7 dk.
11 Şubat 2025
Takvimlerdeki Farklılıklar ve İlahiyatçıların Yetersiz Kalabildiği Noktalar | Hadislerin Güvenilirliği | 2. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Takvimlerdeki Farklılıklar ve İlahiyatçıların Yetersiz Kalabildiği Noktalar | Hadislerin Güvenilirliği | 2. Kısım

Hadisler ve Kesinlik

 

Hadis rivayetleri gerçekliği inşa etme açısından, matematiksel kesinlik bağlamında değil, rivayetin sıhhati ve güvenilirliği temelinde değerlendirilir. Hz. Peygamber’in (sas) hayatı ve sözleriyle ilgili rivayetler; ses kaydı, fotoğraf veya videonun bulunmadığı bir döneme aittir. Bu tür delillerin olmadığı dönemlerden, insanlar tarafından anlatılan ve aktarılan bilgiler arasında en güvenilir olanlar, Efendimiz’in (sas) hadisleri ve siyer kaynaklarıdır.

 

Bununla birlikte, sosyal bilimlerde herhangi bir olayın tam olarak ne zaman gerçekleştiğine dair farklı rivayetler olabilir. Bu durum, rivayetlerin doğasında bulunan çoklu anlatımların ve yorumların doğal bir sonucudur. Dolayısıyla, mutlak bir kesinlik aramaktan ziyade, rivayetlerin birbiriyle karşılaştırılması ve bağlam içinde değerlendirilmesi gerekir.

 

Rivayetlerdeki farklılıkları daha iyi anlamak için şu örneği ele alalım: Bir kişi pazartesi öğlen yola çıkıp salı öğlen bir kasabaya varırsa, bu yolculuk kaç gün sürmüştür? Matematiksel olarak bir gün diyebilirsiniz. Ancak başka bir tarihçi, pazartesi ve salı günleri yolda geçtiği için bu yolculuğun süresine iki gün diyebilir. Aynı olayla ilgili başka bir rivayet ise kişinin yola pazartesi çıktığını ve çarşamba öğlen vardığını ifade edebilir. Burada bir gün, iki gün veya üç gün gibi farklı sonuçlara ulaşmak mümkündür. Bu, rivayetlerin güvenilmezliğini değil, rivayetler arasındaki uzlaşmazlıkların nasıl ortaya çıktığını ve nasıl yorumlanabileceğini gösterir.

 

Benzer durumlar Peygamber Efendimiz’in (sas) hayatıyla ilgili rivayetlerde de görülür. Mekke'nin fethi için Medine'den Mekke'ye yapılan yolculuğun 16 ila 18 gün sürdüğü belirtilir. Bu tür farklılıkların nedeni, o dönemde metodolojinin ve sayı sistemlerinin tam anlamıyla gelişmemiş olmasıdır. Rakamların ve standart hesaplama yöntemlerinin bilinmediği bir çağdan bahsettiğimizi unutmamalıyız. Roma rakamları gibi sınırlı ve iptidai sistemler bile o dönemde yoktur. Bu durum, rivayetlerdeki farklılıkların anlaşılabilir bir nedeni olarak karşımıza çıkar.

 

Geçmiş dönemlerden bahsederken Hz. Aişe’ye (rh.a) atfedilen bir söze değinmek istiyoruz. Hz. Aişe validemizin “Kadının hamilelik süresi iki yıldan, bir kirmen (yün eğirme aleti) gölgesi kadar bile fazla olamaz.”1 dediği rivayet edilir. Bugün için bunu okuyan bazı insanlar “İki sene hamilelik mi olur? Hamilelik genellikle dokuz ay, en fazla on aydır. Çok nadiren on bir aya kadar uzayabilir.” diye düşünebilirler. Ancak Hz. Aişe’nin (rh.a) bu sözünü anlamak için geçmiş dönemlerin zaman algısının farklı olabileceğini dikkate almamız gerekir. Örneğin bir kadın 2023 yılında hamile kalmış ve 2024 yılında doğum yapmışsa bazı insanlar bu hamileliğin süresini iki yıl olarak ifade ederlerdi. Zira o kadın iki farklı senenin içerisinde hamilelik dönemini yaşamış olurdu. O çağların bilgi ve hesaplama yöntemlerine göre bu tür bir hesaplama gayet normaldir.

 

Günümüzle İlgili Bir Durum

 

Şu noktayı da özellikle vurgulamalıyız: Günümüzde hadisle ilgili çalışmalar yapan ilahiyatçıların büyük çoğunluğunun, ne yazık ki sayısal konular veya kronoloji üzerine yeterli eğitimi almadıkları görülmektedir. Bunun yerine genel bir ilahiyat eğitimi almış, ancak kronolojik analiz konusunda derinleşmemiş kişiler bu alanda çalışmalar yapmaktadır. Halbuki, hadislerin doğru anlaşılması ve yorumlanabilmesi için kronoloji büyük önem taşır. Bu alanda uzmanlaşmış; tez, yüksek lisans veya doktora düzeyinde derinlemesine araştırmalar yapmış kişilere ihtiyaç vardır.

 

Konu takvim düzenlemelerine geldiğinde de benzer durumlarla karşılaşmaktayız. Örneğin, Araplar arasında hicri aylara eklemeler yapılırdı ve buna “nesî” denirdi.(2) Bunun sebebi, ay takvimini güneş takvimine uydurma çabasıydı. Malum, bir yılda 12 ay vardır ama ay takvimi kullanıldığında yıl 355 gün sürmektedir. Güneş yılı ise 365 gün sürer. Bu durumda aylarda kaymalar olur. Bu durum, tarım faaliyetleri veya belirli mevsimlerdeki işler için sorun oluşturabilmektedir. Örneğin, belirli bir ayda rahat yolculuk yapmayı veya tarım işlerini planlamışsanız, aylar kaydığında bu düzen bozulmaktadır. Bu nedenle, eski çağlardaki birçok medeniyet - Romalılar, Mısırlılar, Yunanlar, Babilliler, Yahudiler vb. - ay takvimine eklemeler yaparak bu kaymayı dengelemeye çalışmıştır. Hatta Hristiyan dünyasında da buna benzer düzenlemeler hâlâ devam etmektedir. Günümüzde Hristiyan takviminde bazı önemli bayram ve yortular ay ve güneş takviminin uyumuna göre belirlenir. 

 

Bazı tarihçiler, Arapların bu eklemeleri rastgele yaptığını iddia eder. Ancak bu tür bir düzenlemenin hiçbir amaca hizmet etmediğini söylemek mantıklı değildir. Çünkü teknolojinin gelişmediği ilkel sayılabilecek zamanlarda bile insanlar mevsimsel şartlara ve ihtiyaçlara göre takvimlerini düzenlemek zorundaydı. Örneğin, Ramazan ayının yazın uzun günlere ya da kışın kısa günlere denk gelmesi gibi durumları hepimiz bilmekteyiz. Okulların açılıp kapandığı mevsimleri de Ramazan ayına göre düzenlemek bu sebeple çeşitli zahmetlere neden olabilecektir. Dolayısıyla, ay takvimini kullanan toplumlar, gerçek dünyanın şartlarına uyum sağlamak için bu tür düzenlemeler yapmak durumunda kalmıştır.

Sonuç olarak, tarih boyunca takvim düzenlemeleri ve rivayetlerdeki farklılıklar, o dönemlerin bilgi ve teknoloji düzeyine göre şekillenmiştir. Bu tür meseleleri değerlendirirken dönemin şartlarını göz önünde bulundurmak çok önemlidir.

 

Sosyal Bilimlerdeki Yetersizlikler

 

Geçmişteki insanların, o dönemin şartlarına göre beklenen bilgi eksikliklerinin yanında sosyal bilimlerde mevcut olan genel mantık yetersizliklerinden de bahsedebiliriz. Bu durum, dini ilimlerde de görülebilmektedir. Genel bilgi eksikliği, matematiksel düşünceye vakıf olamama, makuliyet yoksunluğu gibi sebeplerle bazı problemler ortaya çıkabilmektedir. “Bilim” dediğimiz olgu kavramlar, mantıksal düşünce ve analitik yöntemlerle ciddi seviyede ilişkilidir ve ilahiyatçılar da bu alanlarda kendini yetiştirmelidir.

 

Bu tarz meseleler sadece matematiksel düşünce ile değil aynı zamanda dil kavramı ve dil mantığıyla da ciddi ölçüde ilgilidir. Örneğin, geçmişte bir insanın söylediği bir sözü ele alırken, o sözü her zaman doğrudan sözlük anlamıyla değerlendirmek yanlış olacaktır. Çünkü bir sözün deyimsel hali, konuşmanın akışı, hatta sorulan soruya verilen cevabın bağlamı gibi unsurlar da göz önünde bulundurulmalıdır. Ancak bu tür detaylara tam manasıyla dikkat eden ilahiyatçılara rastlamak oldukça zordur. Nadir bazı kişiler bu konulara özen gösterir. Örneğin bir emir kipinin kullanılması, her zaman o ifadenin kesin bir emir olduğunu göstermez; bazen o ifade tavsiye manası da taşıyabilir.

 

Gerçek bilimlerin gerçek eksikleri göz önünde bulundurulduğunda şöyle bir tabloyla karşılaşırız: Fotoğraf, film veya ses kaydı gibi araçların olmadığı dönemlerden günümüze ulaşan bilgiler içinde, en iyi gerekçelendirilmiş, en fazla ispatlanabilir ve en net ilim alanı hadis ilmidir. Hadisler hem sosyal bilimlerle hem de tarihsel analizlerle iç içedir. Hadisler metin analizi, bağlamsal değerlendirme ve mantık çerçevesinde ele alınmalıdır.

 

Hadis İlminde Matematiksel Yaklaşımlar

 

Hadis ilmini anlamak için bazen matematiksel yaklaşımlar da faydalı olabilir. 

 

Tüm rivayetleri bir grafik şeklinde ele aldığınızda, bu grafik genellikle döngü içermeyen, ancak tam olarak "ağaç" (tree) olarak da nitelendirilemeyen bir yapıya sahip olacaktır. Matematiksel olarak bu tür yapıların tek bir adı yoktur ancak bir grafik teorisi yaklaşımıyla ele alınabilirler. 

 

Bu bağlamda en kısa yol algoritmaları gibi matematiksel yöntemlerin, hadislerin analizinde ve rivayet zincirlerinin değerlendirilmesinde kullanılabileceği durumlar vardır. Bu yöntemler, bazı bilgilerin daha iyi anlaşılmasını ve kavranmasını sağlayabilir.

 

Cenab-ı Hak’tan matematik gibi dalları hadis gibi ilimlerde kullanacak nesilleri bizlere bahşetmesini dileriz. Gelecek yazıda hadis rivayetlerine güven duyup duyamayacağımız meselesi ile devam edeceğiz.
 


 

1 Beyhaki, es-Sünenü’l Kübra, 7/442
2 TDV İslam Ansiklopedisi, Nesî Maddesi