Allah İnsanlar Yüzünden Diğer Canlılara Azap Eder mi? | 1. Kısım
Soru: Nahl suresinin 61. ayetinde insanların zulmünden dolayı Allah'ın yeryüzünde tek bir canlı bırakmayacağını fakat takdir ettiği bir vakte kadar bekleyeceğini bildiriyor. Allah-u Teala'nın biz insanlara bu hakikati bildirmesinde ne gibi hikmetler olabilir? İnsanların zulmünden dolayı diğer canlıların da ceza görmesinin sebebi nedir?
Cevap: Nahl suresinde şöyle buyrulmuştur: “Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, orada (yeryüzünde) tek bir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir ettiği bir vadeye kadar bekletiyor. Ecelleri geldiği, vadeleri dolduğu zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne alabilirler.”1
Bu ayette;
- Allah Teala’nın İcraat-ı Sübhaniyesinin ve İlahi adetlerinin bizim keyfimize, beklentilerimize, heveslerimize göre olmadığı ve kanunlar dairesinde işlediği,
- Zalim yani günahkâr kullarını cezalandırmada acele etmediği,
- Bizlerin de o kanunlara dikkat edip o minvalde hareket etmemiz gerektiği,
- İnsanların yapıp ettiklerinin hem diğer insanları hem çevreyi hem hayvanları etkilediği gibi birbiri içinde farklı hususlar ve hikmetler vardır. Bunlara ayrı ayrı temas edelim:
Kanunlar ve Dünyanın İşleyişi
Evvela bu fiziksel alemin işleyişi için daha önceden konulmuş kanunlar vardır. Fiziksel dünya bu kanunlara göre işlemektedir. Allah Teala bu kanunları koymuş ise işleyiş o kanunlar çerçevesinde olacak demektir.
Örneğin bizler Allah'ın merhamet sahibi olduğuna inanırız ve bu merhamet nedeniyle bazı beklentilere gireriz. Mesela herhangi bir yerde aç kalan herhangi bir kuluna rızkını direkt o an göndermesini arzu ederiz. Fakat böyle bir şey termodinamiğin kanunlarını ortadan kaldıracaktır.
Yine örneğin, bir öğretmen öğrencilerine şefkati nedeniyle öğrencilerin hepsinin sınıfı geçmesini istemektedir. Eğitim öğretim dönemi başladığı anda da o öğretmenin açıklaması; “Sınavlara iyi çalışın. Başarılı olabilmeniz için üç sınav olacaksınız. İlk ve ikinci sınavın yüzde otuzu, son final sınavının ise yüzde kırkı hesaba katılacak.” şeklindedir. Bu kural daha baştan konulmuştur. Öğretmen de öğrencilerine şefkat etmeye, onlara yardımcı olmaya devam etmektedir. Ancak sırf şefkati nedeniyle sınavlarda başarısız olan öğrencilerini başarılı sayacak ve o kuralı değiştirecek değildir.
Müslümanların bunu tekrar tekrar hatırlaması gerekir. Allah Teala’nın bizlere karşı merhametli olması demek hem canlılar hem insan türü hem daha özelde Müslümanlar, daha da özelde müttaki ve İslam’ı yaymaya çalışan Müslümanlar için başta koyduğu kanunları ortadan kaldırması demek değildir.
Bazen ikram yahut keramet cinsinden o kanunlarda küçük istisnalar yapılabilir. Örneğin bir yerde deprem olur. Deprem bölgesindeki çoğu ev yıkılır ancak yukarıda sıfatları belirtilen bazı insanların yaşadığı bazı binalar sağlam kalabilir. Ancak kalmaya da bilir. Çoğunlukla kanunlar yine devam eder.
Dünyanın farklı bölgelerinde zulüm altında yaşamaya çalışan Müslümanlar zalimlerin Allah Teala’nın kudretiyle bir an evvel helak edilmelerini ister veya bekler. Fakat hayır! Cenab-ı Allah bu dünyada kanunları bu şekilde koymamıştır. Elbette zalimlerin helak edileceği durumlar vardır. Ancak bu, zulüm altındakilerin bazı maddi-manevi şartları yerine getirmesiyle gerçekleşecektir.
Mekke’nin en güçlü ve azılı müşrikleri Efendimiz’e (sas) söz ve fiilleriyle ağır hakaretlerde bulundukları bir gün Efendimiz (sas) “Allah’ım! Kureyş’i Sana havale ediyorum! Ebu Cehil b. Hişam’ı, Utbe b. Rebia’yı, Şeybe b. Rebia’yı, Ukbe b. Ebu Muayt’ı, Ümeyye b. Halef’i Sana havale ediyorum!”2 şeklinde beddua etmiştir. Ancak bu isimler bir anda helak edilmemiş, yıllarca yaşamaya, Müslümanlara eziyet etmeye, İslam’a saldırmaya devam etmiş, Abdullah bin Mesud’un (ra) aktardığına göre tamamı yıllar sonra Bedir savaşında öldürülmüştür.
Yine Mekke döneminin en sıkıntılı günlerinde Habbab bin Eret (ra) Efendimiz’e (sas) gelerek çektikleri sıkıntılar için dua etmesini istemiş, Efendimiz (sas) şu cevabı vermişti: “Sizden önce öyle kimseler vardı ki kişi yakalanıyor, onun için hazırlanan çukura konuyor, sonra getirilen bir testere ile başının ortasından ikiye bölünüyordu. Bazısı da vardı, demir taraklarla taranıyor, vücudunda sadece et ve kemik kalıyordu. Bu yapılanlar onları dininden çeviremiyordu. Allah’a yemin olsun Allah bu işi (dini) tamamlayacaktır. Öyle ki, bir yolcu devesine binip Sanâ’dan kalkıp Hadramevt’e kadar gidecek, Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmayacak, koyunu için de sadece kurttan korkacak. Ancak siz acele ediyorsunuz.”3
Efendimiz’in (sas) vaat ettiği bu işin tamamlanması yani Müslümanların maddi-manevi zaferler kazanması Mekke’deki preslenmeden, Uhud’daki, Hendek’teki sıkıntılardan geçmeden oluşmamıştır.
Yine Allah Teala’nın ashabını övmesi4, sahabe efendilerimizin Uhud’da, Hendek’te, Tebük’te, Huneyn’de, Hudeybiye’de sıkıntı üstüne sıkıntı yaşamalarına mâni olmamıştır.
Bir başka örnekle devam edelim: Selahaddin Eyyubi (rh.a) 1177’de Haçlılara karşı bir savaşı kaybetmiştir. Bu büyük komutanın en önem verdiği ideallerinden biri Kudüs’ü fethetmektir. Bunun için de -tabiri caizse- biraz acele etmiş, Haçlıların zayıf bir anına denk geldiğini düşünmüş, düşmanı güçsüz görerek kendisine Kudüs yolunu açacak Remle bölgesine doğru ilerlemiş, bu esnada bir baskına uğrayarak geri çekilmek zorunda kalmıştır. Daha sonra ordusunu toparlamış, iç siyasetteki sorunları halletmiş, Kudüs yolundaki daha küçük kaleleri veya beldeleri fethetmiş, ordusu gittikçe güçlenmiş, Hittin Savaşında Haçlı ordusunu yenmiş, akabinde Filistin bölgesinde irili ufaklı 52 beldeyi ele geçirmiş, nihayet sıra Kudüs’e gelmiştir. Haçlılara karşı yenilgisinden 10 yıl sonra 1187 yılında Kudüs’ü fethetmiştir. Burada da savaş, ekonomi, siyaset gibi alanlardaki kanunlara uygun davranmadıkça Allah Teala’nın salih kullarına da genellikle mucizevi fetihler ihsan etmediği görülmektedir.
Elbette Cenab-ı Allah “Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder ve savaşta ayaklarınızı kaydırmaz.”5 buyurmuştur. Allah yolunda mücadele edenlere Allah mutlaka yardım edecektir. Fakat bu, sebeplerin ve kanunların ortadan kalkacağı anlamına gelmemektedir. Yani Allah Teala zalimlere bir anda ceza vermeyeceği gibi kendi dinine yardım edenlere de genellikle sebepler üstü bir şekilde değil kendi kanunları dairesinde yardım edecektir. Elbette keramet veya mucize türünden ekstra ve istisnai durumlar da olmuştur, olmaktadır ve ileride de olacaktır. Ama aslolan kanunlardır.
1 Nahl, 61
2 Buhari, Cizye, 21
3 Buhari, Menakıbu’l-Ensar, 29; Ebu Davud, Cihad, 107
4 Bakara, 143; Âl-i İmran 172-173; Tevbe, 100; Haşr, 8-9; Enfal, 74
5 Muhammed, 7