Duaların kabul olduğu vakitler
Soru: Eşref saatlerinin özelliği nedir ki o vakitte edilen dualar kabul ediliyor? Allah zaten her an bizi duyup görmüyor mu? Ayrıca dualar o saatlerde kabul edilecekse sebeplerini yerine getirip yapabildiğimiz konular için enerji harcayacağımıza bu saatleri yakalamaya çalışmamız daha kârlı olmaz mı?
Cevap: “Eşref saatleri” dediğimiz vakitleri üçe ayırabiliriz.
Birincisi: Allah Teala’nın kullarına bir ikram, bir iltifat ve bir kolaylaştırma olarak takdir buyurduğu belirli bazı vakitlerdir. Cuma günü için duaların kabul olacağı beyan edilen saatler ile Ramazan ayının tüm geceleri ve gündüzleri, Hac zamanı olan Zilhicce’nin ilk 10 günü ve geceleri bu sınıftandır. Bu günlerle aynı sınıftan kabul edilebilecek başka günler de vardır. Temelde Allah Teala bunları kulları için bir ikram olarak yaratmıştır ki başka vakitlerde çalışıp çabalamanıza bedel, onlarla bağlantılı olarak -bunu da açmış olacağız- hedeflerimize, dualarımızın kabulüne daha hızlı ulaşabilelim.
Örneğin iyi işleyen bir devlet mekanizması düşünün. Bu mekanizmanın başında da bir padişah veya kral bulunsun. Devletten burs almak, mahallenize yol yapılması veya internet getirilmesi, sosyal yardım başvurusu gibi bir ihtiyacınız oluştuğunu varsayın. Yasal yollardan dilekçenizi verirsiniz, bu dilekçe belirli kademelerden geçerek işlem görür. Bu dilekçeniz olayın durumuna göre hemen işleme konup gereği yerine getirilebilir. Bir sonraki bütçe dönemine ertelenebilir. Taleple ilgili daha büyük bir proje vardır ve onun içinde ayrıca bir parça olarak değerlendirilebilir. Dünyada reel hayatta böyle olabildiği gibi dualarımızın kabulü noktasında da buna benzer bir takım farklı durumlar, noktalar ve nükteler vardır. Örneğin çocuğunuzla veya eşinizle ilgili meseleler ayda bir takdir ediliyor olabilir. Bu durumda bugün de dua etseniz ayın sonunda da dua etseniz o mesele ancak her ayın başında takdir edilecektir, o zaman işleme girebilecektir.
Bizim ettiğimiz duaların (tabiri caizse) resmî bir kabul günü vardır. Bu kabul edilen duanın da hayatımızda somut yansımaları için yine belirli kanunlar, kaideler ve zamanlar vardır.
Allah Teala zamandan elbette münezzehtir fakat bu alem zaman formatı içinde işleyen bir alemdir.
Sahih bir hadise dayanmasa da tasavvuf kültürümüze geçtiği şekliyle Berat gecesinde ecellerin ve rızıkların takdir edilmesi meselesini bu konuda örnek verebiliriz. Bu konudaki anlatılanlar eğer doğruysa, ecellerin ve rızıkların o gece takdir edilmesinden ziyade o konuda edilen duaların veya verilen kararların ilgili meleğe veya ilgili meleğin (tabiri caizse) alt elemanlarına o gece bildirildiği şeklinde anlamak daha makuldür. Çünkü belirli meseleler belirli formatlarda ve belirli bir süreç içerisinde olup biter.
Örneğin bir adamın çocuğu hiç ders çalışmayan birisi olsa, adam da oturup birkaç hafta dua etse, sonra duası kabul edilmiyor diye duayı bıraksa, duayı bıraktıktan kısa bir süre sonra çocuğunun önceki hâline göre biraz daha fazla ders çalışmaya başladığını görebilir. Adam acele etmiş ve duayı bırakmıştır ancak duası kabul edilmiştir. Fakat duanın sonucunun hayata yansıması, somut bir şekilde gözlemlenebilir hâle gelmesi için belli bir zaman geçmesi gerekmiştir.
Bu anlatılanların birer temsil, örnek olduğu unutulmamalıdır. Neticede gayb aleminde işlerin tam olarak nasıl yürüdüğünü bilmiyoruz. Bilseydik zaten o alem bizim için gayb olmazdı. Ancak ilgili ayet ve hadisler ile Allah Teala’nın icraatından anlaşıldığı kadarıyla şöyle bir durum söz konusudur: Dua etmekle başlayan ve duanın kabul edilip neticesini somut olarak gözlemlemeye kadar uzanan süreçte Allah Teala’nın saltanatı bağlamında, bu kainatta ve bizim bireysel hayatlarımızdaki fiillerimiz için takdir buyurulan kanunlar, kaideler çerçevesinde yürüyen işler bazı ekstra adımlardan geçebilmektedir. Hatta Secde suresindeki “Gökten yere kadar her işi (O) düzenleyip yönetir. Sonra bütün bu işler, sizin hesabınıza göre bin yıl tutan bir günde O'na yükselir.”1 ayetinin de işaretiyle bizim yaşadığımız alemdeki her meselenin kararının verildiği, çekip çevrildiği, idare edildiği makam olan gayb alemindeki bu sürecin bizim alemimizdeki yansımaları elbette “zaman” formu içinde olacaktır da diyebilirsiniz. Bu da, istenilen, arzulanan, hedeflenen ve hakkında dua edilen bir meselenin sonucunun (Allah Teala’nın anında kabul etmekle yaratmaya elbette muktedir olmasıyla birlikte) ilahi hikmet gereğince zaman alabileceğini gösterir. Geçmesi gereken bu zaman da insanların sabrını tüketebilmektedir. Aslında tüketmemesi gerekir ancak insanın aceleden yaratıldığı, onun en önemli zaaflarından birinin de acelecilik olduğu malumdur.2 Bu acelecilik damarı nüksedince bahsi geçen hakikatleri hatırlamak iyi ve faydalı olacaktır.
Bu bağlamda duaların ekstra karşılık gördüğü Cuma günleri, Ramazan geceleri, her gecenin son üçte birlik zamanı olan teheccüt zamanları gibi vakitler (tabiri caizse) o Sultan-ı Kâinat veya onun muvazzaf bir meleği adeta sizin mahallenize, şehrinize, ülkenize, sokağınıza, evinize bir ziyarette bulunmuş da siz ona talebinizi bir zarf içinde direkt, aracısız ulaştırabilirmişsiniz gibi bir durumu ifade etmektedir. Bu çerçevede Sultan, Padişah veya kral o talebi aldığında yine konuyla ilgili görevlilere bunu havale edebilir, uygun bir zamanda o işi halletmelerini söyleyebilir veya kişisel yetkisini kullanarak o talebin derhal yerine getirilmesini emredebilir.
“Eşref saatleri” kavramıyla ilgili meseleye dair aklımızda böyle bir işleyişin modellenmesi uygun olacaktır.
Peki o saatlerin veya zaman dilimlerinin özelliği, hikmeti ne olabilir? Bunun için de bazı izahlar yapılabilir.
Mesela gecenin son üçte birinde insan zihni daha dingin, daha nettir. Dolayısıyla Allah Teala’ya daha gerçek, daha samimi bir teveccühte bulunabilmeye müsaittir. İnsan, isteyeceği şeyi konsantre olmuş şekilde, bütün kalbiyle isteyebilir. Günlük hayatın vesveseleri nedeniyle oluşan hayallerden ve şikayet duygularından arınmış bir şekilde kendi kişisel gerçekliğinin farkına varabilir ve bu şuurla asıl istediği şeyin ne olduğunu daha anlayabilir. Kendi aczinin, fakrının, nasıl bir zorluk içinde olduğunun daha iyi farkına varabileceği için dua etmesi daha kolay ve daha samimi olabilir.
Bunlar meselenin hikmetiyle ilgili bizim kendi sınırlı anlayışlarımızla görebildiklerimizdir. İşin hakikati ise bu vakitlerin Allah Teala tarafından seçilmiş olmasıdır.
“Bir bina olarak Kabe neden Mekke’dedir? Oruç niye başka aylarda değil de Ramazan’da farz kılınmıştır? Günde neden 3 veya 7 vakit değil de 5 vakit farz namaz vardır?” gibi soruların kendimizce bir cevabı olabilir fakat bunların hepsinin asıl cevabı Allah Teala’nın öyle takdir ve emir buyurmasıdır. Aynı şekilde eşref saatleri veya icabet vakitleri olarak bilinen zaman dilimlerinin böyle bir özelliğinin olmasının asıl nedeni de Allah Teala’nın öyle takdir buyurmuş olmasıdır. Bunun dışında getirilecek açıklamalar işin özünü değil kendi bakış açımıza göre olan yönlerini belirtmiş olur.
İkincisi: Eşref saatlerinin bir cinsi de bazı hadislerde geçtiği şekliyle; farz namazların sonrasında veya Kur’an hatminden sonra, yağmur yağdığı esnada yapılan dualara dair bir icabet sırrı vardır. Bunlar da kişinin ameli çerçevesinde ulaştığı bir konuma dair olabileceği gibi başka mekanizmalar gereği de olabilir. Allah Teala zaten her zaman rahmet saçmaktadır, onun rahmeti sonsuz ve kesintisizdir ancak bize bakan yönü, bizim istifademiz itibariyle bu rahmetin daha fazla hissedilebildiği zamanlar vardır. Bu zaman dilimlerinde de insan adeta sadece bir el açmakla, küçücük bir teveccühle kemiyetler ötesi bir yoğunlukta o rahmetten istifade edebilir. Örneğin maddi sıkıntısı çok şiddetlenmiş bir insan bir yerden “Padişah falanca düğüne katılacak ve şu saatte insanlara altın saçacak.” haberini alsa ve o düğüne katılıp saçılan altınların altında sadece elini açarak beklese büyük ihtimalle ihtiyacını karşılayacak, elini açmaktan başka biraz da sağa sola altınları kapmak için hareket etse ihtiyacından fazlasını alabilecektir. Benzer şekilde örneğin yağmurun yağması zaten Allah Teala’nın rahmet hazinesinden bir serpintidir ve bu serpinti sadece su, toprak, tarımsal bereket adına değil muhtaç haldeki kullarının dualarıyla daha kapsayıcı olacaktır. Ezan okunurken Kur’an hatminin bitiminde de benzer bir durum söz konusudur.
Üçüncüsü: Eşref veya icabet saatlerinin bir de bize açıklanmamış, bilmediğimiz, bizim baktığımız bazı açılardan rastgeleymiş gibi olan ancak hakikatte Allah Teala’ya bakan yönüyle bazı sebepleri bulunan kabul noktaları vardır. Buna işaret eden hadis-i şerif şu şekildedir: “Nefislerinizin aleyhine dua etmeyin, çocuklarınızın aleyhine dua etmeyin, mallarınızın aleyhine dua etmeyin, yoksa Allah tarafından duanın kabul edildiği bir vakte uygun düşürmüş olursunuz ve (o aleyhe duayı Allah) sizden kabul eder.”3
İnsan öfkelenme, üzülme, kırgınlık gibi anlarında bir tepki olarak buna neden olan kişiye veya şeylere beddua edebilir ancak o bedduası kendisinin de bilemeyeceği bir nedenden dolayı o an için kabul edilir de sonra yine kendisi üzülür.
Bu hadis genel manada hem insanın kendisi, malları, çocukları ve yakınlarının kötülüğünü istememe manasını taşımaktadır. Hem de o an için tepkisel olarak aleyhine beddua ettiği şeylerin kötülüğünü istemekten çok onların daha iyi olmalarını istediğinden şimdiki durumları adına şikayetçi olduğunu göstermektedir. İnsanlar bazen sevdiklerine daha fazla kızarlar. Aslında istedikleri şey ise onlardan kendilerini kızdıracak bir söz, bir hareket beklememeleri, onların daha iyi olmalarıdır. Ancak duygusal bir tepkiyle kızgınlık, üzüntü gibi anlarda onlar aleyhine beddua edebilmektedir. “Allah seni kahretsin, olmaz olsaydın.” gibi tepkisel sözler de beddua kabilindendir.
Bu hadiste de o esnada edilen bedduanın diğer zamanlardakinden daha kolay kabul edilebileceği belirtilmektedir. Bu “daha kolay kabul edilme zamanı”, yukarıda bahsedildiği gibi ezan vakti, yağmur zamanı gibi bütün duaların daha kolay kabul edildiği bir zaman da olabilir.
Anlayabildiğimiz kadarıyla bir başka hikmet de şöyle olabilmektedir: Allah Teala kendisi takdir ettiği ama bize hiçbir şekilde bildirmediği farklı zaman dilimleri ve durumlar olabilir. Bu zaman dilimleri ve şartlar oluşunca da o esnada edilen lehte ve aleyhteki bütün dualar şuurlu da olsa şuursuzca da edilse kabul ediliyor olabilir.
Eşref Saatlerini Yakalamak
Sorunun diğer kısmı olan “İstediğimiz şeyler için çalışıp çabalayacağımıza eşref saatlerini yakalamaya çalışmak daha kârlı değil mi?” meselesine gelince:
Eğer böyle bir şey tam anlamıyla mümkün olsaydı elbette daha kârlı olurdu. Yani eğer böyle belirli bir anı yakalamak kolay ve her şartta mümkün bir şey olsaydı başka hiçbir şeyle uğraşmayıp istediklerimizi çok az bir gayretle rahatlıkla elde edebilirdik. Ancak her şeye rağmen denemekte de fayda vardır ve isteyenler deneyebilir.
Genellikle hayatın tamamına yayılmış bir dua şuuru olmadıkça o eşref veya icabet saatlerini yakalamak pek de mümkün olmuyor. Yani hiç duası olmayan birisi Cuma günü çokça dua etmeyi denese de başaramaması muhtemeldir. Karşısına türlü engellerin çıktığını görecektir.
Benzer şekilde geceleri zaten çok az uyuyan veya gecelerini genellikle uyanık geçiren ancak günlük hayatında ciddi bir dua gayreti ve şuuru olmayan birisi gecenin o vaktini dua etmek adına pek değerlendiremeyebilir.
Çünkü dindar insanlarda bu hadislerle karşılaştıktan sonra “Ben zaten pek dua edemiyorum, bari gecenin son üçte birini değerlendireyim.” gibi denemelere çokça rastlanır. Elbette denenmelidir. Sonunda da büyük oranda görülecektir ki günlük hayatında dua ve evrad ü ezkarla pek bağı olmayan dindarlar eşref saatleri olarak belirtilen vakitlerde de pek dua edemeyeceklerdir. Bunu tabii ki “Asla mümkün değildir.” gibi bir kesinlikte söylemiyoruz ancak somut tecrübeler bize bunu göstermektedir.
Allah Teala’dan teveccüh, dua ve kendisini zikretmede kolaylıklar nasip etmesini diler ve dileniriz.
1 ) Secde, 5
2 ) Enbiya, 37
3 ) Müslim, Zühd 74; Ebû Dâvûd, Vitr, 27