9 dk.
17 Nisan 2024
Cennette Sıkılmak-gorsel
Youtube Banner

Cennette Sıkılmak

Soru: Bazen cenneti düşünüyorum. Cennette insanların hiçbir amacının, gayesinin olmadan her istediklerine istedikleri anda ulaşabilecek olmaları meselesine aklım ermiyor. Bu şekilde bir hediyenin insanı sıkabileceğini düşünüyorum. Fakat diğer taraftan şunu da biliyorum ki Cenab-ı Allah insanı cennette bir şekilde mutlu edecektir. Fakat bunun tam olarak nasıl gerçekleşeceği konusunda daha fazla tatmin olmak istiyorum. Bu konuda bana verebileceğiniz bir cevap var mı?

 

Cevap: Cennet hemen hemen bütün dinlerde yer alan bir kavramdır ve inananların ölümden veya kıyametin kopmasından sonra sonsuz mutluluk içinde yaşayacakları yerdir. Soruya tatmin edici bir cevap verebilmek için meseleyi maddeler hâlinde ele alacağız.
 

Birincisi: Cennet nimetlerinin isim, şekil ve konsept itibariyle dünya nimetlerine benzediği ancak asılları itibariyle benzemediği bazı ayetlerde belirtilmiştir.

 

Örneğin; “İman edip salih davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık olarak yedirildikçe: “Bu, bundan dünyada bize verilenlerdendir.” derler. Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir…”1 ayetinde cennet nimetleri içinden meyve örnek olarak verilmektedir. Bu meyveden tadanlar onu dünyadaki meyvelere benzeteceklerdir ancak benzetme zaten kavramsal olarak aynı şey olmadığını sadece bazı yönleri itibariyle benzediğini göstermektedir.

 

“Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.”2 ayeti de cennet nimetlerinin dünya hayatındaki algılarımız, duyularımız ve hislerimizin ölçeğiyle tam olarak tarif edilemeyeceğini anlatmaktadır.

 

Nitekim Hz. Ebu Hureyre’den (ra) rivayet edilen bir kudsi hadiste de Efendimiz (sas) Allah Teala’nın şöyle buyurduğunu bizlere aktarmıştır: “Ben salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir insanın hatırlayamayacağı ve hayal edemediği nimetler hazırladım.”3

 

İkincisi: Cennette hiçbir amaç ve gayenin olmayacağı düşüncesi dünyevi ölçüler içerisinde ulaştığımız bir varsayımdır. Bu dünyada neredeyse her meselede eksiklikler vardır ve olacaktır. İnsanın da bakış açısında bazı sorunlar bulunmaktadır. Dünyevi meselelere temelde şikâyet odaklı bir bakış açısıyla yaklaşılmaktadır. Bu bağlamda kendi dünyamızdaki eksikliklere bakarak onları tamamlama motivasyonuyla zihinlerimizde bir hedef ve gaye oluştururuz. Bu hedef ve gayeye ulaşmak o eksiği tamamlamak içindir. Bunun için çaba göstermek de bizlere anlamlı gelmektedir.

 

Ancak bu anlattıklarımız bu dünya için bile eksiktir. Bazen insan kendisinin gerçekte ne olduğunu görme adına şuna bakmalı veya şöyle bir cümle hatırlamalı: ''Having it all is just the beginning.'' Yani dünyevi nimetler adına istediğiniz her şeye; istediğiniz arabalara, istediğiniz işe, eşe, çocuklara, kariyere, servete sahipsiniz… İstediğiniz her ülkeye sorunsuz girebiliyor, istediğiniz yerleri gezebiliyor, istediğiniz çevrelerden saygı görüyorsunuz. 

 

Böyle bir hâli kendiniz için tahayyül edin. Peki, şimdi ne yapardınız?

 

Bütün bunlar gerçekleştikten sonra hiç kimse “Ben bunlardan sonra bir daha ne için uğraşacağım ki?” demez, diyemez.

 

İnsan bu dünyada hangi konumda olursa olsun her zaman bir sorun çıkacak ve o sorunların giderilmesi için uğraşacaktır. Kendine büyük veya küçük yeni hedefler bulacak, o hedefler istikametinde çaba gösterecektir. Özellikle de yukarıda tahayyül edilmesini istediğimiz duruma genç yaşlarında ulaşmış ise…

 

Bir insan dünyaya göre cennet sayılabilecek bir refah durumuna ulaşınca bile “Canım sıkılır, artık hiçbir hedefim kalmaz.” diyemez. Fizik ve metafizik veya biyolojik ve psikolojik açılardan dünya hayatına göre çok daha farklı bir eksende yaşanacak cennet için böyle bir şey hiç denemez.

 

Üçüncüsü: İnsan bir korkusu, eksiği kalmadığı zaman hakikaten var olarak kendisini ortaya koymuş olur. Örneğin insan belli bir yaşa, belli bir bilgi ve servet birikimine ulaştıktan sonra Afrika’daki açlıkla ve hastalıklarla ilgilenebilir. Yahut hayatındaki temel ihtiyaçları karşıladıktan sonra sanatla, estetikle daha güvenli bir ilişki kurabilir.

 

Bir kapitalizm ve Modernite eleştirisi olarak şöyle bir anekdot anlatılır: Bir patron tatil için geldiği bir köyde karşılaştığı balıkçıya hayatını nasıl geçirdiğini sorar. Balıkçı, “Balık tutuyorum, şu küçük kayık bana yetiyor. Karnımızı doyuruyoruz. Üstelik artan balıkları satarak ihtiyaçlarımızı da karşılıyoruz. Kalan vakitlerde muhabbet ediyoruz, eğleniyoruz, pikniğe gidiyor, doğayı seyrediyor, çiçek yetiştiriyoruz. Çocuklarımla ve torunlarımla vakit geçiriyoruz.” der. Patron bu cevabı beğenmez ve balıkçıya; “Hayır! Daha çok çalışmalısın. Tasarruf yapmalısın. İşini büyütmelisin. Yanında işçiler çalıştırmalısın. Servet biriktirmelisin. Ancak o zaman kendine zaman ayırabilir, doğayla ve ailenle ilgilenebilirsin!”

 

Bu anekdottaki çelişki açıktır. Balıkçı patronun tavsiyelerine uymadan da zaten kendine vakit ayırabilmekte, ailesiyle, doğayla, denizle ilgilenebilmektedir. Varlığın, varoluşun hazzını çok çalışmadan da elde edebilmektedir. Hakikaten sadece var olmanın, varoluşun kendi içindeki akışın da kendi başına bir lezzeti vardır. 

 

Bu bağlamda insanların hayatlarındaki “to do list”leri (yapılacaklar listeleri) boş kalınca kendilerini boşlukta hissetmeleri ve bir anlamsızlık sendromuna kapılmaları normaldir. Diğer taraftan asıl hayat, bütün eksiklikler tamamlandıktan, zihinsel konfor tam anlamıyla sağlandıktan sonra başlar. İnsan, kimseye ispat edeceği bir şey kalmayınca, kompleksleri tamamen bitince, kendini tam olarak güvende hissedince gerçek hayatın ne olduğunu anlar ve gerçekten yaşamaya başlar.

 

Bu noktada amaçsızlığın, yapılacak hiçbir şey kalmamasının bir parça boşluk hissi doğurması normal karşılanmalıdır.

 

Dördüncüsü: Cennet nimetlerini dünyadakilerle kıyaslamak her zaman doğru sonuçlar vermeyecektir. Çünkü yazının ilk kısmında belirttiğimiz ayetlerde ahiret nimetlerinin dünyadakilere isim, şekil, konsept gibi açılardan benzese de onlardan farklı olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu çerçevede dünyadaki nimetleri dahi tam olarak yaşamaya bir insanın ömrü yetmemektedir. Dünyada hakikaten gezilecek, görülecek o kadar çok yer vardır ki… Afrika’nın doğal güzelliklerinden Paris, Semerkant, Londra, Pekin, Roma, Kudüs, Moskova gibi şehirlerin tarihi güzelliklerine kadar pek çok mekân rahatlıkla zikredilebilir ve dünyadaki güzelliklerin hepsini hakkını vererek gezmek insan ömrüne sığabilecek bir iş değildir. Benzer şekilde okunacak kitaplar, izlenecek filmler, ezberlenecek şiirler, öğrenilecek ilimler veya yabancı diller de insan ömrünün almayacağı kadar çoktur. Dolayısıyla bu dünyada bilmediğimiz, görmediğimiz, okumadığımız, gitmediğimiz için deneyimlemediğimiz ve ömrümüz yetmeyeceği için deneyimleyemeyeceğimiz o kadar çok güzellik vardır ki… Ahiret nimetlerine bir de bu açıdan bakınca asla tükenmeyecek, tecrübe etmekle bitmeyecek güzelliklerin var olması daha rahat anlaşılabilecektir. 

 

Beşincisi: Ahiretteki zaman kavramını dünyadaki gibi düşünmek makul değildir. Dolayısıyla ahirette de senelerin tekrar tekrar yaşanacağını, zamanın ileriye doğru akıp bir türlü sonunun gelmeyeceğini varsaymak doğru sonuçlar vermeyecektir. Bizler “sonsuzluk” kavramını ve bu kavramın ahirette nasıl işleyeceğini biliyor değiliz. Dolayısıyla bu dünya hayatı içinde zamanın akışına bağlı olan “can sıkıntısı” gibi hislerin ahirette de olacağını düşünmek ahirette zamanın bu dünyadaki gibi işleyeceğini varsaymaktan kaynaklanmaktadır. Ancak bu bir düşünce ve varsayım hatasıdır.

 

Altıncısı: Dünyada tekrarından sıkıldığımız şeyler olduğu gibi sıkılmadığımız şeyler de vardır. Bir insan günde birkaç defa birer porsiyon baklava yese kısa sürede sıkılacaktır. Ancak günde birkaç defa ekmek yediği hâlde sıkılmaz. Ayrıca sürekli içine çektiği oksijenden sıkılan da görülmemiştir. Sıcaklığın belli bir seviyede, ne sıcak ne soğuk, ortalama bir derecede olması durumundan kimse sıkılmayacaktır. Özellikle ihtiyacın tekrarlandığı ve bu tekrarın süresine bağlı olarak sıkılmama durumunun da arttığı pek çok alan vardır. Bu bağlamda Allah Teala’nın en temel alanlarda bir “sıkılmama” hâlini bu dünya hayatında da bizlere gösterdiğini görebiliyoruz. Ahirette bu “sıkılmama” hâlini fazlasıyla verebileceğini de bu örnekler üzerinden anlayabiliriz.

 

Elbette Cenab-ı Allah her şeye kâdirdir. O’nun ilmi, iradesi ve kudreti her şeyi kuşatmıştır. O, yaşadığımız ferahlama ve can sıkıntısı gibi hâlleri de bilmektedir. Bizler can sıkıntımızın hangi durumlarda ortaya çıktığını bazen anlayabilsek de onun mahiyetini tam olarak bilemeyebiliriz. Ancak Allah bu hâllerin hangi şartlarda oluştuğunu, hangi şartlarda oluşmayacağını mahiyetleriyle birlikte bilmekte ve takdir etmektedir. Örneğin bir ağrı kesici veya bir antibiyotiğin mahiyetini, çalışma prensiplerini bilmesek de başımız ağrıyınca veya bir enfeksiyona yakalanınca o ilaçların işe yarayacağına güvenerek onları kullanırız. Benzer şekilde Allah Teala’nın ilmi, iradesi ve kudreti ile cennette “can sıkıntısı, anlamsızlık sendromu” gibi hâlleri gidereceğini düşünmek, nasıl yapacağını bilemesek de bunu yapmaya gücünün yeteceğini bilmek, buna inanmak, konuya böyle bakmak meseleyi halledecektir.

 

Yedincisi: Bir ayette “O (Allah) ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.”4 buyrulur. 

 

Demek ki ölüm bir mahluk olduğu gibi hayat da bir mahluktur, yaratılmıştır. O hâlde ölüm kavramına dahil olan hastalık, yaşlanma, fonksiyon kaybı gibi kavramlar yaratılmış olduğu gibi hayat kavramına dahil olan doğma, yaşama, ferahlama ve sıkılma gibi kavramlar da yaratılmıştır, mahluktur.

 

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (ADHD) olan insanlarda sıkılma durumu çok sık görülür. Normal öğrenciler 45 dakikada bir dersten sıkılırlarken ADHD olan bireyler 5-10 dakikada sıkılabilmektedir. Çünkü onlar dikkatlerini toplamakta zorlanırlar ve sürekli yeni, heyecan verici uyarıcılara ihtiyaç duyarlar. Bazı kimyasallar yahut ilaçlarla bu bireylerin sıkılma, dikkat dağılması gibi süreleri daha da uzatılabilmektedir. Bu durumda gerekli ilaçları kullanan ADHD’li bir bireyin 5-10 dakikada değil de 30-40 dakikada sıkılabileceğini söylemek mümkündür.

 

Bu dünyada bazı kimyasallarla sıkılma hâli değiştirilebiliyor ise ahirette de küçük müdahalelerle insandaki böyle bir hâlin ortadan kaldırılması Allah Teala’nın ilmine, iradesine ve kudretine elbette uzak değildir. Allah Teala’nın beynimizde yapacağı çok küçük bir değişiklikle bile biz sıkılmaz hâle gelebiliriz. 

 

Yüce Allah'tan bizleri, büyüklerimizi, anne babalarımızı, kardeşlerimizi, yakınlarımızı, sevdiklerimizi, bizi sevenleri, ecdadımızı, iman ve Kur’an hizmetindeki dostlarımızı ebrâr olan iyilerle birlikte Cennetine koymasını diler ve dileniriz.

 


 

1 ) Bakara, 25

2 ) Secde, 17

3 ) Buhari, Bed'ü'l-halk 8; Müslim, Cennet 2

4 ) Mülk, 2