Korunma Duaları ve Duanın Hakikati | 3.Kısım
Üçüncüsü: Duada Şuur ve Mekaniklik
Bizler insan olarak bir işi ya şuurlu bir şekilde o işin amacını, şartlarını, sonucunu, içeriğini ve benzeri yönlerini bilerek yaparız veya o işi ezbere, yüzeysel, sıradan güdülerle, ciddiye almadan, dikkatimizi vermeden ve ona bir kıymet atfetmeden mekanik bir şekilde yerine getiririz. Bir kitabı şuurlu, bilinçli bir şekilde okumak mümkün olduğu gibi bir an evvel bitirmek amacıyla mekanik bir şekilde okumak da mümkündür. Bir namazı şuurlu bir şekilde kılmaya çalışmak mümkün olduğu gibi bir an evvel bitirmek için mekanik bir şekilde kılmak da mümkündür. Aynı durum dualarımız için de geçerlidir.
Zihinsel ve duygusal tembellikler duanın ruhuna uygun eğilimler değildir. İnsan için her konuda olduğu gibi dua konusunda da ancak çalıştığı kadarının, irade gösterip ortaya koyduğu azim ve çaba kadarının karşılığı olacaktır. Burada şuur bir bütün hâlinde eylemin kendisine yönelmiş olmalıdır.
Örneğin bir insan sadaka vermektedir ve bu amelini belli bir mekanik döngüye bağlamıştır. Sadakayı verirken “Bu mülkü bana zaten aslında Allah vermişti ve benim de başkalarına bir şeyler vermemi istemişti. Şu anda bu sadakayı vereceğim insan da hakikaten muhtaç birisidir. Alternatifler arasında en uygun olan birisine bu sadakayı veriyorum ve hakikaten bununla Allah’tan hayır umuyorum.” diye düşünmeli, duygu ve düşünceleri bu eksende olmalıdır. En azından “Başıma gelecek bazı belaların defini, Allah’ın bana vereceği rızkı artırmasını umuyorum.” şeklinde bir niyet ve şuur içerisinde bulunmalıdır. Şuuru açık, sadakanın manasını bilen bir insan bu düşüncelerin hepsini veya çoğunu niyetinde bulundurarak sadaka veren insandır.
Nasıl ki namaz kılan kişi namaz vaktinin ne olduğunun, kıblenin hangi yön olduğunun, abdestinin olup olmadığının, üzerindeki elbiselerin ve namaz kılacağı yerin temizliğinin hepsinin aynı anda farkındadır ve bunların hepsini bir anda topluca bilmiş olur. Sadaka verirken de birden fazla niyet bir arada, toplu bir hâlde bulunabilir. “Allah’ın rızası” meselesinde ise bu rıza beklentisi niyetin bir parçasıdır ancak rızkı Allah’ın verdiğini o an hatırlamak, o rızkın aslında küçük bir kısmını başkasına veriyor olduğunu, hayatında hala israfın bulunduğunu, verirken gerçekten doğru veya ihtiyacı olana mı verip vermediğinin kontrolünü yapmak da meselenin ayrı parçalarıdır. Tabii ki bu parçaların hepsi bir arada ve mükemmel bir şekilde, kusursuz bir biçimde bulunursa sadaka kabul olur, bulunmazsa kabul olmaz gibi bir iddia yanlış olacaktır. Ancak amellerin niyetlere göre olmasının bir noktası da bu düşüncelerin, eğilimlerin ve niyetlerin kontrolüdür.
Sonuçta genel niyet, bakış açısı ve şuur; yapılan amelin sonucunu da belirleyecektir. Genel niyet ne kadar halisane ise, bakış açısı ne kadar doğru ayarlanmış ise, şuur amele ne kadar taalluk etmiş ise amel de o kadar kaliteli olacak, amelin sonucu da o derecede verimli olacaktır.
Konumuza dönersek: “Bismillahillezi” duasını veya zikrini okuyanların pek çoğu “Demek ki bu, sabah ve akşamları okunması gereken bir cümleymiş. Ben de bunu okuyayım.” seviyesinde bir niyetle meseleyi ele almaktadır. Çoğu insan aslında farkında olmadan o gün içinde kendisinin veya sevdiklerinin başına gelebilecek belaları düşünmüş de olmamaktadır. Düşünmeye kalksa strese girecek hatta anksiyete atakları yaşayacaktır. Çünkü her an bir belanın gelip gelmemesini bekleyecektir.
Ancak insan bu duayı okumakla gerekli önlemleri almış ama bütün tedbirleri de almasının mümkün olmadığı çünkü kaderi kontrol edemeyeceği düşüncesiyle hareket etmelidir. Diğer yandan Allah Teala’nın kudretinin her şeye yeteceğini, O dilerse kendisinin korunacağını düşünmeli, Allah’a tam bir yönelme halinde olmalı, bu teveccühle Ondan istemelidir. “Ben bu hadisi gördüm ve sahih olduğunu anladım. Efendimiz’e (sas) itimat ediyorum. O söylediyse doğrudur ve başıma bir bela, bir zarar gelmeyecektir.” düşüncesinde sabit olmalı, bakış açısını buna göre ayarlamalıdır. Bu mana ve şuurla, böyle bir teveccüh ve niyetle yapılan duanın karşılığı da elbette o kalitede olacaktır.