7 dk.
13 Ağustos 2023
Maşallah Kelimesi Üzerine-gorsel
Youtube Banner

Maşallah Kelimesi Üzerine

Soru: Nazardan korunmak ve başkalarını korumak için “Maşallah” kelimesini kullanmak bir âdet haline gelmiş durumda. “Maşaallah” kelimesinin tek başına, yani bir telaffuz olarak, ne manaya geldiği bilinmeden bir alışkanlık hâlinde söylenmesi nazardan korunma adına işe yarar mı?

 

Cevap: Bu konunun temelde iki noktası vardır:

 

Birincisi: Kur’an kelimelerinin Arapça olarak telaffuzlarından, onlar Kur’an'ın kelimeleri oldukları için normal olarak bir hayır doğar. Fakat bu hayır, söyleyenin o telaffuza eklediği niyet ve şuura bağlı olarak oluşur. 

 

Maşallah” gibi günlük dilde sık kullanılan kelimelerden manevi bir hayır ve bereket doğmasında gerekli olan minimum şuur seviyesi şudur ki: Bu sözü kullanan kimse Türkçe anlamını bilmese bile o kelimenin söylenmesine neden olan olayın o kelime vasıtasıyla Allah Teala ile irtibatlandırdığını bilsin. Bu kelimeyi söylemekle kelimeyi söylemesine neden olan olay, kişi veya durumların Allah’ın ilmi, iradesi ve kudretine râm olduklarının şuurunda olsun. O kelimenin herhangi bir kelime değil, eşya ve hadiselerin oluşunu ve durumunu Allah’a bağlayan bir kelime olduğunun farkında bulunsun. Elbette korunma duaları da dahil bazı duaların yapılabildiği takdirde tamamen içten, sessizce yapılması yerine konuşma sesiyle yapılmasında, o imkân da yoksa dudakların kıpırdatılarak yapılmasında daha büyük fayda vardır. 

Bir insan anlamını bilmeden Kur’an okusa da onun için bazı bereketler doğar. Kur’an’dan olan veya sahih hadislerde bulunan metinlerin her şeyden bağımsız olarak dile getirilmesinde bir hayır vardır. Ancak bu hayır da nihayetinde en azından okunan şeyin Kur’an veya hadisten bir metin olduğunun bilinerek okunması, minimum da olsa hürmet veya haşyet duygusu gibi standartlara bağlıdır. Bu kadarcık bir şuur ve hissin bile olmadığı, tamamen ezbere ve alışkanlıkla rastgele söylenmiş olan “Maşallah” gibi sözlerden pek de bir bereket beklenmemesi gerektiği söylenebilir. Çünkü böyle bir “Maşallah” sözünde bir niyet, bir bakış açısı ve anlam yoktur. “Maşallah” kelimesini böylesine anlamsızca, ezbere kullanan birisine Maşallah kelimesi yerine “Abra kadabra kelimesi nazara karşı koruyormuş.” dense o kelimeleri de söyleyebilecektir. Ancak okuduğu “Maşallah” kelimesine az bir şuur ilavesi, var olan az buçuk dini bir kültürle o kelimeyi söyleme, istenilen şeyi Allah’tan bekleme gibi bir durumun varlığı hâlinde o kelimeden bir hayır doğabilir.

 

İnsanlara “Maşaallah” kelimesinin ifade ettiği geniş manaların en lazım olan kısmı şudur: Bu kelime “Allah dileyince her şey olur.” manasına gelir ve ilahi iradenin her yerde, her durumda, her şart altında geçerli olduğunu ifade eder. Bir insan başkalarının nazarlarından korunmak istiyorsa ve kendi nazarının başkalarına değmesinden de sakınmak istiyorsa bilmelidir ki Allah Teala’nın bir şey veya birisi için bir sonuç takdir etmesi, görünüş itibariyle sebepler dahilinde yaratılmış olsa bile herhangi bir sebebe bağlı değildir. Allah Teala’nın bir şeyi yaratması için herhangi bir sebebe ihtiyacı yoktur. Yani Allah dileyince sebepleri de yaratır ve vereceğini verir. Örneğin Allah Teala’nın evrenin işleyişine dair koyduğu kanunlar açısından gökten altın yağmaz ancak Allah, bir insana altın vermek istiyorsa içinde altın madeni olan bir araziyi satın almasını sağlar ve altını o kuluna buldurur. Bu dünyada sebeplerin tesiri yoktur denilemez ancak Allah vermek isterse sebepler de Onun emrinde olduğu için sebepleri de ayarlayarak öyle yaratır, öyle kılar ve öyle verir.

 

Allah Teala kâinatın hakimidir. Her şeyin anahtarı Onun yanında, her şeyin dizgini Onun elindedir. Her şey Onun emriyle halledilebilir. İnsan da bu şuurla dua etmeli; bakış açısı, niyet ve his buna göre ayarlanmalıdır. Allah, bir insan için hayır dilerse hiç kimse bu hayra mâni olamaz. Aynı şekilde Allah, bir insan için şer dilerse buna da hiç kimse mâni olamayacağı gibi kulların uğradığı zararları Allah’tan başka giderebilecek kimse de yoktur.1 Ne nazar ne sihir ne de büyü Allah Teala’nın meşietinin, takdirinin, kaderinin dışında gerçekleşen hadiseler, başıboş olaylar değildir. Onlar da Allah’ın izni, ilmi, iradesi ve kudreti dahilinde gerçekleşmektedir. Nitekim Efendimiz (sas) “Nazar haktır. Eğer kaderi delip geçecek (kaderle yarışabilecek) bir şey olsaydı bu nazar olurdu.”2 buyurmuştur.

 

Son olarak kendisinde bir güzellik, hoşluk, hayır bulunan şeylerdeki güzelliklerin yaratıcısı da Allah’tır. Allah, rızkı dilediğine verdiği gibi güzelliği ve hayrı da dilediğine verir, dilediğinden geri alır. Hem, kendilerine bakılınca “Ne güzel, ne hoş!” denilen her şeydeki güzellikler ve hoşluklar sabit kalmamakta, zamanla kaybolmaktadır. Demek ki onların güzelliği ve hoşluğu kendilerine ait değildir. Kendilerini yaratan güzeller güzelinin güzel isimlerinin tecellisi için birer ayna vazifesi gören o güzel kişiler ve nesneler Cemâl ve Kemâl sahibi bir Zat’ın (cc) varlığını hatırlatıp, vazifelerini bitirip gitmektedirler. O hâlde o güzellikler o aynalara verilmemeli, onların kendi malı sayılmamalı, doğrudan Allah Teala’ya atfedilmelidir.

 

İşte, “Mâşaallah”, “Barekallah,” “Ve lâ Kuvvete illâ billâh” gibi kelimeler bu hakikatleri ifade etmektedir. İnsanlara, dünyaya, tabiata ve nesnelere bu bakış açısıyla bakan, bakınca “Maşallah” diyen ve bu şuurla, bu manalarla söyleyen insanlar da bu hakikatleri biliyorlarsa bundan elbette hayırlar ve bereketler hasıl olacaktır. En önemlisi de böyle bakan bir insan herhangi bir şeye göz değmesine neden olabilecek şekilde delice bir hasetle bakıyor olmayacaktır.

 

Son olarak belirtmeliyiz ki; Kur’an bizlere Maşallah kelimesinin sadece başkaları için değil, kendimize ait mal ve mülkümüz, evladımız hatta kendi varlığımız için de kullanmamız gereken bir kelime olduğunu ders vermektedir. Aslında bu sadece bir kelime değil, imanın kalpte yerleşmiş olduğunu, her şeyin Allah’a ait olduğunun farkında olunduğunu dile getiren bir iman sözüdür. 

 

Bu bağlamda Kehf suresinin 32 ile 44. ayetleri arasında zikredilen kıssanın tekrar okunması ve tefekkür edilmesi faydalı olacaktır. Söz konusu ayetlerde kendilerine verimli ürünler elde edilen bağ ve bahçe nimetleri verilmiş iki kişiden bahsedilir. İçlerinden birisi büyük bir servete kavuşur ve bu servetiyle diğerine üstünlük taslar. Bahçesine girdiği zaman da “Bunun sonsuza kadar yok olacağını zannetmiyorum.” diyerek tam bir gaflet ve nankörlük örneği sergiler. Arkadaşı ise o zatı uyarır ve bağına girdiği zaman “Maşaallah ve lâ kuvvete illâ billâh” demesini tavsiye eder. Her şeyi verenin ve alanın Allah olduğunu, Allah Teala’nın bugün verdiklerini yarın geri alabileceğini, vermediklerini ise verebileceğini hatırlatır. Derken o bahçesiyle ve zenginliğiyle şımaran kişinin bütün serveti helak edilir ve o zat sonunda “Keşke Rabbime hiçbir kimseyi ortak koşmasaydım.” der.

 

Bu noktada o zatın bir putun karşısına geçip tapındığına dair bir emare ilgili ayetlerde yer almamaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla bahsi geçen kişi zenginliğiyle, bağ ve bahçeleriyle şımarmış, Allah’ı unutacak noktaya gelmiştir. Böyle bir duruma gelmek için zengin olmak da şart değildir. Her durumdaki insan Allah Teala’nın ilmi, iradesi ve kudretini, isim ve sıfatlarını unutacak noktaya bir şeklide gelebilir ve “Maşaallah ve lâ kuvvete illâ billâh” cümlesi ile o cümlenin ifade ettiği hakikatler bu unutmaya ve gaflete karşı bir ilaç hükmüne geçer. Dolayısıyla insanların o cümleye ve içeriğindeki hakikatlere her zaman hava ve su gibi ihtiyacı vardır.

 

Allah Teala’dan bizleri, kendisini unutturacak manevi hallere düşürmemesini diler ve dileniriz.

 


 

1 ) Yunus, 107; En’âm, 17

2 ) Müslim, Selam 42; Tirmizi, Tıp, 19