6 dk.
12 Kasım 2022
Duanın kabulüne engel olan iki şey-gorsel
Youtube Banner

Duanın kabulüne engel olan iki şey

Soru: Bir hadiste duanın kabulüne engel iki kavram olarak masiyet ve sıla-i rahimin kesilmesi gösteriliyor. Masiyet denince düz günah, sıla-i rahim denilince de akrabalara muhabbet gibi şeyler akla geliyor. Bu eksik bir düşünce midir ve hadislerde bu iki kavramın kapsamı nasıldır?

 

Cevap: Efendimiz (sav) bir hadis-i şeriflerinde: “Kul, günah (masiyet) talep etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe duası icabet görmeye (kabul edilmeye) devam eder.”1

 

Her duaya icabet edileceği açıktır. Yeter ki dua edilen husus bir günahı içermemiş olsun ve duada akrabalık bağlarının koparılması istenmemiş olsun.

 

Örneğin kul: “Allah’ım! Bana öyle bir zenginlik ver ki en pahalı, en lezzetli içkileri içebileyim.” diye dua edemez. “Attığım bütün zarlar uygun gelsin de kumarı kazanabileyim.” diye dua edemez. “Faizden kazandığım parama bereket ver.” diye dua edemez. Örnekleri çoğaltabilirsiniz.

 

Yine aynı şekilde aralarında akrabalık bağları bulunan, uzak veya yakın olsun bir şekilde akraba olunan kimseler için beddua edilmemelidir. Akrabalara beddua etmek hoş karşılanmadığı gibi “Allah’ım onlarla görüşmeyelim. Esele kesilsin, aramızda muhabbet kalmasın.” gibi dualar da makul değildir. Bu dualara da icabet garantisi verilmemiştir.

 

Hadis-i şerifte açıkça günah olan bir şeyi ve akrabalık bağlarının koparılmasıyla ilgili bir hususu istemedikçe her duaya icabet edileceği ifade edilmektedir. Bu aynı zamanda “Bu iki husus için kesinlikle dua etmeyin.” demektir.

 

Sıla-i rahim her ne kadar kavramsal olarak sadece akrabaları veya akraba yakınlığını ifade etse de insanlar arası ilişkilerde yakınlığın sadece akraba yakınlığından ibaret olmadığı bilinmektedir. Özellikle de günümüzde komşu veya meslektaş olma, asker veya işyeri arkadaşlığı hatta sosyal medya arkadaşlıkları da söz konusudur ve bunlar da bir yakınlık içerir. İnsanlar bu arkadaşlıklar çerçevesindeki insanlarla akrabalarından daha fazla görüşebilmekte, daha fazla temas kurabilmektedirler. Bu görüşmelerde kalp kırıcı, can sıkıcı sorunlar da yaşanabilmektedir. Bu sorunlar da insanın duasına yansıyabilir.

 

Diğer yandan insanların kendilerini akrabalarına daha yakın hissetmeleri, sonuçta da onlardan daha fazla beklenti içinde olmaları söz konusudur. Örneğin akrabalar içinde birisinin borcu var ise diğer akrabaların o noktada yardımcı olmaları beklenir. Gerekli yardım görülmezse, yani borçlu akraba gözetilmezse borçlu kişi diğer akrabalarına kızabilir, gücenebilir, kırılabilir. Bu da normal karşılanabilir ancak meselenin akrabaya daha az kırılma, daha çok affedici olma yönü de vardır. Meselenin bu yönü çoğu insanın aklına gelmeyebilir. Bu nedenle kırılan kişi dindarsa, hayatında duaya sıkça yer veren biriyse o insanda kendisine vefasızlık ettiğini düşündüğü akrabaları için kötü şeyler dileme temayülü oluşabilir. 

 

Bu durumdaki bir insanın akrabaları aleyhine edeceği duanın kabul edilmesi bir yönüyle zulüm olurdu. Efendimiz (sav) de meseleyi birkaç açıdan bloke ederek insanların akrabaları aleyhine kötü taleplerde bulunmasını engellemiş oluyor.

 

Efendimiz'in (sav) yukarıda geçen hadis-i şeriflerinden anladığımız kadarıyla; her duaya icabet edilecektir. Bu nedenle dua etmeye meylimiz olmalıdır. Sahabe anlayışı içinde ayakkabımızın kopan bağı için de evde biten tuzumuz için de dua etmeliyiz. Bu güzeldir. Her türlü kalp kırıklığı için de dua edilebilir. Bu da güzeldir. Ancak bu icabetin kapsamına akrabalar aleyhine edilen dualarla günah olduğu açıkça bilinen şeyler için yapılan dualar girmemektedir.

 

Bu durumda makul ve mantıklı bir insan “Demek ki Efendimiz (sav) böyle söylüyor, sıla-i rahim çerçevesinde akraba ve yakınlarımın aleyhine olacak şeyleri istememeliyim, onların aleyhine dua etmemeliyim. Demek ki akrabalar aleyhine dua etmek, haramı istemek gibi bir şey. O hâlde bir an kırgınlıktan, kızgınlıktan, yanlış anlamalardan doğan hisler makul hisler değil.” diye düşünmelidir.

 

Elbette her konuda olduğu gibi akrabalık ilişkilerinde de her şeyden önce afiyet, sıhhat, hayır, sulh ve güzellik isteriz. Ancak illaki Hz. Adem’in (as) iki oğlundan biri olacaksak, şartlar bizi buna zorluyorsa Habil olmayı, katil olan değil de maktul taraf olmayı istememiz de imanın gereğidir ve aynı zamanda hadisin tavsiyesidir.

 

Dolayısıyla bu konularda bir sorunla karşılaşıldığında “Benim kalbim kırıldı ancak biz akrabayız. Ben daha makul olan taraf olayım. Allah’ın rızası da bu istikamettedir. Bu nedenle onlar için kötü şeyler istemeyeyim, onların aleyhine dua etmeyeyim.” demek lazımdır.

 

Akrabalar arasında bir tarafın açıkça zulmettiği diğer tarafın mazlum olduğu durumlar da olabilir. Örneğin bir akrabanın diğerini dolandırması, onun dinini diyanetini yaşamasına engel olması, birinin diğerine şiddet uygulaması gibi durumlar söz konusu olabilir. Böyle durumlarda da akrabaya karşı beddua etmek, sıla-i rahmi kesecek şeyler yapmak yerine “Allah’ım! Beni bu zararlardan, bu şerlerden koru ve kurtar. Benim kalbimi senin razı olacağın bir istikamete yönlendir. Karşı tarafın zulmüne kırılmak makul ise o hâl üzere bulunayım. Değilse bana daha hayırlı çıkış yolları göster. Beni bunların zararlarından koru.” şeklinde dua etmek, “Gebersinler, kahrolsunlar, elleri ayakları kırılsın.” gibi beddualar etmekten daha hayırlıdır. 

 

Ayrıca zulümleriyle başa çıkılamayacak derecede şiddetli zararlar veren akrabaların bu zararlarından korunmak için ikamet edilen yerden taşınmak, iş değiştirmek, makul ve meşru derecede önlemler almak ve dua etmekte bir sakınca yoktur. Hadis-i şerif bizleri sadece akrabalık bağıyla bağlı olduğumuz insanlar aleyhine dua etmekten men etmiştir. 

 

Kur’an biz insanların birbirimizle imtihan edileceğimizi söylüyor.2 İnsanlar arasında da birbirlerine daha yakın olanların daha fazla imtihan edileceği düşünülebilir. Aynı okulu, aynı işyerini, aynı sokağı, aynı mahalleyi, aynı akrabalık bağlarını paylaştığımız insanlarla daha fazla imtihan edilmemiz normaldir.

 

Bu imtihanı aşmanın yolu da daha fazla sabır, daha fazla sükunet, daha fazla duadır. 

 


1 ) Müslim, Zikr, 92

2 ) En’am, 53