8 dk.
26 Ağustos 2023
Allah Resulü'nün (sas) İnsanları Tanımadaki Başarısı | Nuaym ibn Mesud Örneği Üzerinden-gorsel
Youtube Banner

Allah Resulü'nün (sas) İnsanları Tanımadaki Başarısı | Nuaym ibn Mesud Örneği Üzerinden

Soru: Kaynaklarda, Hendek Savaşında Peygamber Efendimiz’in (sas) yeni Müslüman olmuş Nuaym bin Mesud’a müşriklerin arasını bozması için onay verdiği anlatılıyor. Peygamberimizin, çok da tanımadığı bir insana böyle bir görev vermesi pek mantıklı görünmüyor. Bu konu hakkında ne söylemek istersiniz?
 

Cevap: Nuaym bin Mesud Gatafan kabilesinin Benî Eşca’ kolunun reisi veya önde gelen isimlerindendir. O dönemin toplumsal yapısı itibariyle bir kabilenin önde gelen isimlerinden olan birisinin Efendimiz (sas) tarafından tanınmaması pek mümkün değildir. 

 

Nuaym bin Mesud’un Medine’deki Yahudi kabileleriyle de iyi ilişkileri vardır. Örneğin Müslümanlarla yaptıkları anlaşmayı bozdukları için Medine’den sürülen Beni Nadir kabilesi ile Nuaym bin Mesud oldukça yakındır. Hatta sürgünden sonra Hz. Nuaym’ın sürgün edilenlere yönelik ağıt tarzında bir şiir okuduğu da aktarılır.1 Böyle bir insanın da Müslümanlarca hiç tanınmaması pek makul değildir.

 

Yine siyer ve tarih kitaplarında Nuaym’ın Ebu Süfyan ile iyi arkadaş olduğu anlatılır. Uhud harbinden sonra Ebu Süfyan cepheden ayrılırken Müslümanlara “Gelecek yılın başında (savaş için) Bedrü’s-Safra’da buluşalım.” der ve Efendimiz’in (sas) emriyle Hz. Ömer (ra) de bu teklifi kabul eder. Savaş zamanı yaklaştıkça Ebu Süfyan ve Mekkeli müşrikleri sıkıntı basar çünkü Mekke’de o yıl kuraklık yılıdır ve Mekkeliler savaşmak istemez. Ancak cepheye de gitmezlerse bütün Arap kabilelerine rezil olacaklardır. Bunun üzerine Ebu Süfyan, arkadaşı Nuaym bin Mesud’a “Bu yıl savaşmak istemiyoruz. Muhammed’le bu yılın Zilkade ayında savaşmak üzere sözleşmiştik. Süre doluyor. Medine’ye git ve onları bizimle savaşmaktan vazgeçir. Onlara kalabalık bir orduyla savaşa çıkacağımızı söyle. Gözlerini korkut. Bunu başarabilirsen sana 10 hayvan vereceğim.” der. Nuaym da bunu kabul eder. Medine’ye gidip Müslümanlara Mekkelilerin büyük bir orduyla savaşa hazırlandıklarını, kendilerinin Medine’yi terk etmemelerini söyler. Müslümanların gözlerini korkutmaya çalışır. Hatta bu propaganda bir parça etkili de olur ve bazı Müslümanlar Medine’den ayrılmak istemez. Taberî, Nuaym’ın Peygamber Efendimiz’e (sas) de uğradığını, aynı sözleri Ona da söylediğini aktarır ancak Efendimiz bu sözlerden olumsuz manada etkilenmez ve kararından vazgeçmez. Sonuçta İslam ordusu önceki sene sözleştikleri yere giderler. Nuaym’ın propagandası başarısız olmuştur. Müşrik ordusu da Mekke’den yola çıkar ancak tam sözleştikleri mevkiye ulaşmadan kıtlık ve kuraklığı bahane edip geri dönerler.2

 

Demek ki Nuaym, Müslümanlarla o güne kadar hiç karşılaşmamış, uzaktan sadece ismen tanınan bir insan değildir. Medineliler tarafından da Efendimiz (sas) tarafından da tanınan, bilinen bir insandır. Hatta kabileler arası görüşmelerde kendisine bazı görevler verildiği için kendisinin bir cins diplomat olduğunu söylemek de mümkündür.

 

Efendimiz’in İnsanları Tanıma Kabiliyeti

 

Diğer yandan Efendimiz (sas) insanları tanımada, onların kabiliyetlerini bilmede ve onları bazı vazifelerde değerlendirmede oldukça zeki bir insandır. Bu özelliği de Onun fetanet (peygamber mantığı) özelliğini göstermektedir.

 

Örneğin Hz. Ebu Zer (ra) Efendimiz’le (sas) görüşüp İslam’la şereflendiğinde Efendimiz bu mübarek sahabinin heyecanlı ve sert yapısını anladığından olsa gerek; ona bu durumu gizli tutup memleketine dönmesini söyler ancak Ebu Zer Kabe’nin yanında Kureyşlilere açıkça Müslüman olduğunu söyler. Kureyşliler de onu orada döverler ve kendisini Hz. Abbas (ra) kurtarır. Efendimiz (sas) kendisine tekrar bu meseleyi (Mekke için) gizli tutmasını, kavmine gidip onları Allah’a davet etmesini, Müslümanların güçlendiğini veya davetin açığa vurulduğunu duyunca da kendisine gelmesini emreder. Ebu Zer bu sefer memleketine döner ve kabilesinin neredeyse yarısı onun vesilesiyle Müslüman olur. Müslümanların Medine’ye hicretinden sonra da kendisi Medine’ye hicret eder. Bir gün Efendimiz’den (sas) emirlik veya memurluk talebinde bulunur. Efendimiz (sas) Ebu Zerr’e “Ey Ebu Zer! Ben seni zayıf bir kimse olarak görüyorum. Ben kendim için istediğimi senin için de aynen isterim. Öyleyse iki kişi üzerine emir olmayasın, yetim malına da velilik yapmayasın.” buyurur.3

 

Efendimiz (sas) diplomasi görevi yürütecek sahabilerini de onların kabiliyetlerine göre seçmiş ve görevlendirmiştir. Örneğin Habeşistan’a hicret eden Müslüman kafilenin başına Cafer bin Ebu Talib’i (ra) getirmiştir. Hz. Cafer’in (ra) Necaşi karşısında Müslümanları savunması, o dönemde müşriklerin temsilcisi olan Amr bin As’a karşı ortaya koyduğu dirayet ve öne sürdüğü gerekçeler Müslümanların Necaşi tarafından korumaya alınmalarını sağlamış, Mekke’ye iade edilmelerini önlemiştir. Bu bir diplomasi zaferi sayıldığı gibi Efendimiz’in (sas) Hz. Cafer’i tercih etmesindeki isabeti de gösterir.4

 

Roma (Bizans) imparatoruna gönderilecek elçi olarak Hz. Dıhye bin Halife’nin (ra) tercih edilmesi de son derece isabetlidir çünkü bu iş için en uygunu Hz. Dıhye’dir. Sonuçta Hz. Dıhye’nin girişimleri sonucu Herakliyus’un kalbi İslam’a karşı yumuşamış, baş patrik ise Müslüman olmuştur.5

 

İman Eden İnsanın İmanını Anlama

 

Sa’d bin Muaz’ın (ra) Müslüman olma hikayesi meşhurdur. Ancak bu hikayedeki bir ayrıntı bizlere önemli mesajlar vermektedir.

 

Efendimiz (sas) Akabe biatından sonra Musab bin Umeyr’i (ra) insanlara İslam’ı anlatması için Medine’ye göndermiş, Hz. Musab da Esad bin Zürare’nin (ra) evinde insanlara Kur’an’ı ve İslam’ı anlatmaya başlamış, insanlar yavaş yavaş hakikatle tanışır olmuşlardır. Bir gün Üseyd bin Hudayr (ra) gelir ve Müslüman olur. Daha sonra teyzesinin oğlu ve Evs kabilesinin reisi olan Sa’d bin Muaz’a durumu haber verir. Hz. Sa’d önce kızar ve Hz. Musab’ın yanına gelerek yaptıkları iş nedeniyle onlara çıkışır. Ancak Hz. Musab’ın yaklaşımıyla onları dinlemeye karar verir. Hz. Musab ona da İslam’ı anlatır, Kur’an okur. Orada bulunan Esad bin Zürare ile Musab bin Umeyr, Sad bin Muaz’ın halini şöyle tasvir ederler: “Biz onun yüzünde İslam’ı görmeye başladık. Yüzü parlıyordu ve yumuşamıştı.” Daha sonra vefat edişiyle arşın titrediği haber verilen6 Sad bin Muaz İslam’la şereflenir.

 

Demek ki günümüzden farklı olarak o dönemde iman etmek insanın yüz hatlarında dahi değişiklikler oluşturacak, simasına akseden nurun açıkça anlaşılmasını sağlayacak bir derinlikte yaşanmaktadır. Sahabe öyle bir iman etmektedir ki kendilerine bakılınca “Bu insan mümindir!” dedirtecek değişiklikler olmaktadır. Günümüzde de bakıldığı zaman Allah’ı hatırlatan, mümin olduğu her hâlinden belli olan ve bu durumun simasına aksettiği insanları görüp tanımak, bilmek, onlardaki iman nurunu sezmek belki bir parça mümkündür.

 

Bu bir feraset meselesidir ki Efendimiz’de (sas) kâmilen mevcuttur.

 

Örneğin bir ayette Efendimiz’e hitaben “Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adayıp yeryüzünde dolaşamayanlara, hayalarından dolayı, kendilerini tanımayanların zengin saydıkları yoksullara verin. Onları yüzlerinden tanırsın, insanlardan yüzsüzlük ederek bir şey istemezler. Sarf ettiğiniz iyi bir şeyi Allah şüphesiz bilir.”7 buyrulur ki bir yönüyle Efendimizin ferasetine işaret etmektedir denilebilir.

 

Yine bir başka ayette “Biz dileseydik onları (münafıkları) sana gösterirdik de sen onları yüzlerinden tanırdın. And olsun ki sen onları konuşma tarzlarından tanırsın. Allah işlediklerinizi bilir.”8 buyrulmaktadır. Demek ki münafıkların yüzlerinden de konuşmalarından da onların iç dünyalarına ait malumata ulaşmak mümkün olmaktadır. Benzeri durumun müminler için geçerli olmayacağını söylemek makul değildir.

 

Sonuçta bir insanın küfrü de nifakı da onun yüzünden, hâl ve hareketlerinden, konuşma tarzından anlaşılabileceği gibi imanı ve ihlası da benzer yollardan anlaşılabilmektedir. Bu feraset Efendimiz’de (sas) kâmilen mevcuttur. Dolayısıyla Efendimiz’in (sas) bir insana bakınca onun mümin mi münafık mı olduğunu anlaması son derece doğaldır.

 

Sonuç olarak diyebiliriz ki: Nuaym bin Mesud (ra) Hendek savaşı sırasında Efendimiz’le (sas) görüşüp Müslüman olunca Efendimiz (sas) daha önceden hiç tanımadığı bir insanla ilk defa karşılaşmış değildir. Nuaym’ı daha önceden ismen ve cismen tanıdığı gibi Onun gerçekten iman edip etmediğini de bilecek ve anlayacak bir ferasete fazlasıyla sahiptir.


1 ) Vakıdî, Megazi, c. 1, s. 375

2 ) Taberi, Tarih, c. 2, s. 561

3 ) Müslim, İmaret, 17; Ebu Davud, Vesaya, 4; Nesai, Vesaya, 10

4 ) İbn Hişam, Sire, c. 1, s. 208-210

5 ) Müsned, I, 262; Heysemi, Mecmeu’z-Zevâid, c. 8, s. 236-237; Taberi, Tarih, s. 416-417

6 ) Buhari, Menakıbü’lensar, 12; Müslim, Fezaʾilü’s-sahabe, 123

7 ) Bakara, 273

8 ) Muhammed, 30