


Cevşen-i Kebîr: Bin Bir Esma ile Bir Dua | 1. Kısım
Soru: Cevşen duasının okunması gerektiğine dair çok fazla teşvikle karşılaşıyorum. Bununla birlikte bazı kesimlerse Cevşen'e karşı mesafeli duruyor. Bu işin aslı nedir, Cevşen okunması gereken bir dua mıdır? Ona karşı çıkanların gerekçeleri nedir, bu duanın kaynağı sahih değil midir?
Cevap: Bir dua düşünün ki, Allah Azze ve Celle'yi bin bir isim ve sıfatıyla en güzel şekilde tanıtsın; bir yönüyle Kur'an'dan derlenmiş, muhteşem bir yakarış olsun.
Bir dua düşünün ki anlamına vakıf olarak, biraz tefekkür ile okunduğunda Allah Teâlâ'yı tanımanın gerçek mahiyetini idrak etmeye vesile olsun. O tanımanın getirdiği nurlar, bereketler ve hayırlar bir ömür boyu ruhumuzda yankılansın.
Bir dua düşünün ki her okunduğunda, her üzerinde tefekkür edildiğinde bizlere öyle bir bakış açısı sunsun ki, dünyaya ve olaylara bu nazarla baktığımızda hakikatin derinliklerine erişebilelim.
Böyle bir dua ve yakarış gerçekten var mıdır?
Evet, vardır. Bu yakarış muhtemelen pek çoğumuzun kitaplıklarında köşede duran küçük bir kitapçık olarak beklemektedir. Kimi zaman telefonlarımızda, bilgisayarlarımızda bir uygulama olarak bulunur. Kimilerimiz onu sadece bir muska gibi üzerimizde taşır, kimilerimiz ise zaman zaman toplu okumalarda denk geldiğimizde payımıza düşen bölümlerle yetiniriz. En çok da kandil gecelerinde ve Ramazan'da hatırlayıp okuruz. Ancak pek azımız, bu duayı ciddiyetle ele alıp manasını düşünerek, hissederek okumaya özen gösteririz.
Bu duanın adı Cevşen-i Kebîr... Yani, Büyük Cevşen.
"Cevşen" kelimesi, sözlük anlamı olarak "zırh" ya da "savaş elbisesi" demektir. Şii kaynaklarda yer alan bir rivayete göre Cevşen, Asr-ı Saadet döneminde yaşanan bir savaş sırasında; Hz. Cebrail (as) aracılığıyla Allah tarafından Peygamber Efendimiz'e (sas) ve ümmetine bir hediye olarak gönderilmiştir.
Bu kutlu hediye Efendimiz (sas) tarafından Hz. Ali'ye, oradan Hz. Hüseyin'e ve neseben ondan sonra gelen İmam Zeynelabidin, İmam Muhammed Bâkır, İmam Cafer-i Sadık ve İmam Musa Kâzım (Allah hepsinden razı olsun) aracılığıyla bizlere kadar ulaşmıştır.
Cevşen ve Tarihi Kaynağı
Cevşen’in hadis kitaplarındaki yeri ve senedi hakkındaki tartışmalara derinlemesine girmeyeceğiz. Ancak şu kadarını söylemek gerekir ki, Cevşen’le ilgili rivayetlerin daha çok Şii kaynaklarda yer alması maalesef Ehl-i Sünnet dünyasının bu büyük duaya mesafeli durmasına neden olmuştur.
Şii-Sünni ayrılığının her iki kesim için de ciddi kayıplara yol açtığı bilinen bir gerçektir ancak pek az dile getirilir. Nitekim sahih hadislerin bazıları zaman zaman Şiiler veya Sünniler tarafından kabul görmemiş ve böylece her iki kesim de Kur’an ve sünnetin bazı hakikatlerinden mahrum kalmıştır. Cevşen de Sünni dünyası için bu mahrumiyetlerden yalnızca biridir.
Cevşen’in Sünni kaynaklarda yer almaması onun değerini elbette düşürmez. Hatta denilebilir ki Cevşen Şii imamlar tarafından nakledilmemiş olsaydı, Sünni dünyasında büyük bir kabul görecek ve dualar arasında çok önemli bir konumda yer alacaktı. Ancak isnat açısından yaşadığı teknik bir talihsizlik nedeniyle, pek çok insan Cevşen gibi bereketli ve manevi derinliği olan bir duadan uzak kalmıştır. Geçmişte aşılamayan önyargılar ve tarih boyunca biriken kaygılar maalesef bugün de devam etmektedir.
Yine de Cenab-ı Hakk’a sonsuz şükürler olsun ki İmam Gazali, Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi ve Bediüzzaman gibi Sünni dünyasının önemli isimleri Cevşen’e dair bu önyargılara takılmamış, hadis usulündeki teknik meseleleri bir hakikat sorunu olarak görmemiş; duanın derinliğini ve muhtevasındaki manevi hazineleri fark etmişlerdir. Sonrasında da bu kıymetli duayı bizlerin istifadesine sunmuşlardır. Allah onlardan razı olsun.
Cevşen’in Sünni hadis kaynaklarında veya sahih bir hadis kitabında yer almaması Sünnilerin onu reddetmesini gerektirmez. Çünkü Cevşen dinin temel hükümlerini belirleyen bir metin değildir; bir dua ve münacaattır. Dolayısıyla Cevşen hakkındaki rivayetlerin sahih olup olmaması onun değerini etkilemez. Bu hadisler sahih de olsa zayıf da olsa hatta uydurma bile olsa, Cevşen’in kıymeti isnad zincirinden bağımsız olarak içeriğinin Kur’an ve sünnete tam uygunluğu ile değerlendirilmelidir.
Çünkü hüküm bildiren bir bilginin kaynağı mutlaka bilinmeli ve güvenilir olmalıdır. Örneğin bir amelin farz, sünnet veya haram olup olmadığı yalnızca ayetler ve sahih hadislerle belirlenebilir. Ancak bir amelin müstehap olduğuna hükmetmek için ayet ve hadis şart değildir; hükmün muteber bir alimden sahih olarak nakledilmesi yeterlidir.
Dua ise bir hitaptır, bir niyazdır. Onu diğer yazılı veya sözlü metinlerden ayıran Allah Teâlâ’ya yönelik olmasıdır. Bu nedenle, okuduğumuz her şiir veya yazının Peygamber Efendimiz’e (sas) dayanması gerekmiyorsa ve içeriğinin dinin ruhuna uygun olması yeterliyse, aynı ölçüt dualar için de geçerlidir. Önemli olan duanın içeriğinin dinin esaslarına aykırı olmamasıdır.
İmam-ı Azam’ın (ra) Kaside-i Numaniye’si, İmam Bûsiri’nin Kaside-i Bürde’si, İmam Gazali’nin (ra) Hizbü’l Masun ve Cünnetü’l Esmâ duaları, İmam Şazili’nin (ra) Hizbü’n Nasr’ı, Mevlana’nın Vird-i Kebir’i, Bediüzzaman’ın Hüve’l-Bâkî kasidesi gibi eserler, kendi çerçevesinde kıymetlidir ve istifadeye açıktır. Ancak bunların hiçbiri ayet veya hadis değildir ve böyle olmak zorunda da değillerdir.
Cevşen de en az Hizbü’l Masun, Vird-i Kebir veya Evrad-ı Kudsiye kadar değerlidir.
Cevşen’in İçeriği Üzerine
Cevşen’in içeriğine yakından bakıldığında, Kur’an ve sünnete aykırı en ufak bir ifadenin dahi bulunmadığı açıkça görülür. Aksine Cevşen’in her satırında ya doğrudan ya da dolaylı olarak Kur’an ve hadislere yapılmış bir atıf bulmak mümkündür. Bu nedenle Bediüzzaman Said Nursî, Cevşen için “Bin bir ilahî isme açıkça ve işaret yoluyla bakan, bir yönüyle Kur’an’dan süzülen harika bir münacat ve Kur’an’ın bir çeşit özeti” ifadesini kullanmıştır. Bu değerlendirme rastgele söylenmiş bir söz değil derin bir tespit niteliğindedir.
Bu bağlamda şu düşünceyi ele alabiliriz: Eğer Kur’an’da Allah Teâlâ’nın zatı, sıfatları, isimleri ve icraatlarına dair tüm ayetleri ve yine O’nu anlatan hadisleri bir araya getirerek kapsamlı bir veri havuzu oluştursak, ardından bu metinleri titizlikle derleyip bir münacat şekline büründürmek istesek ve bu süreçte âlimlerin, ariflerin, mutasavvıfların, evliya ve asfiyanın ilminden ve manevi birikiminden faydalansak; hatta bu hayırlı çalışmaya ilahî bir inayet de eşlik etse, ortaya ancak Cevşen gibi bir dua çıkabilirdi.
Bu konuda daha detaylı bir çalışma yapmak isteyenler, Abdülaziz Hatip’in Cevşen Şerhi isimli eserine başvurabilirler.
Cevşen’in Fazileti Üzerine Rivayetler
Cevşen’in faziletiyle ilgili rivayetler hadis metodolojisi açısından ve tarihi olarak değerlendirildiğinde belirli açılardan tartışmalı durumlar ortaya çıkabilmektedir. Öncelikle, Cevşen’in bir dua metni olduğu unutulmamalıdır. Anlamı üzerinde tefekkür edilerek okunduğunda, bireyi marifetullah sahasında derin bir düşünce sürecine sevk eden ve Allah’a olan manevi yakınlığı hissettiren müstesna bir münacat olduğu açıktır. Bu bağlamda, onun asli kıymeti, ihtiva ettiği anlam ve içerikle doğrudan ilişkilidir.
Ancak, “Cevşen’i okuyan dört kutsal kitabı okumuş gibi olur, cehennem azabına uğramaz, üzerinde Cevşen yazılı kefenle defnedilen kişi kabir azabı görmez, evinde okuyan kimsenin evi yanmaz ve hırsızlığa uğramaz.” gibi iddialar, hem Ehl-i Sünnet hem de Şia ekollerinin akl-ı selim âlimleri tarafından büyük ölçüde kabul görmemiştir. Bu tür anlatımların Cevşen’e yönelik ilgiyi artırmak amacıyla, abartıya eğilimli bazı çevreler tarafından ortaya atıldığı düşünülmektedir.
Öte yandan söz konusu rivayetlerin zayıf veya uydurma nitelikte olması, Cevşen’in manevi etkisini ve koruyucu vasfını bütünüyle reddetmeyi gerektirmez. Dua insanın Allah ile kurduğu özel bir bağdır ve duaların kabulü, ilahi hikmet çerçevesinde farklı şekillerde tecelli edebilir. Bu bağlamda, çok kıymetli bir içeriği olan Cevşen’in de diğer sahih dualar gibi manevi bir sığınak ve kalbî bir huzur vesilesi olabileceği söylenebilir.
Sonuç olarak Cevşen’in isnad zincirine dair teknik tartışmalar veya fazileti hakkındaki mübalağalı anlatımlar, onun içerik açısından değerini ve mükemmel bir münacat olma niteliğini gölgelememektedir. Bu sebeple tarihsel arka planı ve hadis metodolojisi açısından eleştirel bir perspektifle yaklaşmak gerekse de, Cevşen’in ihtiva ettiği yüksek mana ve dini değer göz ardı edilmemelidir.