


Cevşen-i Kebîr: Bin Bir Esma ile Bir Dua | 2. Kısım
Cevşen'in Üslubu
Bir metnin üslubunu analiz etmek, onun anlatım tarzını, biçimini ve içeriğini anlamada önemli bir yöntemdir. Üslup analizi, edebi ve bilimsel metinlerde yazarın kimliğini, düşünce yapısını ve anlatım biçimini ortaya koymaya yardımcı olur. Bu alanda uzmanlaşmış bir kişi herhangi bir metni incelediğinde o metnin yazarını yalnızca üslubundan hareketle belirleyebilir. Üstelik bu yetkinlik yalnızca dilbilimcilerle sınırlı değildir; nitelikli bir edebiyat okuru Tolstoy ile Dostoyevski’nin üsluplarını kolaylıkla ayırt edebilir, derinlemesine felsefe eğitimi almış bir birey ise Kant ile Hegel’in metinleri arasındaki farkları rahatlıkla bulabilir.
Benzer şekilde, Kur’an ve hadislerle yoğun bir şekilde meşgul olmuş ve dil-edebiyat alanında bilgi sahibi olan bir kişi, Hz. Peygamber’in (sas) beyanlarını diğer metinlerden ayırabilir ve bir hadisi, yalnızca üslubuna bakarak değerlendirme yetisine sahip olabilir.
Bu perspektiften hareketle Cevşen’in üslubu incelendiğinde, onun sıradan bir kişi tarafından derlenmiş basit bir dua olmadığı açıkça görülmektedir. Kur’an ve hadisler üzerinde derinlemesine çalışma yapmış, dua literatürüne vakıf ve manevi metinlere aşina olan bir kişi, Cevşen’in bir peygamber münacatı olabileceği kanaatine varacaktır. Hz. Peygamber’in (sas) sözleri diğer insanların sözlerinden nasıl farklı ve üstünse, onun duaları da alimlerin veya velilerin münacatlarından daha derin ve daha kapsamlı bir niteliğe sahiptir.
Dolayısıyla Cevşen’in isnad zinciri üzerindeki tartışmaları bir kenara bırakarak onun mahiyeti üzerinde durmak daha isabetli olacaktır. Bu münacat rivayet zincirinin ne ölçüde sahih olduğu tartışmalarından bağımsız olarak; içeriği ve üslubuyla büyük bir kıymet taşımaktadır. Böyle bir metinle karşılaşan her birey, onu değerli bir miras olarak görmeli ve ondan istifade edebilmek için gerekli yolları aramalıdır.
Cevşen'i Üzerinde Taşımak
Cevşen’in okunması ile fiziksel olarak insanın üzerinde taşınması birbirinden farklı olgulardır. Bu nedenle yaygın bir uygulama olan Cevşen’i özel muhafazalar içinde taşımak konusunda bazı hususları değerlendirmek gerekmektedir.
Öncelikle Cevşen’in bir muska olmadığı vurgulanmalıdır. Cevşen’in temel mahiyeti, Allah Teâlâ’yı bin bir ismiyle zikreden bir münacat ve dua olmasıdır. Bu derin anlam ve içeriğe sahip duayı, içerisinde ne yazıldığını bilmeden yalnızca tılsımlı bir nesne gibi görmek ve kapağını dahi açmadan taşımak, onun asli fonksiyonuna uygun bir yaklaşım değildir. Zira Cevşen, esas itibarıyla insanı Marifetullah’a ulaştıran bir vasıta olup bilinçli bir şekilde okunması, tefekkür edilmesi ve anlaşılması gereken bir metindir.
Ancak bu durum Cevşen’in zararlardan ve musibetlerden korunma açısından hiçbir etkisinin olmayacağı anlamına gelmez. Yeter ki Cevşen salt bir muska gibi görülerek okunmadan ve içeriği bilinmeden taşınmasın. Onun koruyucu etkisinden bahsedilebilmesi için, en azından belli bölümlerinin okunması ve anlamlandırılması önem arz etmektedir.
Bununla birlikte içerisinde şirk unsuru taşımayan, Kur’an ayetlerinden veya sahih hadislerden oluşan rukyelerin bireyler tarafından taşınmasında, evlerde yahut araçlarda bulundurulmasında dini açıdan herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Cevşen de içeriği itibarıyla büyük ölçüde ayet ve hadislerden süzülmüş bir münacat olduğundan, onu musibetlerden korunma niyetiyle taşımak da dinen sakıncalı görülmemektedir.
Bu noktada şu husus gözden kaçırılmamalıdır: Bireylerin alışkanlıkları ibadet anlayışlarını da etkileyebilir. İnsanlar belirli bir fiili yerine getirdiklerinde, benzer bir fiili yapmaya ihtiyaç duymayabilirler. Örneğin çok kitap okuyan bir birey, üniversite sınavına hazırlanırken paragraf sorularına yoğun bir çalışma yapma gereği hissetmeyebilir. Benzer şekilde Cevşen’i üzerinde taşıyan bir kişi, zaten bu fiili gerçekleştirdiği düşüncesiyle onu okumaya yeterince vakit ayırmayabilir. Oysa Cevşen’i üzerinde taşımak, onu okumak ve anlamakla eşdeğer değildir. Asıl amaç Allah Teâlâ’nın isim ve sıfatlarını daha iyi tanımak ve bu bilinçle O’na yönelmektir. İşin bu kısmı ihmal edilmedikçe Cevşen’i üzerimizde taşımanın bir sakıncası yoktur.
Dolayısıyla Cevşen’i yalnızca fiziksel bir nesne olarak taşımak yeterli bir uygulama değildir. Bu kıymetli münacatın ruhunu kavrayabilmek için en azından bazı bölümlerinin düzenli olarak okunması, anlamının idrak edilmesi ve hissedilmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde Cevşen’in birey üzerindeki manevi etkisi daha güçlü bir şekilde hissedilebilecektir.
Hissederek Okumak ve Okudukça Hissetmek
Dua yalnızca kelimelerin tekrarıyla sınırlı bir eylem değildir. Duayı anlamlı ve etkili kılan en temel unsur içeriğinin idrak edilmesi ve okuyan kişinin samimi bir yönelişle, içten bir teveccühle onu dile getirmesidir. Bu bağlamda Cevşen’in tamamını okumak elbette ki kıymetli ve faydalıdır ancak bireyin belirli bölümleri kendisine vird edinmesi ve onların üzerinde derinleşmesi de oldukça anlamlı bir yöntem olabilir.
Örneğin Cevşen’in mealini baştan sona okuyarak içeriğini anlamak, toplamda yalnızca birkaç saatlik bir süreçtir. Bir kişi günde yarım saatini ayırarak bir hafta içerisinde Cevşen’in tamamını anlayarak okuyabilir. Bu süreç sonunda birey, Cevşen’de yer alan 100 bab (bölüm) arasından kendisine en yakın hissettiği, anlam dünyasında en fazla yankı uyandıran bölümleri belirleyebilir ve bu bölümlere daha fazla yoğunlaşabilir.
Özellikle insanın ruh hâli ve manevi ihtiyacı, belirli bölümlerin kendisinde daha derin bir etki bırakmasına neden olabilir. Örneğin yalnızlık, çaresizlik veya depresif bir ruh hâli içindeki bir birey Cevşen’in 11. babını okuduğunda şu ifadelerle karşılaşacaktır:
"Yâ mûnisî inde vahşetî" (Ey yalnızlığım anında dostum),
"Yâ sâhibî inde ğurbetî" (Ey gurbetimde yoldaşım),
"Yâ kâşife inde kurbetî" (Ey sıkıntılarımı gideren Rabbim).
Bu ifadeler, yalnızlık ve çaresizlik hisseden bir kişinin gönlünde huzur ve teselli kaynağı olabilir. Benzer şekilde içsel bir boşluk hisseden, desteğe ve güvene ihtiyaç duyan bir birey, 28. babı okuduğunda şu ifadelerle muhatap olur:
"Yâ imâde men lâ imâde leh" (Ey desteği olmayanların desteği),
"Yâ senede men lâ senede leh" (Ey dayanağı olmayanların dayanağı),
"Yâ ğıyâse men lâ ğıyâse leh" (Ey yardımcısı olmayanların yardımcısı),
"Yâ enîse men lâ enîse leh" (Ey dostu olmayanların dostu).
Bu ifadeler gerçek dayanağın yalnızca Allah olduğunun bilincine varılmasına vesile olabilir. Günahlarının ağırlığını hisseden, kıyamet gününde kusurlarının açığa çıkmasından endişe eden bir birey ise 22. babdaki şu ifadelerle derin bir manevi bağ kurabilir:
"Yâ men setera alel-kabîh" (Ey çirkin şeylerin üzerini örten),
"Yâ men lâ yehtikus-sitr" (Ey ayıpların üzerindeki perdeyi yırtmayan).
Bu ifadeleri vird edinen bir kişi, dua ve zikir aracılığıyla manevi dönüşüm yaşayabilir ve günahlarından arınma umuduyla Rabbi’ne yönelerek yeni bir bilinç inşa edebilir.
Kalbinin sık sık dünyevî meşgalelere dalmasından şikâyet eden bir birey, Cevşen’in 12. babındaki şu ifadeleri vird edinerek manevi diriliğini koruma adına önemli bir adım atabilir:
"Yâ mukallibel-kulûb" (Ey kalpleri evirip çeviren),
"Yâ müzeyyinel-kulûb" (Ey kalpleri süsleyen),
"Yâ münevvirel-kulûb" (Ey kalpleri nurlandıran),
"Yâ tabîbel-kulûb" (Ey kalplerin tabibi),
"Yâ habîbel-kulûb" (Ey kalplerin sevgilisi),
"Yâ enîsel-kulûb" (Ey kalplerin dostu).
Bu ifadeleri düzenli olarak tekrar eden bir kişi, zamanla kalbinin daha diri ve manevi açıdan daha şuurlu bir hâle gelmesini ümit edebilir.
Sonuç olarak Cevşen herkes için kendi mizacına ve manevi ihtiyaçlarına uygun anlamlar barındıran bir münacattır. Birey bu dua metnini yalnızca lafzen değil, aynı zamanda kendi hayatıyla bağ kurarak da okuduğunda çok daha derin manalara vakıf olabilir. Önemli olan Cevşen’in ihtiva ettiği ilahî hakikatleri bireysel yaşamla ilişkilendirerek içselleştirebilmektir.
Nitekim biyolojik olarak canlı fakat manevi anlamda ölü kalpler olduğu gibi; Allah’ı tanıyan, hatırlayan ve zikreden kalpler de vardır. Kalbimiz Allah ve Rasulü ile olan bağımız ölçüsünde gerçek bir canlılık kazanır ve ancak bu sayede hakiki huzura erişebilir.
Bu doğrultuda, marifetullah ışığını diri tutma adına Cevşen’den azami derecede istifade edebilme duası ve ümidiyle…