İstiaze, 37

7 ) Buhari, 2156; Müslim, 2201

8 ) Müsned, V, 26

9 ) Buhari, Teheccüd, 27