8 dk.
30 Mayıs 2024
Allah'ı Bilmek | 2. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Allah'ı Bilmek | 2. Kısım

Allah’ı Hayata Dahil Etme
 

Şu iki husus özellikle önemlidir:
 

Birincisi: Bizim yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla, yaptıklarımızın iyi ve kötü olmasıyla, eksiklerimiz ve kusurlarımızla, iyi ve kötü yanlarımızla ilgilenen, bunların neticesinde ve bunlara karşı mükafat ve ceza verecek bir tanrı anlayışı çok önemlidir. Böyle bir ilah tasavvuru yahut Cenab-ı Allah'ı böyle tanımak O’nu hayatımızın içinde her olaya dahil etmemizi sağlayacaktır. Bu dahil etme elbette bizim bakış açımızdan veya bizim dünyamızdandır. Değilse Allah zaten her an her şeye hâkim ve nigehbandır. Her an her şeyimizi bilmekte ve kalbimizin, zihnimizin en küçük noktalarından da haberdar olmaktadır. O, insana şah damarından daha yakındır.1 Ancak bu yakınlığı insanın da hissetmesi O’nu bizim her hâlimizle ilgilenen bir Rab olarak bilip tanımaya bağlıdır.

 

Örneğin, birisine kızgınlık veya kırgınlıkla kötü bir söz söyleyecekken “Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez.”2 uyarısını hatırlayıp bundan vazgeçme ve sözü yumuşatma veya susma, ihtiyacı olan birisini görünce türlü bahanelerle geçip gidecekken “(O müminler ki…) gayba iman ederler, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine bizim verdiğimiz rızıktan/imkânlardan infak ederler.”3, “Mallarınızı/imkanlarınızı Allah yolunda harcayın ve (böyle yapmayarak) kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. Bir de iyilik edin ve yaptığınızı güzel yapın (yaptığınız iyiliği başa kakma gibi davranışlarla çirkinliğe çevirmeyin). Muhakkak ki Allah iyilik eden ve işini güzel yapanları sever.”4 gibi ayetleri hatırlayıp maddi-manevi yardım etmeyi tercih etme, bir harama meyledeceği zaman o haramı işleyecekken “Allah bunu yasakladı, nefsimin isteğini yerine getirmektense Allah’ın isteğini yerine getirmeliyim.” diye düşünüp o haramdan vazgeçme, başına bir musibet gelince; “Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aitiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler.”5 ayetini hatırlayıp “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” deyip her şeyin sahibinin Allah olduğunu, O’nun mülkünde istediği gibi tasarruf edebileceğini, kendi başına gelen musibetleri de boşa çıkarmayacağını düşünüp sabretme… Bütün bunlar Allah Teala’yı farklı isimleri, sıfatları, icraatları ve yaratmaları ile kendi hayatına dahil etmenin vesileleridir.

 

İnsan olarak bizim diğer her şeyle olan bağımız ve iletişimimiz o şeylerin sebepleri ve sonuçları çerçevesinde olur. Bir kulaklığa sahip olmamızın nedeni başkaları duymadan müzik veya ses kaydı dinlememizdir. Bir cep telefonuna sahip olmamızın nedeni de o telefon aracılığıyla istediğimiz kişilerle iletişim kurabilmektir. Sonuçta bizim nesnelerle veya şeylerle ilişkilerimiz onların meyveleri-neticeleri itibariyledir.

 

Allah Teala ile ilişkimiz de bizim yaptıklarımıza mukabil O’nun yaratacağı şeyler ile gerçekleşir.

 

Bu manasıyla işin bu yönünün zirvesi ahirettir. Her şeyin asıl karşılığı ahirette tecelli edecektir. Ancak dünya hayatında “Şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım.”6, “Allah’a (dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam tutar.”7 ayetlerinde belirtildiği gibi meselenin dünyevi boyutu da vardır.

 

İkincisi: Dua meselesidir. Dua bir kişinin dertlerini, problemlerini, duygu ve düşüncelerini Allah Teala’ya arz etmesi, O’nunla paylaşmasıdır. Kendini ifade etme veya “beyan” kabiliyeti bir açıdan insanın en önemli meselesidir. Allah insana beyanı öğretmiştir.8 Bu bağlamda bizim bütün hayatımız duygu ve düşüncelerimizi aktarıp isteklerimizi bildirmemiz, dertlerimizi paylaşmamız, değerlendirmelerimizi-yorumlarımızı ifade etmemiz üzerine dönmektedir. Sosyal medya da bu yüzden bu kadar güçlü ve popülerdir. İnsanın temel fonksiyonu kendini ifade etmesi, ortaya koyması ve paylaşmasıdır. İşte insanın bu temel fonksiyonunu doğrudan Allah Teala ile gerçekleştirmesi duanın bir yönüdür. Diğer yönü de isteklerini Allah’tan istemesi ve korktuklarından Allah’a sığınmasıdır. Allah ile insan iletişimi dua üzerine, dua da bu iki temel üzerine bina edilmiştir. 

 

Bu iki yön veya iki mesele insanın kendi sübjektif dünyasında Yüce Allah'ı var kılar. Tekrar edelim, Allah Teala zaten hep vardır ancak bu var kılma kişinin kendi dünyası itibariyledir. İnsan böyle yapmakla gözünü Allah’a kapatmamış olur. Allah Teala’yı o yönleriyle de bilmiş ve tanımış olur. Bu iki pratik yön ile Allah Teala’yı hayatın içine aktarmış olmak aklî delillerden de felsefe ve kelamın meselelerine dalmaktan da çok daha fazla biçimde insanın kendi şuuru için Cenab-ı Allah'ı var kılacaktır. Böylece Allah sadece varlığıyla değil aynı zamanda isimleri ve sıfatlarının tecellileri, icraatlarının güzelliği itibariyle de tanınacaktır ki Allah asıl bu şekilde bilinir ve Allah’ın bilinmesi, anlaşılması manasında marifetullah budur diyebiliriz.

 

Aslında namaz veya Kur’an okumak da Yüce Allah'ı tanıma veya O’nu kendi dünyamızda var kılma açısından çok etkilidir. Ancak gafletle ve geleneğin ibadetlerle çok fazla iç içe geçmesi nedeniyle her namaz kılan veya her Kur’an okuyan insan bunu her an hissetmeyebilir.

 

Allah Teala’nın En Az Bilinen ve Düşünülen Yönlerinden Biri

 

Allah en doğru karar verendir. O’nun Hakîm ismi ve bu isimden kaynaklanan Hakem, Hâkim isimleri ve sıfatları her işte, her tecellide karşımıza çıkar. O’nun hükmettiği işlerde, verdiği kararlarda, yarattığı özelliklerde, takdir ettiklerinde, verdiklerinde ve vermediklerinde her zaman bir hikmet vardır. O, abes iş işlemez.

 

Cenab-ı Allah'ın her zaman en doğru karar veren olması insanların az bildiği, az düşündüğü ve az hissettikleri bir meseledir. Bu nedenle insanlar bir meselede bir veya birkaç kere dua edip o duanın aynen kabul edilmediğini görünce veya öyle düşününce dua etmekten vazgeçebilirler. Yahut insanların çoğu Allah Teala’nın imkanları, fırsatları, varlıkları vb. şeyleri birilerine eksik veya yanlış verdiği, bazı şeylerin zamanlamasını yanlış ayarladığı, bazı şeyleri çok geciktirdiği veya acele ettiği gibi hisler içindedir. Kimileri kendisine maddî imkân verilmediğini ve bunun bir haksızlık olduğunu düşünür. Kimileri başkalarından daha çirkin yahut daha az kabiliyetli olduğunu zannederek bu duruma adaletsizlik gözüyle bakar. Kimileri başına gelen bir musibette “Allah’ım neydi günahım?” küstahlığına düşer. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Allah'ın en doğru bilen, en doğru, en adil ve sonuçları itibariyle en güzel, en hoş, en tatlı şekilde hüküm veren olduğu maalesef insanların çoğunun hissettiği bir hakikat değildir.

 

Yüce Allah'ın el-Hakîm olduğu, her işinde bir hikmet bulunduğu hissedilebilirse bu his Allah Teala’yı tanımada, marifetullahta ayrı bir açı oluşturacak, insanın eşya ve hadiselere bakışı değişecektir. Bu değişimin yakalanmasında kelam veya felsefe gibi teorik ilimlerin katkısı yeterli olmaz. Çünkü o ilimler öncelikle teorik ilimlerdir. Değişim ise teorik bilginin yanında kişisel pratik gerektirir.

 

Bu arada dipnot olarak belirtelim ki; aklî delillerin, dolayısıyla kelam ilminin de faydalı olacağı noktalar muhakkak vardır. İnsan zihninin tümü olmasa da belli bir bölümü o delilleri arar, aklen de tatmin olmak ister. Fakat meselenin aslı bundan ibaret değildir. Mizaçtan mizaca değişen hususlar vardır. Zihinsel yönü daha güçlü olan, fen veya felsefe eğitimi almış insanlarda meselenin aklî delillendirme kısmı daha öncelikli olabilir yahut ilk adım itibariyle daha önemli olabilir.

 

Allah Teala’nın tanınıp bilinmesi veya meselenin kendine özgü terimi olan marifetullah için insanın sadece zihninin veya zihninin bir bölümünün tatmin edilmiş olması yeterli olmayacaktır. Çünkü Allah’ı tanıma, anlama veya bilme anlamlarındaki marifetullah, teorik bilgi türlerinden farklı bir biliş tarzıdır. Örneğin diğer bilgiler duygulardan veya kişisel yaklaşımlardan bağımsız olabilirken marifetullah insanın iç dünyasıyla doğrudan ilgilidir. Teorik bir bilginin insandaki korku hissiyle pek ilgisi yoktur. Ancak Cenab-ı Allah'tan O’na yaraşır şekilde korkmak marifetullah ile doğrudan ilgilidir. Allah’tan korkmayanın marifetullah adına nasibi olmayacaktır. Yine Allah’tan razı olmak da O’nu tanıma ve anlama adına son derece önemlidir. O’ndan razı olmayan, O'nun taksimatına ve takdirine açık veya gizli itiraz edenlerin de O’nu tanımaktan, O’nu bilmekten bir hisseleri olmayacaktır veya yok denecek kadar az olacaktır.

 

Allah Teala’dan kendisini razı olacağı şekilde bilip tanımamızı, anlamamızı, kendisinden razı olmamızı, iman-ı billah, marifetullah, muhabbetullah ve zevk-i ruhani ekseninden ayrılmamayı diler ve dileniriz.
 


 

1 ) Kâf, 16

2 ) Nisa, 148

3 ) Bakara, 3

4 ) Bakara, 195

5 ) Bakara, 156

6 ) İbrahim, 7

7 ) Muhammed, 7

8 ) Rahman, 4