8 dk.
10 Ocak 2024
Eyvah, Çocuğum Tesettürden Çıkmak İstiyor! | 2. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Eyvah, Çocuğum Tesettürden Çıkmak İstiyor! | 2. Kısım

Çocuklara Birey Olarak Bakabilmek: Ailelerde çocuklarını sahiplenme güdüsü normaldir. Ancak bu durum çocukların kendi başlarına bir birey olduklarını unutturmamalıdır. Dolayısıyla aileler beş yaşındaki bir çocuğa karşı besledikleri sahiplenme güdüsünü yirmi beş yaşındaki çocuklarına karşı da aynı şekilde göstermemelidir.

 

Bir çocuğun yetişme sürecinde özellikle özgüven gelişimi ile de ilişkili olarak başka insanlarla tanıştıkça, örneğin okul ve arkadaş ortamları gibi çevrelere de sahip olunca çocuğun kişilik gelişiminin öğretmenlerinden, arkadaşlarından ve başka kimliklerden de etkilenmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla belirli yaşa gelmiş bir çocuğun artık kendi bireysel tercihleri olacaktır. O tercihleri yok saymak veya yanlış tepkilerle değiştirmeye çalışmak anne babalar için pek makul ve mümkün olmayabilir. 

 

Özellikle anneler kızlarının tesettürlü olmasını çok daha fazla isteyebilirler. Bu istekleri gerçekleşmeyince de herkesten daha fazla üzülebilirler. Bu doğaldır. Çünkü o anneler de kendi yetiştirilme süreçlerinde böyle görmüşler, böyle öğrenmişlerdir. Şüphesiz ki başörtüsü veya tesettür önemsiz değildir. Bilhassa iffet kavramı açısından çok önemli bir olgudur. Ancak dinin benimsenmesi ve yaşanması noktasında gerekli hususları bir önem sıralamasına tabi tutsak başörtüsü ilk sıralarda yer almaz. Dolayısıyla annelerin veya ailelerin artık başörtüsü takmamayı tercih eden çocuklarının bu tercihlerine haddinden fazla üzülmeleri, bu duruma “her şeyin sonu” nazarıyla bakmaları dengeli bir tepki olmayacaktır. Burada yaşanacak bir dengesizlik de daha olumsuz sonuçlara yol açabilecektir.

 

Dindarlığın Değişen Görünümleri ve Kuşak Çatışması: Günümüzün tesettürlü annelerinin pek çoğunun anneleri de anneanneleri de başörtülüydü. Dolayısıyla annelerimizin, kızlarının da başörtülü olacağını düşünmeleri kendi dünyaları açısından doğal ve normal karşılanabilir. Ancak yaşananlar ve günümüz realitesi onların bu düşüncelerinin gerçekleşmeyebileceğini göstermeye fazlasıyla yetmiştir. Çünkü özellikle 2000 kuşağı ve sonraki nesillerin kendilerinden önceki nesillerle aralarındaki uyumlu bağ ciddi oranda kopmuştur.

 

Kuşaklar arasındaki bu kopuşun daha önce de var olduğunu söyleyenler olacaktır. Bu noktada her kuşağın kendinden sonraki kuşağı beğenmemesi gibi bir eğilimden bahsedilebilir. Zaten kuşaklar arasındaki kopuşları adım adım takip etmemiz neredeyse imkansızdır. Ancak sonuçta bir kopuş yaşanmıştır ve günümüz nesilleri kendilerinden önceki nesiller gibi değildir. Teknolojinin hayatımızdaki etkilerinin artmasıyla birlikte nesiller arasındaki kopuşun hızlandığından da bahsedilebilir. Dolayısıyla yeni nesiller anne-babaları, dede-nineleri gibi düşünmemekte, hayatı onlar gibi görmemektedir. O hâlde onların yaşadığı biçimde yaşamayacak olmaları da kaçınılmazdır.

 

Gerçi bizim geçmiş nesillerdeki dindarlarımızın da kelimenin hakiki anlamıyla dindar olup olmadıkları tartışılabilir. Ancak sosyal realite içinde dindarlık veya dini değerler, geçmiş nesillerin hayatını şimdikilerden daha fazla etkiliyordu. Örneğin geçmiş dönem dindarlarımız kendisi oruç tutmasa bile insanların kendisi hakkında kötü düşünmemeleri için oruç tutmadığını dışarıya karşı gizleyebiliyordu. Şehirde üniversite okuduğu sırada başı açık olan bir genç kız köyüne veya memleketine gittiği zaman kapanabiliyordu. Erkekler de Cuma namazına gitmeseler bile Cuma vakitlerinde dışarıda görünmemeye dikkat ediyorlardı. Bu davranışları çelişkili görenler olabilir ancak bu tip sakınmalar ve çekinceler de dindarlığın geleneksel veya toplumsal anlamda bir parçasını oluşturmaktadır. Çünkü bu tip durumlar nedeni ne olursa olsun dini değerler insanların hayatlarında hala güçlü bir etkiye sahip olduğunun işaretidir.

 

Ancak günümüzde nedeni ister internet ister sosyal medya ister başka bir şey olsun, dindar gençleri dindar gruplar içinde sabit tutacak bağlarda ciddi bir kopuş olduğu görülmektedir. Bu da geleneksel formlar üzerine yaşamaya devam eden aileler için ciddi ve zorlayıcı bir durumdur. Bu aileler belki çocuklarının İslam ve Kur’an adına bir dava adamı olmasını beklemiyorlardır ancak çocuklarının “karşı safa geçmek” gibi algılanabilecek davranışlar sergilemelerini hiç beklemezler. 

 

Açılmak İsteyenlerin Kâr/Zarar Analizleri: Tam da bu noktada anne babalar için “El alem ne der?” kaygısı gündeme gelmektedir. Kızları açılmak istediğini söyleyen anne babalar çocuklarını adeta ele güne rezil olacak bir suç üstü hâlinde yakalamışlar gibi bir duygu durumuna kapılabilir. Bu kaygı bazıları tarafından küçümsenip yanlış görülecektir. Çünkü başkaları için yaşama çağrışımı vermektedir. Ancak insanlarda genel olarak kendi şahsiyetini, izzetini, değerini koruma eğilimi vardır. Dolayısıyla bu kaygı tamamen boş değildir. Ancak “Başkalarına rezil olacağız.” diye düşünmekle başkalarına gerçekten rezil olmak da farklı şeylerdir. Aileler, açılmak isteyen veya açılan kız çocuklarının bu davranışları karşısında böylesi düşünce ve duygulara çok çabuk kapılabilmektedirler. Onların bu tepkisi de bir parça anlaşılabilir çünkü değer yargıları ve toplumsal sabiteleri bu şekilde kurulmuştur. Bu durum açılmayı düşünen çocuklar için kendi kâr-zarar analizlerinin bir parçası, hesaba katmaları gereken bir değişken olmalıdır. Çünkü nasıl ki çocuklar kendi tercihlerini yaşama hakkına sahiptir. Aynı şekilde anne babalar da hukuki bir sorun oluşturmadıkça, şiddet içermedikçe istedikleri tepkiyi gösterme hakkına sahiptirler. Bu tepkilere çocukla bir daha hiç görüşmeme kararı da dahildir.

 

Ailelerin Tepkileri: Aslında başlangıç adımları doğru atılmamış meselelerde yanlış adımların neticesi olan sonuçlara bakarak aşırı tepkiler vermek makul değildir. Dolayısıyla adil de değildir İslami de değildir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, çocukların yetişme aşamasında onlara aileleri tarafından ne yüklenmişse o çocukların gençliklerinde ve yetişkinliklerinde de o sonuçlar alınacaktır. Bilgisayara hikâye yazılmışsa yazıcıdan hikâye çıkacak, bilimsel makale yazılmışsa bilimsel makale çıktısı alınacaktır. Hikâye yazıp bilimsel makale çıktısı beklemek anlamsız ve mantıksızdır.

 

Bir çocuğun 8-9 yaşlarında iken konuştuğu arkadaşları, özendiği rol modeller, ev içi hareketleri ve benzeri davranışlarına bakılarak yirmili yaşlarında tesettürü tercih edip etmeyeceği büyük ölçüde tahmin edilebilir. Temelleri doğru atılmamış ve gidişatı da buna göre olan bir sistemde sonucun istendiği gibi olmaması normaldir. Bu sonuca tepki göstermek de abes olacaktır. Bu aynen ilk düğmesi yanlış iliklenen gömleğin son düğmesinin boşta kalmasına tepki göstermek gibidir.

 

Başörtüsü, Güzel Ahlak ve İffet İlişkisi: Bu noktada başörtüsünü, yüksek bir ağacın en tepedeki dallarında yer alan güzel meyvelerden birine benzetmek mümkündür. O ağacın kökü Allah’a ve ahirete iman, gövdesi de bu imanın dünyadaki yansımaları olan güzel ahlaktır. Dolayısıyla başörtüsü, kökü ve gövdesi sağlam, bakımı doğru yapılmış, iyi yetiştirilmiş bir ağacın meyvesi olabilir ve öyle olursa gerçek anlamını bulmuş olur. Geleneksel dindarlar açısından formel ibadetler daha önemli görülse de güzel ahlak da önemlidir ve sonuçlardan, çıktılardan, yansımalardan daha fazla dikkate alınmalı, onlardan daha çok önemsenmelidir. Hatta bir dindara bakıldığında ondaki güzel ahlak ibadetlerinden daha fazla görünür olmalıdır. Bir dindarın güvenilir birisi olması, insanların onun kötü huylu birisi olmadığına kanaat getirmeleri ihmal edilmemesi gereken bir hedef olmalıdır. İnsanlar ahmak veya kör değillerdir. Kendini dindar olarak tanımlayan bir insanın davranışlarını, duygu ve düşüncelerini, ondaki ahlaki standartları görüp bilecek kabiliyete sahiplerdir. Aklı başında hiç kimse göstererek namaz kılan ancak ticaretine yalan ve haram bulaştıran bir esnaf ile namazlarını kılan ancak dürüstlükten de taviz vermeyen bir esnafı aynı kefeye koymaz. 

 

İffet de güzel ahlakın önemli bir parçasıdır. Başörtüsü ise iffetin bizzat kendisinin değil görünür kısmının bir parçasıdır. İnsanların onu iffet kavramına indirgemeleri yahut iffet kavramını başını örtmekten ibaret sanmaları başörtüsünün iffetin pek çok parçasından sadece biri olduğu gerçeğini değiştirmez.

 

Az önceki ağaç örneğine dönecek olursak; ağacın kökü gövdeyi ve dalları yeterince beslemiyorsa dallardaki meyvelerin orada asılı durması pek mümkün olmayacak, meyveyi dala tutturan parça yeterince zayıfladığında ve ortamını da bulduğunda o meyve ağaçtan düşecektir.

 

Süreç Meselesi: İnsanlar çoğu zaman dindarlıktan ateizme, deizme veya agnostizme direkt geçiş yapmazlar. Bu bir süreç meselesidir. Kabaca özetleyecek olursak; öncelikle içinde bulunulan durumdan bir hoşnutsuzluk, bir memnuniyetsizlik başlar. Bu hoşnutsuzluğun hem zihinsel hem duygusal hem de çevresel pek çok faktörü vardır. Bu faktörlerden bazen çevresel bazen duygusal nadiren de zihinsel faktörler galebe çalabilir ancak çoğunlukla çevresel ve duygusal faktörler belirleyici olur, zihinsel işlevler de bu faktörlere güya haklı gerekçeler üretir. Bir süre sonra bu insanlar “Din güzel bir şey ama Müslümanlar değil. Bazı konular da zaten şüpheli.” diye düşünürler. Bir süre sonra da “Din çok da önemli değil.” şeklinde düşünmeye ve öyle inanmaya başlayabilirler. Baştaki hoşnutsuzluk durumundan kaçış iyi yönetilemezse (ki genellikle yönetilemediğini görüyoruz) kaçışın ateizme, deizme kadar devam etmesi kaçınılmazdır.

 

Dolayısıyla aileler meselenin bir anlık bir karar veya sıradan bir heves olmadığını bilmeliler, mevzuya anlık ve aşırı tepkiler göstermek yerine konunun aslına, temeline inmeye çalışmalıdırlar. Çünkü konu çok boyutludur ve ailelerin genelinin sandığından daha derindir.