12 dk.
06 Eylül 2022
Müstehcenlik ve Pornografi Bağımlılığı(Harama Bakmak ve Manevi Hayat İlişkisi)-gorsel
Youtube Banner

Müstehcenlik ve Pornografi Bağımlılığı(Harama Bakmak ve Manevi Hayat İlişkisi)

Soru: Evlilik yolundayken evlenmek istediğimiz kişinin (kendisi bu eyleminden dolayı pişman) porno izlediğini öğrenirsek ne yapmalıyız?
 

Cevap: Bu konunun iki farklı yönü vardır. Birincisi; biyoloji, psikoloji, sosyal psikoloji ve istatistik ilimleriyle yönüdür ki bu yönünü yazı içerisinde genellikle “realite” kelimesiyle ele alacağız. Dolayısıyla yazıdaki “reel, realite” gibi kelimeler konunun bu yönüyle ilgilidir ve o şekilde değerlendirilmelidir. İkincisi; konunun dini hayata, manevi hayatımıza bakan yönüdür. Bu noktada dinî öğüt veren kişiler de realiteyi, yani konunun gözleme dayalı sebep ve sonuçlarıyla bilimsel ve istatistiki bulgularını da özellikle göz önünde bulundurmalıdırlar. Bir taraftan müstehcenliğin kötülüğünü anlatmak da elbette gereklidir. Zira bu yazıda da işaret edileceği üzere bu tip içerikleri seyretmenin özellikle manevi hayatımıza önemli zararları vardır. 

 

Konunun realite tarafına bakınca şunları görüyoruz: İnsana, insanlığın biyolojik olarak hayrına olacak bir dopamin sistemi bahşedilmiştir. Bu sistemle ödül ve ceza mekanizmaları öğrenilir. Bir çocuk elini sobaya değdirmemesi gerektiğini bununla anlar. Yahut insanlar şekerli gıda yiyince bunların tadı hoşlarına gider ve buna tekrar meylederler. Çünkü şeker en hızlı kullanılabilecek enerji türüdür. Zihinlerimizin bu türden meyilleri enerji elde etmemiz ve kullanmamız açısından bir avantajdır. Yani enerji elde etmemize yarayacak şeker vb. şeylerden nefret etseydik yaşamımızı sürdüremezdik. 

 

Yine aynı sistem nedeniyle kısa vadede çok yoğun pozitif duygular yaşatabilen abur cubur yeme, sinirlenince öfke taşması şeklindeki bağırıp çağırmalar, bir futbol maçında tribün coşkusu içinde bağırarak tezahürat yapma ve benzeri davranışlar da anlık haz yaşatırlar. Bu tepkiler maalesef pozitif değildir ama anlık neşe ve coşku yaşattıkları için belirli bir kolaylık ve rahatlama sağlarlar. Bu nedenle ortalama insanlarda bu tür meyillere ve davranışlara sık rastlanır.

 

Soruda bahsi geçen meselenin biyolojik temeli de buna dayanmaktadır. Yani söz konusu davranış da tıpkı abur cubur yeme ya da öfke patlamalarındaki bağırma davranışı gibi kişileri anlık hazza ve rahatlamaya götürmektedir. Bunların orta ve uzun vadede elbette zararları da olacaktır ancak peşin haz, uzun vadeli zarara tercih edilebilmektedir.

 

Özellikle internetin sağladığı kolay ulaşma ortamı da düşünülünce müstehcen neşriyatın izlenmesinin yaygın bir durum olduğu bilinmektedir. Konuyla ilgili bir araştırmanın sonucu, daha doğrusu bir araştırma girişiminin sonucu şu şekildedir: İngiltere’de erkek üniversite öğrencileri arasında söz konusu müstehcen içerikleri izleyip izlememenin okul başarısına etkilerini incelemek için bir araştırma yapmak istenilir. Etik kurulundan gerekli izinler alınır ancak araştırma yapılamaz. Çünkü başvurulan gençler arasında bunları izlemeyen tek bir kişi bile bulunamamıştır. Her ne kadar bu araştırma erkekler üzerinde yapılmaya çalışılsa ve erkekler arasında bu tip içerikleri izleyenlerin yaygınlığını gösterse de, özellikle bazı ülkeler için kadınlar arasında da bu oranların çok yüksek olduğu bilinmektedir.

 

Meselenin bilimsel, biyolojik, psikolojik yönlerini gözlemleme ve aktarma adına şu hususlar da bilinmelidir: Müstehcen içerikleri seyretmek ve bundan hızlı bir haz sağlamak oldukça yaygındır. Bu tip yayınları seyreden insanların bazılarının şefkat eksikliği, başarısızlık veya herhangi bir rahatsızlık-huzursuzluk hissini o anda abur cubur yiyerek veya söz konusu içeriklere yönelerek atlatma çabaları söz konusudur. Bunlar herhangi bir can sıkıntısının negatif hisleriyle ne yapacağını bilememe anlarında ve başka pek çok duygusal veya zihinsel boşluğu gidermede yaygın bir şekilde başvurulan rahatlama yöntemleridir. Alışkanlık haline gelince de kurtulmak için ekstra enerji ve irade gerekmektedir. Bunlar realiteye dair gözlemlerdir. 

 

Bu nedenle bilhassa muhatabınız bekarsa tek başına bu fiilinden dolayı onu şiddetli bir şekilde kınamak veya o kişiyi çok şerli bir ahlaksız olarak görmek realite açısından çok makul olmayacaktır. Elbette meseleyi meşru görmek doğru olmamakla birlikte kişilerin değer ölçüleri de farklı farklıdır. Aşırı tepkiler faydadan ziyade zarara neden olma potansiyeli taşımaktadır. O kişinin insaniyet veya İslamiyet yönünden diğer masum ve olumlu özelliklerini görmezden gelmeye yol açacak bir tepkisellik de takdir edeceğiniz gibi mantıklı bir tepki olmayacaktır.

 

Bir realiteyi daha dürüstlük adına açıklamamız gerekiyor: Müstehcen neşriyatın tamamen serbest kaldığı bazı ülkelerde bu neşriyatın başlangıçta bazı taciz-tecavüz olaylarını istatistiksel olarak azalttığı görülmüştür. Sebebi de insanların bir şekilde bu görüntülerle kendi üzerlerinde birikmiş olan enerjiden kurtulup onu reele dökmemeleridir. Yani o enerji bünyede harcanmış ve başkalarına aktarılmamış olmaktadır. Daha küçük oranda bir kesim ise bu neşriyat nedeniyle bazı davranışları öğrenmiş olmaktadır. Bunu söylememizin nedeni şudur: Genellikle insanların bu tip fantastik yani hayali şeylere eğilim göstermeleri onların hakikatte de bazı günahlara tam olarak meyilli olduklarını göstermez. Küçük bir yüzde için evet, böyle bir tehlike vardır. Yani az sayıda insanın izledikleri şeyleri gerçek hayatta da tatbik etmeye çalışmaları az bir ihtimal de olsa mümkündür ama büyük oranda insanlar kendilerini deşarj etmiş, bünyelerinden gerilimi atmış olmaktadırlar. 

 

Sorumuza geri dönecek olursak, bilhassa gerçek bir pişmanlık izhar edilmişse ve bu konuda olumlu ve ciddi bir çaba sarf edilecekse zaten her günah ve her günah sahibi için -eğer kamu zararı ya da başkalarına zarar vermek gibi umumi zararlar oluşmuyorsa- bir yere kadar hoşgörüyle bakmak daha makuldür. Başkasına zarar verilmeyen, zararı genellikle kendisine olan hususlarda, yani kişinin kendi içinde olup biten günahlarda hakiki pişmanlık ve bırakma arzusu varsa bu durumda olay daha makul ve telafi odaklı ele alınmalıdır. 

 

Bir diğer husus da bir şeyin realitesi ile hayalinin farklı şeyler olduğu gerçeğidir. Mesela bir insan, halı sahada maç yapmayı sevebilir. Bilgisayarda futbol oyunları oynamayı da sevebilir. Ancak bunlardan birisi diğerini kesmeyebilir. Yani bilgisayarda futbol oyunu oynaması halı sahada maç oynama arzusunu gidermeyebilir. Elbette herkes için böyle değildir ama bu da olası bir ihtimaldir. İnsanların bir kısmı için mevzu sadece bekarlık gibi durumların getirdiği enerji fazlasını atma meselesidir. Evlenince veya belirli meselelerde rahatlık yaşayınca sorunun kaynağı kesilebileceği gibi mesele de bitebilir. Ama belirli bir kısmı için de o hayali olan, fantastik olan şeyle realite, birbirinden farklı mekanizmalar olarak işler ve kişi evli veya mutlu bir biyolojik beraberliği olduğu halde, yani o ilişki sürdüğü halde diğer konuda zaafını da sürdürebilir. Bir konudaki olumlu bir gelişme diğer konuyu rahatlatmayabilir. Bu da dikkat edilmesi gereken muhtemel problemlerden birisidir. Yani bir günahı terk etmek isteyen, bu konuda pişmanlık gösteren kişiye hoşgörüyle yaklaşılmasını söylediğimiz gibi bu uyarıda bulunmayı da göz ardı edemeyiz. Bu sorunun devam etmesi halinde bu konuda belki bir terapiste başvurulması, problemin tedavi edilmesi de gerekebilir. 

 

Bir başka husus da konunun bağımlılık boyutudur. Aynen sigara ya da uyuşturucu bağımlılığı gibi pornografik bağımlılık diye de bir kavram vardır. Bu yayınları seyreden herkes bu bağımlılığa sahiptir diyemeyiz. Bununla birlikte bazı insanlarda iştahın açık olması durumunda fazla yeme davranışı ve kilo alma sorunları olduğu gibi sadece duygusal bir boşluğu doldurmak için yemek yiyen ve kilo alan insanlar da söz konusudur. Bunlar da özel tedaviye ihtiyaç duyarlar. Mesele böyle bir bağımlılık haline gelmişse, yani duygusal ve psikolojik rahatlık hissi pornografiye ve onun çerçevesinde olan şeylere bağlanmışsa, bu davranışlar evlilik-nişanlılık sürerken de devam edebilecek demektir. Bunun için bu konuyla ilgilenen özel psikologlara ve terapistlere başvurulabilir. Kurtulmak için kişinin kendi iradesini göstermesi gerekebilir. 

 

Sıkıntının kaynağı sadece bekarlık zafiyeti gibi telafisi mümkün bir şeyse ve kişi pişmansa, o davranışı bırakmaya çalışıyorsa bu durumda o kişiye daha anlayışlı yaklaşmak mantıklı olacaktır. Aynı zamanda o günaha karşı o insana yardımcı olmak da önemlidir. Fakat daha küçük ihtimal olmakla beraber mevzu; diğer sayılan realiteler ve farklı meselelerden kaynaklı, telafisi daha zor bir sorun haline gelmişse ve bağımlılık da söz konusuysa bunların tedavisi zaman alan şeylerdir. Bu ihtimaller birlikte değerlendirilmelidir.

 

Tabii ki bu cevap, soru sahibi ve hakkında soru sorulan ilgili kişinin her açıdan afiyet ve selamette olduklarını umarak verilmiş bir cevaptır ve genellikle ilişkinin devamı ve sorunun giderilmesi ihtimalleri göz önünde bulundurulmuştur. Bu ihtimallerin var olup olmadığını değerlendirmek soru sahibine aittir. Yukarıda sayılan daha köklü ve güçlü problemlerin devam etmesi veya edecek olması durumunda soru sahibi ileride mağdur duruma da düşebilir, daha fazla rahatsız da olabilir ve bu durum boşanmayla da sonuçlanabilir. Bu ihtimallerin hepsi bir arada değerlendirilmelidir. Ancak yaşamın içindeki realitelere ve istatistiklere göre meselenin aşırı büyütülmesindense sorunun giderilmeye çalışılması (ki bu yukarıdaki açıklamalar bağlamında mümkündür) daha uygun olacaktır kanaatindeyiz.

 

Buraya kadar hayatı gözlemleyen, realiteyi haber veren bir noktadan cevap verdik. Bundan sonra ise meselenin manevi hayatımızı doğrudan ilgilendiren yönüne dikkat çekmek istiyoruz: 

 

Hakikatte müstehcen yayınları izlemenin, harama bakmanın ve devamı olan davranışları sergilemenin farklı manevi zararları da vardır. Bu nedenle bu konuyu önemsememek, boş vermek mümkün değildir. Gıybet gibi, negatif konuşma gibi müstehcenliğin her türlüsü kişinin manevi hayatını önemli ölçüde tahrip eden şeylerdendir. Hatta öyle bir dünyada, müstehcenliğe dalıp gitmiş bir zihinde ve kalpte yaşayamayacak manevi haller vardır. Mesela, bir insanın hayatında müstehcenlik ve bunun daha ağır halleri fazlaca var ise o kişinin hakiki manada bir dua ve zikir hayatı olması mümkün değildir. Bu ikisi aynı yerde yaşayamazlar. Bir odada bir yandan açık bir lağım bulunduğu halde bir yandan güzel yemekler yapılamayacağı ve güzel kokulu çiçekler yetiştirilemeyeceği gibi harama nazar demek olan müstehcenlikle de dua ve zikir aynı kalpte bir arada bulunamaz. Kişinin iç dünyası adına müstehcenlik ve pornografi ile daha ulvi zikirler ve dualar beraber bulunamıyorlar. Biri, diğerini mutlaka aradan çıkarıyor.

 

Bu konuda Bediüzzaman’ın bir cevabını da örnek olarak verebiliriz. Hafız bir kişi Bediüzzaman’a unutkanlığından şikayet eder. Bediüzzaman ise verdiği cevapta mümkün olduğunca harama bakmamasını söyler. Daha sonra da Müslümanlar arasında harama bakmanın çoğaldığından ve bunun şiddetli hale gelmesiyle Kur’an ezberinin azalacağından bahseder.1 Bir başka yerde de bu ve başka tür günahlardan gelen manevi yaralar ve bu yaralardan kaynaklanan vesvese ve şüphelerin kalbin bâtınına ilişip imanı zedeleyeceğinden ve imanın tercümanı olan dilin ruhani zevkine de musallat olup insanı zikirden nefret edercesine uzaklaştırarak susturacağından bahseder.2
 

Evet, İslam’a uygun tesettürün az olduğu bir zamanda ve çevrede, gözlere az veya çok haram çarpması her zaman mümkündür. Bununla ilgili eski eserlerde de görmek (istemeden göze çarpması) ve bakmak (bile isteye, haz alarak bakmak) ayrımı yapılmıştır. Bununla ilgili sıhhat dereceleri farklı olan hadisler de vardır.3 Fakat bir kişinin özellikle aradığı, peşinde koştuğu bir durum olmadıkça göze istemeden çarpan haram bakışlar ya da sosyal yaşamın bir gereği olarak zorunlu kadın-erkek iletişimleri sonucu bakmalar pek şiddetli sayılmayabilir. Böylesi durumlar manevi latifeleri çok da dondurmazlar. Burada bahsedilen bir öldürme hali, manevi latifelerin dirilmeyecek, bir daha geri dönmeyecek şekilde tamamen ölmesi durumu değildir. Yani bir insanın hayatında müstehcenlik veya pornografi, gerçek hayatta açık saçıklığı takip etme, bunların peşinde koşma gibi durumlar varsa, bu insanların iç dünyasında derin bir dua ve zikir nurları ile daha kuvvetli manevi bağlar oluşmaz. Ciddi bir manevi hayat onunla beraber olmaz. Bu durumda o manevi latifeler daha çok felç olur. Tevbe veya uzak durmayla görece kısa zamanlarda (bazen birkaç hafta, bazen kırk gün) bunlar tekrar dirilebilir ve o kişi manevi hallerini daha derin yaşayabilir. Bu noktada duanın hayırlı, meşru ve iyi olan şeylere eğilim gösterme gücünü artıracağı, istiğfar ve tevbenin de şerli, günah ve çirkin olan şeylere eğilim gösterme gücünü zayıflatacağı hakikatini de unutmamak gerektir. İlgili kişiye ıslah adına yardımcı olunmak istenirse bu ve benzeri hakikatlerin hatırlatılması ve uygulanmasının sağlanması Allah’ın izniyle işe yarayabilecektir.
 

Allah-u Teala’dan bize ve sevdiklerimize duayı, zikri ve salih amelleri sevdirmesini, imanın tadını alabilmemizi sağlamasını, günahı ve haramı ise çirkin göstermesini dileriz.

 


 

1 ) Kastamonu Lahikası, 91. Mektup

2 ) Lem’alar, 2. Lema, 1. Nükte

3 ) Cerîr b. rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir: "Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem'e, yabancı bir kadına kasıtsız olarak ani bakış hakkında sordum. Bana, bir daha bakmamamı emretti." (Tirmizî rivâyet etmiş ve hadis için “hasen sahih”. Elbânî de hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Ayrıca hadis Müslim’de de yer almaktadır)

Efendimiz’in (sav) Hz. Ali’ye hitaben bir hadisi de şöyledir "Ey Ali! Bir bakışın peşinden tekrar bakma. Çünkü birinci bakış senin lehinedir (kasıtsız olduğu için sana bundan bir vebal yoktur). İkinci bakış ise hakkın değildir (kendi isteğinle olduğu için ikinci bakışında günah vardır)”. (Hadisi Ahmed b. Hanbel, Ebu Davud, Darimi ve Tirmizi rivayet etmiş, hadis alimleri hadisin hasen (sahih hadisin şartlarını taşımakla beraber râvisinin zabtı sahih hadisin râvisine nisbetle daha az olan hadis) olduğunu söylemiştir)