Dua etmenin engelleri | 3. Kısım
Not: Bu yazı, “Dua etmenin engelleri” başlıklı yazı dizisinin üçüncü yazısıdır. Serinin ikinci yazısına buradan erişebilirsiniz.
7-) Gündüz Düşleri (daydreaming) ve Negatif Duygular:
İnsan bazen dua ederken hayallere dalar. “Allah’ım bana şöyle bir servet ver, şu işe gireyim, şu okulu kazanayım.” şeklinde dua ederken; kendisini o servetin sahibi, o işe girmiş, o okulu kazanmış olarak hayal etmeye başlar. Kişi bu konuda çok eğitimli değilse, arzuları çok şiddetli ve dikkatsizse bu gündüz düşlerine tekrar tekrar dalar. Bu tekrarlar duasının azalmasına, duadan hepten kopmasına yol açabilir.
İnsan aslında, çevresinden ve farklı yerlerden, farklı etkilere açık bir reciever, bir alıcı gibidir. Kendisine gelen etkiyi şuurlu bir biçimde bir yere yönlendirmezse, o etkiyi kişinin kahramanının kendisi olduğu filmleri hayalinde oynatması şeklinde tarif edebileceğimiz gündüz düşlerine ve sarkacın diğer tarafındaki negatif duygulara harcarsa, hayatta diğer pek çok işi yapamadığı gibi dua da edemez olur.
Konu, bugünlerin revaçta bir örneği ile şöyle açıklanabilir. Mesela, biriyle tanıştınız ve size yazılımcı olduğundan, evden çalışarak yüksek gelir elde ettiğinden bahsetti. Bu anınızı bir büyüğünüze veya bu konulardan anlayan bir arkadaşınıza anlattınız ve o da sizde zaten yazılım yeteneği gördüğünü söyledi. Alıcı olarak bir etki aldınız yani. Bu etkiyi, hemen şöyle kurs alır, şu şekilde çalışır ve şu parayı kazanır ardından da şunları yaparım şeklinde hayaller kurarak karşılayabilirsiniz. Veya aynı etkiyi, “Beni de hiç desteklemediler, bilgisayarım da yavaştı zaten, yoksa ben de şimdi o paraları kazanırdım.” şeklinde şikayet ve negatif duygularla da karşılayabilirsiniz. Sarkacın iki tarafından, yani daydreaming ve negatif duygularla karşıladığınız bu her iki hâlde de “Allah’ım bana bu konuda kolaylıklar ver, beni yönlendir.” duasını etme şansını kaçırırsınız. Bir etki ve enerji geldi, onunla bir dua etme ve işe girişme fırsatı vardı ancak bu enerji şikayete ve gündüz düşlerine harcandı. Az dua etme, dua edebilecekken etmeme durumları için benzer örnekler siz de düşünebilirsiniz.
8-) Dua Enerjisinin Bitmesi:
Tam olarak isimlendiremesek de dua etmek bir cins enerji ister. İnsanın bünyesini, ısınma için farklı, yemek pişirmek için farklı, banyo yapmak için farklı, aydınlanma ve eğlence aktiviteleri için farklı enerjiler kullanan bir apartman veya siteye benzeterek açıklayabiliriz. Kömür, doğalgaz, LPG, elektrik gibi farklı enerjilerle farklı işlerin görüldüğü bir site... Bu enerji çeşitlerinden herhangi biri eksik olsa o enerjiye bağlı işinizi görmeye devam edemez ama farklı enerjiye bağlı ihtiyacınızı giderebilirsiniz. Elektrik kesik olsa, televizyon seyredemez ama doğalgazla yemeğinizi pişirebilirsiniz.
Ya da o gün ev dışında çokça koşturmuş, bedenini yormuş bir insan, akşam beden gücünü kullanması gerekeceği ev işlerini yapmaya enerji bulamaz. Benzer şekilde, dua enerjisini de boşa harcayan bir şeyler vardır. Bu enerji tipini tam tarif edemesek de, dua enerji rezervlerini tüketmiş insanlarla karşılaşmak mümkün olduğu gibi bu hali kendimizde de gözlemlemiş olabiliriz.
Bunun çözümü olarak aslında insanın elinden pek bir şey gelmez. İnsan kendi iradesiyle sosyal iletişimini ve sosyal medyasını azaltarak kendisiyle baş başa kalabilir. Salih ve dualı insanların ikliminde bulunarak dua konusunu yeniden hissetmeye çalışabilir. Eyüp Sultan, Mevlana, Hacı Bayram Veli gibi manevi havası olan yerleri ziyaret bir nebze çözüm olabilir.
Kötü ve rahatsız edici bir imtihan, mesela patronu veya hocasının büyük bir haksızlığı sonucu uzun ağlama nöbeti, yorgan döşek yatmayı gerektiren bir hastalık hali, şiddetli duygusal bir kriz de insanı resetleyerek tekrar dua etmeye başlar hale getirebilir.
9-) Duaların Hassaslığı ve Nazlılığı:
Büyük dualar -buna Kuran’ı da ekleyebiliriz- bir süre ara verilince tekrar başlamakta naz yaparlar. Dualar şuur sahibi olduğundan değil de, meselenin hassaslığını ve prosesi açıklayabilmek için metafor olarak “naz yaparlar” vurgusunu kullanıyoruz. Buna “Kendilerini ağırdan satarlar.” da diyebiliriz.
Mesela, bir insan her gün 5 sayfa Kuran ve sesli olarak 1 Celcelutiye okumaya başlamış ve bunu düzenli olarak yapıyordur. Ama iki günlük bir tatil vesilesiyle memleketine gitse ve o arada ülkede gündem olan bir şeyler olsa, o gündemi konuşmakla şuuru değişir. O iki gün boyunca çevresiyle ekonomi ve politika konuşmaktan duaya olan şevki gider ve bir süre ara verebilir.
Ya da altı ay boyunca her gün üç sesli Celcelutiye, Cevşen veya Evrad-ı Kudsiye okuyan bir insan, yaz geldi diye biraz tembellikle biraz farklı şeylerin etkisiyle bu alışkanlığını ihmal etse, proses yine işlemeye başlar.
O işleyiş de şöyledir; kişi önce alakalı alakasız vesilelerle bu duaları hatırlar. Tabiri caizse, dua o kişiyi terk etmemek için biraz çabalar. Sosyal medyadan bir takipçisi sorar, “Böyle bir dua var, biliyor musunuz?” diye. Bir kitap açar, bakar ki orada Evrad-ı Kudsiyeden bahsedilmektedir mesela. Hiç ummadığı bir insan, “Şöyle başlayan bir dua vardı, hatırlar mısın?” diye tam da okumayı alışkanlık haline getirdiği duayı ansızın soruverir. Dua ısrar eder bir nevi, kendisini hatırlatır, “Beni bırakma.” der. Buna rağmen bırakırsa tekrar başlamakta çok ciddi zorluk çeker. Bu çerçevede Efendimiz’in (sav) “Ey Abdullah! Filan kimse gibi olma, çünkü o gece ibadetine devam ederken, sonra geceleri ibadet etmeyi terk etti.”(1) şeklinde Abullah İbni Amr İbni As’a (ra) söylediği bir hadisi de vardır. Mücbir sebeplerden değil de keyfi olarak bırakmakta bu proses işler. Yoksa insanın kendi dışında, hastalık, özel günler ve benzeri sebeplerle ara vermesi durumunda meleklerin o duaya o kişi adına devam edeceğine işaret eden rivayetler de vardır.
Buradan yola çıkarak, nafile ibadette süreklilik sağlamış bir insan için o nafile ibadetin bir çeşit kişisel farz olduğu yorumları da yapılmıştır. Yani elbette tam farz olur anlamında değildir ancak mesela üniversiteyi bitirdiniz ve sizi çok seven ve ilgilenen bir tanıdığınız işe girseniz de girmeseniz de her ay hesabınıza ciddi bir miktar para yatırmaya başladı. Buna 5 sene devam etti ancak sonra bıraktı. Bu, aslında ekstra bir inayet, bir iyiliktir. Halbuki siz de diğer mezunlar gibi bir işe girip maaşlı çalışarak onlar gibi yaşayabilirdiniz. Ama o arada bünyeniz o sizi seven insanın yatırdığı paraya öyle alışır, o çerçevede dünyaya bakmaya başlar, o güvenle davranmaya başlarsınız ki o paranın eksikliği sizde şiddetli bir etki yapabilir. Örnekteki gibi, nafile ibadete devam etmek veya bir duaya devam etmek onu gerçek bir farz haline getirmez. Ama onun bereketlerine kalben de, zihnen de öyle alışmış olursunuz ki eksikliğinin ciddi maddi ve manevi zararını görürsünüz.
Çıkaracağımız sonuç tabii ki, madem böyle bir proses var o zaman bir duayı alışkanlık haline getirmeyelim değildir. Zira yukarıda bahsi geçtiği gibi o dua belki aylar boyunca sizi bırakmamaya çalışır. Hayatınızda bir problemle karşılaşınca herhangi bir insanın sizinle ilgilenmemesi çok dokunmaz ama çok samimi bir arkadaşınızın sizinle ilgilenmemesi, bırakıp gitmesi çok dokunur ya, bu durum da ona benzer bir süreçtir. Bir duayla çok samimi arkadaş olduktan sonra, elden geldiğince, mücbir sebepler hariç, o duayı bırakmamak lazımdır.
Çirkin, küfürlü konuşmalar ve galiz haramlara bakma:
Galiz haramlara bakma, küfürlü ve çirkin konuşma insanın içindeki dua etme enerjisini yiyip bitiren fiillerdir. Nurani şeyler, pis ve çirkin fiillerle bir arada bulunmak istemezler. Bu durum belki dua etmeyi imkânsız kılmaz, insan yine de dua edebilir, hatta iradesini kullanıp etmelidir de. Ama insan duaya olan doğal meylinde, arzusunda bir azalma hisseder. Daha ulvi ve daha ciddi duaları edemez hale gelir. Diyelim ki, mutat olarak gece teheccüd vakti kalkıyor, Efendimiz’in (sav) hadislerinden, ayetlerden seçtiğiniz 3-5 sayfa dua okuyorsunuzdur. Bir gün gaflete düştünüz, gözünüzü, bedeninizi veya dilinizi koruyamadınız. Alakasız sebeplerle bir süre gece kalkamaz, kalksanız da uyuyakalır ve o duayı edemez hale gelirsiniz. Çünkü içinizde onun enerjisi kalmamıştır.
Günahların zararları farklı şekillerde kendini gösterir. Haram yemek, zulmetmek gibi daha büyük günahlar vardır elbette. Harama bakmak, pis bir ağızla konuşmak belki bunlara göre daha hafif günahlardır. Ama manevi latif şeyler bu günahlardan çabuk etkilenir. Mesela pis ve çirkin koku fiziksel bir zarar vermez, insanın bir tarafını yaralamaz ama o kokudan orada durulmaz olur, hızla uzaklaşmak istenir. Bunun etkisi de buna benzemektedir.
Benzer şekilde, saygı duyulması gerekene saygısızlık etmek; Allah-u Teala’ya, Efendimiz’e, Kuran’a, Kabe’ye, diğer peygamberlere laubalilik şeklinde saygısızlık etmek de dua edememe hâline yol açabilir.
Dua enerjisinin bitmesi olsun, belli duaları bir süre takip edip bıraktıktan sonraki duanın nazı olsun, mizacınızın ve çevrenizin etkileriyle oluşan kişisel zorluklarla dua edemez hale gelmek olsun, veya o şüphe haller yüzünden dua edememek olsun (Şeytan bazen sağdan yaklaşır, “Allah-u Teala zaten en iyisini biliyor, niye isteyeceksin ki, O bildiği zaman bildiği şekilde yardım edecek zaten” der. Bazen de soldan yaklaşır, “Bak bu mevzuda 3 aydır, 3 yıldır dua ediyorsun olmadı zaten” der) ; bu durumların hepsinde yapılması gereken şöyle bir şey vardır: En minimal şekilde de olsa tesbihle meşgul olmak... Bir insanın dua ve zikir adına yapabileceği en minimum şey bir zikirle-tesbihle meşgul olmaktır ama ateşin sönmemesi, tamamen küllenmemesi, tekrar alevlenebilmesi için bu yapılmalıdır. “Subhanallah” çekmek bile bir zikir ve duadır ve ısrarın tuhaf bir büyüsü vardır. Tökezlemeye ve yapamamaya aldırmadan tekrar adını koyup kararını vererek yapmaya çalışmak; ayak kayınca, devrilince tekrar toparlanmak asla bir kenara bırakılmayacak düstur olmalıdır.
1 ) حَدَّثَنَا عَبَّاسُ بْنُ الْحُسَيْنِ، حَدَّثَنَا مُبَشِّرٌ، عَنِ الأَوْزَاعِيِّ،. وَحَدَّثَنِي مُحَمَّدُ بْنُ مُقَاتِلٍ أَبُو الْحَسَنِ، قَالَ أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ، أَخْبَرَنَا الأَوْزَاعِيُّ، قَالَ حَدَّثَنِي يَحْيَى بْنُ أَبِي كَثِيرٍ، قَالَ حَدَّثَنِي أَبُو سَلَمَةَ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، قَالَ حَدَّثَنِي عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ ـ رضى الله عنهما ـ قَالَ قَالَ لِي رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم " يَا عَبْدَ اللَّهِ، لاَ تَكُنْ مِثْلَ فُلاَنٍ، كَانَ يَقُومُ اللَّيْلَ فَتَرَكَ قِيَامَ اللَّيْلِ ". وَقَالَ هِشَامٌ حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي الْعِشْرِينَ، حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِيُّ، قَالَ حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ عُمَرَ بْنِ الْحَكَمِ بْنِ ثَوْبَانَ، قَالَ حَدَّثَنِي أَبُو سَلَمَةَ، مِثْلَهُ. وَتَابَعَهُ عَمْرُو بْنُ أَبِي سَلَمَةَ عَنِ الأَوْزَاعِيِّ،.
Narrated `Abdullah bin `Amr bin Al-`As: Allah's Messenger (ﷺ) said to me, "O `Abdullah! Do not be like so and so who used to pray at night and then stopped the night prayer."
Sahih al-Bukhari 1152
https://sunnah.com/bukhari:1152
Buhârî, Teheccüd 19; Müslim, Sıyâm 185