Kıskançlık ve Hasetten Nasıl Kurtuluruz?
Soru: Yaratılışımız gereği tüm duyguları içimizde taşıyoruz. Bu duyguların bazıları fazla bazıları hiç yok denecek kadar az olabilir. Kıskançlık duygusunun da olması gereken yerler mutlaka vardır. Ancak olmaması gereken yerler için insan içindeki kıskançlık, haset duygusunu nasıl yenebilir?
Cevap: Türkçede bazen bazı kavramlar karışabilmektedir. Örneğin kıskançlık kavramını genellikle insanın sahibi olduğu bir şeyi başkasından sakınması, başkalarıyla paylaşmak istememesi anlamında kullanırız. Arapçada bu durum “gayret” kavramı ile ifade edilir. Gayret, bir şeyi koruma güdüsünden kaynaklanır.
Bunun da bir kısmı doğal ve faydalıyken bir kısmı zararlıdır. Örneğin bir insan arabasını kıskanabilir. Bir parça kıskanması da lazımdır zira insan arabasının bakımını ve temizliğini ancak bu kıskanma duygusuyla yapabilir. Herkesin gerekli gereksiz her yer ve durumda o arabayı kullanmasına da ancak bu duyguyla mâni olabilir. Ancak insan bazen de arabasını başkalarının faydasına sunabilmelidir.
Haset ise Allah Teala’nın başka bir kuluna verdiği nimet karşısında rahatsızlık hissetmektir. O nimetin ister kendisinde olmasını istemek, ister o kişide olmamasını istemek, ister “Allah bunu onlara bile veriyor da bana niye vermiyor?” diye düşünmek ve hatta o nimet sahibine bakıp “Keşke bende de aynısı olsa.” demek hasettir. Arapçada bunların hepsi haset kavramıyla ifade edilir.
Efendimiz (sas) haset etmenin doğru olduğu yerler hakkında “Ancak iki kişiye haset edilir. Bunlar, Allah’ın kendisine verdiği malı hak yolunda harcayıp tüketen kimse ile Allah’ın kendisine verdiği ilim ve hikmete göre karar veren ve onu başkalarına öğreten kimsedir.”1 buyurur.
Pratik olarak denilebilir ki bu iki husus dışındaki haset etmeler komple yanlıştır, hatalı hislerdir. Kişinin hayata dair bir şeyleri zihninde yanlış kurguladığını gösterir.
Haset etmenin doğru olduğu yerler şu şekilde açıklanabilir: Birisi alimdir veya dini ilimleri bir şekilde öğrenmiştir ve bu ilimleri insanlara öğretmek için ciddi bir zaman ve mesai harcamaktadır. İmkanlarını bu yolda kullanmaktadır. İnsan böyle birisini görünce “Allah’ım! Keşke ben de böyle olsam.” veya “Allah’ım! Ben de böyle birisi olabileyim ve bana da bu nimetinden ver!” şeklinde düşünebilir.
Diğeri de yine bir insan görse ki; Allah Teala birisine geniş maddi imkanlar, para veya mal lütfetmiştir. O insan da bu maddi imkanları dine yardım etme, dini hizmetleri destekleme, insanların ihtiyaçlarını giderme yolunda tüketircesine harcamaktadır. Efendimiz’in (sas) bu konuda kullandığı kelime “helâk” kelimesidir. Yani bahsedilen kişi malını, mülkünü helak edercesine hak yolunda harcamakta, tüketmektedir. Dolayısıyla bu kişi dışarıdan bakılınca malının sadece kırkta birini vermekle yetinen, arada bir sadaka da vererek hayırlı harcamalarda bulunan kimse değil, “Bu adam malını mülkünü böyle böyle bitirecek, kendisine hiçbir şey kalmayacak galiba.” dedirtecek kadar yoğun bir şekilde infakta bulunan bir kişidir. Böyle bir insana da bakıp “Allah’ım! Keşke ben de böyle olsaydım.” veya “Allah’ım! Ben de böyle olayım, bana da aynı nimeti bahşet!” denilebilir.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta bu iki tür insana bakıp onlara bahşedilen nimetlerin onlardan alınmasını veya onlarda olmamasını istemek değildir. Yine bu iki nimete bakıp da kendinde olmadığı için üzüntü duyma, kendine kızma, hayata küsme, kendisine az nimet verilmiş gibi hissetme gibi duygular da yanlıştır, problemlidir ve terk edilmelidir.
Hadis-i şerifteki bu iki olumlu durumu ifade etmek için kullanılan “haset” kavramını biz Türkçede “imrenme, gıpta etme” gibi kelimelerle karşılamaya çalışırız ancak Arapçada bunların hepsine birden haset denmektedir.
Söz konusu iki madde dışındaki bütün imrenmeler yanlıştır. Hatta, eğer bir insanda haset gibi hisler galipse, etkin bir şekilde varsa, o insanın Instagram gibi platformlarda bulunması dahi problemlidir. Çünkü böyle platformlarda insanlar üzerlerindeki nimetleri sergilemektedir. Böyle yerlerde bulunmak da haset hislerinin galip olduğu insandaki o hisleri harekete geçirecektir. Bu insanlar genellikle başkalarına gıpta eden, imrenen, haset eden, başkalarını kıskanan, başkaları üzerindeki nimetlere bakarak üzülen, başkalarına nazarı değebilecek şekilde hayran olarak bakan ve “Ben dururken niye onlara nimet verildi?” diyebilen insanlardır. Bu hislere sahip olan insanların bu tarz platformlardaki paylaşımlara baktıkça o hislerinin harekete geçmesi ciddi seviyede ihtimal dahilindedir ve bu nedenle o insanlar için oralarda bulunmak vebale kapı aralayabilir.
Haset gibi hisleri yenmenin çaresi aslında basittir. Bu çare de temelde kişinin kendisini ilgilendirmeyeni terk etmesidir.
Bunun yanında;
قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُؗ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُؕ بِيَدِكَ الْخَيْرُؕ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ
“Kulillâhumme mâlike-lmulki tu/tî-lmulke men teşâu vetenzi’u-lmulke mimmen teşâu vetu’izzu men teşâu vetużillu men teşâ(u)(s) biyedike-lḣayr(u)(s) inneke ‘alâ kulli şey-in kadîr”
(De ki: Allah'ım, mülkün sahibi sensin, mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden alırsın. Dilediğini yükseltirsin, dilediğini alçaltırsın. Hayır senin elindedir, her şeye gücü yeten Sensin!)2
ayetini ve;
وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۜ وَاِنْ يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
“Ve-in yemseska(A)llâhu bidurrin felâ kâşife lehu illâ hu(ve)(s) ve-in yemseske biḣayrin fehuve ‘alâ kulli şey-in kadîr”
(Allah sana bir zarar verirse o zararı, ondan başka açıp giderecek yoktur, sana bir hayır verirse zaten odur her şeye gücü yeten.)3
veya;
اَللَّهُمَّ لاَ مَانِعَ لِمَا اَعْطَيْتَ وَلاَ مُعْطِيَ لِمَا مَنَعْتَ
وَلاَ رَادَّ لِمَا قَضَيْتَ وَلاَ مُبَدِّلَ لِمَا حَكَمْتَ
وَلاَ يَنْفَعُ ذَا الْجَدِّ مِنْكَ الْجَدُّ
“Allahümme lâ mânia limâ a'tayte, ve lâ mu'tiye limâ mena’te. Ve lâ râdde limâ gadayte ve lâ mübeddile limâ hakemte. Ve lâ yenfeu zel ceddi binkel ceddü.”
“Allah’ım! Senin verdiğine kimse engel olamaz. Senin men ettiğine de kimse veremez. Senin yapmaya karar verdiğini kimse reddedip engelleyemez. Senin verdiğin hükmü kimse değiştiremez.”4
mealindeki ayetleri, hadisleri birer evrad olarak tekrarlamak, tefekkür ederek okumak önemlidir.
İktiran ve İllet
Bizler bazen iktiran ile illeti yani korelasyon ile kozaliteyi veya bir arada bulunma ile nedenselliği karıştırırız. Örneğin bir insan hem iyi bir işadamı hem iyi bir hatip olabilir. Ancak Allah Teala her iyi işadamına aynı anda hitabet yeteneği veriyor değildir. Veya bir insan hem zeki ve eğitimlidir hem de zengindir. Ancak Allah Teala zenginliği sadece zeki ve iyi eğitimli insanlara veriyor değildir.
Nimetler aslında birbirinden bağımsız olarak ve herkesin kendi şartlarına göre verilir. Bu nedenle kendine nimet verilen herkesin kendine özgü sorumlulukları doğar.
Örneğin bir insan bir başkasının güzelliğine veya yakışıklılığına imrenmektedir. Bu imrenmenin nedeni nedir? Yakışıklı veya güzel olmak tek başına bir şey ifade etmemektedir. Yakışıklı veya güzel olan insanların daha iyi bir eş bulmaları, bu sayede insanların onları daha çok sevebilecekleri, hayatlarının daha kolay olacağı düşünüldüğü için imrenilmektedir. Dolayısıyla yakışıklılık veya güzellik nimetine bağlı olarak başka nimetler düşünüldüğü için yakışıklı veya güzel olanlara imrenilmektedir. Halbuki Allah Teala bu nimetleri yakışıklılık ve güzellik olmadan da verebilir. Allah'ın her kuluyla ayrı bir bağı vardır.
Hasedin Temelinde Var Olan Tehlike!
Haset veya imrenmenin her türlüsünde aslında Allah’ın yaptığı taksimi beğenmemek vardır. Allah Teala nimetlerinin taksimini iki şekilde yapmaktadır:
Birincisi, nimet verdiği kişilerin çalışmalarına, gayretlerine göre nimetini vermektedir. Bu durumda zaten Allah’ın yaptığı taksime itiraz etmek zulüm olur.
İkincisi, Allah Teala’nın -tabiri caizse- tamamen kendi inisiyatifi ile, meccanen, herhangi bir çalışmaya, çabaya bağlı olmadan, bazen miras bazen genetik gibi yollarla, bazen tesadüfi gibi görünen ancak mutlaka bir hikmete bağlı olarak verdiği nimetler, yaptığı taksimatlar vardır.
Mülk Onundur ve O mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Bu alemde herhangi bir nimetin herhangi birisine ulaşmasında Allah Teala’dan başka birisi nihai kararı veriyor değildir. Bu durumda imrenmeler ve hasetler Allah Teala’nın kainatta ve insanlar arasında cereyan eden tasarrufunu, icraatini, taksimatını beğenmemek, Onun kusursuz icraatına ve taksimatına itiraz etmek, yapılan ilahi taksimatı yanlış, çirkin, manasız veya geç kalmış olarak görmek anlamı taşımaktadır. Bu nedenle (hadis-i şerifte uygun bulunan iki haset veya imrenme türü hariç) her türlü haset, kıskançlık ve imrenmeler problemlidir.
Başkalarına Bakmama
Bazı insanlar örneğin ev dizayn ederken başka insanlarına evlerine bakıp “Ne güzel evler var!” diyebiliyor ve kendisinin yeterli parası olmadığı için üzülebiliyorlar.
Bu ve benzeri durumlarda öncelikle dikkat etmemiz gereken nokta şudur: Bilgi alma, öğrenme gibi olgulara bağlı alanlarda asla ve asla başka insanların durumlarına bakmamak ve kendimizi onlarla kıyaslamamak gerekir. Ayrıca kendi durumumuz ile spesifik bir şahsın durumunu da kıyaslamamak gerekir.
Örneğin, bir insan yazılımcı olmak istiyordur ve bu konuda bir eğitim almayı planlıyordur. Yazılımcıların maaşlarını da merak etmektedir. Bu kişi gidip de bizzat tanıdığı bir yazılımcıya maaşını sormamalıdır. İlla o sektördeki maaş durumu öğrenilmek isteniyorsa kısa bir internet araştırmasıyla yazılımcıların ortalama maaşları öğrenilebilir. Bu konuda belli bir şahsa bağlı olmayan, spesifik olmaktan uzak bir şekilde bilgi edinilmelidir. Çünkü bir konu ne kadar şahıslara bağlı, spesifik bir şekilde ele alınırsa haset ve kıskançlık ağına düşmek, şeytan tarafından kandırılmak ihtimali o kadar artacaktır.
Sonuçta her insanın Allah ile kendine özel bir bağı vardır ve insan, istediği nimeti Allah’tan direkt, şartsız kayıtsız bir şekilde istemeli, bu konuda dua etmelidir. İnsanın haset ettiği şeyler için aktif dua ediyor olması çoğu zaman haset duygusunu kırar, azaltır veya sıfırlar.
1 ) Buhari, İlim, 15; Zekat, 5
2 ) Âl-i İmran, 26
3 ) En’âm, 17
4 ) Tirmizi, Salât, 222; Nesai, 3/73