11 dk.
07 Ocak 2024
"Eyvah, Çocuğum Tesettürden Çıkmak İstiyor!" | 1. Kısım-gorsel
Youtube Banner

"Eyvah, Çocuğum Tesettürden Çıkmak İstiyor!" | 1. Kısım

Soru: Son zamanlarda etrafımda kızları tesettüre girmediği veya tesettürden çıktığı için çocuklarıyla ciddi problemler yaşayan pek çok aile görüyorum. Bu gibi durumlarda aileler nasıl davranmalıdır? Çocuklarının tesettürden çıkması veya tesettüre girmemesi o aileler için dünyanın sonu mudur? Bu mesele aralarında küslük oluşturacak kadar önemli bir mesele midir?
 

Cevap: Öncelikle belirtmeliyiz ki İslam’ın emirlerine uymak kadar uymamak da, ailelerin İslam’a uygun davranmayan çocuklarına karşı tepki göstermemeleri kadar göstermeleri de insanların kendi tercihleridir. Her insanın kendi tercihini yaşama hakkı vardır. Meselenin bu kısmı hakkında bizim kimsenin tercihlerine karışma hakkımızın olmadığını ve cevap olarak yazacaklarımızın bu manada algılanmaması gerektiğini belirtmiş olalım.

 

Bundan sonrası için konuyu maddeler hâlinde ele alacağız.

 

Birincisi: Söz konusu mesele çağımızın problemlerinden biridir. İnsanlar için genellikle görünen ve dışarıdan şahit olunabilen şeyler görünmeyen şeylerden çok daha önemli telakki edilmektedir. Gerçi bu duruma bazıları “Görünen şeyler görünmeyen şeylerin alametidir.” şeklinde cevap verebilirler. Ancak mesele daha derindir. Çünkü ailelerin azımsanmayacak bir kısmı “Kızımın/oğlumun iman noktasında problemleri var mı? Allah ve Rasulüne(sas), Kur’an’a ve ahirete hakikaten inanıyor mu? Bu konuda kafası net mi?” diye düşünüyor değildir.

 

Bununla ilgili bazı alt başlıklar verelim:

 

Anne Babaların Tepkisi ve Sonuçları: Bir insan dini konularda ciddi duygusal tepkiler veriyorsa, bu meseleleri sürekli gündeme getiriyor ve konuşup duruyorsa çocuk elbette dini bir konudaki şüphesini, merakını veya rahatsızlığını söyleyemeyecektir. Örneğin bir baba, çocuğunun olduğu bir ortamda herhangi biri hakkında “Yahu bu aptalların da ahirete dair şüpheleri varmış.” şeklinde konuşuyorsa yahut bir anne “Bu hainler Kur’an’la ilgili şüphe duyuyorlarmış.” gibi sözler söylüyorsa o ailedeki çocuğun ahirete veya Kur’an’a dair zihninde oluşan bir şüphe veya merakı anne babasıyla samimi olarak konuşabilme şansı yok gibidir. Çünkü o çocuk tepki görmek istemeyecektir.

 

Bu durum son derece önemlidir ve aileler tarafından ihmal edilmektedir. Unutulmamalıdır ki; bir konuda çok keskin ve güçlü tepkileriniz varsa o konuda artık pek duyulmaz hâle gelirsiniz. Konu sizin olduğunuz ortamlarda gündeme getirilmez fakat bu o sorunun ortadan kalktığı anlamına gelmez. Sorun vardır, hep oradadır ancak sadece sizin olduğunuz ortama taşınmamaktadır.

 

Dinin Üç Boyutu ve İhmal Edilen Boyutlar: Dinin esası, ilk adımı şudur ki: Allah vardır ve birdir. İnsanların ne yapıp yapmadıkları ile ilgilenmektedir. Çünkü insanın yapıp yapmadığı şeylerin bu dünyada da ahirette de anlamlı sonuçları vardır. İnsanın varlığı bu dünyadaki ömründen ibaret değildir. Muhammed (sas) Allah’ın kulu ve Rasulüdür. Kur’an O’na vahyedilmiştir ve bugün elimizdedir. Bunlar dinin esasları, temelleridir.

 

Bu esasların yanında dinin bir de ibadet ve güzel ahlak boyutları vardır. İbadet kısmı zaten bilinmektedir. Güzel ahlaka dair de doğruluk ve dürüstlük, sabır, adalet, hoşgörü, iffet, merhamet, sabır, kötülüğü iyilikle savmak gibi konularda onlarca ayet ve hadis örnek verilebilir. Bu noktada önemli olan şudur: Dinin güzel ahlaka dair kısımları en azından temel seviyede yaşanmıyorsa, hatta onların hiç sözü edilmiyorsa orada ciddi bir sorun oluşacaktır. Hele güzel ahlak pek az olduğu hâlde ibadet tam olursa işte o zaman çok dehşetli bir kötülük ve kötü bir canlı ortaya çıkabilecektir. Bunun en bariz örneği Habbab bin Eret (ra) gibi büyük bir sahabinin salih bir oğlu olan Abdullah’ı sırf kendileriyle aynı düşünmediği için hamile hanımıyla birlikte katleden ancak dinin ibadet boyutunda belki çok ileri olan haricilerdir.

 

Bu noktada “güzel ahlak” kavramının Müslümanlar arasında genellikle birkaç davranışa indirgenerek yanlış anlaşıldığına rastlayabiliriz. Bu nedenle güzel ahlakın temelinde; bir insanın elinden ve dilinden insanların emin olduğu, kendisi söz konusu olunca “O insandan zarar gelmez.” denildiği bir güven duygusu vermenin olduğu, bununla birlikte kendisinin maruz kalınca hoşlanmayacağı bir şeyi başkalarına da yapmama, ayrıca bir insanın kendisine, çevresine ve tüm mahlukata karşı şefkat ve merhametle yaklaşması hususlarının olduğunu belirtmiş olalım.

 

Tekrar konumuza dönelim: Aileler iman ve ibadet meselelerini kontrol edip güzel ahlak meselesini hiç kontrol etmiyorlarsa, meselenin bu kısmı hiç akıllarına gelmiyorsa burada da ciddi bir sorun yaşanması adeta kaçınılmazdır. Dolayısıyla aileler, güzel ahlak konusunda hem kendilerine dikkat etmeli hem de çocuklarının böyle bir boşluk yaşamamaları adına ellerinden geleni yapmalıdırlar.

 

Temelsiz Yapılar ve Sıralamanın Önemi: Bina inşaatları temel atmakla başlar, araya katlar konulur ve en son çatı yapılır. Yahut sabah giyilen bir elbise dışarıda kirlenir, akşam gelince yıkanır ancak “Nasılsa dışarıda kirlenecek.” diye bir gün önceden iki defa yıkanmaz. Her şeyin bir sırası vardır.

 

İmani meseleler dinin temelidir. Aileler dinin bu temelini hem kendileri hem çocukları için sağlam bir şekilde atmamış olabilirler. Güzel ahlak da dinin temelinden sonra konulacak katlardan veya o katların boyası-süsü olmaktan çok dinin temelinin harçları mesabesindedir. Dolayısıyla aileler hem kendileri hem çocukları için temeli sağlam atmamışlar ise din adına herhangi bir olumsuzlukta kız çocuklarına erkek çocuklardan daha fazla baskı yapabilmektedirler. Örneğin karma bir kafede oturup diğer masalarda oturan karşı cinsten insanları seyretmek elbette caiz ve hoş bir davranış değildir. Ancak bu hoş ve caiz olmama durumu hem kız hem erkek çocuklar için aynı ölçüde geçerlidir. Ancak kültürel ezberler nedeniyle bu davranış kız çocukları için daha kabul edilemez görülmektedir. O hâlde bu konuda sıralama yanlış yapılmış demektir. Hatta demek ki kız çocuklarına tesettürün önemi ve güzelliği, niçin kapanılması gerektiği konusunda yeterli bilinç verilmemiştir yahut tesettür o çocuğa tam manasıyla benimsetilmemiştir. Namaz kılmayan veya harama çekinmeden bakan erkek çocuk için de aynı şeyler geçerlidir.

 

Bu durumda farklı girdilerden aynı sonuçların çıkmasını beklemek anlamsız olacaktır. Yani bilgisayarda bir yazı dosyasına hikâye yazarsanız yazıcıdan ancak üzerinde hikâye olan bir kâğıt çıkacaktır. Bilimsel makale yazarsanız da yazıcıdan sadece bilimsel makale yazılı kağıtlar çıkacaktır. Bilgisayara hikâye yazıp da yazıcıdan bilimsel makale çıkmasını beklemek anlamsızdır.

 

Eğilimleri Dikkate Alma ve Şefkat: İmaj veya görünüm, toplum tarafından kabul görmenin önemli bir parçasıdır. Bu bağlamda kadınlar için dış görünümün ve o görünümün bir parçası olan kıyafet seçiminin erkeklere göre daha önemli olduğu, kadınların bu konuyu daha fazla önemsedikleri söylenebilir. Yapılan bazı klinik psikoloji araştırmalarında da kadınların sosyal görünüş kaygılarının erkeklere göre daha yüksek olduğu anlaşılmıştır. Hatta bu konuda “sosyal görünüş kaygısı ölçeği” geliştirilmiş ve pek çok araştırmada kullanılmıştır. (1)

 

Bu araştırmalarda dikkati çeken bir başka bulgu da şu olmuştur: Hem kadınlar hem de erkekler fiziksel görünüme dayalı bazı sosyal karşılaştırmalar yapmaktadırlar. Sosyal karşılaştırma, bireylerin kendileri hakkında fiziksel ve objektif kesin ölçütlerin olmadığı durumlarda bazı sonuçlara ulaşabilmeleri için diğer insanların kanaatlerini ölçüt almalarıdır. Daha basit bir ifadeyle sosyal karşılaştırma, insanların kendilerini başkalarıyla kıyaslayarak kendileri hakkında belirli sonuçlara ulaşmalarıdır. Bu bağlamda, yapılan araştırmalarda kadınların erkeklere oranla, yaptıkları fiziksel görünüme dayalı sosyal karşılaştırmaların daha olumsuz olduğu görülmüştür. Yani kadınlar kendilerini başkalarıyla kıyaslayınca erkeklerden daha fazla olumsuz ve rahatsız edici sübjektif sonuçlara ulaşmaktadırlar. (2)

 

Bu durum erkeklerin dış görünümlerine önem vermediklerini değil sadece daha az önem verdiklerini ve onların “beğenilme” ihtiyaçlarını ekonomik ve fiziksel güç gibi farklı şekillerde karşılama yoluna gittiklerini gösterir.

 

Bu realitenin üzerine bir de tesettür veya başörtüsü imajının farklı çağrışımlarının eklendiğini düşünelim. Bazı toplumlarda yahut aynı toplumun farklı dönemlerinde başörtüsüne ve tesettürlü kıyafetlere yönelik olumsuz imajlar beslenebilmektedir. Tesettüre riayet eden özellikle genç yaşlardaki kadınlar da bu olumsuz imajın veya toplumsal rahatsızlığın farkındadırlar. Bu rahatsızlığın veya olumsuz genel imajın kültürel, ideolojik, siyasi pek çok nedeni olabilir. Önemli olan o an için nedenler değildir. Sebepler uzun vadeli meselelerdir ve bir insanı yahut tesettürlü bir genç kadını o an için ilgilendiren rahatsızlığın, önyargının ve olumsuz imajın kendisidir.

 

Böylesi yoğun ve baskın önyargılar, olumsuz imajlar karşısında bir kadın başkalarının gözünde normal görülmek isteyebilecek, bunu sağlamak için de açılmayı, tesettürden çıkmayı düşünebilecektir.

 

Burada söz konusu olan helal veya haram kavramları değildir. Elbette ki farz her zaman farzdır, haram da haramdır. Toplumsal baskı bir haramı haram olmaktan çıkarmaz. Bir insanda özellikle dini mesuliyet şartları oluşunca yani o insan haram ve helalden sorumlu olmaya başlayınca diğer şartlar onun davranışlarının haram veya helal olarak nitelendirilmesini etkilemez. Örneğin çocukluktan itibaren baskı ve korkuyla hatta şiddete maruz kalarak büyümüş, bu nedenle sık sık korku ve heyecan atakları yaşayan bir insan düşünelim. Bu insan 18 yaşını geçip gerekli prosedürleri de yerine getirip ehliyet alsa ve trafiğe çıktığı ilk gün kaza yapıp birkaç kişinin ölümüne sebebiyet verse hiçbir hukuk sistemi o insanın yetiştirilme aşamasında yaşadıklarını hesaba katarak o kişiye beraat vermez. Bu insana şefkat gösterilebilir, insani olarak yaklaşılabilir ancak bunlar da sebep olduğu kazanın hukuki sonuçlarını değiştirmez.

 

Bu noktada şefkat kavramı önemlidir. Çünkü şefkat ve merhamet, ancak anlayışsızlık göstermeyerek gelişebilecek bir ahlaktır. Hatta bu noktada kişinin imanının inanan-inanmayan tüm insanlara hatta tüm mahlukata karşı şefkatiyle doğru orantılı olduğu söylenebilir.

 

Bir insanın en kolay şefkat gösterebileceği varlık ise her şeyden önce kendi evladıdır. 

 

O hâlde çocukları tesettürden çıkmak istediğini söyleyen veya tesettürden çıkan ebeveynlerin bu konudaki ilk tepkileri öfke veya telaş yerine şefkat olmalıdır. Şefkat ise her şeyden önce anlayışlı olmayı gerektirdiğinden kendi çocuğunun bu düşüncesini gerçekten anlamaya çalışmakla mümkün olabilecektir.

 

Ailelerin Dini Eğitim Anlayışı: Diğer yandan aileler çocuklarına dini alanda eğitim vermeyi sadece Kur’an okumayı öğretmekten, ilmihal bilgilerini vermekten, çocuklarını bazı dini gruplara yönlendirmekten ibaret zannedebilirler. Bu zan sebebiyle aileler artık Kur’an okumayı öğrenen çocuklarının Kur’an’a uygun yaşayacağını, ilmihal bilgilerini alan çocuklarının dinin emir ve yasaklarına tam uyacaklarını düşünebilirler. 

 

Hatta çoğu Müslüman ailenin zihninde çocuklarının dini açıdan da kendilerine benzeyeceği önyargısı vardır. Bu aileler çocuklarının dini hayatlarının da kendi istedikleri mecrada akıp gideceğini zannederler. Örneğin bir baba namaz kılıyorsa çocuklarının da namaz kılacağını, bir anne tesettürlü ise kızlarının da severek ve benimseyerek tesettürlü olacağını düşünürler. Ancak bir çocuk sırf babası namaz kılıyor diye namaz kılacak yahut bir kız sırf annesi tesettürlü diye kapanacak değildir. Bu noktada aileler ekstra bir gayret göstermezlerse çocuklarının bulundukları çevrenin ortalama gençleri nasıl oluyorsa öyle olmalarını beklemelidirler ve sonuç kendilerini şaşırtmamalıdır.

 

Çocukların çevreleri sadece ailelerinden, anne babalarından ibaret değildir. Onların yaşadıkları bir şehir, arkadaş ve okul ortamı hatta bir internet ve sosyal medya ortamları vardır. Onların çevreleri bu ortamlarla birlikte bir bütün oluşturur. Aile veya anne baba bu bütünün sadece bir parçasıdır, tümü değildir. Ancak çocuklar genellikle çevrenin bütününe göre şekil alırlar. Hatta insan genellikle yaşadığı çevrenin çocuğudur. Dolayısıyla aileler çocukları üzerinde ekstra gayretler, çalışmalar yapmazlarsa çocukları da yaşadıkları geniş çevrenin ortalamasına göre şekil alacaklardır. Çocuğunun, yaşadığı geniş çevreden farklı olmasını isteyenler fazladan gayret göstermek zorundadır. Bu fazladan gayretler az olursa çocuğun geniş çevresinden farkı az olacak, gayretler çok olursa fark da çok olacaktır.

 


 

1 ) - Levinson, C. A., Rodebaugh, T. L., White, E. K., Menatti, A. R., Weeks, J. W., Iacovino, J. 
M. ve Warren, C. S. (2013). Social appearance anxiety, perfectionism, and fear of 
negative evaluation. Distinct or shared risk factors for social anxiety and eating 
disorders? Appetite, 67, 125–133

      - Arabacı, R. (2008). Relationship between social physique anxiety, walking activity and
body composition in university students. Journal of New World Science Academy,
3(3), 145-155
      - Bailey, S. D. ve Ricciardelli, L. A. (2010). Social comparisons, appearance related 
comments, contingent self-esteem and their relationships with body dissatisfaction
and eating disturbance among women. Eating Behaviors, 11(2), 107–112.
2 ) - Bessenoff, G.R. (2006). Can the media affect us? Social comparison, self-discrepancy, and 
the thin-ideal. Psychology of Women Quarterly, 30, 239–251.

      - Leahey, T. M., Crowther, J. H. ve Mickelson, K. D. (2007). The frequency, nature, 
andeffects of naturally occurring appearance-focused social comparisons. Behavior
Therapy, 38, 132–143.