9 dk.
26 Ocak 2025
Celcelutiye Duası Zararlı mıdır? | 1. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Celcelutiye Duası Zararlı mıdır? | 1. Kısım

Soru: Celcelutiye duasının çok faydalı olduğuna dair de, zararlı olduğuna dair de anlatılara rastlıyorum. Acaba bu duanın kaynağı nedir ve bu duayı okumanın bir zararı var mıdır?

 

Cevap: Celcelutiye, çok kıymetli içeriğe sahip özel bir duadır. Ancak günümüzde Celcelutiye hakkında eserin ruhuyla bağdaşmayan ve yanlış anlamalara yol açabilecek birçok içeriğe rastlanmaktadır. Özellikle, "sırlar, gizemler, semboller, mühürler, tılsımlar ve şifreler" gibi ifadelerle süslenmiş anlatımlar, Celcelutiye'yi anlamaktan çok onun yanlış yorumlanmasına neden olmaktadır. Bu tür açıklamalar, eserden fayda sağlamak isteyen kişilerin doğru olmayan yöntemlere başvurmasına ve adeta bir "büyü tarifi" uygular gibi davranışlar sergilemesine sebebiyet vermektedir.

 

Bu sebeple, Celcelutiye’nin ne olduğunu doğru bir şekilde anlamak için en temelden başlayarak konuya açıklık getirmekte fayda vardır.
 

Celcelutiye’nin Anlamı ve Kökeni

 

Celcelutiye kelimesi, Süryanice kökenlidir ve Arapçada "Bedî" (eşsiz, benzersiz, örneği olmayan) anlamına gelir. Bu isim, eserin biçim ve içerik açısından diğer dualardan farklılık arz ettiğini ifade eder. Celcelutiye; Cevşen ve Evrâd-ı Kudsiye gibi bilinen dua metinlerinden hem üslup hem de yapı itibarıyla ayrılmaktadır. Bu farklılık, Celcelutiye’nin diğerlerinden daha üstün olduğu anlamına gelmemekle birlikte, kendine has bir format ve anlam dünyasına sahip olduğunu göstermektedir.

 

Celcelutiye, özel anlamıyla Hz. Ali’nin (ra), Peygamber Efendimiz’den (sas) ders alarak düzenlediği ifade edilen bir dua kasidesidir. Yani bu eser kaside formatında yazılmış bir dua olarak tanımlanabilir.

 

İmam Gazali’nin Celcelutiye Hakkındaki Yorumu

 

Celcelutiye’nin mahiyetini anlamak için İmam Gazali’nin bu eser hakkındaki açıklamaları oldukça değerlidir. İmam Gazali, Celcelutiye’yi şu ifadelerle tanımlamaktadır:

 

اَلْقَسَمُ الْجَامِعُ ٭ وَالدَّعْوَةُ الشَّر۪يفَةُ ٭ وَالْاِسْمُ الْاَعْظَمُ

El-Kasemü’l-Câmî’, Ved-Da’vetü’ş-Şerîfe, Ve’l-İsmü’l-A’zam

Bediüzzaman Said Nursi Gazali’nin bu tanımını "Celcelutiye’nin ruhu ve esası"1 olarak nitelendirmiştir. Şimdi bu ifadeleri daha yakından inceleyelim:

 

Kasemü’l-Câmî’ (Kapsamlı Yemin): Bu ifade, Celcelutiye’nin içinde yer alan Kur’an’da yeminle başlayan surelere yapılan atıfları ifade eder. Ayrıca, Allah Teâlâ’nın Kadir, Cebbar gibi isimleri vesile kılınarak edilen dualar da bu kapsamda değerlendirilebilir.

Ved-Da’vetü’ş-Şerîfe (Şerefli Dua): Bu, Celcelutiye’nin kıymetli ve şerefli bir dua olduğunu belirtir.

Ve’l-İsmü’l-A’zam (İsm-i Azam): Celcelutiye, İsm-i Azam’ı içeren kapsamlı bir dua olarak da tanımlanır.

 

İmam Gazali hazretleri, Celcelutiye’yi “Dünya ve ahiret hazinelerinden bir hazine” olarak nitelendirmiştir. Yine İmam Gazali’nin ifadelerine göre, bugün elimizde bulunan yazılı hali değil ancak Celcelutiye’nin manaları, Peygamber Efendimiz’e (sas) farklı bir türden vahiy yoluyla bildirilmiş, Efendimiz (sas) de bu manaları Hz. Ali’ye yazdırmıştır. Hz. Ali, bu metni hem yazmış hem de düzenlemiştir.2

 

Celcelutiye’nin Tarihsel Süreci

 

Celcelutiye Hz. Ali (ra) tarafından düzenlenen, aslen Arapça bir duadır. Bununla birlikte bu duada Allah Teâlâ’ya ait isimlerin çoğunlukla Süryanice, bir kısmının ise İbranice yazıldığı bilinmektedir. Bu noktada Süryanice’nin tercih edilmesinin nedenini anlamak önemlidir.

 

Süryanice, üç bin yıldan fazla bir geçmişe sahip olan kadim bir dildir ve Yahudiler ile Hristiyanlar tarafından binlerce yıl boyunca kullanılmıştır. Celcelutiye’de Süryanice’nin etkin bir şekilde kullanılması, Müslümanlar ile ehl-i kitap arasında özel bir iletişim kanalı kurulduğunu düşündürmektedir.

 

Şeyh Ahmed el-Buni’nin naklettiğine göre, Hz. Ali tarafından düzenlenen bu dua kasidesi, dört halife tarafından korunmuş, ardından Hz. Hasan’a, ondan halife Harun Reşid’e, daha sonra İmam Nureddin el-Isfahani’ye ve nihayetinde İmam Gazali’ye ulaşmıştır.3 İmam Gazali ve Muhyiddin ibn Arabi gibi isimlerin, Celcelutiye’ye şerh yazdıkları ve ondan istifade ettiklerini ifade ettikleri bilinmektedir.

 

Ancak bu rivayetlerin sahih hadis kaynaklarında yer almadığı ve Celcelutiye’nin tarihsel macerasını izleyebileceğimiz ilmî bir kaynağın olmadığı da belirtilmelidir. Bu konuda elimizde yalnızca İmam Gazali, Muhyiddin Arabi ve Şeyh Ahmed el-Buni gibi önemli şahsiyetlerin kısa anlatımları bulunmaktadır.

 

Celcelutiye’nin niteliği, herkesi bağlayıcı dini bir metin olmaktan ziyade, bireysel olarak ilgi duyulabilecek bir dua kasidesi olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle, Celcelutiye’nin aslının veya lafzının vahiy olduğunu kabul etmek ya da reddetmek, kişisel bir tercih meselesidir. Bu konu dini bir sorumluluk veya sevap-günah meselesi teşkil etmemektedir.

 

Bu bağlamda, isteyen kimse, “Ben Celcelutiye’nin aslının vahiy olduğunu kabul etmiyorum.” diyebilir ve bu yaklaşımı dinî bir sorumluluk oluşturmaz. Öte yandan, İmam Gazali, Muhyiddin Arabi ve Bediüzzaman gibi büyük âlimlerin bu duaya teveccüh göstermesi dikkate alınarak, Celcelutiye’nin manevi önemini kabul edenler de bu duadan istifade edebilir.

 

Celcelutiye’nin Kaynağının Zayıf Olması Bir Problem Oluşturur mu?

 

İbadetler, helaller ve haramlarla ilgili hüküm bildiren haberler veya rivayetlerin kaynağı mutlaka sahih olmalıdır. Ancak Celcelutiye, ibadetler, helaller ve haramlarla ilgili bir hüküm içermemektedir. Bu nedenle, isnadının hadis kriterlerine göre sahih olup olmaması, bu dua metnini okumayı veya ondan faydalanmayı engellemez. Celcelutiye, bir dua metni olarak, herhangi bir şiir ya da kasideyi okumak gibi fıkhî açıdan müstehap kabul edilebilir. Müstehap bir amelin Kur’an ve hadislerde açık bir kaynağı olması gerekmez; Kur’an’a, sünnete ve dinin ruhuna aykırı olmaması yeterlidir. Ayrıca kendilerine itibar edilen âlimlerin Celcelutiye’ye teveccüh göstermesi, ona ekstra bir kıymet kazandırmaktadır.

 

Cevşen ve Celcelutiye gibi duaların isnadının sahih olup olmadığı konusundaki tartışmalar, bu dualardan faydalanmayı engelleyebilecek gereksiz polemiklerdir. Bu teorik tartışmalara zaman harcamak yerine, duaların içeriğine odaklanmak, anlamlarını derinlemesine kavramaya çalışmak ve onları hissederek okumak çok daha isabetli bir yaklaşım olacaktır. Elbette Celcelutiye veya Cevşen’in Efendimiz’den (sas) geldiğine dair elimizde sahih rivayetler bulunsaydı bu dualara daha fazla değer verebilirdik. Ancak bu durumda da bu dualardan istifade etmenin önünde hiçbir engel yoktur.

 

Celcelutiye’nin Mahiyeti

 

Celcelutiye, Cevşen gibi bir ilahi isimler hazinesidir. Ancak Cevşen’den farklı olarak, Celcelutiye’de ilahi isimler yalnızca Arapça değil, bazen İbranice, bazen de Süryanice olarak zikredilmektedir. Örneğin:

 

  • Celcelûtin kelimesi, Allah Teala’nın el-Bedî ismine,
  • Samsâmin kelimesi, el-Bâsıt ismine,
  • Tamtâmin kelimesi, el-Cebbâr ismine,
  • Berhûtin kelimesi, er-Rahîm ismine,
  • Âhiyyen-Şerâhiyyen kelimeleri, Hayy ve Kayyûm isimlerine karşılık gelmektedir.

 

Celcelutiye’nin, İslam âleminde çok az kişi tarafından okunması ve üzerinde yeterince akademik çalışma yapılmaması gibi nedenlerle, bazı beyitleri henüz tam olarak tercüme edilememiştir. Mevcut çeviri denemeleri olsa da, bu çevirilerin kusursuz olduğunu söylemek zordur. Ancak bu durum, Celcelutiye’nin anlaşılmasına ya da anlaşılarak okunmasına engel değildir. Belki de ilerleyen zamanlarda, Celcelutiye’nin diline ve içeriğine bizden daha fazla vakıf olacak bahtiyar insanlar çıkacak ve mümkün olan en güzel tercümeyi gerçekleştireceklerdir.

 

Süryanice Kelimeler ve Dua

 

“Dua ederken Süryanice kelimeler kullanmak doğru mu?” sorusu akıllara gelebilir. Bunun cevabını Kur’an-ı Kerim’den alabiliriz. Allah Teala, kullarıyla her dilde konuşmuştur:

 

  • Yahudilerle İbranice ve Aramice,
  • Araplarla Arapça,
  • Farslarla Farsça,
  • Hintlilerle Hintçe-Sanskritçe,
  • Çinlilerle Çince,
  • Türklerle Türkçe...

 

Bu durumu İbrahim Suresi’nin 4. ayeti açıklamaktadır:

“Biz her peygamberi, kendi milletinin dili ile gönderdik ki onlara hakikati açıkça anlatsın.”

 

Bu ayet, Nahl Suresi’nin şu ayetiyle birleştirildiğinde daha da netleşmektedir:

“Andolsun ki biz, ‘Allah’a kulluk edin ve Tâğut’tan sakının’ diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik.”4

 

Bu iki ayet bir arada düşünüldüğünde, Allah Teala’nın vahyini sadece Arapça değil, her kavmin kendi diliyle gönderdiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, Celcelutiye’de yer alan Süryanice ifadeler, vahyin farklı dillerdeki tecellilerini yansıtmakta ve Allah Teala’nın kullarıyla kurduğu evrensel iletişimi göstermektedir.

 

Kur’an ve sahih hadislerde, farklı dillerde dua edilmesine dair bir yasaklama bulunmamaktadır. Hatta Arapça bilmeyen kişilerin en samimi, en rahat ve en içten dualarını kendi ana dilleriyle, gönüllerinden gelen ifadelerle yapabileceklerini söyleyebiliriz. Ancak farz ibadetlerin dili bundan farklı bir konudur.

 

Öte yandan Kur’an’da Süryanice, Habeşçe, İbranice, Latince ve Farsça kökenli kelimelerin yer aldığını biliyoruz. Namazda Kur’an okurken bu kökene sahip kelimeleri kullanıyorken, dua ederken – ki bu farz bir ibadet değildir – neden kullanmayalım?

 

Celcelutiye’deki Farklılıklar

 

Celcelutiye’nin, beyitler halinde, yani iki mısralık dizelerle yazıldığını görüyoruz. Pek çok baskıda Celcelutiye’nin 101 veya 102 beyitten oluştuğu belirtilirken, Mecmuatü’l-Ahzab eserinde 122 beyitlik bir nüshaya rastlanır. Ancak 101-102 beyitlik versiyonun Bediüzzaman Said Nursi tarafından düzenlendiği ve tashih edildiği ifade edilmektedir. Bediüzzaman’ın, diğer 21 beyiti neden dahil etmediği bilinmemekle birlikte, bunu bir hikmete binaen yaptığı anlaşılmaktadır. Ayrıca kendisinin ifadesine göre, elindeki Celcelutiye nüshası en sahih ve güvenilir nüshadır. Bu nedenle, 101 beyitten oluşan ve yaygın kullanılan nüshanın daha güvenilir olduğu söylenebilir.

 

Celcelutiye ve İsm-i Azam

 

Celcelutiye, bir ilahi isimler hazinesi olduğu gibi ism-i azamı da barındırmaktadır. Ancak bu isimlerin hangisinin ism-i azam olduğu hususunda, İmam Gazali, Muhyiddin ibn Arabi ve Bediüzzaman açık bir beyanda bulunmamışlardır. Yine de bazı tahminler öne sürülmüştür. Örneğin, Neml Suresi’nin 39. ayetinde, Sebe Melikesi’nin tahtını göz açıp kapayıncaya kadar getiren bir şahıstan bahsedilir. Bu kişi, ayette “Kitaptan bir ilme sahip olan” şeklinde tanımlanır. Bazı kaynaklarda, bu kişinin Hz. Süleyman’ın (as) veziri Asıf bin Berhiya olduğu belirtilir. Büyük müfessir İbn Atiyye de, Asıf’ın ism-i azamı bildiğini ve bu isimle dua ettiğinde Allah’ın (cc) onun her duasını kabul ettiğini ifade eder.5 Bu bağlamda, Hayy ve Kayyum isimlerine karşılık gelen “Âhiyyen” ve “Şerâhiyyen” kelimelerinin ism-i azam olduğu yönünde tahminler yapılmıştır. Ancak bunların kesin bilgi olmadığını vurgulamak gerekir.

 

Celcelutiye’deki ism-i azamdan faydalanmanın en kolay yollarından birini ise Bediüzzaman işaret etmiştir. Bediüzzaman’ın talebelerinden “Küçük Ali” namıyla bilinen bir kişi, Cevşen’i yazıp tamamladıktan sonra bu eseri Bediüzzaman’a sunar. Bunun üzerine Bediüzzaman, Cevşen’in sonuna şu duayı ekler:

 

"Yâ Erhame’r-Râhimin! Celcelutiye’deki ism-i azam hürmetine, bu nüshayı yazan mübarekler kahramanı Küçük Ali’yi hizmet-i imaniyede muvaffak ve cennette mesut eyle. Âmin, âmin, âmin."6

 

Celcelutiye’nin tamamını her zaman veya her dua öncesinde okumak mümkün olmayabilir. Bu gibi durumlarda, dualarımızda şöyle niyaz edebiliriz:

 

"Allah’ım! Celcelutiye’deki ism-i azamın hürmetine, bana bu istediklerimi ihsan et ve beni zararlardan, musibetlerden muhafaza eyle!"

 


 

1 Bediüzzaman, Şualar, 8. Şua

2 Mecmuatü’l Ahzab, c. 3, Şerhu Celcelutiyye li-İmami’l-Ğazali

3 Mecmuatü’l Ahzab, c. 3, Şazeli Kitabı

4 Nahl, 36

5 İbn Atiyye Tefsiri, c. 2, Neml Suresi Tefsiri

6 Necmettin Şahiner, Son Şahitler, c. 1, s. 315