İman Nedir?
Soru: Çok geniş bir soru olacak belki ama iman nedir, Allah'a inanmak tanımı iman için yeterli olur mu? İman hakkında daha geniş bilgi verebilir misiniz?
Cevap: Geleneğimizde iman etmek, Müslüman olmak anlamında kullanılıyor. Kelam ulemasının geçmişte yapmış olduğu tanım çerçevesinde, iman daha çok 1 ve 0 olarak; yani var veya yok gibi değerlendiriliyor. İman kelimesinde bu anlam da yok değildir ama iman aslında çok daha geniş anlamlı bir kelimedir.
Kuran diyor ki, “İman ettik demeyin! Henüz iman kalbinize yerleşmiş değil. Siz sadece Müslüman oldunuz, teslim oldunuz.” (1) Kuran; imanın artıp azalmasından bahsettiği, bu çerçevede ayet ve hadisler olduğu, farklı hadisler imanı farklı açılardan tanımladığı için “iman” kavramını ayet ve hadislerdeki geniş anlamıyla, yani kendi içinde derinleşen ve insanı değiştiren şey anlamında kullanacağız.
Bununla beraber bir insanın iman edebilmesiyle ilgili temel cümlemiz şu olmalıdır: “İnsanı imana taşıyan şey kendi tercihidir.” Dünya imtihan yurdu olduğu için, kişinin iman etmeyi tercih etmesi, öyle bir yönelimde bulunması, iradesini o yönde kullanması gerekmektedir. İşte bu irade üzerine, başka diğer her meselede olduğu gibi, her şeyi yaratan Allah; kişinin kalbinde ve zihninde imanı yaratma, kişiyi mümin kılma tasarrufunda bulunur.
Bahsettiğimiz bu temel esasın yanında, soruda geçen bazı ibarelerde olduğu gibi, imana mani olan, onu zorlaştıran ve kolaylaştıran hâller vardır. Bu haller, nihai olarak iman etme, imanda derinleşme veya imanın artması tercihinin de ön tercihleridir. Evinde yemek yapma tercihini yapan birinin önce pazara çıkması veya yemek yapmayı öğrenmesi ön tercihlerini yapması gibi kişileri imana, imanda derinleşmeye götüren daha ön tercihler (vardır).
Bu tercihleri farklı örneklerle açıklamadan önce “İman nedir?” sorusuna Kur’an ve sünnet ışığında cevap olabilecek ve iman kavramını zihnimize farklı açılardan yerleştirecek birkaç maddeyi sıralamak faydalı olacaktır.
İmanın 1. Maddesi: Yaşadığımız bu hayatın, bu oluşun, içinde bulunduğumuz kainatın, bütün bu olup biten hadiselerin bir anlamı var. “Her şey sadece bu gördüğümüz maddi alemden ibaret, kendi kendine oldu ve bir şeye bağlanmıyor, var olan her ne ise odur ve daha ötesi yoktur.” düşüncesinin tam tersinden bahsediyoruz. Bu büyük oluş, bu var kılınış elbette hikmetlidir, anlamlıdır. Bu varlıkta bir amaç, hikmet ve gaye güdülmektedir.
İmanın 2. Maddesi: “Ey insan, sen herhangi birisin!” Kendin, kendi değer yargıların, mizacın, kültürün, yetiştirilişin, cinsiyetin ile kendini en önemli olarak görme! İbadete benzer bir saygı bekleme. Sen de herhangi birisin. Herhangi bir kimliksin, varlıklardan bir tanesisin.
İmanın 3. Maddesi: Her şeyin sahibi, maliki, mutlak iyi, mutlak doğru, mutlak ve mutlak güzel, mutlak kudret sahibi, mutlak ilim sahibi birisi var.
3 maddeyi böyle de sıralayabiliriz, sondan başlayarak da sıralayabiliriz. Önce O “Mutlak”ı kabul edersiniz, O'na tutunarak kendi sıradanlığınızı, herhangi biri olduğunuzu kabul edip o geçişi sağlar, O “Mutlak”ın gözettiği hikmetler ve gayeler çerçevesinde davranmak için iradenizi kullanırsınız. Hatta insanın "ben"i ve “ben” e bağlı değerlendirmeleri o kadar güçlüdür ki, kendisinin sıradanlığını, belli kaidelere tabi olabileceğini, belli kanunlara itaat etmek zorunda olduğunu kabullenişi, diğer 2 maddeyi mümkün kılmasıyla ilk ve esas madde sayılabilir.
Bu üç maddeyi, bazı müstesna cümlelerden ilhamla özetleyebiliriz: Her şeyin sahibi, kaynağı, maliki, ilahı ve en doğru, en güzel, en kudretli bir Zat var. Madem öyle bir Zat var, sen de O'na yönel, Onunla irtibat kurmaya çalış, büyüklüğü ölçüsünde karşısında eğil, O'nu zikret, O'na hamd et, Ondan bahset, O'na ibadette bulun, O'nun emirlerini ciddiye al. Hem madem her şey bir hikmete binaen yaratılmış, sen de her şeyi, evvela kendi zamanını Onda değerlendir. Kendi duygu ve düşüncelerini O'na bağlı değerlendir, kendi odağını O'na ver, kendi bedenini O'nun emirlerine uyarak kullan, O'nun yasaklarına uyarak idame et. Bir hikmet var bu alemde ve bu varlıkta. O zaman sen de o hikmete paralel hareket et, o çarkların dönüşünü bozma, nizam bozan olma. Aynı zamanda o çarklar tarafından da ezilme!
Bütün bu hal ve hareketlerin düzenini sağlamaya çalışma güzel ahlaktır bir yerde. İman da güzel ahlaktır.
“Kişinin malayani, yani kendisini ilgilendirmeyeni terk etmesi İslam’ın getirdiği güzelliklerdendir.” (2) diyen Efendimiz’i (S.A.V) rehber olarak kabul edip o yolda yürümeye başlayınca bir değişim yaşanır. Malayani olan, boş, sonuçsuz ve anlamsız şeyler terk edilir. Madem varoluşun bir hikmeti var, bu hikmetin bir neticesi var. Madem sermaye sınırlı, madem neticesinde bir şey olacak, her şey kaybolup gidecek değil. İnsan kendisini buna odaklar.
İkinci maddenin yansıması olarak da, mümin olan bir insan kendisini herkes gibi birisi görmeye başladıktan sonra, kendisini dünyanın merkezine almayacak, kendisi için istemediği şeyi başkası için de istemez hale gelecektir. Bir adım öteye gittiğinde de, Efendimiz’in (sav) imandan saydığı üzere, kendisi için istediği şeyleri başkaları için ister(3) hale gelecektir.