6 dk.
26 Haziran 2024
Bir Avuç İnsanın Şahit Olduğu Mucizelerin Varlığına Nasıl İnanacağız?-gorsel
Youtube Banner

Bir Avuç İnsanın Şahit Olduğu Mucizelerin Varlığına Nasıl İnanacağız?

Soru: İbn-i Ravendi isimli kelamcının Peygamber Efendimiz (sas) ile ilgili rivayet edilen mucizeler üzerine bir fikrini okudum. Şöyle söylüyor: “Yahudi ve Hristiyanlar İsa çarmıha gerildi diyor. Ancak Kur'an onlarla çelişiyor. Bu kadar çok insanın beyanına güvenilmediği bir ortamda bir avuç insanın tanık olduğu Hz. Peygamber'in (sas) mucizelerine niçin güvenilsin?” Bu bakış açısı doğru bir bakış açısı mıdır yoksa hatalı bir bakış açısı mıdır? Size danışmak isterim. 

 

Cevap: Öncelikle İbn-i Ravendi’nin konuyla ilgili görüşü dolaylı yollardan (çünkü bu kişinin kendisine ait eserleri bir bütün halinde günümüze ulaşmamıştır ve biz kendisinin görüşlerini ikinci, üçüncü şahıslar aracılığıyla öğrenebilmekteyiz) aktarıldığı kadarıyla şu şekildedir:

 

Olağanüstü olaylar çok çeşitli olup, bunların arasında mahiyetinin bilinmesi zor olan, anlamak için oldukça dikkat edilmesi gerekenler vardır. Nihayetinde bunlar, hakkındaki haberler de sayıca az bir topluluktan geliyorsa, yalan olma ihtimalini taşımaktadır. Nitekim Peygamber, Hz. İsa’nın öldürüldüğü ve asıldığı hususunda ittifak eden iki büyük din mensuplarını (Yahudiler ve Hristiyanlar) reddetmiş ve yalanlamıştır. Sayıca çok olan bu insanları reddetmesinde ve onları yalan ve iftiraya nispet etmesinde haklı ise, kendisinden bu haberleri rivayet eden sayıca az topluluğun verdiği haberlerin reddedilmesi ve geçersiz kılınması daha mümkün ve evlâdır.”1

 

İbn-i Ravendi’nin burada “Peygamber, Hz. İsa’nın öldürüldüğü ve asıldığı hususunda ittifak eden iki büyük din mensuplarını (Yahudiler ve Hristiyanlar) reddetmiş ve yalanlamıştır.” demesi ise şu ayete bir atıftır: “Bir de inkârlarından ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından ve “Biz Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak öldürmediler.”2

 

Öncelikle buradaki çelişkiyi görmek önemlidir. O çelişki şudur: Ayette “Onlar onu öldürmediler ve asmadılar fakat onlara öyle gibi gösterildi.” buyrulmuştur. Bu durumda onlara öyle gibi gösterildi ise o topluluğun “İsa (as) öldürüldü ve asıldı.” demeleri kendileri açısından bir yalan değildir. Çünkü onlar öyle görmüştür ve doğal olarak öyle bilmişler, sonraki nesillere bu şekilde aktarmışlardır. Kur’an gelene kadar onlara öyle gösterildiğini ancak meselenin aslının böyle olmadığını bildiren kimse de elimizdeki verilere göre olmamıştır. Kur’an bize meselenin aslını bildirmiş, “Olayın hakikati sizin bildiğiniz gibi değil. Siz İsa’nın (as) asıldığını ve öldürüldüğünü zannediyordunuz. Çünkü size öyle gösterilmişti. Ancak içinizden birisi İsa’ya (as) benzetildi ve siz asılıp öldürüleni İsa (as) zannettiniz.” demiştir.

 

İbn-i Ravendi meselenin bu yönünü atlamıştır. Yani ayetin “Fakat onlara öyle gibi gösterildi.” kısmını göz ardı etmiştir. Bunun sonucunda “Bir olay hakkında farklı grupların bildirdiği farklı bilgilerden hangisine inanacağız?” sorusu boşa düşmüş olmaktadır.

 

Diğer yandan İbn-i Ravendi; “Sayıca çok olan bu insanları reddetmesinde ve onları yalan ve iftiraya nispet etmesinde haklı ise, kendisinden bu haberleri rivayet eden sayıca az topluluğun verdiği haberlerin reddedilmesi ve geçersiz kılınması daha mümkün ve evlâdır.” demekle rivayete dayalı bilgilerde rivayet edenlerin sayısal çokluğunu rivayetin doğruluğunun esas kriteri olarak ele almış olmaktadır. Bu durumda “Bir haberi rivayet edenlerin sayısı ne kadar çoksa haberin doğruluk değeri o kadar fazladır.” şeklinde bir çıkarım oluşmaktadır. Ancak bu çıkarım yanlıştır. Çünkü tarih boyunca yanlış bir bilgiyi doğru olduğu inancıyla aktaran sayıca çok fazla insan olmuş ancak o bilginin yanlış olduğunu savunan az sayıda insanın bilgisinin doğru olduğu pek çok durum vardır. Peygamberler tarihi bunun en bariz örneklerindendir. Neredeyse bütün peygamberler kendilerinden önceki peygamberlerin hak mesajlarını bozan sayıca çok fazla insana karşı tebliğde bulunmuş, kendilerine inananlar da yine sayıca az miktarda olmuştur. Dolayısıyla bir bilginin doğruluğu o bilginin doğruluğuna inananların sayısıyla doğru orantılı değildir.

 

Bir başka çelişki de şudur: İbn Ravendi’nin “Sayıca az topluluğun verdiği haberlerin reddedilmesi ve geçersiz kılınması daha mümkün ve evladır.” önermesinde klasik mantık kaideleri açısından zatî imkân ile zihnî imkânın birbirine karıştırıldığı görülmektedir. Zatî imkân, bir şeyin kendi zatında alabileceği bütün mümkün olan durumlardır. Zihnî imkân ise herhangi bir şeyin kendi zatında değil ancak insan zihninde alabileceği bütün ihtimaller veya imkânlardır. Bu tanımlar birbirini mutlaka gerekli kılmaz. Yani bir şeyin kendi zatında mümkün olması zihnen de mümkün olmasını gerektirmez. Aynı şekilde zihnen veya aklen mümkün olan bir şey de kendi zatında mümkün ve muhtemel olmak zorunda değildir.

 

Bu kaideleri konumuza uyarladığımız zaman şu sonuca ulaşırız: Sayıca çok bir topluluğun verdiği haberlerin doğru olması sayıca az bir topluluğun verdiği haberlerin ise yanlış olması zihinsel olarak mümkündür. Çünkü insan zihni bir bilginin doğruluğunu kendi kurallarına göre sorgulamaktan ziyade o bilginin yaygınlığına bakarak kabul etmeye daha meyillidir. Ancak bir bilginin gerçekten doğru olup olmaması o bilginin doğruluğunu kabul edenlerin veya etmeyenlerin sayısal miktarından bağımsızdır.

 

Diğer yandan zatî bir imkân veya ihtimal somut bir emareden kaynaklanmadıkça zihinsel bir imkân haline gelmez. Örneğin Van Gölü'nün bir gecede kurumuş olması zatî olarak mümkündür. Ancak bu mümkün durum somut bir emareden kaynaklanmıyorsa Van Gölünün bir gecede kurumuş olabileceğine ihtimal vermek akıl dışıdır. Benzer şekilde, sayıca az bir topluluğun verdiği haberin yanlış olmasına zihnen ihtimal vermek için o topluluğun verdiği haberin yanlış olduğuna dair somut veriler bulunmalıdır. Aksi hâlde “Mümkündür, o hâlde sayıca az olanların kabul ettiği bilgiler yanlış olmalıdır.” demek zorunda kalınır. Bu da bizi “Milyonlarca inek yanılıyor olamaz, o halde insanlar samanla beslenmelidir.” gibi abes sonuçlara götürür.

 

Sonuç olarak “Sayıca az topluluğun verdiği haberlerin reddedilmesi ve geçersiz kılınması daha mümkün ve evladır.” önermesi sırf aklen mümkün bir durumu gerçekten var olmuş gibi düşünmek ve öyle varsaymaktır. Bu da mantık açısından yanlış bir çıkarımdır.

 

Gelecek yazıda konunun mucizeler ve mucizeler hakkındaki rivayetler kısmına değineceğiz.

 


 

1 A. Bedevi, Min Tarihi’l İlhad, s. 105-106, Aktaran: Orhan Ş. Koloğlu, Kelam ve Mezhepler Tarihi Literatüründe Berahime, Erişim: https://isamveri.org/pdfdrg/D00193/2004_13_1/2004_13_1_KOLOGLUOS.pdf

2 Nisa, 157