10 dk.
30 Eylül 2022
Evliliğe dair bir soru-gorsel
Youtube Banner

Evliliğe dair bir soru

Soru:  Bir erkeğin eşinin haberi olmaksızın ikinci evliliği yapması caiz midir? Yoksa bu durum aldatma olarak mı değerlendirilmelidir?
 

Cevap: Konunun birden çok önemli yönü bulunduğu için bunları maddeler halinde sıralandıralım. 
 

Birinci Nokta: İslam erkeklere birden çok evliliğe dair bir izin vermiştir. Bu doğrudur. “Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık (adaletsizlik) yapmaktan korkarsanız bir tane alın yahut da sahip olduğunuz ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.”1 ayeti açıktır. 

 

Ayetteki ibare mutlaktır ve ibare mutlak ise takyit olunabilir yani sınırlandırılabilir. Hatta reel planda sınırlandırılmadan uygulanamaz ki Sünnet ve sahabe uygulamaları böyle olduğu gibi fıkıh kitaplarımız bu sınırlandırmayla ilgili maddelerle doludur. Çünkü şer’î prensipte veya fıkıh usulündeki genel geçer kaideye göre; genel olarak, belli bir şarta bağlanmadan söylenmiş her ibarenin (her ayet ve hadisin) reel hayata aktarılırken uygulanacak şartları vardır.

 

Örneğin “Türkiye’de uyuşturucu yasaktır, sigara yasak değildir.” diyebilirsiniz ve bu genel, mutlak bir ifade olmuş olacaktır. Ancak bu serbestliğin kayıtsız şartsız bir serbestlik olmadığı, “İnsanlar evlerinde veya balkonlarında içebilir ama kapalı yerlerde, toplu taşıma araçlarında içemez. 18 yaşından küçüklere sigara satılamaz. Hakkında özendirici reklamlar yapılamaz. Vitrinlerde teşhir edilemez. Paketlerin üzerinde sigaranın zararlarına ilişkin ibareler bulundurmak zorunludur.” gibi sınırlamalar şartıyla serbest olduğu da bilinir. Aynen bunun gibi çok eşliliğe izin verilmesi bunun kayıtsız şartsız bir serbestlik olduğu anlamına gelmez. Bu izin bazı şartlara tâbidir.

 

Erkekler için ikinci bir eşle nikahlanmanın caiz olduğu ve olmadığı durumlar vardır. Ayrıca her erkek için değil belirli koşulları taşıyan erkekler için caiz olup olmama durumu da vardır. Meselenin bu kısmı uzun ve gereksiz tartışmalara neden olabileceği için şimdilik erteliyoruz.

 

İkinci Nokta: Varsayalım ki ikinci bir eşle evlenmek için şartlar ve kişiler açısından cevaz verilebilecek bir durum oluşmuş olsun. “İzin” kelimesinin böyle bir durum için belirsiz bir kelime olduğu ve tam olarak ne ifade ettiğinin netleştirilmesi gerektiği açıktır. 

 

Örneğin bir erkeğin kitap almak, evin bir odasını kütüphaneye dönüştürmek için eşinden formel, resmî bir izin alması gerekmez. Ancak eşinin bu konuda razı olmaması evde huzursuzluk çıkaracağı için her zaman buna benzer uygulamalar için o iznin alınması gerekecektir. 

 

Yine bir erkek, arkadaşlarıyla buluşmak için eşinden izin almak zorunda değildir ama diğer taraftan aslında izin almak zorundadır da… 

 

Veya karı kocadan herhangi birisinin herhangi bir yemekten rahatsız olması diğerinin ise o yemeği çok sevmesi durumunda o yemeğin ne zaman yapılıp yapılmayacağı meselesinin konuşulup karara bağlanması gerekecektir. Bu da karşılıklı izin ve rıza anlamına gelecektir. 

Dolayısıyla eşler, evlilik birliği içerisinde herhangi bir konuda o konuyu konuşarak, belirli sınırlar çizerek, belirli konulara karşılıklı olarak sabrederek bir çözüm yolu bulurlar. Bu noktada gerekli izinler veya rıza göstermeler ya gönüllü olur, ya pazarlık sonucu olur ya da bazen mecburen, dişleri hafif sıkarak gerçekleşir. 

 

Son tahlilde: Bir insanın hakkı olan bir meseleyi kullanmak için resmî olarak izin alması gerekmese de insanlar veya eşler arası karşılıklı ilişkinin doğası gereği pratik ve reel olarak böyle bir izin gereklidir. Bu izin olmazsa evlilikler zamanla çekilmez bir hâl alacaktır. Akşam yemeğinde neyin yenilip yenilmeyeceği gibi basit görünebilecek meseleler dahi böyle bir karşılıklı rızaya dayalıyken, evlilik gibi hayati bir konuyu bu kapsamın dışında tutmak mantıklı olmayacaktır.

 

Üçüncü Nokta: İslam açısından bir nikahın temel şartı ilandır. Hatta şahit bulundurma şartı da ilan için getirilmiş bir şarttır. Meselenin temelinde ilan etmek, duyurmak vardır. Yani nikahın sahih sayılabilmesi için o nikahın kamuya veya çevreye açık bir şekilde duyurulması gerekmektedir. İnsanlardan veya tarafların yakın çevrelerinden köşe bucak kaçarak gerçekleştirilen “gizli” nikahlar nikah sayılmaz. Efendimiz’in (sav) “Haram olan (ilişki) ile helâl olan (nikâh) arasındaki ayırıcı özellik, def çalmak ve şarkı söylemek suretiyle duyurmaktır.”2 hadisi yeterince açıktır. “Nikahı ilan edin, onu mescitlerde yapın. Üzerine de def vurun."3Hadisi de yeterince açık ve nettir.

 

Şahit şartının aslında nikahın ilan edilmesiyle ilgili bir şart olmasıyla ilgili olarak kaynaklarda şöyle bir hadise anlatılır: Hz. Ömer’e (ra) sadece bir kadın ve bir erkeğin şahitlik yaptığı bir nikah dava olarak getirilir. Şahit sayısı olarak bir erkek ve bir kadının olması yeterli değildir. Bir erkek ve en az iki kadın şahit olmalıdır. Hz. Ömer de bu duruma bakarak “İşte bu gizli nikahtır ve buna cevaz vermeyiz. Bunu sen daha önceden bir kez daha yapmış olsaydın recmedilirdin.”4 der. Bu hadise Hanefilerin gizli nikah tanımına delil oluşturmuştur. Hanefilere göre gizli nikah, şahitsiz ya da yeterli sayıda şahit olmadan yapılan nikahtır.

 

Dolayısıyla ikinci eşin caiz olabilmesi için diğer şartlar oluşmuş olsa bile ikinci eşle gerçekleştirilen nikah kamudan saklanıyorsa ve bu nikah ister bir imamın önünde, isterse tarafların arkadaşlarından birkaç kişinin şahitliği ile yapılmış olsun orada bir nikahtan söz edilemez. Böyle bir nikah geçerli değildir.

 

Hatta şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Günümüzde bir kadınla bir erkek ne dini ne de resmi bir nikah yapmadan beraber yaşayabilmektedirler ve bunu çevrelerine açıkça söyleyebilmektedirler. Bu kişilerin beraber yaşadıklarından ailelerinin de arkadaşlarının da çevrelerinin de haberi vardır. Bu kişiler aynı evde beraber yaşamaktalar ve birbirlerine karşı da sadakat niyetindedirler. Böyle bir yaşayış İslamî açıdan gerçek bir nikah olmaya, İslami olarak kıyıldığı iddia edilen gizli nikahtan daha yakındır. Yanlış anlaşılmasın, bunların her ikisi de nikah sayılmaz ancak böyle bir birlikte yaşama, İslam’daki “nikah” kavramına daha yakındır.

 

Her şeye rağmen bir nikahı gizli tutmak çok istisnai durumlarda gerekli olabilir. Örneğin mafya bir adamın peşine düşmüştür. Yahut erkek tarafı üniversiteden mezun olduğu halde okulunun mezuniyet belgesini zamanında göndermemesi nedeniyle asker kaçağı durumuna düşmüştür. Mezuniyet belgesinin askerlik şubesine ulaşması için birkaç ay beklemesi gerekiyordur. Bu zaman aralığında söz konusu problem çözülene kadar kişiler nikahlarını resmî olarak gizli tutabilirler veya adreslerinin belli olmaması için kamuya duyurmayabilirler. Böylesi durumların reel bir karşılığı pek olmaz ancak, sadece buna benzer spesifik durumlarda ve belli bir süre için bir nikahın gizli tutulması gerekebilir. Burada da yine nikahın genel olarak gizli tutulması niyeti yoktur, sadece ilgili kişinin kendisinin gizlenmesi gerektiği için nikah da gizli tutulmak istenmiştir. Ancak böyle uç bir durumda gizlilik caiz olabilir. Bunu da reel bir karşılığı olduğu veya olabileceği için değil konu bütünlüğünün sağlanması açısından ifade etmiş olalım.

 

Sonuçta taraflardan birinin (ki bu genellikle zengin erkek olmaktadır) ikinci eşine ayrı bir ev tutarak aralarında sözde “imam nikahı” kıymaları ancak bunu kamudan, ailelerinden, çevrelerinden gizlemeleri İslami açıdan nikah sayılmaz. Bunun adı birlikte yaşamaktır veya zinadır ama nikah değildir.

 

Dördüncü Nokta: Birden çok evlilikte ayetle sabit olduğu üzere adalet şartı yerine getirilmiş olmalıdır. Yukarıda meali verilen ayette açıkça “Adaletsizlikten korkarsanız bir tane alın yahut sahip olduğunuz ile yetinin.” buyrulmuştur. 

 

Eşler arasında adalet ilmihal ve fıkıh kitaplarında uzunca anlatılmıştır. Efendimiz’in (sav) bu konudaki uygulamaları da bellidir. Örneğin Efendimiz (sav) eşleri arasında nöbet uygulaması yapmıştır. Bir sefere çıkacağında yanında götüreceği eşinin hangisi olacağını kurayla belirlemiştir. İlgi ve şefkat açısından hepsine eşit davranmaya çalışmış, hatta kalbinin meyli açısından dahi eşit olmaya çalışmış, sonunda da “Allah'ım! Bu, benim elimde olan konuda yaptığım taksimdir. Senin elinde olup benim elimde olmayan şeyden beni sorumlu tutma!”5 şeklinde dua etmiştir.

 

Dolayısıyla ikinci eşle evlenecek veya evlenen bir kişi bir gün bir eşinin öbür gün diğer eşinin evinde kalmalı, evler arasındaki mesafe uzaksa 1 hafta bir eşinin 1 hafta diğer eşinin evinde kalmalıdır veya süreyi buna göre ayarlamalıdır.

 

Ramazan’da iftar davetlerinde davetin birine bir eşiyle, öbürüne diğer eşiyle katılmalıdır.

Bayramlarda her iki eşinin ailesine de ziyarette bulunmalıdır.

 

Eşlerinden birine sağladığı maddi imkanları diğer eşine de sağlamalıdır. İkamet edilen ev, alınan elbise veya hediyeler, gösterilen ilgi ve muhabbet gibi hususlarda eşler arasında eşitsizlik olmamalıdır.

 

Bu ve benzeri hususlarda adalete tam riayet edilemeyecekse Kur’an açıkça “Tek eşli kalın.” demektedir. 

 

Dolayısıyla eşler arasında eşit şartların sağlanamaması ve nikahlardan birinin gizli yapılması durumunda mevcut nikahın caiz veya İslami olmayacağı rahatlıkla söylenebilir.

 

Beşinci Nokta: Gizli nikahın nikah olmadığı ve gizli dost tutmak gibi olduğu anlaşılmaktadır. Burada meselenin farklı ve daha ağır bir boyutu öne çıkmaktadır.

 

Kur’an’da ehl-i kitap kadınlarla evlenebilmenin bir şartı olarak da onların gizli dost tutmamış olmaları sayılmaktadır. “Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştır. Kendilerine kitap verilenlerin (yahudi, hıristiyan vb. nin) yiyeceği size helâldir, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Mümin kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz şartıyla, namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir. Kim (İslâmî hükümlere) inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır.”6 ayetinde bu husus belirtilmiştir. Dolayısıyla vahyin indiği asr-ı saadet ortamında, yani dinin şimdikinden çok çok daha fazla ciddiye alındığı ve önemsendiği bir ortamda (ki o ortamda ehl-i kitaba gösterilen hoşgörü daha fazladır) ehl-i kitap bir kadının hayatının bir döneminde gizli bir dost tutmuş olması bir Müslümanı onunla evlenemez hale getirebilmektedir.

 

İslam açıkça gizli dost edinmiş bir müminle daha sonra evlenilemeyeceğini söylemez. Ancak bir ehl-i kitap bir kadın için bu durum evlenmeye engel teşkil ediyorsa bir Müslüman için de bu durumun hoş karşılanmayacağı gibi bir çıkarımda bulunulabilir.

 


 

1 ) Nisa, 3

2 ) Tirmizî, Nikah, 6

3 ) Tirmizi, Nikah, 6

4 ) Muvatta, Nikâh, 26.

5 ) Ebu Davud, Nikah, İbn Mâce, nikâh 47; Ahmed b. Hanbel, Müsned VI, 144

6 ) Maide, 5