Hakkımızdaki Övgü ve Yergilere Aldırmamak
Nasıl ki mahkemelerde illegal yollarla elde edilen deliller dikkate alınmaz, tercih edilmez ve kullanılmaz. Bu delillerle kimse mahkum edilmez. Benzer şekilde mümin bir insan laf taşımayla, nemimeyle, kovuculukla kendisine aktarılan şeylere itibar etmemeli, bununla kalbinde bir gölge ve rahatsızlık oluşturmamalı, oluşan şeyleri silmeye çalışmalıdır.
Hukuki açıdan kamuya da açık bir şekilde hakaret, aşağılama, iftira gibi suçların karşılığında dava açma ve hakkını arama gibi durumlar ayrıdır.
Bize ahlaki olarak gereken şey ise şudur: Başkalarının bizi övmeleri de yermeleri de yüzümüze karşı konuşmaları da lehimize ve aleyhimize olan ifadeleri de bizim gönlümüzü, iç dünyamızı etkilememelidir. Parkta oyun oynayan iki tane çocuktan birinin diğerine “Okumu yanlış yere attın.” demesine ne kadar aldırıyorsak bir insanın da bizim için “O adam harikadır, muhteşemdir, kahramandır, çok zekidir, bir dahidir.” veya “O adam işe yaramaz, beceriksiz, cahil.” demesine de en fazla o kadar aldırmalı, bunlardan kalben ve zihnen etkilenmemeliyiz.
Bu durum eski kitaplarda sadece “güzel ahlak” bölümlerinde zikredilir. Yani çok da gerekmeyen ama var olması durumunda kişi daha faziletli kılabilecek, üst düzey ahlaka sahip kişilerde veya evliyalarda rastlanan ekstra bir özellik olarak geçer. Ancak bu bakış açısı Kur’an ve hadislerdeki ibarelere tam uygun değildir diyebiliriz.
Evet, bu özellik fazladan ve üst düzey bir fazilet değil, kültür Müslümanlığını aşıp kendisini değiştirebilmiş bir mümin olma yolunda insana lazım olan oldukça önemli bir özelliktir. Zaten bu özelliğe sahip olabilme sonucunda veya bu özellikten nasibimiz ölçüsünde bazı imani meseleleri hem daha rahat anlayabilir hem de gerekli amelleri daha iyi yerine getirebiliriz.
Düşünün ki Mekkeli müşriklerden çoğu “Kavmim ne der? Müslüman olursam kabilem bana nasıl bakar? İnsanlar ‘Bir yetime mi tabi oldun?' derlerse ne derim?” gibi düşüncelerle iman etmedi veya imanlarını geciktirdi. Günümüzde de bu düşüncenin uzantılarını görmek mümkündür. “Başkaları bana ne der? Şöyle yaparsam insanlar ne düşünür? Bunu söylersem bana daha çok kıymet verirler.” gibi hayallerle ne günahlar ve ne zulümlerin irtikap edilebildiğini görüyoruz.
Bu, işin amellere bakan yönü gibi görünse de kalbimizi bu düşüncelerden kurtarmak önemlidir. Çünkü insanın başka insanların söylediklerinden, düşüncelerinden, tavırlarından fazlasıyla etkilenmesi; örneğin motivasyonunu, moralini, enerjisini bozacak kadar etkilenmesi onun amellerini hatta günlük davranışlarını da etkileyecektir. Bu da rastgele biçimde rastgele faktörleri kendi motivasyonunuz ve enerjiniz üzerinde güç sahibi kılıyorsunuz demektir. Oysa insanın morali, motivasyonu, enerjisi onun için kıymetlidir ve insan onları dış etkilerden muhafaza edebilmelidir. Diğer insanların onlara müdahalesini mümkün kılarsanız bundan siz zarar edersiniz.
Sonuçta bir insanın kendine ait dikkatinin, konsantrasyonunun, moralinin yönetimini dışarıdan gelecek etkilere teslim etmesi o insanın olabileceği en dezavantajlı hâllerden birisidir. Bu ciddi bir zaaftır.
Hepimiz dünya hayatı içinde yaşıyoruz. Başımıza bir şeyler gelmesinden, bir yerlerde önemli bir şeylerin yaşanmasından kaçamayız. Bazı tecrübeleri ister istemez deneyimleyeceğiz. Bir yerde bir sevdiğinizin vefat etmesi, bir başkasının iflas etmesi, diğerinin bir zulme uğraması gibi bizleri sarsacak şeyler olacaktır. Sabır kuvvetimiz, dayanma gücümüz asıl böyle durumlar için gereklidir. Hâl böyleyken diğer insanların çok rahat bir şekilde söyleyebilecekleri bir söze duygularımızı teslim etmemiz, düşüncelerimizi ciddi bir şekilde etkilemesine izin vermemiz kendi kendimizi felç etmek anlamına gelecektir.
Bu manada ahiret veya ahiret sevabı olmasaydı bile (ki onlar olmadan hiçbir şey düşünemeyiz ve anlamlı bir şey yapamayız) sırf dünyevi rahatlık ve huzur için başkalarının söyleyecekleri sözlere pozitif veya negatif anlamda itibar etmememiz gerekecekti. Çünkü başkalarının sözleri çok ucuz ve basit bir şeydir. Bu kadar ucuz ve basit bir şeye duygu ve düşünce dünyamızı etkileyecek kadar kıymet vermek kendimize haksızlıktır.
Dışa Vurmama Egzersizleri
Evet, bir insan için en gerekli şeylerden birisi kendisini dış etkilerden, başkalarının kendisi hakkındaki sözlerinden olumlu veya olumsuz manada etkilenmeyecek bir hâle getirmektir.
Bunun için de bir insan herhangi bir vakanın meydana gelmesinden sonra içinde oluşacak negatif duyguları ifade etmeme egzersizleri yaparsa bu seviyeyi yakalaması kolaylaşacaktır.
Oluşan negatif duyguları dışa vurmamak için de en etkili yol içinde bulunduğu modu değiştirecek, o moddan çıkmasını sağlayacak bir şeyler yapmaktır. Örneğin Efendimiz (sav) “Öfke şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır. Ateş ise su ile söndürülür. Öyle ise, biriniz öfkelenince hemen kalkıp abdest alsın.”1 veya “Biriniz ayakta iken öfkelenirse hemen otursun. Öfkesi geçerse ne ala, geçmezse yatsın.”2 gibi hadisleri de bu konsept, durum, mod, pozisyon değişikliklerinin önemini göstermektedir. Zaten bugün için ellerimizdeki bilgisayarlar, cep telefonları ile insanın dilediği anda kendisini başka alemlere götürecek, başka modlara sokacak müzik, vaaz, Kur’an tilaveti, kısa videolar gibi materyalleri bulması çok kolaydır ve bu kolaylığın bu istikamette değerlendirilmesi de güzeldir.
Ayrıca Efendimiz’in (sav) sıkıntı zamanlarında okunmasını tavsiye ettiği “La Havle Velâ Kuvvete İlla Billah” duası da sıkıntılı moddan kurtulmak için çok tesirlidir.
Benzer şekilde “Allahu Allah. Rabbi Lâ Üşriku Bihî Şey’en” (Allahtır Allahtır benim Rabbim. Ben Ona hiçbir şeyi şirk-ortak koşmam”3 cümlesini vird edinmek de önemlidir. Bu cümle her ne kadar konuyla direkt ilgili gibi görünmese de tekrarında kişinin zihnini başka meselelerden çok hızlı bir şekilde kurtardığı görülecektir.
Yine Kur’an’ın öğrettiği “İnnâ lillâhi ve-innâ ileyhi râci’ûn”4 (Allah’a aidiz ve ancak Allah’a döneceğiz) ayetinin tekrarı da etkilidir. Bu cümle kültürümüzde daha çok vefat durumlarında söylenmesi adet olmuş bir sözdür ancak aslında insanın herhangi bir üzüntüsü ve herhangi bir heyecanı anında da söylenebilir ve söylenmelidir. Çünkü musibet anlarında ve başkalarından duyduğumuz kırıcı sözler karşısında o sözlerin sahibiyle ahirette hesaplaşılacağı şuurunu kazandıracak ve insanın bu sözlere karşılık vermemesi durumunda hiçbir şey kaybetmeyeceğini hatırlatacaktır. Ayrıca sadece negatif duygulanma anlarında değil, herhangi olumlu bir duyguya da fazla kapılınca bu cümleyi söylemek ve hatırlamak gerekir. Çünkü insan örneğin başarı, kavuşma, neşe anlarında da Allah’tan gafil bir hâlde helale harama dikkat edemeyecek kadar kendi zihnini perdeleyebilir.
Bunların dışında da İnşirah sûresi, Fatiha veya Ayetül Kürsi gibi sure ve ayetler de tercih edilebilir. Önemli olan bunların şuurlu bir şekilde tekrar edilip içerdiği hakikatlerin o anki duygu durumumuzu değiştirmesi ve meseleyi Allah Teala’ya döndürmesidir.
Başkalarının Hakkımızdaki Sözlerinin Etkisizliği
İnsanların bizim hakkımızdaki olumlu veya olumsuz sözlerinin bizim rızkımıza, kısmetimize, başımıza gelecek şeylere tek başına bir etkisi yoktur. Her şey Allah Teala takdir ettikten sonra olur. Kulların hiçbirinde direkt menfaat veya zarar verme gücü ve tasarrufu bulunmamaktadır.
Bunu hatırlamak ve unutmamak kalbin rahatı adına önemlidir. Dolayısıyla başkalarının bizim hakkımızdaki sözlerine gereğinden fazla enerji ve şuur harcamak israf olacaktır. Bunu bilmekle hem şımarmalara hem de yeislere daha az düşeceğimiz gibi başkalarının sözlerinin bizim hayatımızı etkileyebileceği kaygısından da kurtulmuş oluruz.
Bu ifadeler tabii ki meselenin kalbî ve ahlakî boyutuyla ilgilidir. Ortada hukuki bir durum var ise bu durum kendi şartları içinde ayrıca değerlendirilmelidir.
Konuyla ilgili “Eğer Allah sana bir sıkıntı, bir zarar dokundurursa, onu yine O'ndan başka giderecek yoktur. Şayet sana hayır dilerse, o durumda O'nun bu lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O, lütfunu ihsanını kullarından dilediğine eriştirir. O, öyle gafur, öyle rahîmdir!”5 ayetiyle, Efendimiz’in (sav) namazdan sonra okuduğu dua ve zikirler içinde geçen “Allahümme lâ mânia limâ a’tayte ve lâ mu’tıye limâ mena’te ve lâ yenfeu ze’l-ceddi minke’l-ceddü.” (Allah’ım! Senin verdiğine kimse engel olamaz, vermediğini de kimse veremez. Hiçbir iyilik sahibi kendiliğinden faydalı olamaz; zira iyilik sendendir.”6 duası önemlidir.
Ayrıca yine Kur’an’da Efendimiz’e (sav) hitaben olumsuz şeylere aldırmaması yönündeki ayetler de7 hatırlanmalıdır.
Allah dilemedikçe kimse kimseye sadece sözleriyle bir zarar veremeyeceği gibi bir menfaat de bağışlayamaz. Bu hakikatlerin sindirilmesi ve sık sık hatırlanması aleyhimizdeki gıybete karşı üzülmekten ve lehimizdeki övgüler nedeniyle şımarmaktan bizleri alıkoyarsa bizim için kıymeti ölçülemeyecek bir kazanç olacaktır.
Allah Teala’dan lehimize ve aleyhimize olan sözlere karşı gereğinden fazla aldırmamayı nasip etmesini diler ve dileniriz.
1 ) Buhari, Edep, 73
2 ) Buhari, Edep, 73, Ebu Davud, Edep, 4
3 ) Ebu Davud, Edep, 36; İbn Mace, Dua, 17
4 ) Bakara, 156
5 ) Yunus, 107
6 ) Müslim, Mesacid, 137
7 ) Nisa, 63, 81; Maide, 54; Ahzab, 48; Saffat, 174, 178; Zariyat, 54