Bilmek ve Tercih Etmek | Allah'ın Önceden Her Şeyi Bilmesi | 2. Kısım
“Bilmek” ve “Tercih Etmek” Kavramları
Bir şeyi bilmek ve o şeyin olmasını tercih etmek, meydana gelmesinden razı olmak farklı şeylerdir. Bir örnekle açıklayalım:
Tecrübeli ve işinde iyi bir öğretmen öğrencilerini tanır. Bu nedenle öğrencilerinin hangi yemeği sevdiklerini, hangi takımı tuttuklarını bildiği gibi dersle ilgili bir soru sorduğunda hangi öğrencisinin nasıl bir cevap vereceğini de tahmin edebiir. Ancak bu öğretmen öğrencilerinin çalışıp çalışmamalarından, derse ilgi gösterip göstermemelerinden, sınavlarda başarılı olup olmamalarından sorumlu değildir. Çünkü meselenin o noktasında öğrenciler kendi tercihlerini yapmışlar, kimisi derslerine çalışmış kimisi çalışmamayı tercih etmiştir. O âalde bu öğretmenin hangi öğrencisinin hangi cevabı vereceğini bilmesi başka bir şeydir, o öğrencinin kendi tercihiyle derse çalışıp çalışmaması, sınavda doğru cevabı verip vermemesi başka bir şeydir.
Bu durumda bir şeyi önceden bilmenin ve o şeyi sırf biliyor olmakla tercih etmiş olmanın farklılığı rahatlıkla anlaşılabilir. Evet! Bilmek ve tercih etmek yahut bilmek ve razı olmak veya bilmek ve belirlemek hatta bilmek ve yapmak farklı şeylerdir. Öğretmen öğrencisinin yanlış cevap vereceğini önceden bilebilir ancak bu durumda sorumlu öğretmen değil öğrencidir.
Bir örnek daha verelim: İşinde deneyimli ve başarılı bir askerî strateji uzmanı Rusya-Ukrayna savaşı öncesinde “Bu savaşta binlerce asker ve sivil ölür.” demiş olsa bu ölümlerden o uzman sorumlu tutulamaz.
O hâlde meselenin “bilme” kısmı, özellikle de “önceden bilme” daha doğrusu “zamandan münezzeh olarak bilme” kısmı olayın gerçekleşmesindeki asıl sorumlu kişiyi “bilen” yapmaz. Bir şeyin nasıl olacağını bilmek o olayın kahramanlarının veya oyuncularının iradelerini, tercihlerini, sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
Cenab-ı Allah'ın bizim neler yapacağımızı bilmesi bizde yaptığımız şeyleri yapma mecburiyeti oluşturmaz. Çünkü bizim yapıp ettiklerimizin asıl sebebi Allah Teala’nın ne yapacağımızı bilmesi değildir. Allah’ın bilmesi ile bizim davranışlarımız, yapıp ettiklerimiz arasında bir sebep sonuç ilişkisi yoktur. Yani Allah bildiği için yapıyor değiliz. Bu durum irade sahibi diğer canlılar için de geçerlidir.
Aynı şekilde Yüce Allah'ın bir şeyi bilmesi o şeyden razı olması anlamına gelmediği gibi o şeyi tercih etmesi veya belirlemesi anlamına da gelmez.
Diğer yandan, bir şeyin sonucunu bilmek bilinen olayı anlamsız hâle getirmez. Yemek yiyince doyacağımızı biliriz ama bu biliş yemek yemeyi anlamsız kılmaz. Bahar aylarında bir bahçeye domates tohumları ektikten ve bunların bakımlarını yaptıktan sonra bir kısmının domates vereceğini bir kısmının ise çürüyüp domates vermeyeceğini biliriz. Bazı tohumların çürüyeceğini bilmek domates ekmeyi de onların bakımlarıyla uğraşmayı da anlamsız hâle getirmez. Yahut yüz tane acemi askeri komando eğitimine, elli tane öğrenciyi matematik olimpiyatları eğitimine tabi tuttuğunuzda bu yüz askerden en fazla otuzunun yahut elli öğrenciden en fazla yirmisinin istenilen seviyeye ulaşabileceği, geri kalanının farklı nedenlerle eleneceklerini bilirsiniz. Bu da verilen eğitimi anlamsız kılmaz.
Şeytanın İşlevi/Misyonu
Şeytan bir yönüyle Allah Teala’nın bir aletidir. Hastalık ve sağlık da zenginlik ve fakirlik de Allah Teala’nın aletleridir. Kısacası insanın hayat yolculuğunda başından geçen bütün olumlu ve olumsuz hadiseler Cenab-ı Allah'ın bir aletidir. Çünkü insanın yaşadığı dünya tam olarak sınanması, imtihan edilmesi içindir.
Eskiden biraz da efsane tadında şöyle bir olay anlatılırdı: Emniyete silah ruhsatı için başvuran vatandaşlara kılık değiştirmiş bir emniyet görevlisi sataşır, başvuranın sinirini bilinçli olarak bozacak hareketler yapar. Ruhsat için başvuran kişi çabuk sinirlenip saldırırsa o kişiye silah ruhsatı vermezler.
Başka bir örnek verelim. Bazı şirketler dijital güvenliklerini sağlamak, korumak ve geliştirmek için bilerek özel bilgisayar korsanları kiralarlar ve şirketlerinin dijital altyapısına kontrollü saldırılar düzenletirler. Bundaki amaç şirketin dijital güvenliğinin sağlanması, o konuda çalışanların test edilmesidir.
Eskiden bazı esnaflar yanlarına çırak olarak alacakları çocukları denemek için dükkânın görünür bir yerine bir miktar para bırakırlardı. Çırak adayı parayı görünce ya ustasına haber verir yahut kimsenin görmediği düşüncesiyle cebine atardı. Parayı cebine atanlar güvenilmez olarak kabul edilir ustasına haber verenler ise güvenilir olarak bilinirdi.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bunların hepsindeki amaç birilerine veya bir şeylere zarar vermek değil belirli veya muhtemel bir potansiyeli açığa çıkarmak, kişileri test etmektir.
Şeytanın aslî misyonu bellidir; insanlara Allah’ın razı olmadığı kötülükleri güzel göstermek, onları saptırmaya çalışmak...1 Ancak soruda geçtiği hâliyle şeytanın bu misyonu ile görevli özel vazifeli bir melek bile olsaydı bunda bir sorun olmazdı. Çünkü insanların gerçek potansiyellerini açığa çıkarmak için onlara tuzak görünümlü oyunlar kurgulamak bizim beşerî dünyamızda bile bir sorun değildir. Yukarıdaki örnekler bunu göstermektedir. Gerçek test ancak böyle olabilir. Yani insanın özgür iradesiyle bir şeyi tercih etme şansını elinden almadan onu test etmek karşısına iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin gibi şıkların sunulmasını gerektirir.
Bu noktada şeytan da insanın imtihanı için aletlerden bir alettir. Aslolan insanın imtihan edildiği şuurunu mümkün olduğunca canlı tutabilmesidir.
Allah Teala’dan kulluk ve imtihan şuurumuzu canlı tutabilmemizi diler ve dileniriz.
1 Hicr, 39