Cihada-Sefere katılmak Müslümanlar için mecburi midir?
Soru: Tevbe Suresi'nin 118. ayetinin 1 Tebük seferine katılmayan 3 kişi hakkında nazil olduğunu biliyoruz. Allah 50 gün sonra merhametiyle onları affettiğini ifade buyurmuş fakat bu 50 günlük süreçte Efendimiz (sav) onlarla görüşmemiş, sahabeyi de görüşmekten men etmişti. Bu durumda Allah yolunda canını ortaya koyacak bir işe katılmak bir tercih olmaktan çıkıp zorunluluk haline geliyor diyebilir miyiz? Ancak herkes böyle bir fedakarlığı yapacak cesarette olamaz, kendinde o gücü göremeyebilir ve herkesin ailevi durumlar gibi kendine özgü gerçek mazeretleri olabilir. Üstelik isteyerek yapılmayan ibadetlerin de bir anlamı olmayacağına göre böyle bir durum nasıl açıklanabilir?
Cevap:
Öncelikle; isteyerek yapılmayan ibadetlerin hiçbir anlamının olmayacağı görüşü yanlıştır. Burada “istemeden yapma” durumunun farklı türleri olabilir. Örneğin bir başkasının şiddet uygulamasından korkarak namaz kılmanın bir anlamı olmayabilir. Ancak bu dünya hayatında esas olarak insan için hayırlı olan neredeyse her şey insanın istemeden ama iradesini zorlayarak yaptığı şeylerden oluşur.
İkinci husus; pek çok durumda mecburiyetler veya mükellefiyetler kişilerin seviyelerine göre değişiklik gösterir. Ayette ifade edilen üç sahabi; Ka’b b. Malik, Hilal b. Ümeyye ve Murara b. Rabi’nin (Allah hepsinden razı olsun) her biri Efendimiz’e (sav) farklı dereceleriyle yakın isimlerdir. Tebük savaşına katılmayan başkaca pek çok kişi vardı ki kaynaklar 80 sayısından bahsetmektedir.2 Bunlar savaştan veya seferden sonra Efendimiz’in (sav) huzuruna çıkmış, mazeretlerini sunmuş, Efendimiz de onlara bir şey dememiştir. Bu 80 kişiden başka sadece bu üç sahabinin böyle bir muameleye tabi tutulması elbette savaşa katılmayan diğer insanlardan farklı olduklarını göstermektedir. Demek ki daha yüksek seviyelerde yer alan isimlerden beklenenler de daha fazla veya olacaktır. Mükafatlar gibi verilecek cezalar da daha fazla veya daha ağır olacaktır. Yakınlığın ve ileride olmanın böyle bir bedeli vardır.
Son olarak; açık davet ve açık emir olduğu zaman canını ortaya koyma da bir farzdır, tercihe bağlı değildir. Tebük seferine katılım da; kişinin şahsıyla ilgili bir durumdan öte bir noktadadır. Bu nokta, namaz emrinin insanın o anki ruh hâline göre değişmemesinin bir üst seviyesi olarak anlaşılmalıdır.
1 ) Tevbe, 118: Allah, seferden geri kalan ve haklarındaki hüküm ertelenen o üç kişinin de tevbesini kabul etti. Öyle ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmış ve Allah’ın azabından kurtulmak için yine O’ndan başka bir sığınak kalmadığını iyice anlamışlardı. Tevbe edip eski güzel hallerine dönmeleri için Allah onları tevbeye muvaffak kıldı. Gerçekten Allah, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olandır.
2 ) İbn-i Hacer, Fethu’l-Bârî, VIII, 117