9 dk.
21 Ekim 2022
Kur'an'ın Terk Edilmesi-gorsel
Youtube Banner

Kur'an'ın Terk Edilmesi

Soru: Ayette geçtiği şekliyle “Kur’an’ı mehcur bırakmak” veya terk etmek ne demektir? Bu ayet müşrikler hakkında mıdır yoksa Müslümanları da kapsar mı? Kur’an’ı terk etmiş olmanın belli bir ölçütü var mıdır? Örneğin 1 ay boyunca hiç Kur’an okumayan veya onu anlamaya çalışmayan birisini ya da sadece Ramazanlarda okuyan veya dinleyen birisini Kur’an’ı terk etmiş sayabilir miyiz? 
 

Cevap: Mehcur kelimesi Arapçada hecr veya hicran mastarından türemiş bir kelimedir. Bu yönüyle bir insanın beden, dil veya kalple bir şeyden veya bir başkasından ayrılması demektir.1 Hecr ise vasl kelimesinin yani vuslatın, kavuşmanın zıddı olarak kullanılır ve gözetilip korunması gereken bir şeyin terk edilmesi anlamına gelir. Sözlük anlamları olarak mehcur kelimesine; ilişkileri koparmak, terk etmek, ihmal etmek anlamları da yüklenmiştir. Türkçede kullandığımız hicret, hicran, muhacir gibi kelimeler de aynı köktendir.

 

Kur’an’da Efendimiz’in (sav) kendi kavminin Kur’an’a karşı tavrından şikayetçi olduğu veya olacağı belirtilir. “Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'an'ı büsbütün mehcur bıraktılar, terk ettiler.”2

 

Meallerde terk etme teriminin dışında; ihmal etmek, gözden çıkarmak, yüz çevirmek, dışlamak, bağlarını koparmak, öksüz ve yalnız bırakmak, uzaklaşmak gibi anlamlar da görülür ki hepsi de bir yönüyle doğrudur.

 

Efendimiz’in (sav) “kavmim” derken kimleri kastettiği geçmişten bugüne üzerinde epeyce durulur bir konu olmuştur. Kimileri “Kureyş kabilesi veya Mekke müşrikleridir.” demiş, kimileri “Birinci dereceden muhatap Mekke müşrikleri olmakla birlikte terk etmek veya ihmal etmenin boyutuna göre bütün Müslümanlar da bu şikayetin kapsamına girer.” demişlerdir.

 

Evet! Kur’an’ı mehcur bıraktıkları için şikayet edilenler ilk derecede müşrikler olsa da ikinci derecede Müslüman olduğunu iddia eden ancak Kur’anla ilişkilerini koparan, Kur’an’a vakit ayırmayan, onu hayatlarının dışına iten, Kur’an’ı ihmal eden insanların da bu kapsama girecekleri açıktır.

 

Elbette bir Müslüman açısından Kur’an’ı mehcur bırakmanın kendine göre bazı seviyeleri olacaktır. Bu seviyeleri Kur’an’ı hiç okumamaktan tutun manasını anlamayı ihmal etmeye kadar listeleyebilirsiniz. Ancak bunun da insanlara ve onların kendi özel şartlarına göre farklı dereceleri olacaktır. Yani Kur’an’a sadece Ramazan aylarında muhatap olan bir insan için bu hiç yoktan iyidir ve o kişi yaşam tarzı itibariyle sadece yılda 1 irtibat kurmaya güç yetirebiliyordur. Bunun kendine göre maddi ve manevi nedenleri olabilir. Bu insana “Kur’an’ı terk etmiş” nazarıyla bakmak ve onu yargılamak bizim vazifemiz olmadığı gibi; böyle bir insan, Kur’an’la içli dışlı yaşadığı görülen ancak niyet ve garazına göre bu durumu Allah katında pek de bir değer ifade etmeyen birisinden daha makbul olabilir. Kur’an’ı ayda bir kez hatmeden ancak manasını hiç merak etmeyen birisi için de benzer durumlar söz konusu olabilir.

 

Dolayısıyla Kur’an’ı mehcur bırakmak başkalarını yargılama malzemesi olarak değil, daha çok herkesin kendi nefsi açısından bir kontrol aracı olarak kullanılmalıdır.

 

Bu bağlamda günlük farz namazlarında okunan Kur’an dışında Kur’an’a hiç vakit ayırmayan, gündelik işleri arasında ona şöyle bir dönüp bakmayan, yaşam akışı içinde Kur’an’a hiç yer vermeyen ve en önemlisi bütün bunları Kur’an’ı ihmal, dışlama ve önemsiz görme gibi motivasyonlarla yapan insanlar bu şikayetin kapsamına müşriklerden sonra daha layıktır diyebiliriz.

 

Sonuçta hangi durumda Kur’an’ın mehcur bırakılmış, terk edilmiş, hayattan dışlanmış sayılacağı konusunda objektif bir ölçüt koymak zordur.

 

Kur’an’ı az çok bilip de onu başkalarına anlatmıyor, sohbetini yapmıyor olmak da kişi kendisi onu çokça okusa bile Kur’an’ı terk etmek sayılabilir. Başkası için Kur’an’ın yüzünü hiç açmamak bir terk etme sayılabilir. Bazıları veya çoğu en azından bari Ramazan’da oluşan motivasyon nedeniyle mukabelelere koştururlar ancak Ramazan dışında Kur’an’la hiç bağlantı kurmazlar. Bunlar da bir yönüyle Kur’an’ı terk etmiş sayılabilirler. Ölçüt koyma konusunda herkesin kendi özel şartlarına, imkanlarına veya bazı kişisel başka değişkenlere göre davranması daha doğru olacaktır. Değilse herkes için geçerli ve bağlayıcı olacak şekilde “Kur’an’dan günde 10 sayfa anlamıyla birlikte okumayan Kur’an’ı terk etmiş sayılır.”, “Ayda bir hatmetmeyen Kur’an’ı mehcur bırakmıştır.” gibi genel geçer kurallar konulması gerçekçi ve geçerli olmaz.

 

Gerçi hadis kaynaklarında Efendimiz’in (sav) Abdullah b. Amr’a (ra) Kur’an’ı kaç günde hatmetmesi gerektiği yönündeki sorusu üzerine 40 gün ile 7 gün arasında tavsiyelerde bulunduğuna rastlanır.3 Ancak bunun Abdullah b. Amr gibi gündüzlerini oruçlu gecelerini de nafile namaz ve Kur’an okuyarak geçirmeye alışkın bir sahabiye özel bir tavsiye veya emir olması da muhtemeldir.

 

Dolayısıyla hadis kaynakları ile sahabe hayatlarının anlatıldığı kitaplarda ve özellikle de geçmiş dönemlerde yaşayan maneviyat büyüklerinin hayatlarının anlatıldığı kitaplarda Kur’an’ın 3 günde, 5 günde hatmedilmesi, hatta bir gecede hatmedilmesi gibi durumlar ölçü olmamalıdır. Bu anlatımlar bizim Kur’an’a yönelik şevkimizi artırıyorsa ne âlâ. Aksine “Ben kimim ki onlar gibi olayım!” tarzında negatif düşüncelere sevk ediyorsa o zatların kişisel amellerinin bizim için mutlak ölçü olamayacağını da bilmek gerekir.

 

Ancak bu konuda bazı pratik öneriler verilebilir.

 

Bir insan günde 1 sayfa da olsa Kur’an okumayı kendisine vird edinebilir. Bu durumda Kur’an’ı terk etmemiş gibi olur. Bu 1 sayfayı da meali ile beraber, üstelik kelime mealiyle birlikte hesaplarsak en fazla 10 dakikasını alacaktır. Bu uygulamayı istediği bir vakit namazının arkasına ilave edebilir.

 

Bir başkası sûre sûre gitmeyi tercih edebilir. Kısa veya kendisine kısa gelen sureler için 1 gün ayırabilir, uzun veya kendisine uzun gelen sureleri 2 veya daha fazla günde tamamlayabilir.

 

Yine bir başkası haftada bir Kur’an dersleri düzenlenen yerlere katılabilir. Yavaş yavaş sorup öğrenerek, özellikle bilen birisinin de anlatmasıyla bir süre sonra Kur’an’ı anlama konusunda da epey mesafe kat edecektir.

 

Her ne şekilde olursa olsun bu pratik uygulamaların kişisel olarak ele alınmasında fayda vardır. Herkes kendi durumuna göre küçük ve uygulayabileceği bir plan hazırlayıp bunu sürdürme gayretine girebilir.

 

Birilerinin vefatından sonra dağıtılan hatimlere katılmak da faydalıdır. Kur’an ile hiç meşgul olmamaya göre bu da Kur’an ile bir bağlantı sayılacaktır. Küçümsemek haddimize değildir. Ama bir insan da Kur’an ile tek bağlantısını böyle kuruyor olabilir. Tabii ki bu hatimlerden cüz almaya ek olarak insanın kendisinin de takip ettiği bir program olmasında ciddi faydalar vardır.

 

Bir Müslüman için esas lazım olan Kur’an’ın ve Efendimiz’in (sav) ikliminde yaşamaktır. O iklimde yaşamak da onlarla, yani Kur’an ve hadislerle veya siyerle veya onlara dair şeylerle ilgilenmekten, onlara vakit ayırmaktan, onlarla meşgul olmaktan geçer. Bu ilginin, meşguliyetin, vakit ayırmanın ölçütü ise genellikle subjektiftir, kişiden kişiye değişebilir.

 

Önemli olan zinciri kırmamaktır. Günümüzün yaygın yaşam tarzlarını oluşturan döngüler “hafta” üzerine kurulu olduğu için Kur’an’la ve Efendimiz’le (sav) en azından haftada bir bağ kurulması faydalı olacaktır.

 

Bu kurulacak bağlar her gün olursa en güzelidir. Hele bu bağı teheccüt vakti kurmak daha da güzel olacaktır ancak imkanlar ölçüsünde mesela yatsı namazından sonra 1 sayfa okumak da önemsiz olmayacaktır.

 

Zihinlerimizde farklı alanlara dair o kadar çok mesele var ve günlük hayatlarımız o kadar çok parçalanmış durumda ki yapmak istediklerini gerçekten yapabilen, planlarını istediği gibi uygulayabilen bir insan görsek bir keramete rastlamış gibi şaşırabiliriz. Yine de himmeti âlî tutmak güzeldir.

 

Verilen tavsiyeler karşısında insanların içlerinin daralması normaldir. Bunlar anlaşılabilir. “Artık ayıp ediyorum.” gibi bir mahcubiyet oluşmuşsa, karşılığında bir şey yapılamadığı düşünülüyorsa öyle askerî bir disiplin formatında ciddi ve tavizsiz planlamalar, derin stratejiler geliştirmeye de gerek yok. Gündelik hayatın içindeki küçük boşluklar bu konuda yeterli zamanı da fırsatı da fazlasıyla verecektir. Otobüs beklerken veya bir yerde bir şekilde oluşan birkaç dakikalık boşlukta dahi cep telefonlarından üç-beş ayet okunması, ezberde olan bir surenin mealiyle ilgilenilmesi, bu küçük gibi görünen meşguliyetlerin birkaç defa tekrarlandıktan sonra samimi ve temiz kalpleri kendine çekmesi ve kısa sürede süreklilik arz etmesi gibi bir durum söz konusu olacaktır. Böylesi meşguliyetler de zinciri koparmama adına gerçekten önemlidir.

 

Bir diğer önemli husus da Kur’an ile meşgul olmanın insanı maddi, manevi, zihinsel ve duygusal açıdan tahmin edemeyeceği kadar geliştirebilmesidir. Keşke kendimizi gözlemleyebilsek ve Kur’an’la meşgul olmaya başladıktan bir süre sonra soru sormadaki kalitemizin, bir metni anlama kapasitemizin, bir durum karşısındaki şefkat, merhamet ve onunla ilgilenme hislerimizin, hangi meselelerin önemsenip ciddiye alınması hangilerinin boş verilmesi konusundaki gelişimimizin ne kadar ilerlediğini, ilerleyeceğini fark edebilsek…

 

Evet! İnsan Kur’an’la az çok demeden irtibat kurunca eninde sonunda onun bereketini görüyor. Zaten Efendimiz de (sav) “Kur'an okuyan müminin misali turunç (veya portakal) gibidir. Kokusu güzel tadı hoştur.”4 ve “Kur’an-ı Kerim’in onu öğrenip okuyan ve onu ikame eden kimse için durumu, içi ağzına kadar misk dolu bir kutuya benzer. Bu her tarata koku neşreder.”5 buyurarak bu hakikate işaret ediyor. Yani Kur’an kendisiyle irtibat kuranın rengini, kokusunu değiştirecek, hayatını mutlaka ama mutlaka olumlu anlamda etkileyecektir.


1 ) İsfehani, Müfredat, 1100.

2 ) Furkan, 30

3 ) Buhari, Fedailü’l-Kur’an, 114; Müslim, Sıyam, 184.

4 ) Buhari, Fedailu'l-Kur'an 17, 36, Tevhid 57; Müslim, Müsafirin 243; Ebu Davud, Edeb 19; Tirmizi, Edeb 79; Nesai, İman 32; İbn Mace, Mukaddime 16.

5 ) Tirmizi, Sevabu’l-Kur’an, 2