5 dk.
22 Mayıs 2024
Boşlukların Tanrısı | 2. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Boşlukların Tanrısı | 2. Kısım

Boşlukların Tanrısı

 

Boşlukların tanrısı meselesi inananlarla inanmayanlar arasındaki temel farklardan birini oluşturduğu gibi, inananların kendileri arasında da nasıl inandıklarını gösteren önemli bir eşiktir.

 

Gerçekten bir insan veya bir inanan Tanrı'yı boşlukların tanrısı olarak görmeyi bırakabilirse kendisine bambaşka bir dünya açılmaktadır.

 

Aslında İslami ilimler tarihinde ilk iki asır hariç, Bediüzzaman ve Mevlana gibi birkaç istisnai isim dışında “boşlukların tanrısı” anlayışına düşmeyen alim yok gibidir. Bu durum Mevlana’da daha az fark edilir çünkü Mevlana’nın anlatım tarzı içinde kelama veya akaide dair meseleler kolayca fark edilemeyebilir. Ancak İmam Gazali de dahil olmak üzere pek çok alimimiz meseleyi boşlukların tanrısı olarak görmeye o kadar meyillidirler ki ortada bir boşluk kalmayınca bu sefer kendileri bir boşluk çıkarabilmektedirler.

 

Bu duruma en iyi örnek İmam Gazali’nin determinizm eleştirisinde kullandığı ateş ve pamuk misalidir. Bu örneğe geçmeden önce konunun temeli ve tartışma alanları hakkında kısa bir açıklama yapalım.

 

Sebepler ve ilahi irade yahut daha geniş manada nedensellik konusunda birkaç genel teori vardır. Bunlar; determinizm, okasyonalizm, konkürentizm ve salt muhafazacılık teorileridir.

 

Determinizm: Belirlenimcilik olarak da bilinir. Bu teoriye göre evrendeki bütün olaylar, kendisinden daha önce meydana gelmiş başka olayların sonucudur. Olaylar arasında zorunlu bir nedensellik ilişkisi vardır. Buna göre gelecekte meydana gelecek bütün olaylar da geçmişte meydana gelmiş olayların kesinliği veya değişmezliği oranında kesin ve değişmez olacaktır. Ancak determinizmde insanın bu kadar keskin determinist yasalara tabi olup olmadığı tartışmalıdır.

 

Cüveynî, Bâkıllânî ve özellikle İmam Gazali gibi isimler determinizme şiddetle karşı çıkmışlardır. Bu isimlere göre sebep ve sonuç arasında bir zorunluluk kabul edilmesi kişiyi alemin ezeli olması sonucuna götürür. İlahi iradeyi kısıtlayan bir izlenim uyandırır. Ayrıca determinist olaylar zincirinin kırılması demek olan mucizeleri de inkâr etmeyi gerektirir.

 

Okasyonalizm: Ara nedencilik veya vesilecilik olarak da bilinir. Bu teoriye göre, evrendeki tüm olayların gerisindeki gerçek neden Tanrıdır. Olaylar arasındaki nedensel ilişki Tanrının müdahalesiyle açıklanmalıdır. Bir şeyi yapmak, onun nasıl yapılacağını bilmeyi gerektirir. Tek başlarına hiçbir şey bilmeyen nesneler (veya tözler) kendi başlarına bir eylemde bulunamaz. O hâlde bu nesnelerin görünüşte birbirlerini etkilemelerinin kendilerinin ötesinde gerçek bir nedeni olmalıdır. Bu gerçek neden de Tanrı veya Tanrı'nın eylemidir. Bu bağlamda okasyonalizmde neden-sonuç ilişkileri birer görünüşten, ardışıklıktan ibarettir ve arkalarındaki asıl neden, görünüşteki neden-sonuç ilişkisini kuran şey Tanrıdır.

 

Konkürentizm: Literatürde mutabakatçılık olarak da bilinir. Bu teoriye göre evrende meydana gelen her şey hem Tanrı'nın hem de diğer ikincil sebeplerin etkisiyle meydana gelir. Tanrı'nın yaratması süreklidir ancak diğer varlıkların veya faktörlerin de kendilerine göre bir etki güçleri vardır. Konkürentizm düşüncesinde olan bitenlerin gerçek sebebi hem Tanrı hem de ikincil sebeplerdir. Bu ikisi birlikte ve aynı anda etkilidir. Ateş ve pamuk örneğinden gidersek; pamuğun yanmasında hem ateş hem de Tanrı aynı anda ve birlikte etkilidir.

 

Salt Muhafazacılık: Bu düşünce hem sebeplerin hem de Tanrı'nın olayların meydana gelmesinde etken bir güç olduğunu kabul eder. Ancak Tanrı'nın etkisini daha az, sebeplerin etkisini ise daha fazla görür.

 

Şimdi Gazali’nin ateş ve pamuk örneğine geri dönelim.

 

İslam aleminde İmam Gazali okasyonalist veya vesileci bir düşünür olarak kabul edilir. Gazali’ye göre su içmekle susuzluğun giderilmesi, yemek ile karnın doyması, ateşe temas etmekle pamuğun yanması arasında zorunlu bir ilişki yoktur. Bu eylemler birbirinin ardı sıra gerçekleşir ancak bu ardışıklık objektif bir tabiat yasasına dayanmaz, Allah Teala’nın onları ardışık olarak takdir etmesinden kaynaklanır. Allah isterse ateşe temas eden pamuk yanmayabilir, yemek yiyen doymayabilir. Çünkü gerçek fail ateş veya yemek değildir. Bunun aksini düşünmek cansız ve şuursuz tabiatın canlı, şuurlu ve irade sahibi olduğunu kabul etmek demektir. Sebep ve sonuç arasındaki ilişkiler bizim zihinlerimizin alışkanlığı sonucu kurulmuş ilişkilerdir. Batı dünyasında da bu görüşü savunan Berkeley, Leibniz, David Hume gibi isimler olmuştur. Hatta Hume’a göre sebep sonuç ilişkisinin zorunluluğu gözlem ve deneylerden doğrudan çıkarılamaz ve böylesi çıkarımlar birer habitus yani zihinsel alışkanlıktır. Sebep-sonuç ilişkisini zorunlu görmek ise bir fetiştir.

 

Aslında sebep ve sonuç arasında ilahi irade açısından herhangi bir boşluk yoktur. Bilimsel gözlem ve deneylerle ulaşılan sonuçlar da ilahi iradeden bağımsız düşünülemez. “Pamuğun yanması için ateş ve hava gibi gerekli nedenler var olduktan sonra pamuk yanar.” demek ilahi iradeyi görmezden gelmek değildir. Ancak İslam dünyasında İmam Gazali, Cüveyni, Bakıllani hatta Eşari kelamcıları ile batı dünyasında Malebranch, Hume, Newton gibi isimler nedensellik ve ilahi irade konusunda sağlıklı bir ayrım yapamamışlar, hakikatte boşluk olmayan yerlere boşluklar koymak istemişler ve bu boşlukları ilahi irade ile doldurmaya çalışmışlardır.

 

Bu arada hem Gazali hem Newton gibi isimler kendi akıllarıyla gerçekten çok ciddi terakki etmiş, normal akılla ulaşılabilecek iman hakikatlerine ulaşmış isimlerdir. Bu noktada haklarını teslim etmek gerekir. Ancak sebep-sonuç ilişkisi gibi bazı konularda belli kanunları kabul etmemiz hâlinde ilahi iradenin görmezden gelinmiş olacağı gibi tuhaf düşüncelere de kapılabilmişlerdir.

 

Gelecek yazıda Müslümanların her şeyi ilahi bir mucize olarak anlamak ve açıklamak eğilimlerinden bahisle boşlukların tanrısı anlayışını irdelemeye devam edeceğiz.