5 dk.
22 Haziran 2023
Kur'an ve Hüzün | 2.Kısım-gorsel
Youtube Banner

Kur'an ve Hüzün | 2.Kısım

Hüznün Yanlış Kullanılan Negatif Bir Yönü

 

Hüzün hâlinin Kur’an’ın asıl istediği birinci hâl olmadığı söylenebilir. Hatta insanların hüzün zannettiği hâlin kendine acımaya ve kendine acıma hissinden doğan bir çeşit şımarıklığa dönüşmesi de mümkündür. Yani insanların “Ben bu konuda çok sıkıntı çektim, elem ve hüzne gark oldum, o halde bu vazifeleri yapmasam da olur.” düşüncesine kapılması da, yaşadığı hüzünler sebebiyle ahirette kendisine özel muamele yapılacağını zannetmesi de mümkündür.

 

Dolayısıyla insan becerebildiği kadarıyla Allah Teala’dan korkmayı denemeli, haşyet duygusuna niyet etmelidir. Çünkü bugünkü anlaşıldığı manada hüzün kavramının ve üzüntü hislerinin insanı aldatması mümkündür.

 

Diğer yandan Kur’an ayetlerini okuyup anlamaya çalışırken insandaki umursamazlığı, ucbu, dinin sahibi olarak kendini farz etmesi gibi hisleri, laubaliliği, şımarıklığı ve benzeri halleri aşma adına hüzün de gayet faydalı bir histir. İnsanı ciddiyetsizlik veya umursamazlık gibi hâllerden koruyabilme potansiyeline sahiptir. Bu manasıyla Kur’an okurken hüzünlenmenin veya hüzünlenmeye çalışmanın faydalı yönleri de vardır.

 

Kendini Bir Duyguya Zorlama

 

Psikolojik modlar veya duygu durumları da dahil bazı konularda insanın alıştırmalar yapması faydalıdır. Örneğin genç ve neşeli karakterde birisi dünyada pek çok şeye karşı önemli bir aldırmazlık hissine sahip olabilir. Böyle bir insan için pek çok mesele rahatlıkla espri ve eğlence konusu haline dönüşebilecektir. Bu durum insanlarda zamanla yerleşik bir mod hâline de gelebilir. Böyle insanların Kur’an, hadis veya o iklimdeki eserleri okuma veya dinleme esnasında kendilerine bir çeki düzen vermeleri gerekecektir. Örneğin dünyevi muhabbetlerin ve esprilerin havada uçuştuğu bir eğlenceli ortamda bir nedenle ayet veya hadis okunsa, Efendimiz’in (sas) ismi zikredilse insanlarda bir toparlanma, yayılarak oturma pozisyonundan daha dik oturma pozisyonuna geçme gibi durumlar gözlenebilir. Aslında insan yatarken de uzanırken de otururken de Allah’ı zikredebilir, dini meselelerden bahsedebilir. Bunda bir mahsur olmadığı bilinmektedir.

 

Ancak laubali bir ruh hâli içindeyken dini meseleleri konuşma, ayet ve hadisleri yorumlama durumunda o ulvi meseleleri harcama, onlara edepsizlik etme riski de büyüktür. Bu nedenle ulvi ve ciddi meseleleri ciddi bir ruh hâletiyle ele almak daha iyidir. Bu nedenle insan, Kur’an veya hadis okuyacağında en azından şöyle bir toparlanmalıdır. Aynı toparlanma zihinsel ve duygusal olarak da mümkündür. Zaten kendine dış dünyada çeki düzen verip ciddiyet moduna geçmeye çalışan bir insanın duygu ve düşünceleri de toparlanacaktır. Bu bağlamda insanın kendini hüzün moduna ayarlamaya çalışmasında bir zarar yoktur hatta bu faydalı bir durumdur denilebilir. Çünkü Kur’an’da okunup anlaşılınca ve derinden hissedilince insanı ağlatacak potansiyelde pek çok ayet vardır. Bu yönüyle hüzün duygusu da Kur’an’ın okunup anlaşılmasında önemli bir yere sahiptir. Ancak haşyet, hüzünden daha esaslı bir kavramdır ve meselenin esası hüzünden ziyade haşyettir denilebilir. Haşyet ve hüznün eş anlamlı kullanılması veya ikisinin birbirinden ayrılmaz bir hakikat olması ise meselenin detayına ait bir konu olacaktır.

 

“Ağlamaya zorlama” veya “Ağlar gibi olma” durumları ise bir yönüyle riyadır, bir yönüyle ise faydalı bir alıştırmadır denilebilir. Çünkü başka insanların kendisini ağlamaklı olarak bilmelerini ve öyle görmelerini istemek riyadır. Bu, açıkça zararlıdır, olumsuzdur. Ancak kendi kalp katılığının farkında olmak ve bunu aşmak için başka egzersizler yanında ağlamaya çalışmak gibi uygulamaları da denemenin (riyaya düşmeksizin) zararlı olacağı söylenemez. Bunun kendini ağlamaya açık hâle getirme yolunda da faydalı olacağı söylenebilir.

 

İki Kardeş: Haşyet ve Hüzün

 

Diğer yandan bazı ayet ve hadislerde “hüzün” kelimesi ile “haşyet” kelimesi arasında fonksiyonel bir benzerlik olduğu söylenebilir.

 

Örneğin; “Ağlayarak yüz üstü yere kapanırlar. (Kur'an okumak) onların haşyetini artırır.”1 ayetinde haşyet duygusu ve ağlamak arasında bir ilişki kurulmuştur.

 

Yine Efendimiz’in (sas) İbn-i Mesud’a (ra) Kur’an okutması ve dinlerken “Her ümmete bir şahit, seni de ey Muhammed, bunlara bir şahit olarak getirdiğimiz vakit durumları nice olacak?”2 ayetine gelince okumayı durdurması, İbn-i Mesud’un da bakınca Efendimiz’in (sas) ağladığını görmesi3 hadisinde ise haşyet veya hüzün kavramları kullanılmamaktadır.

 

Konuyla ilgisi olmayan farklı hadislerde ise hüzün kavramı istenmeyen bir durum karşısında bir psikolojik refleks gibi ele alınmıştır. Örneğin ölüm gibi hadiseler karşısında hüzünlenmenin doğal olduğu,4 insanları hüzne sevk eden sıkıntıların günahlara kefaret olacağı,5 Allah Teala’nın musibetler nedeniyle ağlayan gözleri ve hüzünlenen kalpleri azaba uğratmayacağı6 belirtilmiştir.

 

Sonraki dönemlerde İslami ilimlerin kavramsal çerçevesinin belirlenmesiyle birlikte hüzün ve haşyet (veya korku) kavramları bir arada kullanılmış, ikisi arasında fonksiyonel bir benzerlik kurulmuştur. Örneğin İbn Hacer (rh.a), Efendimiz’in (sas) ağladığı İbn Mesud (ra) hadisinin yorumunda; “İnsan, ayetlerde zikredilen ilâhî cezayı ve cehennemi düşünerek kalbi korku ve hüzünle dolar. Sonra kusurlarına bakar ve göz yaşı döker. Buna rağmen ağlayamazsa, ağlayamadığına ağlasın!.. Çünkü buna rağmen ağlayamamak, en büyük belâlardan biridir.”7 diyerek hüzün ve korkuyu eşanlamlı olarak kullanır. Bu örneğe başkaca pek çok alim ve mutasavvıfın eserlerinde rastlamak da mümkündür.

 

Allah Teala’dan Kur’an okurken de zikrederken de hayatımızı yaşarken de haşyet ve hüzün duygularına bizleri kapatmamasını diler ve dileniriz.

 


 

1 ) Meryem, 58

2 ) Nisa, 41

3 ) Buhari, Fedailu’l-Kur’an, 32; Müslim, Müsafirin, 247

4 ) Buhari, Cenaiz, 44

5 ) Müsned, VI, 157

6 ) Buhari, Cenaiz, 45; Müslim, Cenaiz, 12

7 ) Camiul-Usul, c. 3, s. 640-641