6 dk.
23 Eylül 2023
İman-Doğruluk İlişkisi | 2. Kısım-gorsel
Youtube Banner

İman-Doğruluk İlişkisi | 2. Kısım

Bu yazı, “İman-Doğruluk ilişkisi” başlıklı yazı dizisinin ikinci bölümüdür. Serinin ilk bölümünü buradan okuyabilirsiniz.


Hadislerde Yalan
 

Hadislerde Efendimiz’in (sas) yalana karşı özel vurgularda bulunduğunu görmek mümkündür.

 

Safvan bin Süleym’in (ra) rivayetine göre bir gün Efendimiz’e (sas) şöyle bir soru sorulur:

Ya Rasulallah! Mümin korkak olur mu?”

Efendimiz “Evet!” buyururlar.

Peki cimri olur mu?”

Efendimiz yine “Evet!” buyururlar.

Peki yalancı olur mu?” sorusuna karşılık Efendimiz bu sefer;

Hayır!” buyururlar.1

 

Demek ki yalan diğer günahlar gibi bir günah değildir. Bütün günahları veya kötü ahlak özelliklerini besleyip büyüten bir günahtır.

 

Ayrıca Abdurrahman b. Ebu Bekre’nin anlattığına göre Efendimiz (sas) bir gün ashabına üç defa “Size büyük günahların en büyüğünü söyleyeyim mi?” buyururlar. Bu üç tekrar Efendimiz’in çok önemli bir şeye dikkat çekeceğini göstermektedir. Hazır bulunan sahabiler “Evet söyle ey Allah’ın Rasulü!” dediklerinde Efendimiz;

 

Allah'a ortak koşmak ve anne-babaya saygısızlık-kötülük etmektir.” buyurur. Sonra arkasına yaslanmış halde iken doğrulur ve sözlerine şöyle devam eder; “Dikkat edin! Bir de yalan söylemek ve yalancı şahitlik yapmaktır. Dikkat edin, bir de yalan söylemek ve yalancı şahitlik yapmaktır.” der. Hadisi rivayet eden sahabi diyor ki; “Bu cümleyi o kadar çok tekrarladı ki ‘susmayacak’ dedim.”2

 

Efendimiz’in (sas) bazı önemli hususları vurgulamak için cümlelerini tekrar etmesi hadislerde rastlanılan bir durumdur. Ancak küçük bir araştırma yapılırsa görülecektir ki, önemi nedeniyle cümleleri bu kadar çok tekrarladığı başka bir hadis yoktur.

 

Yine bir hadis-i şerifte “Yalanı ve yalanla hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur!”3 buyrulur ki, yalan, oruç gibi Allah Teala’nın “Ecrini doğrudan doğruya ben veririm!”4 buyurarak hesaba gelmeyecek lütuflarda bulunacağını hissettirdiği bir ibadetin bile -tabiri caizse- içini boşaltabilmektedir.

 

Yine bir hadis-i şerifte “Sizi yalan söylemekten menederim; çünkü yalan söylemek günaha, günah da cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye nihayet Allah katında kezzâb (yalancı) olarak yazılır.”5 

 

Yine “Kardeşine bir söz söylediğinde o sana inanırken senin ona yalan söylemiş olman ne büyük bir ihanet!”6 buyrulur ki “kardeşlik” kavramının iman kardeşliği olduğu düşünüldüğünde bu ihanetin hem kendi imanına hem o imanın kardeş yaptığı kişiye bir ihanet olduğu anlaşılmaktadır. Burada da yalan söylemenin imanla ilişkili olarak ele alınması manidardır.

 

Yine gerçek mümin olmanın biçimsel ibadetlere bakılarak karar verilebilecek bir olgu olmadığını Hz. Ömer’in (ra) şu meşhur ifadeleri gayet güzel ifade etmektedir;
 

Bir kimsenin kıldığı namaza, tuttuğu oruca bakmayınız. Konuştuğunda doğru söylüyor mu? Kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete riayet ediyor mu? Dünya ile meşgul olurken helali haramı gözetiyor mu? Ona bakınız.”7
 

Konuyla ilgili ayet ve hadislerin bütününden anlaşılan odur ki; yalan ve emanetle alakalı meseleler imanın tam ortası, merkezî noktası olmuştur. Aynen Efendimiz’in (sas) “Dua ibadetin özüdür (iliğidir).”8 veya “Ta kendisidir.” buyurmasındaki mantıkta olduğu gibi, doğruluk ve emanetle ilgili meselelerin de imanın özü, iliği hatta ta kendisi olduğu söylenebilir.

 

Yalan ve Diğer Günahlar veya Doğruluk ve Diğer Ameller

 

Nasıl ki imanın, taatin, takvanın ve teslimiyetin merkezinde doğruluk, doğru söz ve emanete riayet vardır, aynen öyle de şirkin, küfrün, nifakın ve günahlarla haramların merkezinde de yalan ve emanete hıyanet vardır. Bu bağlamda Bediüzzaman’ın; “Küfrün mahiyeti yalandır, imanın mahiyeti sıdktır.”9 sözü meseleyi özetleyen veciz bir ifadedir.

 

Yalan genellikle tek seferde işlenip biten bir kötü amel değildir. Yalan, çoğu zaman kendini devam ettirir, çoğaltır ve yayar. Bir insan yalan söylemeye devam ettikçe de ondaki pek çok güzel hasleti ve iyi davranışları neredeyse yok eder. Diğer yandan, bir insan yalan söyleyemez hale geldiği an ise ne hırsızlık yapabilir, ne kimseyi aldatabilir. Hatta bazı açılardan içki içemez, harama bakamaz, namazını aksatamaz hale gelir. Çünkü salih amellerin de birbirine destek olma, birbirlerini çağırma ve çoğaltma özellikleri vardır. Yani bir salih amel diğerini de beraberinde getirir. 

 

Sonuç olarak, insan duygu ve düşüncesinin insan davranışlarıyla yakın ilgisi, çoğu zaman bunların birbirlerinin sebep ve sonucu olması, davranışların ahlaki niteliklerinin benzer davranışları daha da kolaylaştırması gibi nedenlerle iyi davranışların veya salih amellerin merkezinde doğru söylemek (veya genel olarak sıdk); kötü davranışların, günahların ve haramların merkezinde de yalan söylemek vardır. 

 

Nitekim hadis-i şerifte; “Size doğruluğu öğütlerim; çünkü doğruluk iyiliğe (birr), iyilik de cennete götürür. Doğruluğu şiâr edinen kimse Allah katında sıddîk diye yazılır. Yalan söylemekten sizi menederim; çünkü yalan söylemek günaha, günah da cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye nihayet Allah katında kezzâb (yalancı) diye yazılır”10 buyrulmuştur. Bu hadisteki doğruluğun iyiliğe, yalan söylemenin de günaha götürmesi davranışların niteliksel olarak birbirlerini çağırması, kolaylaştırması nedeniyledir.

 

Evet, bir insanın bireysel hayatında da bir toplumun kendi sosyal yapısında da her şeyden önce halletmesi gereken mesele doğruluk, doğru sözlü olmak meselesidir. Bu meseleyi halletmeyen neredeyse hiçbir şeyi halledemez.

 

Bu bağlamda yine Bediüzzaman’ın şu tespitleri ile konumuzu bitirmiş olalım:

 

Sual: Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir?

Cevap: Doğruluk.

Sual: Daha?

Cevap: Yalan söylememek.

Sual: Sonra?

Cevap: Sıdk, ihlâs, sadâkat, sebat, tesanüd.

Sual: Yalnız...

Cevap: Evet...

Sual: Neden?

Cevap: Küfrün mahiyeti yalandır. İmanın mahiyeti sıdktır. Şu burhan kâfi değil midir ki, hayatımızın bekası, imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır?11

 

Allah Teala’dan bizleri yalanın beyazından da zerresinden de uzak tutmasını, yalan söyleyemez hale getirmesini, doğru sözlerimizle bizleri birre, iyiliğe ulaştırmasını, böylece nezd-i uluhiyette sıddiklardan yazmasını diler ve dileniriz.

 



1 ) Muvatta, Kelam, 19

2 ) Buhari, Edeb, 6

3 ) Buhari, Savm, 8

4 ) Buhari, Savm, 4

5 ) Buhari, Edeb, 69; Müslim, Birr, 102-105; Müsned, I, 3

6 ) Ebu Davud, Edeb, 71; Müsned, IV, 183

7 ) Beyhaki, Sünenül Kübra, c. 6, s. 288

8 ) Ebu Davud, Vitir, 23; Tirmizi, Tefsir, 3/41

9 ) Münazarat, s. 103

10 ) Buhari, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103-105; Müsned, I, 3, 5, 7, 8, 9, 11

11 ) Münazarat, s. 48