24 dk.
01 Şubat 2025
Celcelutiye Üzerine | Tek Parça-gorsel
Youtube Banner

Celcelutiye Üzerine | Tek Parça

Soru: Celcelutiye duasının çok faydalı olduğuna dair de, zararlı olduğuna dair de anlatılara rastlıyorum. Acaba bu duanın kaynağı nedir ve bu duayı okumanın bir zararı var mıdır?

 

Cevap: Celcelutiye, çok kıymetli içeriğe sahip özel bir duadır. Ancak günümüzde Celcelutiye hakkında eserin ruhuyla bağdaşmayan ve yanlış anlamalara yol açabilecek birçok içeriğe rastlanmaktadır. Özellikle, "sırlar, gizemler, semboller, mühürler, tılsımlar ve şifreler" gibi ifadelerle süslenmiş anlatımlar, Celcelutiye'yi anlamaktan çok onun yanlış yorumlanmasına neden olmaktadır. Bu tür açıklamalar, eserden fayda sağlamak isteyen kişilerin doğru olmayan yöntemlere başvurmasına ve adeta bir "büyü tarifi" uygular gibi davranışlar sergilemesine sebebiyet vermektedir.

 

Bu sebeple, Celcelutiye’nin ne olduğunu doğru bir şekilde anlamak için en temelden başlayarak konuya açıklık getirmekte fayda vardır.
 

Celcelutiye’nin Anlamı ve Kökeni

 

Celcelutiye kelimesi, Süryanice kökenlidir ve Arapçada "Bedî" (eşsiz, benzersiz, örneği olmayan) anlamına gelir. Bu isim, eserin biçim ve içerik açısından diğer dualardan farklılık arz ettiğini ifade eder. Celcelutiye; Cevşen ve Evrâd-ı Kudsiye gibi bilinen dua metinlerinden hem üslup hem de yapı itibarıyla ayrılmaktadır. Bu farklılık, Celcelutiye’nin diğerlerinden daha üstün olduğu anlamına gelmemekle birlikte, kendine has bir format ve anlam dünyasına sahip olduğunu göstermektedir.

 

Celcelutiye, özel anlamıyla Hz. Ali’nin (ra), Peygamber Efendimiz’den (sas) ders alarak düzenlediği ifade edilen bir dua kasidesidir. Yani bu eser kaside formatında yazılmış bir dua olarak tanımlanabilir.

 

İmam Gazali’nin Celcelutiye Hakkındaki Yorumu

 

Celcelutiye’nin mahiyetini anlamak için İmam Gazali’nin bu eser hakkındaki açıklamaları oldukça değerlidir. İmam Gazali, Celcelutiye’yi şu ifadelerle tanımlamaktadır:

 

اَلْقَسَمُ الْجَامِعُ ٭ وَالدَّعْوَةُ الشَّر۪يفَةُ ٭ وَالْاِسْمُ الْاَعْظَمُ

El-Kasemü’l-Câmî’, Ved-Da’vetü’ş-Şerîfe, Ve’l-İsmü’l-A’zam

Bediüzzaman Said Nursi Gazali’nin bu tanımını "Celcelutiye’nin ruhu ve esası"1 olarak nitelendirmiştir. Şimdi bu ifadeleri daha yakından inceleyelim:

 

Kasemü’l-Câmî’ (Kapsamlı Yemin): Bu ifade, Celcelutiye’nin içinde yer alan Kur’an’da yeminle başlayan surelere yapılan atıfları ifade eder. Ayrıca, Allah Teâlâ’nın Kadir, Cebbar gibi isimleri vesile kılınarak edilen dualar da bu kapsamda değerlendirilebilir.

Ved-Da’vetü’ş-Şerîfe (Şerefli Dua): Bu, Celcelutiye’nin kıymetli ve şerefli bir dua olduğunu belirtir.

Ve’l-İsmü’l-A’zam (İsm-i Azam): Celcelutiye, İsm-i Azam’ı içeren kapsamlı bir dua olarak da tanımlanır.

 

İmam Gazali hazretleri, Celcelutiye’yi “Dünya ve ahiret hazinelerinden bir hazine” olarak nitelendirmiştir. Yine İmam Gazali’nin ifadelerine göre, bugün elimizde bulunan yazılı hali değil ancak Celcelutiye’nin manaları, Peygamber Efendimiz’e (sas) farklı bir türden vahiy yoluyla bildirilmiş, Efendimiz (sas) de bu manaları Hz. Ali’ye yazdırmıştır. Hz. Ali, bu metni hem yazmış hem de düzenlemiştir.2

 

Celcelutiye’nin Tarihsel Süreci

 

Celcelutiye Hz. Ali (ra) tarafından düzenlenen, aslen Arapça bir duadır. Bununla birlikte bu duada Allah Teâlâ’ya ait isimlerin çoğunlukla Süryanice, bir kısmının ise İbranice yazıldığı bilinmektedir. Bu noktada Süryanice’nin tercih edilmesinin nedenini anlamak önemlidir.

 

Süryanice, üç bin yıldan fazla bir geçmişe sahip olan kadim bir dildir ve Yahudiler ile Hristiyanlar tarafından binlerce yıl boyunca kullanılmıştır. Celcelutiye’de Süryanice’nin etkin bir şekilde kullanılması, Müslümanlar ile ehl-i kitap arasında özel bir iletişim kanalı kurulduğunu düşündürmektedir.

 

Şeyh Ahmed el-Buni’nin naklettiğine göre, Hz. Ali tarafından düzenlenen bu dua kasidesi, dört halife tarafından korunmuş, ardından Hz. Hasan’a, ondan halife Harun Reşid’e, daha sonra İmam Nureddin el-Isfahani’ye ve nihayetinde İmam Gazali’ye ulaşmıştır.3 İmam Gazali ve Muhyiddin ibn Arabi gibi isimlerin, Celcelutiye’ye şerh yazdıkları ve ondan istifade ettiklerini ifade ettikleri bilinmektedir.

 

Ancak bu rivayetlerin sahih hadis kaynaklarında yer almadığı ve Celcelutiye’nin tarihsel macerasını izleyebileceğimiz ilmî bir kaynağın olmadığı da belirtilmelidir. Bu konuda elimizde yalnızca İmam Gazali, Muhyiddin Arabi ve Şeyh Ahmed el-Buni gibi önemli şahsiyetlerin kısa anlatımları bulunmaktadır.

 

Celcelutiye’nin niteliği, herkesi bağlayıcı dini bir metin olmaktan ziyade, bireysel olarak ilgi duyulabilecek bir dua kasidesi olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle, Celcelutiye’nin aslının veya lafzının vahiy olduğunu kabul etmek ya da reddetmek, kişisel bir tercih meselesidir. Bu konu dini bir sorumluluk veya sevap-günah meselesi teşkil etmemektedir.

 

Bu bağlamda, isteyen kimse, “Ben Celcelutiye’nin aslının vahiy olduğunu kabul etmiyorum.” diyebilir ve bu yaklaşımı dinî bir sorumluluk oluşturmaz. Öte yandan, İmam Gazali, Muhyiddin Arabi ve Bediüzzaman gibi büyük âlimlerin bu duaya teveccüh göstermesi dikkate alınarak, Celcelutiye’nin manevi önemini kabul edenler de bu duadan istifade edebilir.

 

Celcelutiye’nin Kaynağının Zayıf Olması Bir Problem Oluşturur mu?

 

İbadetler, helaller ve haramlarla ilgili hüküm bildiren haberler veya rivayetlerin kaynağı mutlaka sahih olmalıdır. Ancak Celcelutiye, ibadetler, helaller ve haramlarla ilgili bir hüküm içermemektedir. Bu nedenle, isnadının hadis kriterlerine göre sahih olup olmaması, bu dua metnini okumayı veya ondan faydalanmayı engellemez. Celcelutiye, bir dua metni olarak, herhangi bir şiir ya da kasideyi okumak gibi fıkhî açıdan müstehap kabul edilebilir. Müstehap bir amelin Kur’an ve hadislerde açık bir kaynağı olması gerekmez; Kur’an’a, sünnete ve dinin ruhuna aykırı olmaması yeterlidir. Ayrıca kendilerine itibar edilen âlimlerin Celcelutiye’ye teveccüh göstermesi, ona ekstra bir kıymet kazandırmaktadır.

 

Cevşen ve Celcelutiye gibi duaların isnadının sahih olup olmadığı konusundaki tartışmalar, bu dualardan faydalanmayı engelleyebilecek gereksiz polemiklerdir. Bu teorik tartışmalara zaman harcamak yerine, duaların içeriğine odaklanmak, anlamlarını derinlemesine kavramaya çalışmak ve onları hissederek okumak çok daha isabetli bir yaklaşım olacaktır. Elbette Celcelutiye veya Cevşen’in Efendimiz’den (sas) geldiğine dair elimizde sahih rivayetler bulunsaydı bu dualara daha fazla değer verebilirdik. Ancak bu durumda da bu dualardan istifade etmenin önünde hiçbir engel yoktur.

 

Celcelutiye’nin Mahiyeti

 

Celcelutiye, Cevşen gibi bir ilahi isimler hazinesidir. Ancak Cevşen’den farklı olarak, Celcelutiye’de ilahi isimler yalnızca Arapça değil, bazen İbranice, bazen de Süryanice olarak zikredilmektedir. Örneğin:

 

  • Celcelûtin kelimesi, Allah Teala’nın el-Bedî ismine,
  • Samsâmin kelimesi, el-Bâsıt ismine,
  • Tamtâmin kelimesi, el-Cebbâr ismine,
  • Berhûtin kelimesi, er-Rahîm ismine,
  • Âhiyyen-Şerâhiyyen kelimeleri, Hayy ve Kayyûm isimlerine karşılık gelmektedir.

 

Celcelutiye’nin, İslam âleminde çok az kişi tarafından okunması ve üzerinde yeterince akademik çalışma yapılmaması gibi nedenlerle, bazı beyitleri henüz tam olarak tercüme edilememiştir. Mevcut çeviri denemeleri olsa da, bu çevirilerin kusursuz olduğunu söylemek zordur. Ancak bu durum, Celcelutiye’nin anlaşılmasına ya da anlaşılarak okunmasına engel değildir. Belki de ilerleyen zamanlarda, Celcelutiye’nin diline ve içeriğine bizden daha fazla vakıf olacak bahtiyar insanlar çıkacak ve mümkün olan en güzel tercümeyi gerçekleştireceklerdir.

 

Süryanice Kelimeler ve Dua

 

“Dua ederken Süryanice kelimeler kullanmak doğru mu?” sorusu akıllara gelebilir. Bunun cevabını Kur’an-ı Kerim’den alabiliriz. Allah Teala, kullarıyla her dilde konuşmuştur:

 

  • Yahudilerle İbranice ve Aramice,
  • Araplarla Arapça,
  • Farslarla Farsça,
  • Hintlilerle Hintçe-Sanskritçe,
  • Çinlilerle Çince,
  • Türklerle Türkçe...

 

Bu durumu İbrahim Suresi’nin 4. ayeti açıklamaktadır:

“Biz her peygamberi, kendi milletinin dili ile gönderdik ki onlara hakikati açıkça anlatsın.”

 

Bu ayet, Nahl Suresi’nin şu ayetiyle birleştirildiğinde daha da netleşmektedir:

“Andolsun ki biz, ‘Allah’a kulluk edin ve Tâğut’tan sakının’ diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik.”4

 

Bu iki ayet bir arada düşünüldüğünde, Allah Teala’nın vahyini sadece Arapça değil, her kavmin kendi diliyle gönderdiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, Celcelutiye’de yer alan Süryanice ifadeler, vahyin farklı dillerdeki tecellilerini yansıtmakta ve Allah Teala’nın kullarıyla kurduğu evrensel iletişimi göstermektedir.

 

Kur’an ve sahih hadislerde, farklı dillerde dua edilmesine dair bir yasaklama bulunmamaktadır. Hatta Arapça bilmeyen kişilerin en samimi, en rahat ve en içten dualarını kendi ana dilleriyle, gönüllerinden gelen ifadelerle yapabileceklerini söyleyebiliriz. Ancak farz ibadetlerin dili bundan farklı bir konudur.

 

Öte yandan Kur’an’da Süryanice, Habeşçe, İbranice, Latince ve Farsça kökenli kelimelerin yer aldığını biliyoruz. Namazda Kur’an okurken bu kökene sahip kelimeleri kullanıyorken, dua ederken – ki bu farz bir ibadet değildir – neden kullanmayalım?

 

Celcelutiye’deki Farklılıklar

 

Celcelutiye’nin, beyitler halinde, yani iki mısralık dizelerle yazıldığını görüyoruz. Pek çok baskıda Celcelutiye’nin 101 veya 102 beyitten oluştuğu belirtilirken, Mecmuatü’l-Ahzab eserinde 122 beyitlik bir nüshaya rastlanır. Ancak 101-102 beyitlik versiyonun Bediüzzaman Said Nursi tarafından düzenlendiği ve tashih edildiği ifade edilmektedir. Bediüzzaman’ın, diğer 21 beyiti neden dahil etmediği bilinmemekle birlikte, bunu bir hikmete binaen yaptığı anlaşılmaktadır. Ayrıca kendisinin ifadesine göre, elindeki Celcelutiye nüshası en sahih ve güvenilir nüshadır. Bu nedenle, 101 beyitten oluşan ve yaygın kullanılan nüshanın daha güvenilir olduğu söylenebilir.

 

Celcelutiye ve İsm-i Azam

 

Celcelutiye, bir ilahi isimler hazinesi olduğu gibi ism-i azamı da barındırmaktadır. Ancak bu isimlerin hangisinin ism-i azam olduğu hususunda, İmam Gazali, Muhyiddin ibn Arabi ve Bediüzzaman açık bir beyanda bulunmamışlardır. Yine de bazı tahminler öne sürülmüştür. Örneğin, Neml Suresi’nin 39. ayetinde, Sebe Melikesi’nin tahtını göz açıp kapayıncaya kadar getiren bir şahıstan bahsedilir. Bu kişi, ayette “Kitaptan bir ilme sahip olan” şeklinde tanımlanır. Bazı kaynaklarda, bu kişinin Hz. Süleyman’ın (as) veziri Asıf bin Berhiya olduğu belirtilir. Büyük müfessir İbn Atiyye de, Asıf’ın ism-i azamı bildiğini ve bu isimle dua ettiğinde Allah’ın (cc) onun her duasını kabul ettiğini ifade eder.5 Bu bağlamda, Hayy ve Kayyum isimlerine karşılık gelen “Âhiyyen” ve “Şerâhiyyen” kelimelerinin ism-i azam olduğu yönünde tahminler yapılmıştır. Ancak bunların kesin bilgi olmadığını vurgulamak gerekir.

 

Celcelutiye’deki ism-i azamdan faydalanmanın en kolay yollarından birini ise Bediüzzaman işaret etmiştir. Bediüzzaman’ın talebelerinden “Küçük Ali” namıyla bilinen bir kişi, Cevşen’i yazıp tamamladıktan sonra bu eseri Bediüzzaman’a sunar. Bunun üzerine Bediüzzaman, Cevşen’in sonuna şu duayı ekler:

 

"Yâ Erhame’r-Râhimin! Celcelutiye’deki ism-i azam hürmetine, bu nüshayı yazan mübarekler kahramanı Küçük Ali’yi hizmet-i imaniyede muvaffak ve cennette mesut eyle. Âmin, âmin, âmin."6

 

Celcelutiye’nin tamamını her zaman veya her dua öncesinde okumak mümkün olmayabilir. Bu gibi durumlarda, dualarımızda şöyle niyaz edebiliriz:

 

“Allah’ım! Celcelutiye’deki ism-i azamın hürmetine, bana bu istediklerimi ihsan et ve beni zararlardan, musibetlerden muhafaza eyle!”

Celcelutiye’den Hakkıyla İstifade Etmenin Yolları 

 

Celcelutiye, gerçekten güçlü ve derin anlamlar barındıran bir duadır. Ancak her dua gibi, bu duadan da tam anlamıyla faydalanmak için bazı şartları yerine getirmek gereklidir:

 

1-)Şuur ve Farkındalık: Ne okuduğunu bilmek ve anlamak. Duaların yalnızca kelimelerden ibaret olmadığını, onların birer anlam ve niyaz taşıdığını fark etmek.

 

2-)Hissederek Okumak: Okunan duaların anlamlarını hissetmek, ruhunu ve gönlünü duaya katmak.

 

3-)Kulluk Bilinci: Dua esnasında, kişinin kendisinin bir kul olduğunu ve dilekte bulunduğu makamın ise uluhiyet ve rububiyet makamı olduğunu derin bir şuurla idrak etmek.

 

4-)İhlas ve Samimiyet: Duaları gösterişten uzak şekilde, yalnızca Allah rızasını gözeterek ve gönülden bir samimiyetle yapmak.

 

5-)Teveccüh: Dua ederken, kalbi ve zihni tamamen Allah’a yöneltmek.

 

Bu unsurlar, Celcelutiye’nin manevi etkisinden tam anlamıyla istifade edebilmek için çok önemlidir.

 

Duaların Kişisel Özelliklerle Uyumu

 

Duanın etkisi, yalnızca okuma sırasında gösterilen samimiyete değil, aynı zamanda kişinin mizacına, duygu dünyasına ve hayat tarzına da bağlıdır.Bediüzzaman Said Nursî, bu konuda bir örnek verir:

 

“Ben Celcelutiye’yi okuduğum vakit, diğer münâcatlara (niyazlara) aykırı olarak kendim bizzat hissiyatımla münâcat ediyorum diye hissederdim. Ve başkasının lisanıyla taklit ediyormuşum gibi olmuyordu. Benim için gayet fıtrî (doğal) ve dertlerime alâkadar ve ruhani tefekkürüme hoş bir zemin oluyordu.” (7)

 

Bu sözlerden anlaşıldığı üzere, Bediüzzaman’ın mizacı, his dünyası ve bakış açısı Celcelutiye’nin ruhuyla uyumluydu. Bu uyum, onun bu duadan daha derin bir şekilde istifade etmesini sağlamıştı.

 

Kendi Mizacımıza Uygun Duaları Keşfetmek

 

Hepimiz kendi mizacımızı ve kişisel özelliklerimizi her zaman net bir şekilde fark edemeyebiliriz. Bazen hoşumuza giden her şeyi “Bu tam bana uygun!” diyerek hızlıca benimseyebiliriz. Ancak bir süre sonra, bize hitap ettiğini düşündüğümüz şeylerden sıkılabiliriz. Bu durum, özellikle manevi hayatımızda kararlılık ve süreklilik oluşturmakta zorluklara neden olabilir.

 

Biraz dikkat ve gayretle bu sorunların üstesinden gelmek mümkündür. Bu sorunları halletmek ve Celcelutiye gibi dualardan hakkıyla istifade edebilmek için neler yapabileceğimizi maddeler hâlinde ele alalım:

1) Okumak: Celcelutiye gibi dualardan istifade etmenin ilk ve en temel yolu, öncelikle o duaları okumaktır. Bu basit bir ifade gibi görünebilir ancak Celcelutiye okundukça derinleşen, okundukça anlam kazanan, anlamaya çalışıldıkça ruhu kuşatan bir duadır.

 

2) Dua Rezervi Oluşturmak: Dualardan azami fayda sağlayabilmek için kişinin bir “dua rezervine” sahip olması gerekir. Hayatında düzenli olarak farklı dualar ve zikirler bulunan, amel defterine bol bol dua sevabı yazdırmış olan insanlar, Celcelutiye gibi dualardan da daha fazla istifade eder. Hayatı dualarla süslenmiş bir insan, Celcelutiye gibi derin duaların ruhuna da daha kolay ulaşabilir.

 

3) Risale-i Nur Okumak: Risale-i Nur okumak, özellikle de Allah’ın isim ve sıfatlarının detaylı bir şekilde işlendiği bölümleri tefekkür ederek çalışmak, Celcelutiye’den istifade etmeyi artıran önemli bir adımdır. Mesela 30. Lema, 20. Mektup, Ayetü’l-Kübra, 32. Sözün 3. Mevkıfı gibi eserlerdeki derinlik, hem duaların mana dünyasını daha iyi kavramamıza yardımcı olur hem de Allah Teala’nın isim ve sıfatlarına dair şuurumuzu geliştirir. Bu tür okumalar, duada kime yöneldiğimizi ve ne istediğimizi daha iyi anlamamızı sağlar. Celcelutiye gibi duaları daha ciddiye alarak okumamıza da vesile olur.

 

Eğer bu üç meseleyi hayatımıza dahil edebilirsek, Celcelutiye’nin dualar arasındaki farklılığını ve Allah’ın izniyle çok hızlı neticeler verdiğini görebiliriz. Hatta, duada istenilen şeyin aynen kabul olduğunu bile fark etmemiz mümkündür. Ancak bu noktada gerçekçi olmak gerekir. Çoğu insanın hayatında düzenli bir dua disiplini veya “dua altyapısı” yoktur. Belki namaz sonrası tesbihatı bile zoraki yapıyoruz ya da hiç yapmıyoruz. Düzenli bir Kur’an okuma alışkanlığı veya evrad-ü ezkar düzenimiz neredeyse yok denecek kadar az. Hâl böyle olunca, Celcelutiye gibi derin sulardan inci çıkarmayı beklemek gerçekçi olmayacaktır.

 

Celcelutiye’den Mucize Beklemek

 

Her şeyin bir matematiği vardır. Gündüz dua ve zikirle bağı olmayan bir insanın, gecenin üçünde kalkıp teheccüd namazına durması veya uzun uzun dua etmesi beklenemez. Aynı şekilde, farz namazlarını düzenli kılmayan birinin nafile namazlarda istikrar sağlaması da zordur. Hayatında dua ve evrad ü ezkar adına güzelliklere yer vermeyen bir insanın, internette gördüğü bir yazı veya video üzerine Celcelutiye okumaya başlamasıyla mucizevi sonuçlar beklemesi gerçekçi bir tavır olmayacaktır.

 

Bir insan Celcelutiye’deki manaları anlayıp, sonra o manaları kendi niyeti ve kastı hâline getirip okudukça Celcelutiye onun için devasa bir kabul vesilesi haline gelebilir. Ancak unutmamalıyız ki Celcelutiye bir sihir formülü veya bir tılsım değildir. Onu sadece okuyarak, anlamadan veya üzerinde düşünmeden mucizevi sonuçlar beklemek, bir sihir cümlesi olan “abrakadabra” demek ve ondan fayda beklemek gibi olacaktır. Oysa Celcelutiye, anlam itibariyle Kur’an ve sünnet kaynağına bağlı, kıymetli bir münacaattır. Allah’la, Kur’an’la ve Peygamber Efendimiz’in (sas) yolu ile bağı zayıf olan bir insan, Celcelutiye’yi okuduğunda, derin bir irtibatın bereketini yaşamadan bu duadan gereken faydayı sağlayamayacaktır.

Celcelutiye’nin bizim için asıl önemi, onun insanın iç dünyasını Allah’a karşı hızlı ve güçlü bir şekilde yönlendirebilecek kıymetli bir dua olmasıdır. Ancak bu gücü tam anlamıyla hissedebilmek için bazı temel unsurları hayatımıza dahil etmemiz gerekiyor. Esas olan, farz ibadetleri yerine getirmek, helal ve harama dikkat etmek, bir dua birikimi oluşturmak ve evrad ü ezkârı düzenli bir şekilde hayatımıza katmaktır. Celcelutiye ve benzeri dualar, işte bu manevi zemin üzerinde en etkili şekilde tesir edecektir.

 

Fakat burada bir yanılgıya kapılmamak gerekir: Celcelutiye’den istifade etmek için mükemmel bir dindar, hiç namaz kaçırmayan ya da evliya derecesinde bir insan olmak şart değildir. Bu seviyede olmayan insanların Celcelutiye’den hiç fayda göremeyeceğini söylemek, Allah’ın sonsuz rahmetini sınırlamak olur. Çünkü Rabbimizin rahmeti ve merhameti o kadar geniştir ki, hayatında düzenli dua ve zikir alışkanlığı olmayan kişiler de samimiyetle yaptıkları dualardan nasiplenirler. Bu, Celcelutiye için de geçerlidir. Belki düzenli okuyamasak bile, arada bir Celcelutiye’yi samimiyetle okumak da ruhumuza büyük bir huzur ve manevi kazanım getirebilir. Beklentilerimizden çok daha fazlasını Rabbimizin ekstra lütuflarıyla görmemiz de ihtimal dahilindedir.

 

Burada “fayda görme” ve “istifade etme” kavramlarını daha iyi anlamamız gerekiyor. Çünkü bu, sübjektif bir mesele olup, herkesin bireysel tecrübesine göre şekillenir. Örneğin, iç gözlem yapan bir kişi, Celcelutiye’yi okuduğunda ruh halindeki değişimi fark edebilir. Okumadan önceki hâlinden daha huzurlu, daha nurani bir atmosferde olduğunu hissedebilir. Bununla birliktedua kumbarasına bir Celcelutiye atmak Allah’a bir veya birkaç adım daha yaklaşmak ve Kur’an’ın ikliminde vakit geçirmek anlamına gelir. Bunlar uhrevi kazançlarımızdır ve daima “kazanç hanesine” yazılır.

 

Diğer bir fayda ise Celcelutiye ile meşgul olmanın bizi günlük hayatımızdaki bazı olumsuz eğilimlerden uzaklaştırmasıdır. Sabırsızlık, acelecilik, lakaytlık, boş konuşma ya da doğrudan haram olabilecek davranışlara eğilim duyma gibi hislerin Celcelutiye okudukça zamanla köreldiğini görebiliriz. Celcelutiye ile geçirilen zaman, ruhsal arınmaya vesile olur ve bu da gündelik hayatımıza olumlu bir şekilde yansır. Daha bereketli, daha verimli, daha sakin bir gün geçirmek, bu dualarla meşgul olmanın doğal sonuçlarından biridir.

 

Celcelutiye Nasıl Okunmalı?

 

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi; ne şekilde olursa olsun, Celcelutiye mutlaka okunmalıdır. Ancak okumaktan okumaya fark olduğu da muhakkak. Peki Celcelutiye nasıl okunmalı?

 

1. Tek başına okumak:
“Celcelutiye okumak” demek, bu duayı elinize alıp başından sonuna kadar tek başınıza bitirmek demektir. Esas olan, Celcelutiye’yi kimseyle paylaşmadan, anlamına vakıf olarak ve üzerinde düşünerek bireysel bir şekilde okumaktır. Ancak zamanınız veya enerjiniz buna yetmiyorsa, Celcelutiye’yi iki ya da üç parçaya bölüp farklı zamanlarda okuyarak tamamlamak da mümkündür.

 

2. Anlamını bilerek okumak:
Duaların ruhu esas olarak anlamını bilerek okunduğunda ortaya çıkar. Ne istediğini bilmek, duayı samimiyetle ve huşu içinde yapabilmek için önemlidir. Cevşen, Celcelutiye veya başka dualar; anlamları bilinmeden okunduğunda da elbette fayda sağlar ancak esas fayda anlamlarını anlayarak okumaktan gelir. Günümüzde basılı Celcelutiye metinlerinin çoğu meallidir ve anlamlarına kolayca ulaşabilirsiniz. Ayrıca Hayırhah uygulamamızda Celcelutiye’nin orijinal metni, Türkçe okunuşu ve meali bir arada sunulmaktadır. Bu kaynaktan da istifade edebilirsiniz.

 

3. Paylaşarak okumaktan kaçınmak:
Celcelutiye, düzeni itibariyle Cevşen’den farklı bir yapıya sahiptir. Cevşen, 100 bağımsız bap (bölüm) içerdiğinden, bölünerek farklı kişiler tarafından okunabilir. Ancak Celcelutiye, başından sonuna kadar birbirine bağlı beyitlerden oluşur. Bu nedenle paylaşarak okumak, anlam bütünlüğünü zedeleyebilir. Bir beyiti siz okurken diğer beyiti başka biri okuyorsa bu çok da istenen bir şey olmayabilecektir.

 

Arapça bilen ya da ayet ve hadislerle ilişki kurabilen kişiler, beyitler arasında konu bütünlüğü sağlayacak şekilde bölümler oluşturabilir. Bu durumda Celcelutiye’yi üç parçaya bölerek okuyabilirsiniz. Örneğin:

 

  • 1. Bölüm: 1’den  37. beyite kadar,
     
  • 2. Bölüm:  38’den 85. beyite kadar,
     
  • 3. Bölüm: 86’dan sonuna kadar.
     

Ancak bu tür bir paylaşımda da parçaların uzunluğu birbirine eşit olmayacaktır. Celcelutiye’nin en güzel ve verimli şekilde okunma yöntemi, bireysel olarak başından sonuna kadar okunmasıdır.

 

4. Cevşen mi okumalıyım, Celcelutiye mi?
Bu soru sıkça sorulabilir: “Eğer tek birini okuyabilecek kadar vaktim varsa hangisini tercih etmeliyim?” Bu tamamen size kalmıştır. Cevşen, Evrâd-ı Kudsiye, Celcelutiye, Delailü’l-Hayrat… Hepsi makbul, güzel dualardır. Ancak en güzeli, her birinden bir miktar okuyabilmektir.

 

Buna bir örnek verelim: Farmakolojide “sinerjik etki” diye bir kavram vardır. Aynı türden iki ilaç içtiğinizde, örneğin iki ağrı kesici aldığınızda, faydası 2 birim olabilir. Ancak farklı türden iki ağrı kesici içerseniz, etkileri birbirini tamamlayarak 3 birim fayda sağlayabilir. Yani, sinerjik etkide 1+1=2 değil, en az 3’tür.

 

Dualarda da durum böyledir. Eğer iki kez Cevşen okuyacak kadar zamanınız varsa, bunun yerine bir Cevşen ve bir Celcelutiye okumanız daha faydalı olabilir. Aynı şekilde, sürekli Cevşen okuyorsanız, arada bir Celcelutiye ya da Evrâd-ı Kudsiye okumak da etkili olacaktır. Duaları çeşitlendirmek, dua kahramanları diyebileceğimiz büyük zatların önemli bir alışkanlığıdır. Bu yöntem, tıpkı farmakolojideki sinerjik etki gibi, dualarınızın tesirini artırabilir.
 

5. Dua: Diğer işler gibi bir ibadet:
 Dua da spor yapmak, yemek yemek, işe gitmek ya da ders çalışmak gibi bir iştir. Kendisinden fayda beklenen her iş gibi, dua da düzenli bir şekilde yapılmalıdır. Hayatında hiç spor yapmamış bir insanın aniden 10 kilometre koşmaya kalkması nasıl ki fayda sağlamazsa, hayatında hiç dua etmeyen birinin yalnızca bir tavsiye üzerine Celcelutiye okuyup mucizevi bir sonuç beklemesi de aynı şekilde olabilir. Ancak Allah Teala’nın, sıkışan kulunun duasını kabul edeceği buyurulmuştur. Bu nedenle samimiyetle ve yoğun bir teveccühle yapılan duaların istisnai sonuçlar doğurabileceği unutulmamalıdır. “Hayatında dua olmayan bir insana Celcelutiye hiçbir fayda vermez!” denilemez. Ancak böylesi bir teveccühü yakalamak için de insanın hayatında duaya yer vermesi, belli bir miktar dua rezervine sahip olması, marifetullah sahibi olması yani Allah Teala’yı isim ve sıfatlarıyla az çok tanıması gerekir diyebiliriz.

 

6. Teveccüh mü Fayda mı?
Dua konusunda genel bir sıkıntımız şudur: Dua, Allah’tan bir şey istemek demektir. Ancak dua esnasında gönlümüzde iki farklı arzu çatışabiliyor: Birincisi, istediğimiz şeyi elde etme arzusu; ikincisi ise Allah Teala’ya tam teveccüh edebilme hali. Allah’a tam teveccüh edebilmek, kişinin gönülden Allah’a yönelmesi, Onun ilmi, iradesi, kudreti, lütfu, keremi ve merhameti karşısında kendi acizliğini, fakirliğini ve muhtaçlığını idrak etmesidir. Ayrıca,dua eden kişi, talep ettiği şeyin büyüklüğünün farkında olarak, Allah’ın kapısından asla eli boş dönmeyeceğine güvenmelidir. İşte bu hâlet-i ruhiye ile dua eden kişi, en küçük bir ihtiyacını bile Allah’tan istemekte tereddüt etmemelidir. Ayakkabısının bağını da, sofrasının tuzunu da, öğrenmek istediği dili de, şifayı, bereketi, cenneti de Allah’tan dilemekte hiçbir sakınca yoktur.

 

Fakat kişi dua ederken bu hakikatleri unutursa, yani Allah’a teveccüh etmeden yalnızca talep ettiği şeye odaklanırsa, bu aslında tam anlamıyla bir dua sayılmaz. Çünkü duanın özünde, istenilen şeyden ziyade Allah’a yönelmek, Ona yakınlaşmak vardır. Peygamber Efendimiz’in (sas) “Dua ibadetin özüdür, ibadetin ta kendisidir.” hadisi de bu hakikati ifade eder.

 

Gerçek bir dua, ibadet niyetiyle ve Allah’a tam bir teslimiyetle yapılmalıdır. İnsan, böyle dua etmeye devam ettikçe, öyle bir ruhani olgunluğa erişir ki, zamanla kendi isteklerinden bile vazgeçebilir ve “Allah’ım! Sen benden razı ol, beni affet; istediğim şey olsa da olur, olmasa da olur.” diyebilir.

 

7. Duanın asıl gayesi:


“Dua, ibadetin özüdür.” (8) hadisi, duanın yalnızca bir şeyler istemek değil, Allah’a yönelerek Onunla muhatap olmanın bir ibadet olduğunu vurgular. Duanın anlamı, yalnızca bir isteği elde etmekten öte, Allah Teala ile bağ kurmak, Onun huzurunda halini dile getirmektir. Bu hakikati anlamadan yapılan dualar, Cevşen, Celcelutiye ya da diğer sünnet dualarından yeterince fayda sağlayamaz. Samimiyetten uzak dualar, maalesef gerçek bir dua olarak kabul edilemez. Çünkü dua, ibadetin ta kendisidir ve Allah ile kalpten bir iletişim kurmayı gerektirir.


Evet! Duanın asıl noktası, Allah Teala ile muhatap olmak, Onunla konuşmak ve halini Ona arz etmektir. Bu, istenilen şeyleri elde etmekten veya edememekten çok daha öte bir anlam taşır. Bu hakikati göz önünde bulundurmadan dua eden kişiler, ne duadan, ne Cevşen’den, ne Kur’an ve hadislerdeki dualardan, ne de Celcelutiye’den yeterince istifade edebilirler. Çünkü böylesi kimseler, “Hıdırellez günü dileğini bir kağıda yaz, sonra o kağıdı ağacın altına göm!” deseniz, bunu da yapar. “Yediveren Dedenin türbesindeki ağaca bir çaput bağla.” deseniz, onu da yapar. Bu durumda yapılan dualar, gerçek bir dua olarak değerlendirilemez.

Celcelutiye ile Çıkılan Yolculuk:

 

Celcelutiye insana dua şuuru kazandırmada son derece etkili bir güce sahiptir. Onu anlayarak okuyanlar, bu hakikati çok daha derin bir şekilde idrak edeceklerdir. Zira bu tür bilgileri ancak tecrübe ederek anlamak mümkündür. Eğer bizler de böyle güvenli ve zevkli bir maceraya atılmak istiyorsak yapmamız gereken şey son derece basit: Celcelutiye’yi açmak, anlamaya çalışarak ve içselleştirerek okumak.

 

Celcelutiye’yi okumaya başlayan bir insan, daha ilk beyitten itibaren ruhunun farklı bir moda büründüğünü hisseder:

 

Bede’tü bi bismillahi rûhî bihihtedet – İlâ keşfi esrârin bi bâtınihintavet:
 Sırların hazinesi, Bismillah ile başlarım. Onunla o hazineyi keşfederim.

 

Bu sözlerle Celcelutiye’ye başlayan kişi, adeta sevdiği ve güvendiği bir dostuyla güvenli ve keyifli bir yolculuğa çıkmış gibi hisseder.

 

Bu yolculuk sırasında önce Peygamber Efendimiz’e (sas) salat ve selam durağına uğrarız. Ardından Allah Teala’nın farklı isimlerinden oluşan manevi duraklara varırız. Bu duraklarda, kalbimiz adeta manevi bir ameliyattan geçirilir, temizlenir ve yeniden asıl hayatı olan manevi hayata döndürülür.

 

Daha sonra yolumuz Kur’an-ı Kerim’deki Huruf-u Mukattaa dediğimiz Tâ-HâYâ-SînHâ-MîmKâfNûn gibi sır dolu harflerin duraklarına çıkar. Bu harfler, maddi ve manevi musibetlerden korunmak için birer şefaatçi kılınır.

 

Hatta öyle anlar gelir ki, insan kendisini Elif-Lâm-Mîm-Râ harflerinin manevi asansörüne binmiş gibi hisseder. Bu asansör, ruhaniler ve melekler meclisine yükselmişçesine bir huzur ve sekine hâli yaşatır.

 

Celcelutiye'deki bu duraklar, hayatta karşılaştığımız olaylara nasıl yaklaşmamız gerektiğini bize öğretir ve duygu-düşüncelerimizi bu doğrultuda şekillendirir. Aynı zamanda karanlık ve fırtınalı vakitlerde, Allah Teâlâ'nın hangi isminin yardıma koşacağına dair önemli ipuçları sunar. Bu ipuçlarını doğru şekilde değerlendiren bir insan imanının, tevekkülünün ve teslimiyetinin gücü oranında, karşılaştığı zorluklar ve musibetler karşısında, adeta bir usta sörfçü gibi, o karanlık dönemlerin ve devasa dalgaların üstesinden gelebilir.

 

Hayatında birçok şeyin yolunda gitmediğini, maddi ve manevi dünyasının dağılmış olduğunu hisseden ancak bunu toparlama gücüne sahip olmayan bir kişi, "Bi ḥaqqi feqacin meá meḥmetin yâ ilâhenâ - Ve bi esmâikel ḥusnâ ecirnî mineş şetet" şeklindeki beyti, adeta kendisi için yazılmış gibi hissedebilir. Bu beyitte, kişinin dağınıklıktan ve perişanlıktan kurtulma dileği, özellikle Allah’ın Fettah ve Rezzak isimlerinin hürmetine yapılan bir dua olarak karşımıza çıkar:


Ey İlah’ımız Fettah ve Rezzak isimlerinin hürmetine ve Esma-i Hüsna diye tarif edilen bütün güzel isimlerinin hakkı için beni dağınıklık ve perişaniyetten kurtar.”

 

Son olarak, bu dua tamamlandığında, okuyucu bazen sert, bazen yumuşak, bazen heyecanlı, bazen ise sakin bir şekilde ilerleyen bu yolculuğun sonuna gelmiş olur. İnsan, arzu ettiği noktaya ulaşmış ve artık kişinin kalbi mutmain olmuştur...

 

Celcelutiye, önümüzdeki değerli bir hazine gibidir; bu hazineyi keşfetmek isteyen bir kişi, elini uzattığında asla boş dönmeyecektir. Dolayısıyla bu hazineden faydalanmamak, ona elini uzatmamak ve oradaki dua metinlerini okumamak, akıl kârı bir davranış olmayacaktır.

 

Allah Teâlâ'dan, Celcelutiye gibi dua hazinelerinden doğru şekilde istifade etme imkânını bizlere nasip etmesini dileriz.

 


 

1 Bediüzzaman, Şualar, 8. Şua

2 Mecmuatü’l Ahzab, c. 3, Şerhu Celcelutiyye li-İmami’l-Ğazali

3 Mecmuatü’l Ahzab, c. 3, Şazeli Kitabı

4 Nahl, 36

5 İbn Atiyye Tefsiri, c. 2, Neml Suresi Tefsiri

6 Necmettin Şahiner, Son Şahitler, c. 1, s. 315

7 Bediüzzaman, Şualar, 8. Şua
8 Tirmizi, Daavat, 1