


Modern Felsefeye Göre Et Yemek Ahlaksızlık mıdır? | Hayvan Eti Yemek ve Etik | 1. Kısım
Soru: Ben bir ateistim ve hayvan eti tüketmenin ahlaki açıdan ciddi sorunlar doğurduğunu düşünüyorum. Nitekim belirli bir tarihten sonra felsefeciler arasında, hayvan yemenin etik bakımdan yanlış olduğu yönünde geniş bir görüş birliği oluştu. İlahi vahiy olduğu söylenen Kur’an’da hayvanların yenmesinin meşru görülmesi İslam’a yönelmemin önündeki en büyük engellerden biri. Sorun şu: Hayvanlara niçin acı çektiriyoruz? Araştırmalara göre kesim ve tüketim hayvanları ve onların sosyal çevrelerini olumsuz etkiliyor. Bu konuyu Müslümanlarla konuştuğumda genellikle İslam’ın kesimde acıyı en aza indirme çabaları ya da Peygamber’in hayvanlara iyi davranmayı teşvik eden örnekleri dile getiriliyor. Oysa ben bundan değil, daha temel bir ilke olan hayvanların bizzat var olma ve yaşama haklarından söz ediyorum. İslam bu hakkı neden tanımıyor? Böyle bir din hak olabilir mi?
Cevap: Hayvan hakları ve et tüketiminin ahlaki statüsü modern toplumda giderek artan bir ilgi ve tartışma konusu haline gelmiştir. Beslenme alışkanlıklarının ötesinde derin felsefi ve teolojik soruları gündeme getiren bu ikilem kimi zaman bireylerin değer sistemlerini sorgulamasına neden olmaktadır. Bu yazı dizisinde hayvanlara yönelik ahlaki sorumlulukları ele alan temel felsefi teorileri, evrensel biyolojik gerçeklikleri ve İslam'ın konuya yaklaşımını karşılaştırmalı biçimde ele almaya çalışacağız.
Hayvan Etiği Felsefesindeki Temel Yaklaşımlar ve Fikir Ayrılıkları
Soruda ifade edildiğinin aksine, felsefe tarihinde ve modern felsefede hayvanların ahlaki statüsü ve et tüketiminin meşruiyeti konusunda bir fikir birliği mevcut değildir. Aksine bu alandaki derin felsefi çeşitlilik, konunun ne denli karmaşık olduğunu ve farklı ahlaki öncüllerden yola çıkıldığında ne kadar farklı sonuçlara varılabileceğini göstermektedir. Bu konuda felsefe tarihinde üç önemli teorinin olduğu bilinmektedir. Bunlar dolaylı teoriler, doğrudan ancak eşitsiz teoriler ve ahlaki eşitlik teorileridir. (1)
1-) Dolaylı Teoriler: Bu teoriler hayvanlara doğrudan bir ahlaki statü atfetmeyi reddeder. Temel varsayımları ahlaki statünün bilinç, akıl veya özerklik gibi yetilere bağlı olduğudur ve bu yetiler hayvanlarda bulunmaz. Bu yaklaşıma göre hayvanlar sadece dolaylı bir ahlaki değere sahiptir ve bu teoriler, hayvanlara karşı insanların ahlaki bir sorumlulukları da olmadığını savunur. Ancak bu; insanlara, hayvanlara karşı istedikleri gibi davranma hakkı tanımaz. Bu görüşe göre hayvanlara eziyet etmek hayvanın bir hakkını ihlal ettiği için değil, insanın kendi karakterini ve ahlakını yozlaştırdığı için yanlıştır. Sorumluluk hayvana karşı değil, insanın kendine karşı ahlaklı olma ödevinedir. (2)
2-) Doğrudan Ancak Eşitsiz Teoriler: Bu yaklaşım hayvanların ahlaki bir statüye sahip olduğunu kabul eder ancak bu statünün insanlarınkiyle eşit olmadığını savunur. Bu teorilerin temelinde, hayvanların acı ve zevki hissedebilen duyarlı varlıklar olduğu kabulü yatar. Bu duyarlılık onlara "doğrudan zarar vermeme" ilkesini uygulamayı gerektirir.(3) Ancak insan ve hayvan çıkarları arasında bir çatışma yaşandığında (örneğin, beslenme veya tıbbi araştırma gibi durumlarda), bu teoriler insan çıkarlarına öncelik tanır. Bu hiyerarşik yapı et tüketimini belirli koşullar altında meşru görebilen ancak keyfi zulmü reddeden bir orta yol sunar.
3-) Ahlaki Eşitlik Teorileri: Hayvan hakları tartışmasındaki pozisyonlardan birini temsil eden bu teoriler, hayvanlar ile insanlar arasında ahlaki bir eşitlik olduğunu savunur. Bu görüşü savunanlar ahlaki statüyü akıl veya bilinç gibi yetilere bağlamanın tutarsız olduğunu iddia eder. Argümanlarını güçlendirmek için genellikle bebekler veya zihinsel engelli insanlar analojisini kullanırlar: Eğer bu insanlar tam bir akıl ve özerkliğe sahip olmamalarına rağmen tam ahlaki statüye sahiplerse, benzer düzeydeki yetilere sahip hayvanların da aynı statüde yani aynı kategoride görülmesi gerekir. Bu mantıksal çıkarım et tüketiminin kategorik olarak reddedilmesini talep eder.(4)
4-) Marjinal Bir Karşı Argüman: Et Yemenin Ahlaki Bir Görev Olarak Savunulması: Geleneksel hayvan hakları tartışmalarının dışında, Nick Zangwill gibi düşünürler tarafından et yemenin ahlaki bir görev olabileceğini öne süren teoriler de geliştirilmiştir. Bu elbette az önce ifade ettiğimiz üç teori ölçüsünde yaygınlık kazanmış bir teori değildir fakat ufuk açıcı olabileceği ümidiyle farklı tartışmaları burada ifade etmek istedik. Bu argüman, et endüstrisinin varlığının besi hayvanı olarak yetiştirilen birçok türün (sığır, koyun, tavuk vb.) varlığını sürdürmesini sağladığını iddia eder. Eğer et tüketimi tamamen sona ererse bu hayvan türlerinin de büyük ölçüde yok olacağı öngörülür. Bu perspektiften bakıldığında et yemek, bu türlerin devamlılığına yapılan bir katkı olarak yorumlanarak ahlaki bir görev olarak çerçevelenir. (5)
Felsefi alandaki bu fikir ayrılıklarının niteliğini anlamak için bilimsel konsensüs ile arasındaki farkı görmek önemlidir. Örneğin tütün ürünlerinin sağlığa zararlı olduğu konusunda bilim dünyasında ezici bir görüş birliği vardır çünkü bu sonuç tekrarlanabilir deneylere ve gözlemlenebilir verilere dayanır. Bu bilimsel bir gerçektir ve buna itiraz etmek anlamsızdır. Ancak etik, doğası gereği deneye tabi tutulamayan bir alandır. Dolayısıyla bu alanda felsefeciler arasında bir fikir birliğinin olmaması doğaldır ve böyle bir birliğin varlığı, bilimsel bir gerçek gibi mutlak bir bağlayıcılık taşımaz.
İslam’a Göre Ahlakın Kaynağı
Felsefi yaklaşımlar konunun rasyonel bir analizini sunsa da Müslümanlar olarak bizim için meselenin temelini Cenab-ı Allah’a dair uluhiyet tasavvurumuz oluşturur. Bizim tasavvurumuza göre Allah mutlak iyi, adil ve hikmet sahibidir. Kur'an'ın "Allah zulmetmez."(6) şeklindeki kesin beyanları O'nun fiillerinde adaletsizliğin, keyfiliğin veya ahlaki bir kusurun bulunmasının ontolojik olarak imkansız olduğunu ifade eder.
Bu bağlamda mümin için ahlakın nihai kaynağı ve ölçüsü ilahi iradedir. İyi ve kötü, O'nun emir ve yasakları aracılığıyla bilinir ve tanımlanır. Ancak bu yaklaşım, "Güç O'nda olduğu için yaptığı her şey meşrudur." (Might makes right) şeklinde bir "ilahi kudret" argümanıyla karıştırılmamalıdır. Zira mesele gücün meşruiyet sağlaması değil, Allah'ın mutlak adalet ve hikmet sahibi olmasıdır.
Başka bir deyişle Allah "güçlü" olduğu için haklı değildir; bilakis O zâtı gereği mutlak adil ve iyi olduğu için O'ndan sadır olan her fiil ve emir adildir. O, "Çirkin olanı emretmez." (7) ve adaletsiz bir fiili yaratmaz.
Eğer insanın sınırlı bakış açısı, ilahi bir tasarrufu (örneğin besin zinciri döngüsünü veya et tüketimine izin verilmesini) "haksızlık" olarak algılıyorsa bu durum fiilin hakikatindeki adalet eksikliğinden değil, insanın o fiilin ardındaki nihai hikmeti ve bütünü kavrayamamasından kaynaklanan epistemolojik bir problemdir.(8)
Bu kısmı kendi bakış açımızı ifade etmek adına paylaştık. Allah’a inanmayan veya farklı tanrı tasavvurlarına sahip kimseler için burada sunulan argümanların direkt bir yanıt olmayacağının farkındayız. Bununla birlikte meseleyi felsefi açıdan ele almadan evvel kendi durduğumuz noktayı net bir şekilde ifade etmenin faydalı olacağına inanıyoruz.
Önümüzdeki yazıda konuyu farklı yönleriyle ele almaya devam edeceğiz.
Dipnotlar
1-) Hayvan etiği felsefesindeki bu sınıflandırma standart bir ayrımdır. Konunun akademik bir özeti için bkz. "The Moral Status of Animals", Stanford Encyclopedia of Philosophy (Çevrimiçi). Bu kaynak, hayvanlara yönelik ahlaki yaklaşımları (dolaylı, doğrudan, eşitlikçi vb.) ve bu teorilerin tarihsel gelişimini detaylı bir şekilde inceler.
plato.stanford.edu/entries/moral-animal/
2-) Bu görüş klasik olarak Immanuel Kant ile ilişkilendirilir. Kant, hayvanlara karşı "doğrudan" ödevlerimiz olmadığını, ancak onlara karşı zalimce davranmanın insanın kendine karşı olan (örneğin, şefkatli ve ahlaklı bir karakteri sürdürme) ödevini ihlal ettiğini savunur. Bkz. Immanuel Kant, Ahlak Metafiziği (Metaphysik der Sitten), "Erdem Öğretisi" bölümü.
3-) Bu pozisyon hayvanların "duyarlılık" (İng. sentience) sahibi olduklarını, yani acı ve haz hissedebildiklerini kabul eden bir temele dayanır. Bu görüş hayvanlara ahlaki bir değer atfetmek için yeterlidir ancak bu değerin insan değeriyle otomatik olarak eşit olmasını gerektirmez.
4-) Bu argüman felsefede "Marjinal Vakalar Argümanı" (Argument from Marginal Cases) olarak bilinir. Bu görüşün en önde gelen savunucuları arasında faydacı bir temelde Peter Singer (Hayvan Özgürleşmesi, 1975) ve hak temelli bir yaklaşımla Tom Regan (Hayvan Hakları Davası, 1983) bulunmaktadır.
5-) Bu provokatif argümanın detayları için bkz. Nick Zangwill, "Our Moral Duty to Eat Meat", Journal of the American Philosophical Association, Cilt 7, Sayı 3, 2021, s. 295-310. Zangwill "iyi koşullarda" yetiştirilen hayvanları yemenin, bu hayvanların var olmasını sağladığı için ahlaki açıdan savunulabilir, hatta bir görev olabileceğini iddia eder.
6-) "Şüphesiz Allah (hiç kimseye) zerre kadar zulmetmez..." (Nisâ 4/40). Benzer bir vurgu için bkz: "Şüphesiz Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez; fakat insanlar kendilerine zulmederler." (Yûnus 10/44).
7-) Ayetin ilgili kısmı şu şekildedir: "...De ki: ‘Allah hiçbir zaman çirkin işleri (fahşâ) emretmez. Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?’" (A‘râf 7/28).
8-) Epistemolojik: Bilgi felsefesiyle ilgili; bilginin doğası, kaynağı, kapsamı ve sınırlarıyla ilgili olan. Metinde kastedilen, insanın bilgi kapasitesinin sınırlı olması nedeniyle ilahi hikmetin tamamını kavrayamamasıdır. Bu, eylemin kendisinde (ontolojik olarak) bir adaletsizlik olduğu anlamına gelmez sadece bizim o adaleti idrak etme problemimiz olduğu anlamına gelir.
