Dizi-Film İzlemek Günah mıdır? | 1. Kısım
Soru: Günümüzde dizi film seyretmek hayatın realitesi gibi bir şey. Dizi ve filmlerde bazen müstehcen sahneler olabiliyor. Müstehcen sahne olmasa bile her türlü dizi-filmde mutlaka açık giyinmiş insanlar oluyor. Açık giyinmekten kastım Allah'ın haram kıldığı sınırların dışına çıkılması. Bu tarz sahnelerin veya giyinme türlerinin olmadığı bir film veya dizi bulup da seyretmemiz imkânsız gibi. Bu durumda nasıl davranmamız gerekiyor? Günaha girmemek için bir Müslüman olarak hiçbir şekilde dizi, film seyretmemeli miyiz?
Cevap: Güncel ve toplumu ciddi şekilde etkileyen bir konu hakkındaki bu soruya çeşitli alt başlıklar üzerinden ve belli prensipleri odağa alarak yanıt vermeye çalışacağız. Kimi noktada ifade edeceğimiz hususlar bazı kimseler için sert görünebilir fakat “Hakkın hatırı âlîdir.” diyerek doğru bildiklerimizi anlatmaya gayret edeceğiz.
Çağın Realitesi ve Günahı Meşrulaştırma
Şunu ifade ederek başlayalım: Realite meşruiyet değildir. Bir günahın içinde yaşanılan çağda yayılmış olması, o günahın meşrulaştığı ve artık günah kabul edilmeyeceği anlamına gelmez. Yaygınlık reel bir durum olarak kabul edilebilir ancak meşruiyet başka bir şeydir. Meşru olmayan şeyler yaygın olabileceği gibi bunun tersi de mümkündür.
Reel ve yaygın bir durumun meşru kabul edilmesi yanlış bir bakış açısıdır. Bu bakış açısıyla insan pek çok günaha rahatlıkla yol bulabilir. Denizde yüzerken tesettüre riayet etmemek de bu çağın realitesi kabul edilebilir. Belli yörelerde yaşayan insanlar “Düğünde bir kadeh içilmeden olur mu, herkes yapıyor bunu.” diyebilir. Piyango bileti almak da çağın realitesi kabul edilip dini açıdan önemsenmeyebilir. Hasılı bir şeyi herkes sıkça yapıyor, bunu normal görüyor diye günahlar günah olmaktan çıkmaz. O meseleyle ilgili bir caiziyet, makuliyet veya meşruiyet oluşmaz.
Ancak şu mümkündür: Bir günahın, yanlışın çok sık şekilde yapılması bazen mazeret oluşturur. Örneğin bir öğrencinin kopya çektiğini düşünelim. Eğer okuldaki herkesin kopya çektiği anlaşılmışsa öğretmen tüm öğrencilere ağır ceza vermektense cezayı hafifleterek vermeyi tercih edebilir. Yaygın problemler bazen bu problemlerin mazur görülmesine yol açabilir. Ancak dikkat edilirse burada da örnekteki kopya çekmek fiili meşru bir hâle gelmemiş sadece cezası hafiflemiştir. O da sadece ihtimal dahilinde bir durumdur. Bir ihtimale dayanarak kesin hüküm verilmez.
Alışkanlıkların İhtiyaç Sanılması
Bir tüketim toplumunda yaşadığımız doğrudur. Gıda maddelerinden kıyafetlere, araçlardan ev eşyalarına, bilgiden eğlenceye kadar pek çok şeyi tüketerek var olabiliyoruz. Bu çerçevede ekmek ve su kadar bir tiyatro bileti de yahut ayakkabı ve gözlük kadar bir dizi film de tüketim malzemesi demektir. Ancak tükettiğimiz her ürünün gerçekten ihtiyacımız olan şeyler olduğu iddia edilemez. Bu noktada Batı dünyasında modern toplumun tüketim alışkanlıklarını eleştirmek için “gerçek ihtiyaçlar ve sahte ihtiyaçlar” ayrımını yapan düşünürler olmuştur. Bediüzzaman hazretleri de bir yerde “Bu zamanda mimsiz medeniyetin icabatından (gereklerinden) olarak hâcât-ı zaruriye (zorunlu ihtiyaçlar) dörtten yirmiye çıkmış. Tiryakilikle, görenekle ve itiyadla (alışkanlıkla) hacat-ı gayr-ı zaruriye (zorunlu olmayan ihtiyaçlar) hacat-ı zaruriye (zorunlu ihtiyaçlar) hükmüne geçmiş.”1 tespitini yapar.
Demek ki tüketim alışkanlıklarının zamanla değişmesi gibi ihtiyaçların da zamanla değişmesi mümkündür. Ancak önemli olan gerçek ihtiyaçlarla sahte ihtiyaçlar veya zaruri ihtiyaçlarla zaruri olmayanlar arasındaki ayrımı doğru yapabilmektir.
Bundan elli sene önce de insanlar yaşıyor ve sosyalleşiyordu. Hayatlarına devam ediyorlardı. Seyredilebilecek çok fazla sinema veya dizi film de yoktu. Ancak insanlar yine eğleniyordu, sinemanın, dizi filmlerin eksikliğini hissetmiyorlardı. Bazen bir şeyler okuyorlar bazen geziyorlar tozuyorlar bazen sohbet ediyorlardı. Kendilerini boşlukta hissetmiyorlardı.
Alışkanlık, tüketim davranışlarında ve gündelik hayatta önemli bir kavramdır. Her insana alıştığı şeyleri terk etmek zor gelebilir. Bazı şeylerden uzaklaşmak imkânsız görünebilir. Bu nedenle insanlar alışkanlık hâline getirdiği ve meşru olmayan davranışlarına meşruiyet kılıfı geçirmek için bazı mazeretler, bahaneler bulmaya çalışabilir.
Bu bahanelerden birisi şu şekilde olabilir: “Yahu böyle bir imkân sunulmuş; eğlenmemiz, kendimizi geliştirmemiz, keyifli vakit geçirebilmemiz için bu tarz bir fırsat var. Niçin faydalanmayalım ki?”
Bu düşünce “Şu beldede şenlik var, bedava içki dağıtılıyor, faydalanmayalım mı yani?” düşüncesiyle mantık olarak paraleldir. Elbette ki bahsi geçen günahların boyutları aynı seviyede değildir fakat iki düşünce biçimi arasında ciddi bir benzerlik vardır.
Günaha “Günah!” Demenin Önemi
Geleneğimizde sıkça vurgulanan bir anlatı vardır: “Oruç tutmamak insanı kafir yapmaz ama ‘Oruç farz değildir. Oruca ne gerek var? Oruç geçmişlerin adeti, şimdi buna ihtiyaç yok.’ demek insanı kafir yapar.” denilir.
Çünkü insanın zihninde veya kalbinde her zaman ön kabulleri vardır. İnsanlar bu ön kabullerini bazen zorlanarak bazen kolaylıkla bazen beceriksizce bazen marifetle hayatına aksettirir. Becerememe durumlarında ise çoğu insanda hayatın ağırlığını yüklenme baskısı vardır ve standartlarını değiştirme temayülü oluşur. “İnandığın gibi yaşamazsan, yaşadığın gibi inanmaya başlarsın.” sözü ile de bu mana vurgulanmaktadır.
Ama bu konuda aktif çaba gösterirsek, zihnimizde ideallerimiz olabilir; uygun zaman ve zeminde tekrar o ideallere uygun yaşamaya başlayabiliriz. Örneğin derslerin veya işlerin yoğunluğu gibi sebeplerle namaz kılamayan bir insan “Namaz için bu kadar zahmete girmeye gerek yok, zaten namazın faydasını ben biraz Kur'an okuyarak da elde edebilirim. Eğilip kalkmaya, gün içinde sürekli namaz için vakit ayarlamaya gerek yok.” gibi cümleler kurmaya başlarsa kendine yazık eder. Buna karşın bir kişi “Namaz farz, evet kılmam lazım fakat şu anki şartlar tam izin vermiyor. Ben de öğrenciyim veya çalışıyorum ekmek paramı kazanmam lazım o yüzden kılamıyorum, kılabilsem iyi olacak.” gibi bir düşünceye sahipse bir gün gelip de namaza başlama ihtimali vardır. O yüzden zihnimizdeki doğruların altını tekrar tekrar çizmek gerekecektir.
1 Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, 371. Mektup