5 dk.
25 Kasım 2022
İstidatlarımızı nasıl değerlendirebiliriz?-gorsel
Youtube Banner

İstidatlarımızı nasıl değerlendirebiliriz?

Soru: İnsan kendisini bu hayatta nerede istihdam edeceğini nasıl bulmalıdır? İstidatlarımızı nasıl değerlendirebiliriz?

 

Cevap: Aslında bu soru sorulabiliyorsa çok da düşünülmemelidir. 

 

Şöyle ki, insanın çocukluğundan beri mizacının onu yönlendirdiği yerler vardır. Bu açıdan zaten “Nasıl çalışmalıyım? Hangi istikamette kabiliyetlerimi değerlendirmeliyim?” gibi bir soru genellikle pek sorulmaz. Aksine, “Mevcut kabiliyetlerimi nasıl değerlendirebilirim?” veya “Bu yaptığım işi nasıl yaparsam doğru ve güzel olur?” gibi sorular daha çok sorulur.

 

Aslolan kabiliyetlerin varlığıdır ve bir insanın neye kabiliyetinin olduğu rahatlıkla anlaşılabilecek bir şeydir. Ancak mevcut kabiliyetleri değerlendirme meselesi biraz zordur. Allah Teala’nın imtihanlarından birisi böyle tecelli etmiştir.

 

Örneğin Bediüzzaman, Risale-i Nurları yazmaya başlayacakken kendince yaptığı plan programlar içerisinde el yazısının okunaklı olmadığı gerçeğiyle karşılaşır. Zihninde yazılacak meseleler ve hakikatler, bunların tasnifi hazırdır ancak bunlar yazıya dökülememektedir çünkü Bediüzzaman’ın el yazısı hakikaten güzel değildir. Kendisi de bu konuda “…hüsn-ü hattım yok, yarım ümmiyim, bir saatte ancak bir sayfayı çok noksan yazımla yazabilirim.”1 der. Yaşadığı şartlar itibariyle kendisine parayla katip tutacak, yazdıklarını matbaalarda çoğaltacak bir imkânı da yoktur. Sonunda Allah-u Teala, Şamlı Hafız Tevfik gibi bir öncüyü, ardından da yazıları okunaklı, güzel olan pek çok insanı bu işte istihdam etmiştir.

 

Evet, kabiliyetler apaçık ortada olduğu zaman önemli olan bunların realize edilmesi, gerçeğe dökülmesi, verimli ve kaliteli meyvelere dönüştürülebilmesidir. Bu konudaki asıl imtihan da bu noktada başlar.

 

Diğer yandan örneğin Isaac Newton da bilimsel açıdan dünyayı etkileyecek olan teorilerini 20’li yaşlarının başlarında temellendirmiş, sonlarında da olgunlaştırmıştı. Ancak 40’lı yaşlarından önce bunları kaleme alıp yayımlamamıştı. Çünkü onun mizacında da o noktada, yani fikirlerini derli toplu hâle getirip insanlara sunma noktasında bir açıklık vardı denilebilir.

 

Diğer yandan, bir insan kendi kabiliyetlerini açıkça görebiliyorsa, bu kabiliyetleri kendisinin ve insanların faydalanabileceği bir hale, bir esere dönüştürme konusunda imtihanlarla karşılaşacaktır. Bu insan bunu da bilmelidir. 

 

Karşılaşılan imtihanlarla ilgili de elbette çaba sarf edilmeli, dua edilmeli, gerekirse gecenin son üçte birinde kalkılarak Allah Teala’ya el açılmalıdır. 

 

Ancak kabiliyetler çok net değilse, açıkça görülmüyorsa bu noktada yapılması gereken şudur: İnsan, hayatın kendisini götürdüğü yerlerde iyilik, güzellik, hayır adına önüne çıkan fırsatları mutlaka değerlendirmelidir. Herhangi bir konuda uzman olmasa da, akademik yeterliliği bulunsa da bulunmasa da, o işin özel eğitimini almış olsa da olmasa da hayır adına önüne gelen her fırsat bir şekilde değerlendirilmelidir. Bu fırsatlar tohum hükmündedirler. Bunları hem dünyevi anlamda yapılabildiği kadar kaliteli yapmaya çalışmak hem de Allah’ın rızasına uygun bir şekilde yapmaya gayret etmek, bu konuda ihlaslı olabilmek o tohumları faydalı meyvelere dönüştürecektir.

 

Aslında kabiliyetlerin değerlendirilmesi konusunda atılan adımların vereceği sonuçları baştan bilemeyiz. 

 

Bir yerlerde bir öğrenciye, o öğrencinin Kur’an ve Efendimiz’in (sav) ikliminde yaşayabilmesi adına gerekli maddi şartları sağlamak için burs vermeye çalışan ve bunu organize eden bir grup hayırseverin yaptığı bu ameller, Allah’ın izniyle gün gelip o hayırseverlerin de ufkunu aşacak, önceden hiç tahmin edemeyecekleri ölçüde hayırlı bir netice verebilir.

 

Diğer yandan açık ve net bir istidat görünmüyorsa, kişi, karşısında çıkan kolay veya zor her fırsatı bir şekilde değerlendirebilirse Allah Teala’nın onu yönlendireceğinden emin olabilirsiniz. Böyle bir insanın yaptığı iş dünyevi anlamda kaliteli, uhrevi anlamda da ihlaslı ise Allah Teala onun birlerini bin edecektir. Bu bir motivasyon cümlesi veya temenni değil, doğrudan ayet mealidir. Allah Teala, kendi uğrunda gayret gösterip ortaya bir cehd koyanlara muvaffakiyet yollarını göstereceğini vaat etmektedir. Ayetin sonunu da “Muhakkak ki Allah, iyi davrananlarla beraberdir.”2 şeklinde bağlamaktadır. Buradaki iyi davranmak; yapılacak herhangi bir işin, değerlendirilmeye çalışılan herhangi bir fırsatın hem dünyevi hem de uhrevi kalitesine dikkat etmek olarak anlaşılabilir. Böyle bir anlamada hiçbir mahzur yoktur hatta böyle anlamak gerekir. Ayetteki “cehd” kelimesi ve “mücahede etmek” kavramı da daha çok insanın kendi üzerinde çalışması anlamına vurgu yapmaktadır. Cihad ve içtihat kavramları da aynı kökten gelmektedir ancak cihat, insanın dış dünyayla ilgili gayreti iken mücahede kendisi ile olan mücahedesini ifade eder. Evet! İnsan, önüne çıkan her fırsatı, her ipucunu elinden geldiğince değerlendirirse; hiç ummadığı, beklemediği yerlere yönlendirileceğinden şüphe etmemelidir.

 

Son bir şeyin daha altını çizerek bitirelim: Eğer önünüzde duran bir konunun, bir işin, bir fırsatın ahiret adına nasıl değerlendirileceğini göremiyorsanız bile bu işi dünyevi ölçülerde ve kendi kabiliyetleriniz çerçevesinde en verimli bir şekilde değerlendirmeye çalışın. Bu meseleyi fakülte seçimi noktasında bir fikri olmayan bir öğrencinin üniversite sınavında mümkün olan her soruyu doğru yapmaya çalışmasına benzetebiliriz. Bir işin veya fırsatın ahiret adına nasıl değerlendirileceğini bilemeyen bir mümin de böyle yapmalı, Allah Teala’nın kendisini “biyedihi’l-Hayr”3 olarak nitelediğini düşünmeli, hiçbir hayrın boşa çıkmayacağını ümit etmelidir. Bu durumdaki bir kişinin kendi kabiliyetleri de ancak böyle inkişaf edebilecektir.

 

 


 

1 ) Tarihçe-i Hayat, s. 222

2 ) Ankebut, 69

3 ) Âl-i İmran, 26