Dinimizde Avcılık Caiz midir?
Soru: Avlanmanın hükmü nedir? Bazı fetvalarda ihtiyaç için olursa caiz zevk ve eğlence için olursa caiz değil deniliyor. Ancak rahmet dininin avlanmayı özellikle bu zamanda caiz görmesi pek kafama yatmıyor.
Cevap: Geleneksel fıkıh literatürümüzde av ve avlanma konusu genellikle ihramda iken avlanma, av köpeğinin avlanmadaki rolü, hangi hayvanların avlanılabileceği gibi meseleler üzerinden işlenmiştir. Bu konuda verilen fetvalar da genellikle yüzlerce yıl öncesinin şartları dikkate alınarak verilen fetvalardır.
Teknoloji ve kültürün değişip gelişmesine paralel olarak insanların belli bir konudaki duygu ve düşünceleri değişime uğrayabilir. Günümüzde de insanların doğal kaynaklarla ilişkisi değişime uğradığı için bunlara karşı geliştirdiği duygusal reaksiyonlar da zamanla değişime uğramıştır. Örneğin yakın zamana kadar insanların beslenebilmeleri için tabiatta bulunan hayvanları öldürmeleri ve yemeleri gerekmektedir. Günümüzde ise hayvancılık endüstrisi bu işi kendi tekeline almıştır ve hayvanların öldürülüp kesilmeleri kısmına çoğu insan şahit olmamaktadır. Ancak halen hayvanlar beslenme amacıyla yetiştirilmekte, kesilmekte, belli formatlarda satışa sunulmaktadır. İnsanlar tabiattan uzaklaşma, av hayvanları veya büyük ve küçük baş hayvanları kesip yemeye hazır hale getirme süreçlerine şahit olmama gibi durumlar sonucu avlanmaya karşı olumsuz bir imaj geliştirmiş olabilirler. Ancak meselenin bu kısmı realiteden çok kişisel imajlara baktığı için konuyu hükme bağlamakta geçerli bir temel oluşturmaz. Çünkü duygusal yaklaşımlar ve imajlar yaşadığımız dönemin şartlarına çok bağlıdır. Yaşanılan dönemin şartları da değişken olduğu için o değişkenler üzerine mutlak hükümler kurulamaz. Bizler bugün doğada gördüğümüz kuş, geyik, tavşan gibi hayvanları önce öldürüp sonra kesip sonra pişirip yemeyi pek düşünmeyiz. Ancak et ve et ürünlerini gidip marketlerden almayı normal karşılarız. Et yemeyi gayet makul bulduğumuz hâlde avlanmayı şefkat ve merhamet hislerine aykırı bir davranış olarak görmek günümüzün bir çelişkisi olarak da yorumlanabilir. Bununla birlikte sırf şefkat ve merhamet hislerinin olumlu hisler olmasına bakarak bu hislerin dış şartlardan fazlasıyla etkilenmeye ve dönüşüme açık olmaları onları herhangi bir hükmün temeline yerleştirebileceğimiz anlamına gelmemektedir.
Ayrıca bir insan av etine gerçek manada ihtiyaç duymadan da avlanabilir ve o av etinden faydalanabilir. Örneğin av meraklısı bir devlet memuru hafta sonlarını av bölgelerinde geçirebilir, kamp kurabilir ve avlanabilir. Bu davranışı bir alışkanlık hâline getirmiş de olabilir. Meselenin bağımlılık boyutunda olması, av merakı nedeniyle işini, mesleğini, ailesini ihmal etmesi, avlamaya çalıştığı hayvanlara eziyet etmesi gibi durumlar haricinde buna da “caiz değil” diyemeyiz. Çünkü bu davranışta da insanın belli kabiliyetlerini ayakta tutmak, egzersizle bedeni zinde tutmak, ailesine veya arkadaşlarına yenilmesi helal olan bir yiyecek temin etmiş olmak gibi faydalar vardır. Diğer yandan örneğin bir insan her hafta sonu arkadaşlarını pikniğe-barbeküye davet etse, her hafta bir koyun veya kuzu kesip çevresine ikram etse bu davranışa kimse “caiz değil” diyemez. Aynı şekilde bir avcının da her haftasını av bölgelerinde geçirip avlanmasında ve avladığı hayvanların etlerini çevresine ikram etmesinde herhangi bir dini mahsur yoktur.
Diğer yandan bir bölgede insan sayısı belli bir miktarın veya yoğunluğun altında ise o bölgedeki bitki ve hayvan popülasyonu sınırsızdır. Buradaki sınırsızlık sayısal olarak sınırsız anlamına gelmez, insanların keseceği ağaç veya avlayacağı hayvan sayısının ağaç ve hayvan sayılarında anlamlı bir düşüşe neden olmayacağı anlamına gelir. İnsanoğlu dünya üzerinde binlerce yıl bu şekilde yaşamıştır. Ancak günümüzde bazı yerlerde bazı zamanlarda avlanma yasakları konulabilmektedir. Çünkü o bölgelerdeki hayvan popülasyonu kontrolsüz avlanma sonucu zarara uğramaktadır. Avlanmanın idari tedbirlerle sınırlanması, bazı yerlerde bazı dönemler için yasaklanması söz konusu olabilir. Ancak bu yasaklar ve sınırlamalar da dini olmaktan çok ekolojik denge, hayvan popülasyonunun muhafazası gibi nedenlere dayanır. Bu da kendi içinde makul bir idari tedbirdir ancak bunlara bakarak “Avlanmak dinen caiz değildir.” hükmü verilemez. Av yasakları kendi mantığı içerisinde değerlendirilmeli ve o alanda konulan kurallara da uyulmalıdır.
Elbette ki insanlar avlanmaktan, eti helal dahi olsa bir hayvanı zaruret olmadan öldürüp yemekten ve bu düşüncelerden hoşlanmayabilir. Özellikle şehir hayatı içinde doğup büyümüş bir insanın doğada kendi hâlinde yaşayan hayvanların avlanmaları fikrinden rahatsız olması doğaldır. Hatta insanlar için zararlı olabilecek ayı, kurt, yaban domuzu gibi hayvanların da avlanıp öldürülmelerinden rahatsız olması normaldir. İnsanlara, sürülere veya tarlalara zarar verebilecek hayvanların da öldürülmeleri yerine farklı şekillerde engellenmeleri gerektiği düşünülebilir. Bu manasıyla avdan rahatsız olmak yanlış değildir, makuldür. Fakat insanların beslenmeleri adına avlanmak gibi bir uygulamaya ihtiyaçları olduğu da açıktır.
Günümüzde bizler insanlar kendi yiyecekleri hayvanları kendileri büyütsün gibi bir düşünceye sahip olabiliriz. Et yemeye negatif bakmayan insanlar da meseleye daha çok böyle bakabilirler. İçinde yaşadığımız devrin genel hissiyatı bu şekildedir. Bu hislere abes, yanlış veya kötü diyemeyiz. Fakat realite söz konusu olunca avlanan ve avladığı hayvanın etini yiyen insanların da kötü, yanlış ve çirkin bir yaptıklarını söyleyemeyiz.
Diğer yandan avlanmanın sırf zevk ve eğlence için yapılması hâlinde geçmiş fıkıhçılarımız bir kerahet yani mekruhluk veya çirkinlik vardır derler. Buradaki zevk ve eğlence için avlanma meselesi eski kitaplarımızda genellikle hiçbir işe yaramayan avcılık uygulamalarını ifade etmek için kullanılmıştır diyebiliriz.
Örneğin öyle avcılar vardır ki tavukları yahut koyunları birer nişangah, birer hedef tahtası gibi kullanmakta ve bu hayvanları bir yere bağlayıp karşılarına geçip atış talimleri yapmaktadırlar. Yahut bazı avcılar kuşları avlamakta, kafalarını koparıp olduğu yerde bırakmaktadırlar. Efendimiz (sas) bu tip uygulamalar hakkında “Hiçbir canlıyı hedef olarak kullanmayın!”1 buyurur. İnsanları bu meseleden meneden bir hadis olduğu için bu tip davranışlara caiz denilemez.
Yine Efendimiz (sas) sıhhati tartışmalı bir hadiste “Haksız yere bir serçe veya daha büyük bir kuşu öldüren insana Yüce Allah mutlaka (bunun hesabını) sorar.” buyurur. Etrafta bulunan sahabe bunun karşısında “Ey Allah’ın Resulü! Kuşun öldürülmesini haklı kılan ne olabilir?” diye sorunca Efendimiz şu cevabı verir; “(Avcının) onu kesmesi ve yemesidir. Ayrıca başını kopartıp atmamasıdır.”2
Sıhhati tartışmalı bir başka hadiste de Efendimiz’in (sas) şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Bir kimse gereksiz yere bir serçe öldürdüğünde o serçe kıyamet günü mutlaka bağırarak “Ey Rabbim! Şu adam beni boş yere öldürdü, şu adam benim ölümümle bir yarar elde etmedi. Beni bırakmadı ki senin arzına yerleşeyim.” diyecektir.”3
Av hakkında sıhhati tartışmalı olan bu hadislere bakarak bazı fıkıhçılarımız meşru bir gaye ve faydaya yönelik olmayan avcılığı hoş karşılamamışlardır. Bu meşru gaye ve faydalar ise avlanılan hayvanın etinden yahut eti yenmeyen hayvan olsa dahi derisinden, boynuzundan ve benzeri organlarından faydalanmak olsa gerektir. Ayrıca zararından endişe edilen hayvanların öldürülmesi zaten caizdir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, eti yenmesi helal olan hayvanları avlamak caizdir. Ancak avcılık kişinin asli vazifelerini ve beşerî münasebetlerini ihmal etmesine yol açacak derecede bir bağımlılık hâline gelmemelidir.
Diğer yandan hayvanlara acımak, şefkat ve merhamet hisleriyle avlanmaya karşı çıkmak da tamamen yanlış bir davranış değildir. Ancak bu hisler bir hükmün verilmesinde tek başına bir faktör olarak ele alınmamalıdır. Çünkü meselenin bir de realite boyutu vardır ve realitede besin zinciri fenomeniyle karşılaşırız. Doğada besin zinciri bu şekilde işlemektedir ve mesele sadece şefkat ve merhamet hislerine indirgenmemelidir.
1 ) Müslim, Sayd, 58
2 ) Nesai, Sayd ve Zebaih, 34
3 ) Mecmauz-Zevaid, c. 6, s. 343, 6013 nolu hadis