


Helalleşme Gerçekten Ne Demek? İslam’da Kul Hakkı, Kısas ve Tazmin
Soru: Hakkınızı helal etmediğiniz biri var mı ve böyle bir ifade kullanmak dinen anlamlı mıdır?
Cevap: “Hakkımı helal ediyorum.” ya da “Hakkımı helal etmiyorum.” gibi sözler aslında sünnette temeli bulunmayan ve bu hâliyle de dinî anlamı zayıf ifadelerdir. Bununla birlikte kültürel ve geleneksel olarak oldukça yaygınlaşmıştır.
Sünnette belirtilen usul ise şöyledir: Örneğin birisine zarar verdiysem, malına ziyan getirdiysem ya da gıybetini ettiysem, o kişinin yanına giderek açıkça durumu ifade edip özür dilemem gerekir. Vurmuşsam, bana mukabelede bulunabilmesi için ona sırtımı dönerim.(1) Malına zarar vermişsem, oluşan zararı maddi olarak tazmin ederim.(2) Gıybetini yapmışsam, dediklerimi duymuş olan kişilere gidip durumu açıklayarak düzeltirim.(3) Karşı taraf bu teklif edilen telafiyi ya kabul eder ya da herhangi bir karşılık beklemeden affeder.
Dolayısıyla somut bir zarar veya kısas durumu olmaksızın dile getirilen genel "helalleşmeler" aslında anlamsızdır. Bir kişi, "Helal ediyorum." dese bile ahirette tüm hesap defterleri muhakkak açılacak ve yukarıda belirtilen usulün dışında kalan her mesele teker teker sorguya çekilecektir. (4) Tekrar etmekte fayda var ki gerçek anlamda helalleşme, ya kısas ya da zararı tazmin etme yoluyla gerçekleşebilir. Aksi takdirde sözel ifadeler ahiretteki hesaptan kişiyi kurtarmaz.
Bununla birlikte bir kişi, yaptığı haksızlık karşılığında kısas veya zararın tazminini teklif eder ve karşı taraf bunu kabul etmez ya da affetmezse; bu durumda teklifte bulunan kimse, sorumluluktan büyük ölçüde kurtulmuş olur. (5)
Dipnotlar
(1): Bu uygulama, İslam'daki "kısas" ilkesine dayanır. Kısas işlenen bir suça karşılık, suçlunun aynı türden bir ceza ile cezalandırılması anlamına gelir. Peygamber Efendimiz'in (sas) vefatına yakın bir zamanda, "Kimin sırtına vurdumsa, işte sırtım, gelsin vursun. Kimin malını aldımsa, işte malım, gelsin alsın." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 400) buyurarak bizzat helallik dilemesi, bu konudaki en somut örneklerden biridir. Konuyla ilgili bir başka hadisiyse Usayd b. Hudayr (ra) anlatıyor:
“İnsanları güldürerek sohbet ediyordum. Resûlullah (sav) elindeki küçük çubukla böğrüme hafifçe dokundu. Ben de ‘Kısas istiyorum’ dedim. ‘Peki, kısas al’ buyurdu. ‘Üzerinizde gömlek var, bende yok’ deyince gömleğini kaldırdı. Ben de O’nu kucaklayıp böğrünü öpmeye başladım. ‘Asıl istediğim buydu yâ Resûlallâh’ dedim.” [Sunan Ebî Dâvûd, Kitâbü’l-Edeb, 5224 (42/5205)]
(2): Maddi zararların tazmini, kul hakkının en temel gereklerinden biridir. Peygamber Efendimiz (sas) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa, altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin. Aksi takdirde o gün, salih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktarınca ondan alınır (ve hak sahibine verilir). Eğer salih amelleri yoksa, mazlumun günahlarından alınarak zalime yüklenir." (Buhârî, "Mezâlim", 10). Bu hadis, maddi hakların iadesinin ahiretteki hesaptan önce dünyada yapılması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
(3): Gıybet, bir kişinin arkasından hoşlanmayacağı şeyleri söylemektir ve büyük günahlardan sayılmıştır (Hucurât Suresi, 49:12).
(4): İslam inancına göre, kıyamet gününde tüm amellerin kaydedildiği "amel defterleri" açılacak ve en küçük bir haksızlık dahi hesaba çekilecektir. (Zilzâl Suresi, 99:7-8). Bir kişinin dünyada hakkını sözlü olarak helal etmesi, samimi bir affetme niyetini gösterse de ortada giderilmemiş bir haksızlık veya tazmin edilmemiş bir zarar varsa, bu durumun ilahi mahkemede tekrar gündeme gelmesi mümkündür. Özellikle kul hakları konusunda Allah'ın, hak sahibi affetmedikçe affetmeyeceği sıklıkla vurgulanır. Gerçek bir helalleşme hakkın sahibine iade edilmesiyle veya onun tam bir rızasıyla gerçekleşir.
(5): Bir kimse, yaptığı haksızlığı telafi etmek için (örneğin zararı ödemeyi veya kısas uygulanmasını teklif ederek) elinden gelen tüm çabayı samimiyetle gösterir ancak buna rağmen mağdur taraf hakkını helal etmez veya telafiyi kabul etmezse, haksızlığı yapan kişi Allah katında sorumluluğunu büyük ölçüde yerine getirmiş sayılır. Zira kişi, kendi üzerine düşen görevi yapmış ve pişmanlığını somut bir adımla göstermiştir. Bu durumda ahiretteki hesapta kişinin bu samimi çabası lehine bir delil olarak değerlendirilecektir.