11 dk.
19 Temmuz 2022
İslam ve kölelik-gorsel
Youtube Banner

İslam ve kölelik

Soru: İslam köleliğe neden cevaz veriyor. İslam'ın kölelik gibi insanlık dışı bir uygulamayı kaldırması gerekmez miydi?

 

Cevap: İslam; ticarete, evliliğe, savaşa, tarıma neden cevaz veriyorsa köleliğe de aynı nedenlerle cevaz vermiştir. Ticarete cevaz vermiş ancak faizi, stokçuluğu, dolandırıcılığı, yasaklamıştır. Evliliğe cevaz vermiş ancak eşine kötü muameleyi yasaklamıştır. Savaşa izin vermiş ancak bizzat savaşmayan çocukların, kadınların, yaşlıların öldürülmesini yasaklamıştır. Köleliğe de cevaz vermiş ancak kölelere kötü muamelede bulunmayı, savaş (ve savaş sonucu alınan esirler) dışındaki yollardan (haydutluk, adam kaçırma gibi) köle edinmeyi yasaklamıştır.

 

Köleliğin kaldırılmasının gerekip gerekmediğine gelince; hayır köleliğin kaldırılması gerekmezdi. Çünkü köleliğin ortaya çıkması üretim ilişkileri ve ekonomik yapıyla ilgilidir. Bunlar değişmeden köleliğin ortadan kalkması mümkün olmayacaktır. Bu değişim de insanlık tarihi boyunca yüzlerce yıl içinde ancak gerçekleşebilmiştir.

 

Biraz daha açalım, köleliğin kesin ve net bir biçimde içki ve kumarın yasaklanmasına benzer şekilde kaldırılması gerektiğini düşündürten şey; köleliğin insanlık onuruyla bağdaşmayan bir olgu olduğunu zannetmek ve kölelere yapılan kötü muameleler olsa gerektir. Bir düşünelim; “köle” kavramının zihinlerimizde nasıl şekillendiğine bir bakalım. Köle deyince zihnimizde uçuşan çağrışımlar nelerdir? 
 

-Bir ticaret gemisinde kürekleri çekerken sırtlarından kırbaçlanan zavallı insanlar,

-Köle pazarlarında boyunlarından, ellerinden ve ayaklarından zincirlerle bağlı, yeni efendilerine satılmayı bekleyen her yaştan ve cinsiyetten esirler,

-Tarlalarda/çiftliklerde yakıcı güneşin altında saatlerce çalıştırıldıktan sonra bütün ücretleri bir kap yemek ve yatacakları küçük bir yer olan ücretsiz işçiler…

 

Çoğaltabileceğimiz bu sahneler bizleri “köle” deyince işkence, kötü muamele ve tutsaklık içeren sahnelerle düşünmeye alıştırmış, bu kavram hakkında imgelerin adeta kölesi haline getirmiştir. 

 

Şimdi de yukarıda sayılan sahnelerin yerini;

-Efendisiyle aynı sofrada yemek yiyen, 

-Efendisinin çocuklarıyla kendi çocukları aynı bahçede oynayan, 

-Efendisinin kötü muamelesine uğrayınca efendisinin cezalandırıldığı,

-Serbest bırakılınca (azad edilince) ailesine dönmek yerine efendisinin yanında kalmayı tercih eden, 

-Emeğinin karşılığını adil bir şekilde alabilen, hatta bu karşılık (ücret) sayesinde efendisine bir miktar ücret ödeyerek kendisini azat etmesini isteyebilen köle sahnelerine bıraktığını düşünelim. 

 

Daha sonra bu ikisinin birer filminin yapıldığını ve yan yana sinema salonlarında oynatıldığını düşünelim. Filmin bitiminde kapıdan çıkan izleyicilere filmin mesajını nasıl bulduklarını, anlatılan kurumun kendilerinde ne tür hisler ve düşünceler uyandırdığını, böyle bir kurumun her şart altında ve mutlak manada yasaklanması gerekip gerekmediğini soralım. Muhtemelen aldığımız cevaplar ciddi anlamda farklılık gösterecektir.(1)

 

Not: Cevabın bundan sonraki kısmı daha detaylı ve derin incelemeleri ihtiva ediyor. Konuya ilgi duyan kişiler okumaya devam edebilirler.


 

Kölelik, mutlak manada kötü bir olgu değildir. Onu kötü yapan köle sahiplerinin kölelere yönelik insanlık, hukuk (hak) ve ahlak dışı davranışlarıdır. Bu ise sadece köleler için değil, herhangi bir otorite altında emeğini satan işçi, memur tüm çalışan kesimler için geçerlidir. Geriye kölelerin alınıp satılabilen, özgür olmayan insanlar haline getirilmeleri kalıyor. 

Köleleştirmenin, yani bir insanı özgür ortamından koparıp köle haline getirmenin kaynakları da tarih boyunca; savaşlar, köle bir anne-babadan doğmuş olma, haydutluk, korsanlık, kaçırma, büyük bir suç işleme, borçlanma ve borcunu ödememe, fakirlik, egemen devlete vergi borcunu ödememe durumları olmuştur. Kur’an ve Sünnet bu kaynaklardan sadece savaş ve köle bir anne-babadan dünyaya gelmeyi mazur görmüş, diğer kaynakları köle olma gerekçesi olarak kabul etmemiştir. İlgili savaş da sebepleri meşru bir savaş olmak zorundadır, yani insanları köleleştirme amacıyla yapılan bir savaş olmamalıdır. Ayrıca savaş sonucu esir alınanların hepsi de köleleştirilmek zorunda değildir ve uygulamada da böyle olmamıştır. Bu esirler bazen bedelsizce, bazen bedelleri ödenerek serbest bırakılmış, bazen kısa süreliğine esir tutulmuştur. Esirlikle köleliğin aynı şey olmadığı da düşünülünce İslam’ın kölelik için açık bıraktığı tek kapının meşru savaşlar olduğu anlaşılacaktır.
 

Yani İslam’da; haydutluk, korsanlık ve adam kaçırma sonucu insanların köleleştirilmesi, büyük suç işleyenlerin, borçlanıp borcunu ödemeyenlerin köle haline getirilmesi, fakirlerin kendi emeklerini kölelik yaparak satmaları ve fakirlikten kurtulmaya çalışmaları, bir devletin egemen bir devlete vergi borcunu ödememesi sonucu özgür insanların köleleştirilerek borcun ödenmeye çalışılması gibi uygulamalara cevaz verilmemiştir. Bu durum kölelik kurumunun ıslahı adına İslam toplumundaki ilk adım sayılır.
 

İnternette ve çeşitli kaynaklarda Efendimiz ve arkadaşlarının kölelere nasıl insanca yaklaştıklarını gösteren onlarca örneğe rastlamak mümkün.(2) Bunları alıntılayarak yazıyı uzatmak yerine bunun ne anlama geldiği üzerinde durmak daha yerinde olacaktır:

 

Özetle; kölelik, sosyal ve ekonomik bir kurumdur. Belli bir sosyo-ekonomik sistemin ve coğrafyaların realitesidir. Köleler ise toplumsal bir sınıftır.(3) Bir sınıfın ya da bir kurumun devlet eliyle toptan kaldırılması ütopik hatta romantik bir idealdir. Reel bir karşılığı yoktur. Ekonomik kurumları ve toplumsal sınıfları bir gecede ya da birkaç senede kaldıramazsınız. Sovyet Rusya bile elinde bulunan devlet gücü, katı ideolojik altyapısı ve maddi olanaklarıyla 1917 devriminden sonra emek-sermaye çatışmasının tarihsel figürü olarak gördüğü işçi sınıfını (daha doğrusu sınıflar arası eşitsizliği) ortadan kaldıramamıştır. Üstelik böyle devrimsel bir ortadan kaldırma çabasının fazladan yan etkileri de olmuş, sınıflar arası eşitlik ideali bütün sınıfların totaliter devlet yönetimi altında benzer sefalet koşullarında eşitlenmesiyle sonuçlanmıştır. Kapitalist Batının ise köleliği, temsil ettikleri önemli işgücü potansiyeli nedeniyle yakın zamanlara kadar kaldırmadığını, bu kurumun sanayi devrimine koşut olarak gelişen makineleşme ve beden gücüne duyulan ihtiyacın azalmasından sonra belirli yasalarla en azından hukuken ve ismen kaldırıldıktan sonra da yerini yaka renklerine göre sınıflandırılmış işçi sınıfına bıraktığını biliyoruz. Kısacası kölelik bugün halen devam eden bir toplumsal kurum olarak varlığını devam ettirmektedir. Sadece söylemin psikolojik ağırlığı insanların kendilerini özgür hissetmeleri yanılgısına düşürecek kadar hafiflemiştir, hepsi bu.

 

İslam, romantik bir din değildir. Gerektiğinde savaşmaya, idam cezasına, ticarete, evliliğe izin verdiği gibi köle edinmeye de izin/cevaz vermiştir. Kölelik gibi geçmişi binlerce yıla dayanan toplumsal bir kurumun vahyin indiği 23 senelik zaman diliminde ister bir anda ister tedricen kaldırılması ise bireysel ve toplumsal realiteyi görmezden gelen romantik bir atılım olacaktır. Evvela böyle bir atılım -köle sahiplerine vereceği zarar görmezden gelinebilir ve telafi edilebilir desek bile- bizzat köleler için de mutlak faydalı bir eylem olmayacaktır. Kölelerin yapacakları iş değişmeyecektir. Elde edecekleri maddi menfaat de artacak değildir. Toplumsal statüleri ve hür insanların kendilerine bakışı belki değişecektir ancak köle azad etmeye teşvik ve köle sahiplerinin kölelerine davranışlarına dikkat etmelerini emreden ayet ve hadisler işin bu kısmını zaten olabilecek en güzel şekilde ve elbette ki teorik açıdan halletmiştir. Toplumsal işgücünün dengesi bozulacak, ancak yüzyıllar içinde halledilebilecek olan üretim ilişkileri, çalışma koşulları, para ekonomisi ve ticaretin/üretimin formu gibi olgular bundan kötü etkilenecektir. 

 

Şunu çok iyi anlamamız lazım; bir toprak parçası (arazi ya da tarla) veya kendisinden ürün alınabilen denizler/akarsular üzerinde vasıfsız insan emeğinin artık değer üretebildiği yani kazanç getirdiği her durumda ve her dönemde kölelik var olmuştur. Artı değer üretme yolunun yatırıma dönüşen sermaye ile beraber az çok eğitimli işgücünde olması durumunda da (ki sanayi devrimiyle beraber bu süreç başlamış ve günümüze kadar gelmiştir) geleneksel anlamda köleliğe duyulan ihtiyaç kalkmış ya da oldukça azalmıştır.

 

Toplumsal olgular sadece reel olarak değerlendirilir, ahlaki veya ahlak dışı olarak değerlendirilmez. Bu olguların ahlakı değil muharrik kuvvetleri vardır. Yani bu olguları harekete geçiren ve durduran nedenler vardır. Dolayısıyla kölelik ahlak dışı ancak memurluk ahlaki bir olgudur diyemeyiz. Ancak toplumu oluşturan bireylerin ahlakı olabilir. O bireyler sayıca çok, eğitimli ve güçlülerse, o topluluk veya ülkelerin en azından bir süre boyunca ahlaklı davranışlar göstermesi beklenebilir. Kölelik konusunda yapılabilecek maksimum şey de bu olabilir ve Efendimiz’in (sav) yaşadığı dönemde bu da tam anlamıyla yapılmıştır. O dönemde köleler efendileriyle aynı sofrada yemek yemiş, çocukları aynı bahçede oynamış, kendisiyle ilgilenen kadın köleye anne gözüyle bakılmış (Ümmü Eymen), kötü muamele açık ve net bir biçimde yasaklanmış, kölelerin topluma katkısı ve toplumsal statüler hatta sınıflar arasındaki geçişleri hür insanlar kadar kolay olabilmiştir. Hatta Efendimiz (sav) hayatı boyunca savaşlardan kendi payına düşen ganimetler ve hediye gibi yollarla edindiği köle ve cariyelerinin tamamını azad etmiştir. Bazı ilahiyatçılarda bu durum Efendimiz’in ve İslam’ın köleliği tedricen kaldırmak istediği yönünde bir intiba uyandırmış olabilir ancak Efendimiz (s.a.v.) ve Kur’an böyle bir şey yapmak isteseydi bunu açıkça söylemekten aciz değildi. Nitekim içki, faiz gibi yasaklarda bunu yapmıştır. Bu noktada illaki dilsel ve edebî bir ayrım yapılacaksa şu söylenebilir; İslam, İslam dışı uygarlıklardaki kötü örneklerine sıklıkla şahit olunan köleliği kaldırmış ancak kendi terminolojisi içindeki rıkkiyet müessesesini kaldırmamış, onu ıslah etmiştir.

 

Özetleyecek olursak; köleliğin kaldırılması gerekmiyordu ancak kölelere yönelik muamelenin ıslah edilmesi gerekiyordu ki bu da kâmilen yerine getirilmiştir.

 


1 ) Tabii ki sizden “hayır, böyle bir kurumun kaldırılması gerektiğini düşünmüyorum” cevabını beklemiyoruz. Her türlü adil ve insani uygulamaya rağmen kölelik olumlu ve insani bir kurum değildir. Sadece bu konuda insanların duygu ve düşüncelerini realitelerden çok imgelerin oluşturduğunu anlatmak istedik. 

2 ) Ebu Mesud el-Ensarî anlatıyor:  Ben değnekle bir kölemi dövüyordum. Arkadan bir ses “ Ebu Mesud! Ebu Mesud!” diye bağırıyordu. Kızgınlığımdan önce sesini alamadım. Yaklaşınca, bir de baktım ki, Hz. Peygamber (a.s.m)’dir.. Ve şunu söylüyor: “Ebu  Mesud! Şunu bil! Ebu Mesud! Bilesin ki...”, ben hemen değneğimi elimden yere attım. O şeyle devam etti: “Ebu Mesud! Bilesin ki,  senin bu köleye gücünün yettiğinden çok daha fazla, Allah’ın gücü sana yeter.” Bunun üzerine ben “Ya Resulellah! Onu Allah için azat ettim.” dedim. “Eğer öyle yapmasaydın, muhakkak ateş sana dokunur, seni yalardı.” buyurdu. ( Müslim, Eyman, 34,35) ,

 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُثَنَّى الْعَنَزِيُّ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ سَعِيدٍ، - وَهُوَ ابْنُ أَبِي هِنْدٍ - حَدَّثَنِي إِسْمَاعِيلُ بْنُ أَبِي حَكِيمٍ، عَنْ سَعِيدِ ابْنِ مَرْجَانَةَ، عَنْ أَبِي، هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم قَالَ ‏ "‏ مَنْ أَعْتَقَ رَقَبَةً مُؤْمِنَةً أَعْتَقَ اللَّهُ بِكُلِّ إِرْبٍ مِنْهَا إِرْبًا مِنْهُ مِنَ النَّارِ ‏"‏ ‏.‏

Abu Huraira (Allah be pleased with him) reported Allah's Messenger (ﷺ) as saying: If anyone emancipates a Muslim slave, Allah will set free from Hell an organ of his body for every organ of his (slave's) body.

Sahih Muslim 1509a
https://sunnah.com/muslim:1509a

3 ) Ancak kölelik bunlardan daha fazlasıyla zihinsel bir imgedir. Yani bizim “köle” ve “kölelik” kavramlarıyla karşılaştığımızda zihnimizde uçuşan resimler ve hissettiğimiz karanlık duygular köleliğin tarihsel, sosyolojik ve ekonomik realitesinden çok daha güçlüdür. Bu konudaki düşünsel ve duygusal tavrımızı da genellikle bu imgelerin (hayali resimlerin) oluşturmasına izin veririz. Bunu ise alt dallarına ayırdığımızda; özgürlük, eşitlik, insani yaşam koşulları gibi kavramlarla karşılaşırız. Bunlar kölelik gibi geniş bir kavramın oluşması için gerekli alt unsurlardır. Bu üç ana unsurdan aynı anda ve yeterli miktarda nasiplenemeyen insanlar/çalışanlar ise hangi çağda ve hangi isim altında çalışırsa çalışsın elbette köledir. O halde mesele köleliğin lafzen kaldırılması değil, köleliği oluşturan unsurların ıslah edilmesidir. İslam ise tam olarak bunu yapmıştır. Bunun da adına zaten kölelik denilemez. Allah Resulü de köle veya abd kavramları yerine velî-velâ-mevlâ kavramlarını kullanmış ve kullandırtmıştır. Ancak savaşlar devam edecektir ve savaşın olduğu yerde esirler olacaktır. Esirler en azından bir müddet esir alanların uhdesinde yaşayacak, gerekirse köleleştirilecektir. Önemli olan bunlara nasıl davranılması gerektiği, kendilerine ne tür bir hukuki statü tanınacağıdır. Kur’an ve Sünnet de bunu. Böyle olmasaydı realiteye aykırı, tamamen romantik bir hüküm verilmiş olunurdu ki bu da abesle iştigaldir ve Kur’an-Sünnet böyle bir şeyden münezzehtir.