10 dk.
19 Aralık 2024
Çocuğa Sınır Koyma ve İslam-gorsel
Youtube Banner

Çocuğa Sınır Koyma ve İslam

Soru: Beş yaşındaki oğlum son zamanlarda daha önce yapmadığı davranışlar sergiliyor. Masanın üzerine elindeki çorba tabağını döküyor, yolda giderken başka insanlara tekme atmaya çalışıyor. Doğrusu çok şaşkınız. Gittiği anasınıfındaysa böyle davranışları olmadığını öğretmeni söyledi. Bu konuda başvurduğumuz bir doktor, çocukta sınır belirleme konusunda eksiklerimiz olduğunu ifade etti. Bize Robert Mackenzie’nin “Çocuğunuza Sınır Koyma” isimli kitabını önerdi. Bu kitapta söylenilen “çocuk söz dinlemeyince 5 dakika odasına götürüp mola vermek” veya bir şeyleri yanlış yaptığında bunun sonuçlarına katlanması gibi tavsiyeleri bir iki gün uygulamaya çalıştım fakat kendimi çok rahatsız hissettim. Acaba bu noktada nasıl davranmalıyım? İslam bu konu hakkında bir şey diyor mu?
 

Cevap: Öncelikle şunu ifade ederek başlayalım: Bir konu hakkında teorik olarak bilgiler vermek başka bir şeydir, meseleyi bizzat görerek yorumlarda bulunmak ayrı bir şeydir. Bizim teorik planda ifade edeceğimiz şeyler, her çocuğun kendine özgü şartlarıyla alakalı olarak o çocuklarda farklı karşılık bulabilir. Bu nedenle, çocuğun özel şartlarını gözetmeden sadece teorik bilgilere bakarak hareket etmek her zaman doğru sonuçlar vermeyebilecektir. Bu yazıda ifade edilecek meseleleri de bu bağlamda ele almak faydalı olacaktır.

 

Diğer yandan; çocuklar çok özel varlıklardır. Kur’an’ın da belirttiği gibi evlatlarımız dünya hayatının süsüdür.1 Ebeveynlerin evlatlarının daha iyi olabilmeleri için çaba göstermeleri çok anlamlı ve anlaşılabilir bir çabadır. Ancak bu konuda çocuk yetiştirme yöntemlerinin her birinin kendine özgü olması gibi hususlar da unutulmamalıdır.


Farklı Çocuk Yetiştirme Metotları


Özelde psikoloji, genelde sosyal bilimler için şunu söyleyebiliriz ki; bu alanlarda kimin neyi ne kadar kabul ettiği meselesi çok fazla ideolojik, psikolojik ve tercihsel bir özellik taşır. Yani pedagoji veya çocuk yetiştirme hakkındaki söylenenler uzmanların ideolojisinden, psikolojik eğilimlerinden ve dünya hayatına bakışlarındaki tercihlerinden bağımsız değildir. Başka ülkelerdeki uzmanlar yaptıkları benzer çalışmaların sonunda farklı sonuçlara ulaşabilmektedirler. Bu da bize pedagojinin farklı kültürler için farklı işleyebildiğini göstermektedir.

 

Soruda bahsi geçen uzmanın tavsiye ettiği kitapta anlatılan yöntemler Amerikan tarzı çocuk yetiştirmeye uygun yöntemlerdir. Bu tarz, çocuğun bağımsızlık kazanmasını ve sorumluluk sahibi olmasını hedeflerken ebeveyn-çocuk ilişkisine zarar verebileceği eleştirilerine de açıktır. Bu tarzda çocuklar daha bağımsız yetiştirilirler. Bununla birlikte bu tarzın kapitalizmin de etkisiyle çocuktan ziyade ebeveyni ön plana koyduğunu ifade edebiliriz. Çocuğun ebeveynin hayatını mümkün olan en az şekilde etkilemesinin hedeflendiği bu tarzda, yetişkinlerin iş gücüne en verimli bir şekilde dahil olabilmesi önemli hedeflerden biridir. 

Bir örnek verelim: Batı dünyasında genel olarak ilk aylardan sonra çocukların ebeveynlerinden ayrı bir odada kendi kendinde uyuması öğretilmeye çalışılır. Bu yöntemin çocuklardan ziyade ebeveynler ve hayatın olağan akışında devam edebilmesi açısından daha verimli olduğu düşünülür. Ancak çocukların bu yöntemden psikolojik açıdan negatif etkilenmedikleri söylenemez.

 

Bağlanma (attachment) ile ilgili araştırmalar da bunu doğrulamaktadır. Bir çocuk ağlayarak “Size ihtiyacım var.” mesajı gönderdiğinde çocuğa ne kadar çabuk cevap verilirse çocuğun o kadar güvenli bir bağlanma gerçekleştireceği bilinmektedir. Bu konuyla ilgili yapılan araştırmalarda yüzlerce anne ve çocuk etkileşimi ev ortamında gözlemlenip kaydedilmiştir. Bu kayıtlarda çocuğun kaç saniye ağladığı, annenin kaçıncı saniyede ve nasıl cevap verdiği gibi hususlar incelenmiştir. Araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır ki; çocuğa ne kadar erken cevap verilirse çocuk büyüme sürecinde o kadar az ağlıyor ve ağlayarak iletişim kurmayı azaltıyor. Kısacası, ebeveynler çocuğun ihtiyacına karşı hassas oldukça çocuklar daha az ağlamakta ve aileleriyle daha güvenli bir bağ kurmaktadırlar.2

 

Yine araştırmalara göre düşük gelir gruplarındaki ve bebeklerin ebeveynleriyle uyuması geleneğine sahip ülkeler, dünyada ani bebek ölümlerinin en az görüldüğü yerlerdir.3

 

Batı'ya göçmüş ama çocuk büyütme konusunda geleneksel yöntemleri izlemiş ailelerde de ani bebek ölümü riskinin düştüğü görülmüştür. Bunun bir örneği İngiltere'de yaşayan Pakistanlı aileler arasında bu vakaların genel ortalamanın çok altında olmasıdır.


BBC’de yer alan bir dosyada verilen bilgilere göre bebeklerin ilk birkaç ayı atlattıktan sonra gece boyunca "uyumaları gerektiği" fikri 1950'lerde Londra'da yaşayan 160 bebek üzerinde yapılan bir araştırmaya dayanıyor. Araştırma bu bebeklerin yüzde 70'inin üç ayı geçtikten sonra gece boyunca uyuduğu sonucuna varmıştır. Fakat araştırmacılar "gece boyunca uyumayı" gece yarısıyla sabah 05.00 arasında ağlayarak anne ve babaları uyandırmama olarak tanımlamışlardı. Bu 8 saatlik bir normal gece uykusu anlamına gelmediği gibi bebeklerin bu süre içinde gerçekten uyuyup uyumadığını da dikkate almayan bir araştırmaydı. Ve her hâlükârda bebeklerin yüzde 30'unun bu kalıba uymadığı da görülmüştür.4

 

Sonuç olarak, bu konu hakkında batı tarzı çocuk yetiştiriciliğin dünyada tek model olmadığını, Japonya gibi farklı coğrafyalarda başka yöntemlerin uygulandığını ve yapılan çalışmaların farklı sonuçlar verdiğini ifade edebiliriz.
 

Çocukla Duygusal Bağı Kaybetmemek


Tekrar soruya gelecek olursak Mackenzie’nin kitabında bahsedilen yöntemleri uygulamak çocuğun sizin sözünüzü daha çok dinlemesini temin edebilecektir, bu doğrudur. Buna karşın bu yöntemler çocuğu duygusal olarak kaybetmeniz ve aranızdaki sevgi bağının zedelenmesi gibi ciddi problemler doğurabilecektir.

 

Kitapta bahsi geçen mola yöntemi, kimi durumlarda çocuğa bir tokat vurmaktan daha fazla onun üzerinde negatif tesire sahip olabilecektir. Mesele sorunları bir şekilde halletmekse, şiddetin de sorunları çözebildiğini ve çocuğu söz dinler hâle getirebildiğini söyleyebiliriz. Buna karşın, bu tavır çocuğun ruh dünyasında ciddi olumsuzluklara neden olabilecek; çocuk ergenlik çağını geçip fiziksel olarak güçlü bir noktaya geldiğinde ise bu yöntemin hiçbir manası kalmayacaktır. Şiddet davranışının sonucu olarak ebeveyniyle çatışma içerisinde, anne-babasıyla arasında sevgi bağı kalmamış ve onların sözlerine kıymet vermeyen çocuklar yetişecektir. Tıpkı buna benzer biçimde, mola tarzı metotlar da çocuğun anne-babasını idare etmeye başlamasına yardımcı olacak fakat onların sözlerini özümsemesine yeterince katkı sunmayacaktır. Çocuk, anne-baba üzerindeki çıkarı sona erene kadar onların sözlerini dinleyebilecek, sonrasında ise ebeveynlerini kale almamaya başlayabilecektir. 
 

Çocuğun Şefkat ve İlgi Görmek İçin Çabalaması

 

Sorunun içeriğinde geçen ve davranış bozukluğu olarak tanımlanabilecek tutumları çocuğun aradığı şefkat ve ilgiyi bulabilmek için gösterdiği çabalar olarak görebiliriz. Günlük hayatın getirdiği yoğunluklar, anne-babanın üzerindeki sorumluluklar gibi nedenlerle çocuklara aradıkları ilgi ve şefkati gösteremediğimiz durumlar olabilir. Bununla birlikte, her çocuk farklı bir mizaca sahiptir. Bazı çocuklar için yeterli olabilecek bir ilgilenme bazı çocuklara yeterli gelmeyebilir. “Abisine/ablasına da aynı şekilde davranmıştım, bu tarz problemler yaşamamıştım.” tarzı itirazların nedeni çocuklardaki mizaç farklıları olarak değerlendirilmelidir.

 

Kimi durumlarda da ebeveynler çocuklarıyla vakit geçirdiklerini, onlarla ilgilendiklerini düşünürken bunu çocuğu tatmin edecek bir biçimde yapamayabilirler. Çocuğunu parka götüren bir ebeveynin o esnada yanında bulunan başka anne-babalarla sohbete dalıp çocuğunun sorularına cevap vermemesi bu noktada güzel bir örnektir. Bir baba, bir yandan televizyon seyredip bir yandan çocuğunun sorularına tabiri caizse bir robot gibi evladını tatmin etmeyecek yanıtlar verirken oğlu ile muhabbet ettiğini düşünebilir fakat durum aslında tam tersidir.

 

Bu ifade ettiklerimizi elbette ebeveynleri suçlamak için söylemiyoruz. Bununla birlikte bu gibi noktalarda eksiklerimiz olup olmadığını bir ebeveyn olarak kontrol etmemiz gerekmektedir.


Hz. Peygamber ve Çocuklar


Bizim için en güzel örnek, Allah Resulü’dür (sas). Bu her alanda olduğu gibi, çocuk yetiştirme konusunda da böyledir. Peygamber Efendimiz’in (sas) çocuk yetiştirme metotları, soruda bahsi geçen kitaptakinden farklıdır.

 

Hz. Peygamber’in yanına çocuk yaşta gelen ve Efendimiz’in (sas) vefatına kadar on yıl boyunca Onunla birlikte bulunan Enes bin Malik (ra) anlatıyor:

 

Rasûlallah’a (sas) tam on sene hizmet ettim. Vallahi bana bir defa bile “of” demedi. Herhangi bir işle ilgili “Niye böyle yaptın?” veya “Şöyle yapsaydın ya!” demedi.”5

 

Bir defasında da Rasûlallah Hz. Enes’i bir yere göndermişti. Sokakta çocuklarla oyuna daldı ve oraya gitmeyi unuttu. Peygamber Efendimiz (sas) onun yanına geldi ve gönderdiği yere gidip gitmediğini sordu. Enes “Hemen gidiyorum ya Resûlallah!” dedi ve çabucak yürüyüp gitti.6 
 

Hz. Enes’in aktardığı bu hadislerde, Allah Resulü’nün (sas) eksik veya yanlış yaptığı şeyler karşısında kendisine kızmadığını görebiliyoruz.


Benzer mesajlar içeren bir başka hadiseyi Ümmü Halid (r.anha) anlatıyor: Yaşım küçüktü, babamla birlikte Rasûlallah’ın yanına gittik. Üzerimde sarı renkte bir elbise vardı. Reaûlallah elbiseme bakarak “Güzel, güzel…” dedi. Bir ara sırtındaki Peygamberlik mührüyle oynamaya başladım. Babam bana kızınca Peygamberimiz (sas) “Çocuğu rahat bırak” dedi. Sonra da dönüp bana, “Güle güle giy, üzerinde eskisin.” şeklinde temennide bulundu.7


Bir başka gün, Hz. Peygamber’in (sas) torunlarından biri Efendimiz’in (sas) kucağında uyurken üzerine işemişti. Bunu görenler hemen harekete geçip çocuğu Efendimiz’in (sas) kucağından almak istediklerinde Allah Resulü buna müsaade etmemiş, “Oğlumu korkutmayın.” diye etrafındakileri uyarmıştır.8
 

Bu hadislerin bize verdiği ortak mesaj açıktır. Allah Resulü çocukları “çocuk” olarak görmüş, onlara yetişkinler gibi keskin sınırlar koymak yerine onların gönüllerini kazanmayı hedefleyen bir davranış metodu uygulamıştır.


Problemin Çözümü İçin Yapılabilecek Başka Şeyler

 

Yazının en başında da belirttiğimiz gibi bu sorunun cevabı için ifade ettiğimiz noktalar çocuğu ve ebeveyni görmeden yapılmış teorik değerlendirmeleri ihtiva etmektedir. Dolayısıyla problemin farklı sebepleri veya çözüm yolları da olabilir.


Bu tarz bir durumda, çocuğun kendi yaşıtlarıyla veya yaşıtlarına yakın başka çocuklarla anne-babasının da bulunduğu bir ortamda daha sık görüşmesi faydalı olabilir. Çocuklu ailelerin birbirlerine akşam oturmalarına gitmesi, dışarıda çocukların oynayabileceği alanlarda bir araya gelmeleri bir tercih olarak düşünülebilir.


Dua her konuda olduğu gibi bu konuda da bizim için kesinlikle başvurulması gereken bir yöntemdir. Dua son çare değildir; hep çare, ilk çaredir. Evlatlarımızla ilgili isteklerimizde de çalmamız gereken ilk kapı Cenab-ı Allah’ın kapısıdır.


Çocuğunuzun asi ve kötü kalpli, kötü huylu olmaması adına “Veberran bivâlideyhi velem yekun cebbâran ‘asiyyâ” (Yahya) Ana babasına saygılı ve iyi davranırdı. O hiç zorba ve isyankar olmadı.”9 ayetini bir vird gibi çokça okuduktan sonra kendi cümlelerinizle Allah’a dua etmek güzel bir yöntem olacaktır.


Yüce Allah’tan bizi, anne-babalarımızı ve evlatlarımızı cennette beraber eylemesini, bize evlatlarımızı en güzel bir şekilde yetiştirebilmeyi nasip etmesini diler ve dileniriz.

 


 

1 Kehf, 46

2 Are infant crying and maternal responsiveness during the first year related to infant-mother attachment at 15 months?- Van Ijzendoorn ,Marinus H. and Hubbard ,Frans O. A.- 2000 

3 https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-56240845 

4 https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-56240845

5 Buhari, Savm, 53; Müslim, Fezail, 82

6 Müslim, Fezail, 54

7 Buhari, Edeb, 17

8 Ahmed b. Hanbel, IV, 348

9 Meryem, 14