8 dk.
14 Kasım 2024
Latifelerin Ölmesi | 1. Kısım-gorsel
Youtube Banner

Latifelerin Ölmesi | 1. Kısım

Soru: Önceden ibadetlerimi şimdiye kıyasla daha çok yapar, daha çok dikkat eder, daha heyecanlı ve istekli olurdum. Fakat zaman geçtikçe bu özelliklerimi ve alışkanlıklarımı kaybettim. Bunları yeniden alışkanlık hâline getirmeye gayret gösteriyorum. Ne zaman muvaffak olurum bilmiyorum ama bana gayret etmek düşer. Bunu biliyorum. Bu duruma düşmem günahlarımdan dolayı bazı latifelerimin ölmesi sonucunda gerçekleşmiş ise ne yapmam gerekir? Manevi olarak terakki kabiliyetim sınırlanmış olabilir mi?


Cevap: Bu konu hakkında net bir yargıda bulunmak kolay değildir. Bununla birlikte işlenen günahların olayla, insanın kişiliğiyle ilgisi çerçevesinde bazı latifeler, bazı alıcılar kirlenmiş, sislenmiş ve üzerleri tozlanmış olabilir. Hafif çatlamış yahut tamir ihtiyacı da olabilir. Söz konusu alıcılar tamamen tamiri mümkün olmayacak şekilde bozulmuş, o latifeler tamamen ölmüş de olabilir.

 

Latifelerin Ölümü ve Kalbin Mühürlenmesi

 

İnsanın latifelerinin veya manevi alıcılarının tamamen bozulma yahut ölme durumları için Kur’an “kalplerin mühürlenmesi” kavramından bahsetmektedir.1
 

“Kalp mühürlenmesi” kavramını insanlar genellikle kalbin tek bir seferde mühürlenmesi gibi anlamaktadır. Bu anlayış doğru değildir. Kalbin mühürlenmesi hem bir süreçtir hem de bu süreç boyunca farklı derecelerde gerçekleşmektedir. Dolayısıyla kalbin mühürlenmesinin farklı seviyeleri vardır. Bu durumu bir başka ayet üzerinden örneklendirelim:

 

Kur’an’da “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü/şefkatli, kafirlere karşı ise onurlu ve zorludurlar. Allah yolunda cihad/mücahede eder ve bu hususta kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın öyle bir lütfudur ki onu dilediğine verir. Allah, ihsanı bol olan Vâsi ve her şeyi hakkıyla bilen Alîmdir.”2 buyrulur. Buradaki “dinden dönme” kavramı sadece İslam’ı terk edip eski dinlerine veya başka bir dine giren insanlar/gruplar yani fıkhî anlamıyla mürtedler için düşünülmemelidir. Aslında zahiren İslam dairesi içinde kalıp dini ibadet ve muamelat alanında yaşasa dahi cihat etmeyi yani İslam’ın hakikatlerini o hakikatlere yabancı kişilere ve yerlere götürmek için çağın şartlarına göre çaba göstermeyi, anlatmayı, bunun için medreseler yahut eğitim kurumları kurmayı ve benzeri hayırlı faaliyetleri bırakmak bile Kur’an’a göre bir cins irtidattır yani seviyeye göre dinden dönmektir.

 

Yine Efendimiz (sas) bir hadislerinde şöyle buyurur: “Allah Teâlâ kıyamet gününde üç kişiyle konuşmaz, onları temize çıkarmaz, suratlarına bile bakmaz; onlar için acıklı azap vardır: Bunlar zina eden ihtiyar, yalan söyleyen hükümdar, kibirlenen fakirdir.”3 Bu hadis-i şerif dikkatle okunduğunda anlaşılan şudur: Yaşlı bir insanın normal şartlar altında biyolojik olarak imkân kalmamışken zina etmesi beklenmez. Bu insan ancak özellikle çaba göstererek zina edebilir. Bu günahı işleyen yaşlı kişi şer adına özel çaba sarf etmiş demektir ve bu da kendisinin pek çok latifesini tuzla buz etmesi anlamına gelebilir. 

 

Demek ki insan bazen yaptığı tek bir davranışla çok fazla sayıda manevi mekanizmasına zarar verebilmektedir.

 

Diğer taraftan insan ölmedikçe her günah için tevbe ihtimali vardır. Bugün yaşıyor olsalar Firavun da Ebu Cehil de tevbe edebilirdi. Kıyamet kopmadığı müddetçe şeytanın dahi tevbe ihtimali vardır. Son nefesten bir adım öncesine kadar, yani ölümün artık kesin bir şekilde geldiği anlaşılana kadar her insan tevbe edebilir ve etmelidir.
 

Bazen kişinin seviyesine göre latifelerin ölmesine günah değil bir nafileyi bırakmak veya kendinden Allah rızası için yapılması beklenen bir vazifeyi yapmamak da sebep olabilir. Alt başlık olarak şunu da ifade edelim ki kişinin yolu ne kadar sahihse, insan ne kadar doğru bir yolda yürüyorsa o kadar çabuk ve sert ceza görür. Tebük Savaşı'na katılmayanlardan sadece, Peygamberimiz (sas) seferden döner dönmez hatalarını ifade edip verilen cezayı çeken üç kişi kurtulmuştur. Kendilerine verilen elli günlük cezayı çekmişler ve sonuçta tevbelerinin kabul edildiği bildirilmiştir. Sefere diğer katılmayanlar ise böyle bir baskıya uğramamışlardır. Çünkü onlar o seviyenin insanı değillerdir. Ancak burada farklı türden bir imtihan söz konusudur. Onlar bu imtihanı yaşarken cezanın elli günden ibaret olduğunu bilmiyorlardı. Bu süre beş yüz gün de olabilirdi. Akıbetini bilmeksizin gün gün üstüne ekleniyordu. Bu da imtihanın şiddetini artıran bir unsurdu.

 

Ölen ve Ölmeyen Latifeler
 

İnsanın bazı latifeleri tamamen ölebilir ve bir daha asla canlanmaz. Ancak bunlar iman ve İslam adına hayati olan latifeler değildir.

 

Bu noktayı biraz daha açalım: İnsanın ölen latifeleri içinde tekrar canlanması mümkün olanlar da vardır asla canlanmayacak olanları da mevcuttur. Ancak hiç canlanmayacak olan latifeler insanın imanına esas teşkil edecek latifeler, duygular değildir. İmana esas olan duygular bazı günahlar veya ihmaller yüzünden kışın solan çiçekler gibi solar ancak baharda yeniden açılabilirler. Bununla birlikte tevbe etmemek, günahta ısrar etmek, istiğfarı ertelemek, düştükten sonra yeniden ayağa kalkmak için gayret etmemek, zamanla günahı önemsememek ve kendini tamamen günahlara salmak da mümkündür.

 

Bizi mümin ve Müslüman yapan latifelerimiz öldükten sonra tekrar canlanmayacak olsaydı tevbe ve istiğfara davet edilmemiz anlamsız olurdu. Eğer günahlarımız iman adına yaşamsal önemdeki latifelerimizi tamamen öldürseydi, küfür ve şirk gibi durumlar karşısında insanın hiçbir latifesinin tekrar dirilmemesi yani kafirlerin veya müşriklerin iman etmemeleri gerekirdi. Sahabe efendilerimizi düşünelim, küfür bir dönem için o insanların bütün latifelerini bir daha dirilmemek üzere öldürmüş olsaydı onlar hiçbir zaman “sahabe” olamayacaklardı.

 

O hâlde diyebiliriz ki: Bazı özel ekstra latifeler vardır ve bunların tamamı veya bir kısmı tamamen ölmüş olabilirler. Ancak bu özel latifeler insanın manevi terakkisi adına çok ileri aşamaları netice verebilecek latifelerdir. Ölümleriyle insanı imandan ve ibadetten alıkoyacak, Allah’tan tamamen uzaklaştıracak latifeler değildir. Bu latifelerin ölümüyle insan örneğin okuduğu duaların nuraniyetini artık göremeyebilir, gaybe aşina olma özelliğini yitirebilir, karşısındaki insanın hislerinden haberdar olabilme kabiliyetini kaybedebilir. Ancak bunlar zaten ikincil hususlardır, imanın ve İslam’ın esasına ait değillerdir. Bununla birlikte insanın imanını diri tutacak, kişiyi ibadete devam ettirecek latifeler hiçbir zaman tamamıyla ölmezler. Sadece solabilirler, sönebilirler, eskiyebilirler. Onların da yeniden açmaları, parlamaları, yenilenmeleri bazı şartlara bağlı olarak her zaman mümkündür. Bu şartları, yani latifeleri yeniden canlandırmanın çeşitli yolları vardır. Bu yollardan yazının ilerleyen bölümlerinde bahsedeceğiz.
 

İstikamet Ehlinin İlk Hataları 


İstikamet üzere olan kimselerin, ilk defa yaptıkları hatalarda bir uyarı görme ihtimalleri yüksektir. Örneğin hep kurallara uyan biriyseniz, ilk defa arabanızla aceleniz olduğu bir anda kırmızı ışıkta geçtiğinizde, polisin size ceza yazma ihtimali normalden daha yüksektir. Bu kötü ve kişinin aleyhine olan bir şey değildir. Hata ve şer o kişide yerleşmesin, o kişi istikamet üzere devam edebilsin diye bu olumsuzluklar insanın başına gelebilir. Örneğin, harama bakma konusunda hassas bir kimse, bir anlık gaflete düşüp de harama nazar ettiğinde içindeki namaza karşı iştiyakının, namaz kılarken hissettiği huzurun alındığını hissedebilir. Bu durum telafisi imkânsız bir lanet gibi görülmemelidir. Aksine bu durum “Sen bize yakınsın ve bu hiç hata yapmaman için bir tokattır. Bundan sonra dikkat et!” mesajı olarak değerlendirilebilir. Bu tip hâller bazen elli gün, bazen beş gün sürer. Bu gibi hâllerde bulunan kimseler ümitsizliğe kapılmamalı, o hâlin devamlı süreceğini düşünmemelidir. Bu hâl samimi bir tevbeden sonra belki beş gün, belki on gün, belki elli gün sürecek ama sonunda kalkacaktır.
 

Tasavvuf ve tekke literatüründe bu manayı ifade etmek için kullanılan “Dövülen kovulmaz, kovulan veya kovulacak olan dövülmez.” şeklinde bir söz vardır. Yani şeyhin veya hocanın size bizzat ceza veriyor olması sizde hâlâ ümit olduğuna işarettir.
 

Meseleyi Kendinde Tespit Etme

 

Burada akıllara gelebilecek sorulardan bir tanesi de şudur: Latifelerin ne kadar kirlendiğini ve hangi günahın latifelerimizi kirlettiğini bilmiyorsak ne yapmalıyız?
 

Bu konuda öncelikle şöyle bir problem vardır: İnsanların çoğunun bilgileri karışıktır. Saf, rahat, düz ve net bilgi çok az kişide bulunur. Kendine karşı objektif bakabilme özelliği daha da nadir bulunur. Bu nedenle bir insanın ilmî ve objektif bir şekilde “Benim başıma şu musibet şu nedenle geldi.” şeklindeki yorumunun doğru olması epey zordur. 

 

Fakat kabaca sıla-i rahimi kesme, ana babaya hürmetsizlik etme, onları kırma sonucunda kişinin maddi bir sıkıntıya düşmesi mümkündür ve kişi bu durumu net bir şekilde tespit edebilir. Yahut ne zaman harama baksa işinde bir sorun çıktığını anlayabilir. Bunun gibi net tespit edilebilen durumlarla ilgili günahların bırakılması verimli olacaktır. Tabii bu günahı bırakma istikametinde kararlı, kişisel iradenin hakkını verecek şekilde davranmanın da önemli olduğu belirtilmelidir.

 

Not: Yazının ikinci kısmı, inşallah yarın internet sitemizde yayımlanacaktır.

 


 

1 Bakara, 7; Münafikun, 3; Nisa, 155; A’raf, 100-101

2 Maide, 54

3 Müslim, İman, 172