6 dk.
23 Kasım 2024
Duada Acele Etmek-gorsel
Youtube Banner

Duada Acele Etmek

Soru: Dua ederken, duanın sonuçlarını hemen almak isteyebiliyoruz. Bu konuda belki ısrarcı da olabiliyoruz. Duanın sonucunu çabukça görmek istemede ve ısrarla dua etmede bir sıkıntı var mıdır?

Cevap: Efendimiz (sav) bir hadisinde (1), “Sizden biri acele etmedikçe duası kabul edilir.” buyuruyor. “Acele etmek ne demek ya Rasulallah?” diye sorulduğunda da “Acele etmek, duam kabul edilmedi deyip dua etmeyi bırakmaktır.” cevabını veriyor. Efendimiz (sav) burada, duanın kabulüne engel olan bir hâli anlatırken, o benzersiz belagati ile dua etmeye mani bir hali de anlatıyor. Zira bir müminin duası bir buçuk istisnai hal dışında geri çevrilmez. “Kullarım Ben'i senden soracak olurlarsa, bilsinler ki Ben pek yakınım. Bana dua edenin duasına icabet ederim.” (2) “Bana dua edin ki size karşılık vereyim.” (3) ayetleri çerçevesinde, mümin bir insanın duasının kabulüne, kişinin dua etmemesi dışında, hakiki bir mani yoktur. “Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki? (4) ayeti de gösteriyor ki, duamız olunca Allah bize değer verecektir. Bunun da duanın kabul olması anlamına çok yakın bir ifade olduğu takdir edilebilir. 

 

Bir buçuk istisna hâlden bahsetmiştik. Bu istisna hallerin buçuğu haram ve günah olan bir şeyin istendiği duadır. Buçuk denmesinin sebebi ise, zaten aklı başında ve makul bir insanın Allah-u Teala’ya yalvarırken haram bir şey istemeyeceği gerçeğidir. Mantıklı bir mümin neden haram olan bir şeyi istemek için dua etsin ki zaten? Ya haram olduğunu bilmiyordur ya da gerçek bir ihtiyaç helalden de karşılanabileceği halde, ihtiyacın şiddeti ve kişinin o andaki sersemliği veya şaşkınlığı onu haram bir isteğe itmiştir.

 

Bir buçuğun bir kısmı ise, Allah’a emreder bir hâlde istemektir. İnsan, biraz cehaletiyle, biraz heyecanlarıyla, biraz arzusunun şiddetiyle, dua ederken Allah’tan bir şey istemeyebilir de O’na emredebilir. Türkçede vardır, dilek-istek-rica kalıbı. Başka dillerde de vardır. Emretmenin kalıbıyla istemenin kalıbı aynıdır. İnsan aklı ve kalbi doğru kıvamda değilse, hamlığı ve cehaleti kaynaklı, tavrı emreder şekilde olabilir. Ya da insan, ihtiyacın, hırsın, arzunun şiddeti yüzünden, “Allah’ım ver, niye vermiyorsun, versen neyin eksik olur, hazinende mi yok, ver işte…” gibi bir tavra girebilir, farkında olmadan. Allah-u Teala’ya kırılıp dua etmekten-dinden kopuyorsa insan veya dua etme çabası sırasında içi daha beter daralıyorsa; anlaşılır ki o insan Allah’a emrediyordur. Kullandığı kelimeleri o şekilde seçmiyordur, sünnetten bir dua okuyordur belki ama sıralamayı tam görememiştir. Allah-u Teala’nın kendisine, mutlaka o istediği şekilde icabetini istiyordur. Oysa dua –tabiri caizse- dilenciliktir, yalvarmaktır, acz ifadesidir. Derdini, hesaplarını, isteklerini ve planlarını anlatıp sonuca gönül rızasıyla teslimiyettir, sonuçta verileni, verildiği kadarıyla ve verildiği şekliyle (ahiretteki verilecekleri de unutmadan) kabullenmektir. 

 

Bazı kitaplarda dua için, “Hâlini arz edip, isteklerini ilettikten sonra gerisini Allah’a bırakmaktır.” yazar ama öyle ifade etmemek lazım. Biz kimiz ki, kime neyi bırakıyoruz. İnsan haddini bilmeli. Dua ederken, Allah-u Teala’nın bizden daha çok şey bildiğini, bizden daha hikmetli olduğunu, şefkatinin bizden daha fazla olduğunu unutmamalıyız. Yani dua ederek –haşa- Allah-u Teala’ya unuttuğu bir şeyi hatırlatmıyoruz. Fark etmediği bir şeyi önüne getirmiyoruz. Görmediği bir şeyi göstermiyor, bilmediği bir şeyi bildirmiyoruz. Bu, insan isteğinde ısrarcı olmasın demek değildir. İnsan ısrarcı olmalıdır. Israr etme kavramının günlük hayatta karşılaştığımız olumsuz ve hoşa gitmeyen imajlarını kastetmiyoruz elbette. Edebi muhafaza ettikten sonra insan duada ısrarcı olmalıdır. Hatta bunun Allah-u Teala’nın hoşlandığı fiillerden olduğunu Efendimiz (sav) bildirmektedir.

 

İnsanın isteği, derdinin ifadesi, duygusal şiddeti, ayırdığı zaman, hepsi bir yana ama emrediyor gibi bir tavırda olmak yanlış bir tutumdur. “Duanı et gerisini Allah’a bırak.” da değildir mesele. Her şey zaten Allah’ın elindedir. “Bunu gör, kabullen, razı ol.” bile değildir mesele. Razı olmasak ne fark edecek ki? O’na (cc) mülkünde olmayan bir şeyi mülk olarak verebilecek değiliz, pazarlık yapabilecek değiliz, tehdit edebilecek, bir iyilik yapabilecek değiliz. Hani insanlara bazen deriz ki, “Sen şunu yap ben de sana bunu yapayım.”. Veya çok genç ve toyken insanlar bazen “Allah’ım şu muradımı gerçekleştir ondan sonra bir daha namazlarımı bırakmayacağım.” diye dua eder. Ama kendimiz için namazı kılınca Allah-u Teala’nın mülkü artıyor değil, bir avantaj kazanıyor veya kudreti çoğalıyor değildir. O namaz yine kendimiz içindir.

 

Bu aşikar hakikatler bir yana, kişi eğer Allah’a emreder bir hal içine girdiyse, söylediği kelimeler -adı dua olsa bile- dua olmadığı için iç daralması, konudan kopma, düşünemez hale gelme, oflama halleri başlayacak ve neticede bunlar onu daha az dua etmeye sevk edecektir. 

 

Halbuki, haram bir şey istemek ve Allah’a emretmek dışında, kişinin ettiği her duaya öyle veya böyle bir icabet gelir. İmanda az da olsa bir seviye kaydetmiş bir insan için duanın ilk meyvesi, kişinin huzur bulması, dinginleşmesi ve kafasının rahatlamasıyla istediği mevzuda çalışmaya daha fazla muvaffak olmasıdır. Mesela maille yapılan iş başvuruları vardır. Bu başvurulara “Başvurunuz ulaştı ve değerlendirmeye alındı.” yanıtını alırsınız. Ya da önemli bir konuyu whatsapp gibi bir platformdan yazarsınız ve mavi çift tık işareti görürsünüz. Muhatabınız mesajı almıştır. Bunlar istediğiniz şeyler tam istediğiniz gibi oldu anlamında mesajlar değildir ama arada bir iletişimin başladığını belirten mesajlardır. “Dua edin, icabet edeyim.” ayetinin de doğal sonuçlarından ilki işte bu iletişimin başladığı, muhatap alındığınız hissidir. Dua eden kişi duasıyla görür, işitir, anlar ve bilir ki; biri onu dinlemektedir. Ve -tabiri caizse- görüldü, işitildi, muhatap alındı işaretini gönlünde ve zihninde bir cins sekine, bir cins huzur olarak yaşar.

 


 

1 ) Tirmizî, Deavât, 21

2 ) Bakara Suresi 186. Ayet

3 ) Mü’min Suresi 60. Ayet

4 ) Furkân Suresi 77. Ayet