Cennette Cinsellik Var mı?
Soru: Cennette cinsellik var mıdır? Bu konuda “Yoktur.” diyenler olduğu gibi “Belli değil.” diyenler de var. Ben bekar biriyim ve hep böyle kalacağım. Bu dünyada nefsimi koruyacağım. Ama ben bu duyguları cennette yaşayabilecek miyim? Cennette cinsellik kesinlikle var mıdır? Cennette nefsin arzu ettiği her şey var deniyor. Peki orada şehvet hissimizin alınması gibi bir şey olamaz mı? Sonuçta orada üreme olmayacak deniyor. Üreme olmazsa cinsel ilişki de olmaz. Özellikle bazı uzmanlar “Cennette cinsellik olup olmadığı belli değil, hurilerin cinsiyeti yoktur.” diyorlar.
Cevap: Öncelikle soruda geçen bir düşünce yanlışını düzelterek başlayalım: Nefsini korumak ile evlenmek farklı şeylerdir. Hatta günahlara karşı korunmak için evlilik sağlam bir korunaklı alan sayılabilir.
Sorunun esasına gelince: Cennet, nimet esaslıdır. Ayette cennet ehli için “Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır.” (Zuhruf, 71) buyurulur ki insana hoş gelen her nimet gibi soruda geçen nimetin de cennette bulunacağı garantidir denilebilir. Zaten konuyla ilgili ayet ve hadislerin bütününden net bir şekilde anlaşılan, cennette cinselliğin var olduğudur.
“Cinsellik üreme içindir.” önermesi ise en azından ahiret için geçerli ve anlamlı değildir. Çünkü örneğin dünyada beslenmek de hayatın sürmesi ve enerji takviyesi içindir. Cennette ise ömür sonsuzdur. O zaman “Cennette yeme içmeye de gerek yok.” denilmelidir veya “Cennette üşüme ve terleme gibi zahmetler olmayacağı için köşklere de gerek yok.” denilmesi gerekecektir ki bunlar abes çıkarımlar olacaktır.
İhtiyaç başka şeydir lezzet başka şeydir. Örneğin insan vücudu için gerekli bütün mineraller, vitaminler, karbonhidratlar ve benzeri ögelerin var olduğu bir hap icat edilse ve insan günde iki defa bu hapı içse gene beslenmiş ve hayatta kalmış olur. Ancak insanlara bundan sonraki beslenmeleri konusunda bu hapı mı yoksa geleneksel beslenme türünü mü tercih edecekleri sorulsa istisnalar haricinde insanlar gene geleneksel beslenme türünü tercih edecektir. Çünkü mesele sadece besin almak değildir. Yemeğin hazırlanması, tatlandırılması ve yenilmesinde sadece yemekle de ilgili olmayan birbirinden ayrı lezzetler vardır. Örneğin yemek hazırlamanın bir sanat eseri meydana getirmekle benzeyen içsel süreçleri vardır. Ayrıca yemeği hazırlarken ortaya konulan gayretin bir sonucu olarak yemek yemenin, yenilen yemeğin kendine özgü lezzetinden ayrı bir hazzı vardır. Yemek yedirmenin, ikram etmenin, ısmarlamanın veya dostlarla-aileyle yenilen yemeğin de yemeğin tadından daha üstün hazları vardır ki bunları o hapın karşılaması mümkün değildir.
Diğer yandan “Cinsellik sadece üreme içindir.” önermesinin şöyle bir boyutu vardır: Evet, hayvanların bazıları için cinselliğin sadece üreme amacıyla gerçekleştirildiği söylenebilir. Pek çok hayvan türünün yılda sadece belirli bir dönemde cinsel fonksiyonları aktif hâle gelir ve o türün devamı da buna bağlıdır denilebilir. Ancak insanın eğilim gösterdiği veya arzu duyduğu cinsel ilişki sayısıyla doğan veya doğabilecek çocuk sayısı arasında bile doğrudan bir ilişki yoktur. Dolayısıyla insanlar açısından cinsellik sadece üreme için değildir. Eğer öyle olsaydı kadınların regl döngüsünde embriyonun oluşmasına en uygun zamanda cinsel fonksiyonlar aktifleşir, diğer zamanlar pasif kalırdı. Demek ki bu dünya şartlarında bile cinsellik sadece üreme amaçlı değildir. Üreme, cinselliğin sadece biyolojik yönüyle ilgilidir. Diğer yandan cinselliğin psikolojik ve benzeri boyutları da bulunmaktadır. Bu fonksiyonlarına binaen de Kur’an ve hadislerde cennet nimetleri arasında sayılmıştır.
Cennette cinsellikle ilgili belki ekstra şöyle bir boyut vardır denilebilir:
“Yaptıklarına (salih amellerine) karşılık olarak, onlar için (cennette) ne mutluluklar, ne saadetler saklandığını hiç kimse bilemez.”1 ayeti cennet nimetleri ile bu dünyadaki nimetler arasında zihinsel olarak ancak belli bir düzeye kadar benzerlikler kurulabileceğini, cennet nimetlerinin asıl mahiyetini bilip anlamanın ise insanın bu dünyadaki bilişsel seviyesini aştığını göstermektedir.
Ayetin tefsiri mahiyetinde olan bir kudsi hadiste de “Ben salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir insanın hatırına getiremeyeceği ve hayal edemediği nimetler hazırladım.”2 buyurulur ki bu ayetten cennet nimetlerinin insan tasavvurunu ve tahayyülünü aşacak enginlikte olduğu anlaşılmaktadır.
Yine bir başka ayetin bildirmesiyle öğreniyoruz ki; iman edip salih ameller işleyenlere cennet meyvelerinden ikram edildiğinde onlar “Bu, bundan önce dünyada bize verilenlerdendir, bu rızıklar bazı yönleriyle dünyadakilere benzemektedir.”3 diyeceklerdir. Bu da bize cennet nimetlerinin dünyevi nimetlerle bazı yönlerden benzer olduğunu ama özdeşlik itibariyle aynı olmadığını göstermektedir.
Bu benzerlik ama aynı şey olmama durumu yiyecekler için geçerli olduğu gibi cinsellik için de geçerlidir denilebilir. Böylece cennetteki cinselliğin kavram veya konsept olarak dünyadakinden farlı olduğu düşünülebilir. Ancak bu, “Cennette cinsellik yoktur.” demek değildir.
Cennette cinsellik olmayacağını veya en azından bu konunun belirsiz olduğunu düşünenleri iki kısma ayırabiliriz:
Birincisi: Cinsellik, yeme içme gibi beşerî ihtiyaçları ve hazları cennete veya ahiret alemlerinin ulviyetine, hatta dinin özüne yakıştıramayan insanlardır. Bunlara göre dinin esası çile ve ıstıraptır. İnsan, yemek, içmek, uyumak, cinsellik ve benzeri bütün dünyevi hazlardan ne kadar uzak olursa Allah’a o kadar çok yaklaşabilir. Ancak bu anlayışın Kur’an ve sünnete ne kadar aykırı olduğu yine Kur’an ve hadislerden anlaşılmaktadır.
“Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet, ama dünyadan da nasibini unutma!”4 ayetinin manası gayet açıktır.
Bir gün Efendimiz’e (sas) bir grup erkek gelerek içlerinden birisi ömrü boyunca her gece namaz kılacağını, diğeri ömrünü oruçlu geçireceğini, bir başkası da kadınlardan uzak yaşayacağını söyler. Efendimiz (sas) ise; “Allah'a yemin olsun Allah'tan en çok korkanınız ve yasaklarından en ziyade kaçınanınız benim. Fakat buna rağmen, bazen oruç tutar, bazen yerim; namaz da kıralır, uyurum da; kadınlarla da evlenirim. (Benim sünnetim budur.) Kim sünnetimi beğenmez sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.” buyurur.5
Dolayısıyla İslam’da dünyadan tamamen el etek çekmek yoktur. Mesele denge meselesidir.
Ayet ve hadislerde çok yerleşmeye, çok uyumaya, lüks ve şatafatlı giyinmeye yönelik bazı uyarılar bulunmaktadır. Ancak hadislerde helal dairedeki cinselliğe veya cinsel ilişkiye yönelik bu amaçla hiçbir olumsuz uyarı yoktur. Bu nedenle bu dünyada var olan yeme, içme, uyuma gibi hazlar arasında en temiz hazzın cinsellik olduğu söylenebilir. Ancak Müslümanların cinselliğin kendisinde var olan ayıp, kınanacak bir mesele olduğu yönündeki düşünceleri yanlış bir algıya hizmet eder. Pek çok zaman bu konu aile içinde, yani helal olarak ele alınsa bile bir cins ayıp veya günah sayılabiliyor. Oysa bu anlayış daha çok Hıristiyan ruhbanlarının geliştirdiği bir anlayıştır ve İslam'la, Kur'an'la, hadislerle hiçbir ilgisi yoktur.
İkincisi: Batı sosyoloji literatüründe modernitenin, bireyselleşmenin ve toplumsal özgürleşmenin en önemli unsurlarından birisi “cinsel devrim” olarak ele alınır. Kadın erkek ilişkilerinin modernleşmeyle birlikte daha bireysel bir hâl alması, yüzlerce yıllık muhafazakar ahlak anlayışının kilisenin yaptırım gücüyle birlikte tarihe gömülmesi sonucu seküler bir ahlak anlayışı oluşmuş, kadın-erkek ilişkilerinde de eski sınırlar ortadan kalkmıştır. Bununla birlikte kadın hakları ve cinsel yönelim özgürlüğü gibi söylemlerin evrensel insan hakları, özgürlük ve demokrasi gibi kavramlarla birlikte evrenselleşmesi gibi bir durum da söz konusudur. Bu kavramların günümüzde evrensel değer yargıları hâline geldiği de açıktır. Zaten bu nedenle Kur’an ve hadislerde bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesine izin verilmesi, cariyelik kurumunun ayet ve hadislerle radikal ve net bir biçimde kaldırılmamış olması gibi meselelerden dolayı İslam’a yönelik eleştiriler de gündeme gelmiştir.
Bu mesele şimdilik konumuz değildir ancak Batı dünyasının askeri, ekonomik ve teknolojik üstünlüğüyle birlikte ideolojik ve söylemsel üstünlüğü de sağlamış olması Müslüman dünyada Batılı değerlere karşı üç farklı tepki doğurmuştur. Bu tepkiler; tamamen benimseme, şartlı olarak benimseme ve tamamen reddetme şeklinde özetlenebilir.
Batılı değerleri tamamen veya şartlı olarak benimseyen Müslüman aydınların bir kısmının İslam tarihinde kadının konumundan rahatsızlık duydukları hatta bu konuda anlamsız bir mahcubiyet içinde oldukları da söylenebilir. Bu mahcubiyet zamanla bu aydınların bu konularda aşırı savunmacı bir dil ve söylem geliştirmelerine de neden olmuştur.
Bu söylemlerden birisi de cennette cinselliğin olmadığı, hurilerin cinsel fonksiyonlarının bulunmadığı gibi iddialardır.
Halbuki cennette cinselliğin var olmasının en az yeme içmenin bulunması kadar doğal olduğu, bunun utanç duyulacak veya kabullenilemeyecek bir durum olmadığı açıktır. Problem, genel zihinsel paradigma ve algılarda yatmaktadır. Bu da Kur’an’ın veya İslam’ın sorunu değil, insanların kendi ve yine kendilerinin halletmek zorunda oldukları sorunlarıdır.
Allah Teala’dan kişisel algılarımızın gerçeklik ve hakikate perde olan yönlerini izale ederek eşyanın ve hadiselerin hakikatlerini olduğu gibi göstermesini diler ve dileniriz.
1 ) Secde, 17
2 ) Buhari, Bed’ü’l-halk, 8; Müslim, Cennet, 2
3 ) Bakara, 25
4 ) Kasak, 77
5 ) Buhari, Nikah, 1; Müslim, Nikah, 5