Kur'an'da astronomiye dair yanlış bilgiler mi var? | 2. Kısım
Beşincisi: Kur’an’da yıldızların kandil ayın da bir nur topu gibi anlatılması meselesine gelince:
Ayın nur topu şeklindeki tasviri hiçbir ayette geçmemektedir. Ancak yıldızların kandillere veya bir çeşit lambaya benzetilerek anlatıldığı doğrudur. “Biz yere en yakın semayı lambalarla donattık.”1 veya “Dünya göğünü kandillerle bezedik”2 gibi ayetlerde lamba ve kandil kelimeleri bilimsel bir kavram olarak kullanılmamıştır. Bu ibareler edebi tasvir ifade eder. Dolayısıyla “Cemalin güneşe benzer yüzün ay gibi.” mısrasında yer alan güneş ve ay kelimelerini astronomik bir bakış açısıyla ele almak ne kadar saçmaysa ayetlerdeki lamba ve kandil ibarelerine de bilimsel terimlermiş gibi yaklaşmak o kadar abestir.
“Yere en yakın sema” tabiri ise üzerinde biraz daha durmayı gerektirmektedir. Bundan asıl anlaşılması gereken şey, semaya bakıp onu bir yarı kubbe şeklinde, yani bir çadır veya cami kubbesi gibi sabit olarak dünyanın üzerinde duruyor varsayan insanların varlığıdır. Böyle düşününce de yıldızların o gök kubbede yani tavanda birer lamba, siraç, kandil, süs gibi nitelendirilmesi doğaldır.
Bizim bugünün bilgileri çerçevesinde anlayabileceğimiz şey, Kur’an’ın bizim bugün uzay veya evren dediğimiz alanda yıldızların işgal ettiği hacmi sadece bir sema saymasıdır.
Diğer yandan orta çağda tasavvur edilen evren modeli genellikle Batlamyus’un modellemesine dayanır. Bu modelde dünya merkezdedir ve sırasıyla ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter ve Satürn dünyanın etrafında döner. Yıldızlar ise gök kürelerinin dışında, ayrı bir göksel küre üzerinde hareket etmektedirler.
Bu durumda Kur’an, “Yere en yakın semayı lambalarla/kandillerle donattık.” derken yıldızların yere en yakın semada olduğunu, yani Batlamyus evren modelinin tersine gök kürelerinin dışında ayrı bir küre üzerinde olmadıklarını söylemiş demektir. Dolayısıyla Kur’an’ın orta çağ fizik veya astronomi bilgisini onaylaması gibi bir durum yoktur. Aksine o bilgiye aykırı bir söylemde bulunmaktadır.
Diğer yandan ay ve güneş ile ilgili daha kapsamlı ayetler vardır.
“O (Allah) ki güneşi bir ışık, ayı da bir nur kıldı. Onlar için bazı menziller tayin etti ki yılların sayısını ve vakitlerin hesabını bilesiniz.”3
“Onların içinde ayı bir nur kılmış, güneşi de bir çırağ (sirac) yapmıştır.”4
Bu ayetler ise bırakın astronomik gerçeklere aykırı olmayı, bilakis güneşin bir ışık kaynağı ayın ise bir yansıtıcı olduğunun bilinmediği dönemlerde güneşi ışık kaynağı, ayın ise güneşten farklı olarak nur gibi olduğunu ifade etmektedir. Buna bazıları “bilimsel mucize” gibi isimler takabilirler. Biz öyle demeyeceğiz. Ancak güneş için kullanılan tabir “siraç” kelimesidir. Işığını kendi üreten veya ışığın kaynağı olan lamba, çırağ gibi bir özelliktedir. Ay için kullanılan “münir” kelimesi ise sadece nurlu/aydınlık demektir. Bu aydınlık ise kendisinden de olabilir başka bir yerden yansımış şekilde de olabilir. Fakat ay için “siraç” kelimesi kullanılmamıştır. Dolayısıyla bu ayetleri söyleyen, okuyan, yazan her kim ise güneşin ışığının kendisinden olduğunu ayın ışığının da kendisinden olmadığını biliyor olsa gerektir. Burada “Ayın ışığı kendindendir, başka bir yerden değildir.” gibi bir cümleyle bilimsel gerçeklere tartışmasız bir şekilde aykırı olabilecek bir ifade kullanılmamıştır.
Diğer yandan bazı müfessirler ay veya güneş hatta yıldızlar için kandil ibaresini kullanmış olabilirler. Bir başkası çırağ, öteki lamba, beriki ateşten bir deniz tabirlerini kullanabilirdi. Fakat güneş için özellikle siraç, ay için ise sadece nur kelimelerinin kullanılması dikkat çekicidir.
Kur’an’ın Bu Konulardaki Üslubu
Şu husus iyi bilinmeli ve unutulmamalıdır: Kur’an bir meseleyi açıklarken veya Efendimiz’e (sas) sorulan sorulara cevap verirken soru sahibinin veya meseleyle ilgili olan kişinin tüm niyetini hesaba katarak cevap vermez. Ancak muhatabın veya soru sahibinin bilmesi gerektiği kadarını veya onu ilgilendiren kısmını açıklar.
Örneğin; “Sana hayızdan (reglden) soruyorlar. De ki; o bir ezadır. Bu nedenle ay halinde olan kadınlardan uzak durun, onlara yaklaşmayın.”5 ayetinde reglin biyolojik mekanizmasına değinilmemiştir. Çünkü meselenin bu kısmı muhatapları ilgilendirmemektedir. Orada asıl ilgilenilen konu farklı dinlerde de belli hükümleri olan regl hâlindeki kadına karşı nasıl davranılması gerektiğidir. Soru sahiplerinin kastı budur. Kur’an da buna göre cevap vermiştir.
Yahut “Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Bu ikisinde insanlar için büyük zarar ve bazı faydalar vardır; zararları da faydalarından büyüktür.”6 ayetine bakalım. Bu ayet içkinin yasaklanması sürecinde yasak kararının tam bildirilmesinden önceki ayetlerden birisidir. Ancak Kur’an burada içki ve kumarın insanlara zararlarını tek tek listelememiş, bir sosyal bilimci gibi içki ve kumarın toplumsal yapı üzerindeki tahrip edici etkisini istatistiklerle, şemalarla, grafiklerle anlatmamış, onlarda görece var olduğu zannedilen ve başka şekillerde de elde edilebilecek faydalara rağmen zararların daha fazla bulunduğunu tek seferde anlatıp geçmiş, gerisini insanların anlayışına havale etmiştir. Ki dönemin insanı da bugünün insanı da anlatılmak isteneni zaten anlamıştır.
Yine örneğin; “Sana, hilâl şeklinde yeni doğan ayları sorarlar. De ki: Onlar, insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleridir.”7 ayetinden Allah Teala’nın hilali veya ayı sadece hac vakitlerinin bilinmesi için yarattığı anlamı çıkmaz. Ancak o konuda soru soranların niyeti, asıl öğrenmek istedikleri mesele bilindiği için konunun sadece o boyutuna cevap verilmiştir.
Kur’an’a Yaklaşımda Önemli Bir İlke
Kur’an bir astronomi kitabı değildir. Aynı şekilde bir fizik, kimya, biyoloji, jeoloji veya coğrafya kitabı da değildir.
Diğer yandan; örneğin “güneş” veya “deniz” kelimeleri hem astronominin, hem coğrafyanın, hem edebiyatın, hem sanatın alanına giren kelimelerdir. Bir şiirde güneş kelimesi nasıl astronomik anlamıyla veya bilimsel bir terim olarak kullanılmıyorsa astronomide de güneş üzerine şiirler yazılmaz. Bir edebiyatçının nasıl ki astronominin güneş hakkında söylediklerine itiraz etmeye hakkı yoksa bir astronomi bilgininin de bir şairin güneş hakkında yazdığı şiirlere bilimsel açıdan itiraz etme hakkı yoktur. Bir fizikçi veya coğrafyacı bir şiirde geçen “Güneş battı karlı dağlar ardında.” cümlesine bakarak “Güneş batmaz veya doğmaz. Dağların arkası gibi kullanımlar da bilimsel değildir.” şeklinde bir eleştiri getirmeye kalksa komik olur. Aynı şekilde bir şair bir coğrafyacının “Ay bir ışık kaynağı değildir. Güneşten ışığı yansıtan bir gök cismidir.” sözlerine bakarak, “Hayır! Ay, ışığını benim yârimin gözlerinden almaktadır.” diye itiraz etse bu da abes olur.
Aynı şekilde Kur’an’da gök cisimleri, denizler, dağlar, tabiat olayları gibi konularda anlatılanlara bakılarak bilimsel eleştiriler getirmeye çalışmak son derece abes bir yaklaşımdır. Çünkü Kur’an bir bilim kitabı olmadığı için kullandığı kavramları bilimsel anlamıyla kullanmaz. Dolayısıyla bu konularda anlattıklarını onların gözlemlenebilen, ölçülebilen özelliklerini sıralamak veya meselelerin fiziksel mekanizmasını açıklamak için anlatmaz. Kur’an’ın amacı insanların ahiretlerini kazanmalarıdır. Bu nedenle Kur’an insanları Allah’a imana ve kulluğa, güzel ahlaka çağırır. Bütün meselesi tevhid, nübüvvet, haşir, ibadet ve ahlak gibi temel esaslardır. Diğer konular, bilimin de alanına girebilen tabiat olayları ve gök cisimleri gibi mevzular bu esaslara yardımcı malzemeler olarak kullanılır ve o konular bu esaslara bakan yönleriyle ele alınırlar.
Hatırlatılması bile gerekmeyecek kadar basit bir ilke olarak düşündüğümüz bu ilkenin unutulması nedeniyle Kur’an’ı hem lehte hem aleyhte yorumlayanların hataya düşmeleri kaçınılmaz olmaktadır. Lehte olanlar “bilimsel mucize” gibi moda akımlara kapılabilmekte veya kendi dönemlerinin aslında yanlış olan bilimsel bulgularını mutlak doğru gibi kabul edip Kur’an’ı o konjonktürel kabullere dayandırabilmektedirler. Aleyhte olanlar da her taşın altında bir yanlışlık arayan paranoyaklar gibi ayetleri okumaya başlamadan önce “Acaba nasıl bir yanlışlık bulacağım.” motivasyonuyla okumaya başlayabilmektedirler. Bunların ikisi de sağlıklı yaklaşımlar değildir.
Allah Teala’dan her iki yanlışlıktan da bizleri uzak tutmasını dileriz.
Gelecek yazıda Kur’an’da astronomi ile ilgili olabileceği düşünülen farklı ayetlere ve insanlar arasındaki genel kabullere değinmeye devam edeceğiz.
1 ) Mülk, 5
2 ) Fussilet, 12
3 ) Yunus, 5
4 ) Nuh, 16
5 ) Bakara, 222
6 ) Bakara, 219
7 ) Bakara, 189