Ehl-i Kitap Kimlerdir?
Soru: Ehl-i kitap kimlerdir? Ehl-i kitap tanımına günümüzdeki tüm Hristiyan ve Yahudi mezhepleri dahil midir?
Cevap: Ehl-i Kitap, sözlük anlamı olarak “Kitap ehli” anlamına gelir. Kitapları olan, bir kutsal kitaba inanan ve inanç dünyalarının merkezinde o kitabın yer aldığı gruplar, kavimler veya topluluklar ehl-i kitaptır. Dolayısıyla hem sözlük anlamı hem de terim anlamı itibariyle Müslümanlar da ehl-i kitap sayılabilir ancak bu terim literatürde Müslümanlar dışındaki kutsal kitap sahibi olan dini gruplar için kullanılmaktadır.
İslami ilimler tarihinde Hanbeliler ve Şafiiler sadece Yahudileri ve Hristiyanları ehl-i kitap olarak kabul ederler. Buna delil olarak da “Kitap yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi.”1 ayetini gösterirler. Halbuki bu ayet herhangi bir tashih bildirmemekte, yani ehl-i kitabın sadece bu iki taife için geçerli olduğunu söylememektedir. Hanefiler ise, sonradan tahrif edilmiş de olsa herhangi bir semavi dine inanan, Tevrat, Zebur, İncil veya diğer suhuflar kabilinden kendilerine vahyedilmiş bir kitap bulunan, hatta o kitaplardan birer parça ile de olsa ilişkili olan her ümmetin, her topluluğun ehl-i kitap olduğunu kabul ederler.
İslam’ın geniş coğrafyalara yayılmasından önce Müslümanlar daha çok Hristiyanlar ve Yahudilerle muhatap olmuşlardır. Bu nedenle başlarda “ehl-i kitap” kavramından sadece Yahudi ve Hıristiyanlar anlaşılmaktadır. Ancak İslam yayıldıkça ehl-i kitap kavramının içine Sabiiler ve Mecusiler gibi din mensupları da dahil edilmiştir. Çünkü o dinler de kendilerine ait bir kitaba sahiptirler. Ayrıca Müslümanların içinde bulunduğu sosyal ve siyasi şartların da Hıristiyanlar ve Yahudiler dışındaki kitap veya (bozulmuş da olsa) vahiy sahibi toplulukların ehl-i kitap sayılmasını zaruri kıldığı söylenebilir. Örneğin Ebu Hanife ve Ahmed bin Hanbel gibi alimler gerçek Sabiileri Hıristiyanlık veya Yahudiliğin bir mezhebi olarak görmüşlerdir. Dolayısıyla Sabiiler için Tevrat ve İncil dışında başka bir kitap aramaya gerek yoktur. Abbasi halifesi Memun döneminde de Harranlı paganların halifeyle görüşmeleri sonrasında kendilerine Sabiiler denildiği ve devlet tarafından ehl-i kitap kabul edildikleri bilinmektedir. Yine tarihte Mecusilerin ise Hz. İbrahim’e (as) indirilen sahifelerle ilişkilendirildiği görülmektedir.
Diğer yandan Kur’an’daki bazı ayetlerin Budizm ve Hinduizm gibi dinlere atıf yaptığı da düşünülmüştür. Örneğin Tin suresindeki “İncir’e yemin olsun.”2 ayetinin, Buda’nın, altında otururken aydınlanmaya ulaştığı veya vahye mazhar olduğu kabul edilen incir ağacına atıf olduğu şeklinde yorumlar da vardır. Diğer yandan “O (Kur’an), şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır.”3 ayetindeki “zübüri’l-evvelîn” (öncekilerin kitapları-hikmetli sahifeleri) ibaresinin Hint metinlerinden Puranalar’a atıf olduğu da iddia edilmiştir. Puranalar da kelime anlamı olarak “öncekilerin kitapları” demektir. Bunlar tabii ki kişisel yorumlardır ancak İslam’ın yayılmasıyla Müslümanların Hint kadınlarıyla evlenmeleri de onları ehl-i kitap kabul ettiklerini göstermektedir.4
Dolayısıyla geçmiş dönemdeki İslam alimlerinin meseleye geniş bir çerçeveden yaklaştıkları görülmektedir. Sadece Hıristiyanlar ve Yahudiler değil, sonradan bozulmuş da olsa bir dönem vahiyle muhatap olduklarına inanılan kültürlerin insanları da ehl-i kitap olarak düşünülmüştür.
Gerek ayet ve hadislerden gerek Efendimiz (sas) ve sonrası dönem uygulamalarından, gerekse de tarihsel tecrübelerden yola çıkarak ehl-i kitabı şu şekilde tanımlamak mümkündür: Ehl-i kitap, en azından başlangıç aşamasında tevhid eksenli ilahi vahye muhatap olmuş, sonradan bozulmuş olsa da ilahi bir kanun ve nizama bağlı olan gruplardır. Bu gruplar İslam tarihinde daha çok Yahudiler ve Hıristiyanlar olarak anlaşılıp ele alınmıştır ancak sonraki tarihsel tecrübeler Hinduizm, Budizm, Sabiilik veya Mecusilik gibi grupların da ehl-i kitap olarak kabul edildiklerini göstermektedir. Burada “kitap” kavramını özellikle kullanmadık çünkü “kitap” derken İncil, Tevrat veya Kur’an gibi iki cilt arasında toplanmış, yazılı sayfalardan oluşan bir metnin anlaşılması yaygın ve yerleşik bir hâl almıştır. Halbuki kitap kavramı Kur’an’da, Kur’an daha kitap haline getirilmeden de kullanılmış bir kavramdır. Ayrıca kitap kavramı yine ayetlerde vahiy5 anlamında da kullanılmıştır ki yukarıdaki tanımda kitap yerine vahiy kavramını kullanmanın daha uygun olacağını düşündük.
Diğer yandan ehl-i kitap kavramıyla ilgili olarak Müslüman alimlerin gözden kaçırdıkları önemli bir nokta vardır: Ehl-i kitap eğer sadece bir dönem vahye mazhar olmuş ancak sonradan vahyi çarpıtmış, kendi geleneklerini öne çıkararak vahyi geleneklerine uydurmuş din mensupları olarak tarif edilirse bugünün Müslümanlarının çoğunu da ehl-i kitap saymak gerekecektir.
***
Günümüz Hıristiyan ve Yahudilerinin Durumu
Günümüzde Hıristiyan bir ülkede yaşadıkları için dışarıdan bakılınca Hıristiyan denilen ancak kendilerini ateist yahut dinsiz olarak tanımlayan insanlar vardır. Benzeri durum Yahudiler için de Hindu veya Budistler için de geçerlidir. Bunlara elbette Kur’an’ın tabiriyle ehl-i kitap denilemez. Ancak günümüzde kendisini Hıristiyan veya Yahudi olarak tanımlayan insanların ehl-i kitap oldukları açıktır.
Bu konuda ehl-i kitabı müşrik olarak kabul eden veya günümüz Hristiyan ve Yahudilerinin Efendimiz (sas) dönemindeki Hıristiyan ve Yahudilerinden farklı olduklarını düşünen söylemlere de rastlanmaktadır. Ancak günümüz Yahudi ve Hıristiyanlarının itikat cihetiyle Efendimiz (sas) dönemindeki Hıristiyan ve Yahudilerinden bir farkları yoktur. O dönemde de “İsa Allah’ın oğludur.” veya “Üzeyir Allah’ın oğludur.” diyorlardı. Onlar da heykelin veya haçın önünde dua ediyorlardı. Onlar da Efendimiz’in (sas) Allah’ın Rasulü, Kur’an’ın Allah kelamı olduğunu kabul etmiyorlardı. Onların içinde de dinlerine samimiyetle bağlı olanlar olduğu gibi sadece söylem düzeyinde bağlı olanlar vardı. Ancak Kur’an bu açıdan herhangi bir ayrıma gitmemiş, Hıristiyan ve Yahudileri bir bütün olarak ehl-i kitap olarak adlandırmıştır. Dolayısıyla “Günümüz Hıristiyanları müşriktir, ehl-i kitap sadece Efendimiz (sas) dönemindeki Hıristiyanlar veya Yahudilerdir.” demek abestir.
Hatta tarihsel süreç içinde Protestanlık gibi akımların Hıristiyanlığı tevhid anlayışına daha da yaklaştırdığı söylenebilir. Çünkü Protestanlık; Papalığın yanılmaz olduğu ilkesini ve mutlak otoritesini reddetme, putperestliği veya ikonaları (Hz. İsa ve Hz. Meryem ile azizlerin tasvirleri ve heykelleri) reddetme, Tanrı ile insan arasında İsa Mesih’ten başka bir aracı olduğunu kabul etmeme gibi esaslar üzerine kurulmuştur. Bunlar da İslam’a Katolik mezhebinden daha yakın esaslardır. Yine Protestanlığın içinden doğan Üniteryanizm gibi mezhepler doğrudan teslis akidesini reddetme, tek tanrı inancına sahip olma, Hz. İsa’nın (as) Tanrının oğlu olduğu inancını kabul etmeme gibi yönleriyle İslam’a daha da yakındır. Bu durum Bediüzzaman tarafından 1921’de yazılan Tuluat eserinde şu şekilde dile getirilir: “Nasraniyet (Hristiyanlık) ya intıfa (sönüp gitme) veya ıstıfa (temizlenme) ile terk-i silâh edecektir. Zira birkaç defa yırtıldı, Protestanlığa geldi. Protestanlık da yırtıldı, tevhide yaklaştı; tekrar yırtılmaya hazırlanıyor. Ya intıfa bulup sönecek, veyahut doğrudan doğruya hakikî Hıristiyanlığın esasına câmi olan hakaik-i İslâmiyeyi (İslam hakikatlerini) karşısında görecektir.”6
Diğer yandan kimlik meselesi kişinin ancak kendisinin kurup tanımlayabileceği bir bağlılığı ifade eder. Yani bir insan “Ben Hristiyan’ım.” diyorsa en azından hukuken Hıristiyan kabul edilmelidir. Ehl-i kitap ise kendilerine (bazı farklı din mensuplarıyla beraber) Hıristiyan veya Yahudi diyen insanları tanımlayan Kur’an tabirlerinden birisidir. Dolayısıyla kendisini Hıristiyan veya Yahudi olarak tanımlayan bir insana “Sen Hıristiyan değilsin, müşriksin.” denilemeyeceği gibi “Sen ehl-i kitap değilsin.” de denilemez. Çünkü Kur’an bu insanlara müşrik dememiş, ehl-i kitap demiştir. Meselenin hakikati ise Allah Teala’nın vereceği hükme bağlıdır ve bu kısım bizim dünyevi, beşerî ve hukuki ilişkilerimizi etkileyecek bir husus değildir.
Meseleyi kavramların sözlük ve terim manalarına indirgemek ise bir mantık hatasıdır. Evet, müşrik kavramı sözlük olarak ortak koşan, terim anlamı olarak da Allah Teala’ya ortak koşan anlamına gelir. Hıristiyanlar da Hz. İsa’yı (as) Allah Teala’ya ortak koşmaktadırlar ancak bu durum sadece sözlük ve terim anlamları itibariyle öyledir. Fonksiyonel olarak ise Allah Teala bu insanlara “müşrik” dememiş, onları “ehl-i kitap” tabiriyle isimlendirmiştir. Demek ki Allah Teala’nın nezdinde onlara bir dönem kitap verilmesi, vahiy indirilmesi, peygamber gönderilmesi bütün düşüncelerin ötesinde bir kıymete sahiptir ve onlar müşrik değil de ehl-i kitap olarak isimlendirilmişlerdir. “Ama Hıristiyanlar ve Yahudiler kelime anlamı itibariyle müşriktir.” demenin bu noktada bir anlamı yoktur.
1 ) En’âm, 156
2 ) Tin, 1
3 ) Şuara,
4 ) TDV İslam Ansiklopedisi, Ehl-i Kitap maddesi
5 ) Bakara 2; Nisa, 105; Maide, 48; İbrahim, 1
6 ) Bediüzzaman Said Nursi, Tuluat, s. 3