11 dk.
08 Kasım 2023
Kibirden Kurtulmak | 2. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Kibirden Kurtulmak | 2. Kısım

Hakkı kabul etmemenin temel sebebi, bize yanlış gelen ve bizim doğrularımızla çelişen hususların da doğru olabileceğine ihtimal vermemektir.

 

“Daha fazlasını öğrenmenin en iyi yolu alçakgönüllü olmaktır.” sözü de bu manaya işaret eder. Kendini yeni bir şeyler öğrenmeye muhtaç hissetmeme, yeterli bilgiye, üstelik de hakikatin bilgisine sahip olduğunu zannetme yeni şeyler öğrenmeye, eşya ve hadiselere farklı açılardan bakmaya engel olacaktır.

 

Fiziksel anlamda bir hakikati kabul etmemenin o konuyla ilgili bir zararı olacaktır. Böyle bir kabul etmeme bizleri fiziksel bir konuda cahil bırakır. Hukuki bir hakkı kabul etmemek bizleri zalim kılar veya zulmü destekleyen biri hâline getirebilir. İmanî bir hakikati kabul etmemek, bizleri -Allah muhafaza- küfre götürür. Her hakkın, her doğrunun kıymeti eşit değildir. Ancak bunların her birisinin, kabul edilmemeleri hâlinde kendi kıymetleri oranında zararı dokunacaktır.

 

Küçük bir çocuğun küçük yaşlarda bir şeye tam ve bütünüyle iman etmesi, o konuda ikna olması makuldür. Örneğin bir çocuk kendi babasını dünyanın en güçlü insanı olarak görebilir. Böyle bir görüşü kimse yadırgamaz hatta bu görüş insanlara sevimli gelir. Ancak o çocuk yirmili-otuzlu yaşlarında da aynı görüşe sahip olmaya devam ederse bu sefer yadırganır. Dolayısıyla başka fikirleri dinlemeye alışan, farklı fikirlerin de doğruluk payı olabileceğini düşünen bir insanın fikirlerindeki o çocuksu kesinlik kaybolur. Meselelerin farklı yönlerinin olabildiğini görür ve duyar. Gerçekliğin farklı yönlerini de kabul edebilir.

 

İnsanları Küçük Görmek

 

İnsanların kendi mensubiyetleri nedeniyle değerli gördükleri bazı şeyler vardır. Burada esas değer verilen şey kişinin kendisi veya kişisel menfaatleridir. Bu nedenle örneğin beyaz ırkın üstünlüğüne inanan pek çok beyaz görebiliriz ama aynı şeye inanın ve onu savunan siyahi insan pek azdır. Bu durumu savunanlar ise genellikle beyaz ırkın bir yerde taşeronluğunu yapan, onun üstünlüğünü savunmakla kâr sağlayacak olan siyahilerdir. Bu noktada beyaz ırkın üstünlüğünü savunanlar bunu kibirlerinden dolayı yapmaktadırlar. 
 

Aynı şekilde bir insan sadece üniversite eğitimi aldığı için “Üniversite mezunu olmak önemli ve kıymetlidir, üniversite mezunu olmayanlar değersiz insanlardır.” diyorsa bu kibirdendir. Benzeri durum klasik medrese eğitimi alanlar için de, imam-hatiplik veya mühendislik eğitimi alanlar için de geçerlidir.

 

Demek ki herhangi bir özelliği olan herhangi bir grubun üstünlüğüyle ilgili düşünceler ve inançların temelinde var olan şey kişinin aslında kendi üstünlüğü fikri ve inancıdır.

 

O hâlde bir insan “Benim şeyhim, benim hocam, benim tarikatım, benim cemaatim, benim mezhebim herkesten ve her şeyden üstündür. Diğerleri değersizdir.” diyorsa bu insan her şeyden önce kendisini ve kendi mensubiyetini üstün görüp sonra da başkalarını küçümseyip başka cenahlardan gelecek hakikatlere kendisini kapatmış olacaktır.

 

İnsanlar kendilerini hakikate kapatmadan önce genellikle bunun yolunu inşa ederler. Ya “Ebu Talib’in yetimi!” derler ya “Üniversite mezunu bile değil!” derler yahut “Bu iş ona mı kalmış?” gibi bahaneler üretirler.

 

Ülkemizde de temel konulardaki kutuplaşma ve ayrışmaların temelinde bu vardır. Laik-Antilaik yahut dindar-seküler gibi ayrışmalarda bir taraf “Onlar gavur!” derken öbür taraf “Bunlar yobaz!” diyebilmektedir. Bu bakış açısını normal karşılayan her iki tarafın mensupları da diğer taraftan gelecek hakikatlere kendilerini kapatmaktadırlar.

 

O hâlde baştaki hadis-i şerifte geçen ve Efendimiz’in (sas) bahsettiği “insanları küçük görme” ve “hakkı kabul etmeme” meselesi bağlamında kibirden kurtulmanın en önemli bir başka yolu şudur: Herhangi bir şekilde insanları küçük görmeyi terk etmek, küçük görme noktalarını tespit edip bunları silmek ve yok etmek.

 

Yukarıda verdiğimiz örnekler dışında da makro veya mikro planda her birimizde böyle noktalar olabilir. Bu noktaların neler olduğunu kendimiz de başta bilemeyebiliriz.

 

Örneğin bir insan herhangi bir yazar için “O daha namaz kılmıyor. Namaz kılmayan birinin yazılarını niye okuyayım?” diyebilir. Namaz kılmak elbette kıymetli bir ameldir ancak namaz kılmayan insanı küçük görüp fikirlerini sırf namaz kılmadığı için aşağılamak da kendini bazı hakikatlere kapatmak demektir.

 

Yahut kırklı yaşlarında bir insan yirmili-otuzlu yaşlarında birisi için “O daha küçük. Onun fikrini ne yapayım?” diye düşünüyorsa, yahut üniversite mezunu birisi üniversite mezunu olmayan birisini küçük görüyorsa, kendini çağdaş ve aydınlanmış gören bir insan farklı mensubiyetlere sahip insanları aşağılıyorsa, kendini dindar gören bir insan da seküler insanları hor görüyorsa, bir erkek kadınları bir kadın erkekleri küçümsüyorsa, bir mühendis bir edebiyatçıyı yahut bir şair bir yazılımcıyı kendinden aşağı sayıyorsa küçümsediği, aşağıladığı, hor gördüğü kişi ve gruplardan gelecek bütün hakikatlere kendini kapatmış demektir. Böylece o cenahtan gelecek hakikatleri de küçük görüp aşağılayacağı için hem insanları küçük görme hem de hakikati kabul etmeme vartalarının ikisine birden kapılmış olacaktır.

 

Demek ki insanları küçük görme ve hakikati kabul etmeme birbirleriyle doğrudan ilişkili iki önemli husustur. Bazen birisi diğerinin nedeni bazen de sonucu olabilir ve olmaktadır.

 

KİBRİ SIFIRLAMA VEYA AZALTMA ADINA ÖNERİLER

 

Alay Etmeyi Azaltma

 

İnsanları küçük görmenin tek bir göstergesi yoktur. Bir insanın herhangi bir hareketi ile alay etmek, onu ayıplamak, kınamak, yadırgamak ve yargılamak, o insana onun hoşlanmayacağı bir lakap takmak gibi tutum ve davranışlar da özünde o insanları kendinden küçük görmek demektir.

 

Düşünce tarihinde “gülme” davranışı ile ilgili kuramlar incelendiğinde farklı ve ilginç tespitlerle karşılaşırız. Örneğin Platon’un kavramsallaştırdığı “homerik gülme” terimi bunlardan birisidir. Homerik gülme, henüz medenileşmemiş, kaba saba davranışlarla yaşayıp giden insanların ve grupların davranış tarzıdır. Bu tip gelişmemiş insanlar, bedensel kusuru olan kimselerin bu özelliklerini gülünç bulurlar. Bir cüce yahut bedensel engelli herhangi birisi bu tip insanlar için her şeyden önce komiktir. Bu da bedensel engeli olmayan insanın kendisini engelli insanlardan daha üstün görmesinin bir sonucudur. Ayrıca alay içeren gülmeler de bir cins üstünlük kurma çabasıdır. Gülen kişi kendisini gülünen kişiden daha üstün görmekte yahut daha üstün olduğunu ona gülerek kanıtlamaya çalışmaktadır.

 

Tabii ki her gülme bir küçümseme veya alay içermek zorunda değildir. Bir çocuğun masumiyeti yahut bir meseleyi bilmeyen ancak öğrenme konusunda azim gösteren bir insanın çabası da insanlarda hoş bir tebessüme yol açabilir. Burada kastedilen gülme alay ederek, küçümseyerek gerçekleşen gülme davranışıdır.

 

İnsanları, grupları veya fikirleri küçük görmemeye, bu çerçevede herhangi bir şekilde onlarla alay etmemeye, alay eden metinlerden ve sözlerden kaçınmaya alışmakta büyük fayda vardır.

 

Kur’an’da bir yerde kafirlerin fiiline karşı olacak şekilde “Onlar tuzak kurdular, Allah da tuzak kurdu.”1 beyanına benzer şekilde “İnananlara rastladıkları zaman, "İnandık" derler, elebaşılarıyla baş başa kaldıklarında, "Biz şüphesiz sizinleyiz, onlarla sadece alay etmekteyiz" derler. Gerçekte Allah onlarla alay eder; azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken onlara mühlet verir.”2 ayeti dışında alay etmek fiili hiçbir zaman müminlere izafe edilmemiştir. Müminin kafire karşı davranışı vakar, hakta ısrar ve dik duruş gibi kavramlarla ifade edilmiştir ancak hiçbir zaman alay etme, dalga geçme, küçük görme olarak ifade edilmemiştir.

 

O hâlde denilebilir ki; alay etme alışkanlığını terk etmek veya en azından azaltmak, kibri sıfırlamanın önemli bir vesilesidir.

 

Grup Aidiyetleri ve Küçük Görme Eğilimi

 

Bir grup aidiyetine dayalı küçük görmeler çoğu zaman fark edilmeyebilir. Örneğin; “Ben mütevazı bir insanım, kapıcıyla-garsonla bile rahatlıkla selamlaşırım.” diyen bir insanın kullandığı “bile” bağlacından o insanın aslında kapıcıları ve garsonları küçük gördüğü net bir şekilde anlaşılabilir. Ancak herhangi bir dini gruba mensubiyetin arkasında gizlenmiş kendini büyük başkalarını küçük görme eğilimleri her zaman bu kadar net anlaşılmaz.

 

“Biz medrese eğitimi aldık, onlar Arapça bile bilmez.”, “Biz gece gündüz Risale-i Nur okuruz, onlar ayda yılda bir okur.”, “Bizim cemaatimiz aydın ve bilgili insanlardan oluşuyor, onlarınki eğitimsiz ve alt tabaka insanlardan.” gibi duygu ve düşüncelerin (her zaman bu netlikte ifade edilmese de) kendini üstün görüp diğerlerini küçük görmenin bir ifadesi olduğu anlaşılacaktır.

 

Tabii ki buradaki “grup aidiyeti” kavramı sadece dini gruplarla ilgili değildir. Örneğin akademisyenler de bir gruptur. Bir akademisyen yıllarını verdiği bir alanın herhangi bir konusunda yanlış bilgi ve düşüncelere sahip olduğunu kabul etmek istemeyebilir. Bu konuda kendisini uyaran ancak akademisyen olmayan birisinin görüşlerini o kişi akademisyen olmadığı için dikkate değer bulmayabilir. Bu da insanları küçük görmek ve hakikati kabul etmemek arasındaki bağlantının basit bir örneğidir.

 

Halk arasında bunun en yaygın örneğine askerliğini yapanlarda rastlamak mümkündür. Askerliğini yapanlar yapmayanlardan daha üstün sayılırlar ve kendilerini öyle gösterirler. Askerliğini yapanlardan da uzun dönem yapanlar kısa dönem yapanlardan daha üstün sayılmaktadır. Komando birliğinde askerlik yapanlar da lojistik birimlerde askerlik yapanları neredeyse askerlik yapmış bile saymayabilirler.

 

Bu arada bir başkasını kibirle suçlamanın da altta yatan nedenlerinden birisinin kibir olabileceği unutulmamalıdır.

 

Ben” İfadelerini Azaltma

 

Kibri sıfırlamanın veya sınırlandırmanın bir diğer yolu da “Ben” ile ilgili ifadeleri ve duyguları azaltmaktır.

 

Bir grup içinde bir insan kendisiyle ilgili bir şey anlatınca hemen hemen herkeste o konunun kendisiyle ilgili yönünü anlatma eğilimi doğabilir. “Başım ağrıyor” diyen birisine karşı “Benim de karnım ağrıyor.” demek son derece doğal bir davranış gibi görülebilir. Meselenin bu kadarı çocukça ve kısmen masum bir eğilim olarak görülebilir.

 

Ancak “Ben mükemmel bir insanım.”, “Ben başarılı, zeki bir insanım.”, “Benim yaptığım yemek mükemmel oldu.” gibi ifadeler ile “Ben berbat bir insanım.”, “Ben işe yaramaz bir insanım.” gibi ifadeler arasında kibir açısından pek fark yoktur. Bu nedenle içinde “Ben” anlamı geçen ibareleri azaltmak, gerekmediği yerlerde kullanmamaya çalışmak da kibri sıfırlamanın veya azaltmanın en pratik yollarından birisidir.

 

Bu noktada özellikle dini konularda insanlara nasihatlerde bulunan kişilerin bir konuyu anlatırken hakikatte kendilerini mi yoksa konuyu mu anlattıklarına çok dikkat etmeleri gerekmektedir.

 

Tartışmadan Kaçınmak

 

Ayrıca herhangi bir konuda verilecek kararlarda bir insanın kendi dediğinin olmasını isteme eğilimi de güçlü olabilir. Bu noktada da objektif ve somut anlamda gerçekten gerekli değil ise bir insan kendi istediği, kendi zevkine ve düşüncesine uygun olduğu hâlde kabul edilmeyen bir konuda ısrarcı olmamalı, tartışmaya girmemelidir.

 

Herhangi bir konudaki tartışmalar da kibir bağlamında önemli sayılmalıdır. İnsanlar her konuda tartışabilir. Ancak gerçekte tartışma şudur ki: Birisi bir fikir söyler, siz başka bir fikir söylersiniz. Sizin fikrinizin kabul edilmemesinden rahatsızlık duyarsınız. Sizin fikrinizi destekleyene sempati besler, reddedene ise soğukluk hissedersiniz. Burada kendinizi geri planda bırakılmış gibi hissedebilirsiniz ve bu his sizi bir üstünlük kurmaya yönlendirebilir. İşte bu gibi hislerin ve bu hisler çerçevesinde gerçekleştirilen davranışların hepsi tartışma kavramına dahildir. Burada önemli olan tartışmada “Benim fikrim, benim sözüm, benim zevklerim, benim bakış açım…” gibi motivasyonların söz konusu olduğu durumlarda tartışmayı devam ettirmemektir. Ancak örneğin bir hakkın ikamesi, bir mazlumun savunulması gibi durumlarda tartışmayı devam ettirmemek elbette bir tevazu göstergesi değildir.

 

Bir Egzersiz Önerisi

 

Bir insanın sosyal konumu adına, yani başka insanların o insana verdiği değer adına normalin üzerine yaptığı ve yapacağı her yatırım o insanın kibrini artırma potansiyeline sahiptir. Buradaki vurgu o insanı başkalarının nasıl gördüğü ve göreceği meselesidir.

 

Yani bir insan güzel görünmeyi, güzel giyinmeyi zaten seviyorsa, güzel giyinmeye yapacağı standart harcamaların bir zararı yoktur. Ancak sadece başkalarının güzel görmesi, beğenmesi, takdir etmesi motivasyonuyla normalin üzerinde yapılan harcamalar, bu yöndeki emekler, gösterilen çabalar, insandaki kibir potansiyelini güçlendirecektir.
 



1 ) Âl-i İmran, 54

2 ) Bakara, 14-15